Bu Ramazan Ayı, Son Ramazan Ayın Olabilir! | Burak Gültepe

Yani bir sonraki Ramazan ayına, fırsatına erişemeyebilirsin. Bu sanki ölüm gibi; her insanın başına muhakkak ölüm gelecektir ya, bir gün gelecek Ramazan ayının fırsatı da son kez kapını çalacak. İdrak edip değerlendirebilirsen ne hoş, gaflet edersen de ne kötü!

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

"Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."[1]

Şerh:

Ramazan orucunu, onun farziyetine, faziletine, faydasına yürekten inanarak ve karşılığını sadece Allah'tan bekleyerek, yani tam bir ihlâs ve samimiyetle tutan kimselerin, geçmiş günahlarından arındırılacaklarını müjdelemektedir.

Âlimler "geçmiş günahları" ifadesini ‘küçük günahlar’ diye yorumlamışlardır. İmam Nevevî'nin belirttiğine göre bazı fakihler, küçük günah bulunmadığı takdirde ramazan orucunun büyük günahları hafifletebileceğini söylemişlerdir. Bağışlanacak günahı olmayan kimseler için de derecelerinin yükselmesine sebeptir. Nitekim peygamberler bu durumdadır.

Hadisten öğrendiklerimiz;

1) Ramazan orucunu inanarak ve karşılığını Allah'tan umarak tutmak, geçmiş günahlardan arınma sebebidir.

2) Allah'a iman etmek ve mükâfatını O'ndan beklemek her ibadetin sıhhat şartıdır.

3) Bu hadis, Ramazan orucunun sadece günahkârlar için değil, günahsızlar için de derecelerinin yükselmesine vesile olduğunu gösterir. Bu durumda olan peygamberler, Ramazan orucunu faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek tutmuşlardır.

Ramazan ayı erken başlar!

Acele edin! Yani hazırlığınızı önceden, Recep ayı ile Şaban ayında tamamlamasınız. Mesela, halk nasıl yapıyor…? Ramazan ayı başlamasından önce dolu dolu alışverişini yapıyor. Marketler ciro çılgını olurken, evlere yiyecekler yığılıyor. Firmalar mal yetiştiremiyor, mesailer ise tavan yapıyor…

Bunların hepsinin sebebi Ramazan ayına girilmesidir! Tabi ki Ramazan ayının bir suçu yoktur. İnsanlarımızın Ramazan ayına yükledikleri anlam yanlış olduğu için, temeli yanlış atınca sonrası da doğru olmayan bir şekilde sürüp gidiyor. Bu gerçekten büyük bir kayıp. Yüce Allah, insanlara Ramazan ayını niçin verdi; insanlar nasıl anlayıp değerlendirdi? Rabbim bizlere şuur versin. Öncelikle Ramazan ayının başlaması ile bir anda biteceğini unutmayalım.

Öncelikle;

a) Zihnen hazırlanmalı. Bu Ramazan ayını iyi değerlendireceğim diye niyet alınmalıdır. Velev ki sebepler müsaade neticesinde birçok amelden mahrum kalsak da, en azından niyetimizin sevabını alabiliriz. Mesela Kur’an’ı iki kez hatim etmeye niyet alalım. Mesailerin çokluğu, hastalık veya başka bir sebepten ötürü de bunu başaramamış olalım. Bu durumda niyetimizin ecrini muhakkak alacağızdır. Tabi ki dua ve gayret etmeyi ihmal etmemeliyiz.

b) Programlı olmalı, serbest takılmadan uzak durulmalıdır. Çünkü kendisini zorlamayan insan yapabileceğinin çok altında ameli, azıcık ameli ancak yapabilecektir. Azimli insan ise Allah’ın yardımıyla nice ameli kolayca yapabilecektir.

c) Salih arkadaşlar edinmeli, gayretli kimselerin yanında durulmalıdır. Tam tersi arkadaşlıklar aleyhimize durumlar teşkil edecektir.

d) Boş durmamaya da alışmalıyız. Okuyabilen okusun; okuyamayan dinlesin; dinleyemeyen yüce Allah’ı zikretsin. Yolda gelip giderken dua edebilir, ezberini tekrar edebilir, tefekkür edebilir…

e) Nafile oruç tutarak, farz olan orucun yükü hafifletilebilir. Çünkü insan alışınca oruçtan dolayı bedeni fazla sarsılmaz. İnsanların bitkin olduğu, susuz olduğu zamanlarda bizler Kur’an okuyabilir, salih amelleri sarsılmadan işleyebiliriz. Yorgun bir beden yatmaktan başka bir şey istemeyecektir. Rabbim bizlere kolaylıklar ihsan etsin. Âmin.

Bütün bunları yapmak için de Ramazan ayı beklenmemeli, şimdiden kendimizi bu amellere alıştırmalıyız. Merdivenin basamakları yavaş yavaş çıkılırsa kolay olur; bir anda on basamak yukarıya atlayayım demek ise çok zordur. Kolay olanı yapamamış ki şimdi zor olanı nefis nasıl yapacaktır!

Ramazan ayı/orucu ne ile başlar?

“Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir.” [2]

Rasûlullah’a (sav) “Hilâl niçin önce iplik gibi incecik görünüyor, sonra kalınlaşıp nihayet daire şeklini alıyor?” diye soru yöneltilmişti. Cevap olarak, ayın hareketlerinin zaman tayininde, özellikle hac, oruç ve zekât gibi ibadetlerin vakitlerinin belirlenmesinde kıstas olduğu ifade edilmektedir.

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah şöyle buyurdu:

“Ramazan hilâlini görünce oruç tutunuz. Şevval hilâlini görünce de oruca son veriniz. Ramazan’ın başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa Şâban’ı otuza tamamlayınız.” [3]


Günümüzde hilali gören, onu tefekkür eden veya ondan soran pek kalmamıştır. Zaten yaşadığımız coğrafyada en büyük problemlerden biri şudur: Laiklik sebebiyle ‘İslam dininin’ devlete karışmamasıdır. Keşke devlet de dine karışmasaydı da dini daha çok bozmasaydı! Mesela Ramazan ayının başlangıcını İslam’ın kıstaslarıyla değil, eğitim gördükleri NASA’nın kıstaslarıyla belirliyorlar. Ay ölçümleri, açıları derken bilimi, Rasulullah’ın (sav) önüne geçiriyorlar. Hâlbuki bu konuda hüküm çok açık ve nettir. Ayı gözlemek, bunu tespit etmek için gayret etmenin de bir ibadet olduğunu unutmamamız gerekir. Velev ki hata edelim! Sünnete tabi olmak hilalin doğru zamanına isabet etmemizden çok daha önemlidir. Çünkü ilme önem veriyoruz diyerek sünneti öteleyen her bir kimse dinden uzaklaşmış, laikliğe meyletmiş kimsedir.

Şer'î hükümler asıl üzerine bina edilirler ve yakin olmadığı müddetçe ondan dönülmez. Buna göre asıl olan Şaban ayının devam ettiğidir ve insanlar, henüz orucun farz olmasından sorumlu değildir. Yüce Allah, Rasûlüne itaat eden kimseleri seveceğini ve bağışlayacağını vaat etmiştir. Sünnete sarılmamız bizim için elzemdir.


Hilali gözetleyip görünce de şöyle dua etmek gerekir; Talha b. Ubeydullah’dan (ra) rivayet edildiğine göre Nebî (sav) hilâli gördüğü zaman şöyle dua ederdi: 

“Allah'ım! Bu hilâli bize emniyet ve iman, selâmet ve İslâm hilâli kıl. (Ey hilâl!) Benim Rabbim de senin Rabbin de Allah'tır." (Bu, doğruluk ve hayr hilâli olsun). [4]

Bu dua, yüce Allah’tan dini ve dünyevi korkulardan onu emanda kılmasını, imanının devamını ve sebatını, imandan onu saptıracak şeyleri def etmesini içermektedir. Aynı zamanda yüce Allah’tan selamet ve İslam’ı istemek de vardır. Selamet ve güven ile bütün zararları def etmeye, İman ve İslam ile her faydayı celbetmeye dikkat çekmiştir.

Ramazan ayı Kur’an ayıdır, oruç ayıdır!

Ramazan ayı denilince hiç şüphesiz akla iki şey gelir. Biri oruç, diğeri Kur’an’dır. Hatta oruçtan da önce olması muhtemel olan şey, Kur’an ayı olmasıdır. Çünkü Bakara suresinin 285. ayetinde öncelikle bu ayda Kur’an’ın indirilmesine vurgu yapılmıştır.

“Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir.” [5]

Bu ayda Kur’an-ı Kerim indirilmesinden dolayı Ramazan ayı en faziletli ay olmuştur. Kur’an’ın inmesi onu faziletli yapmıştır. Cebrail (as) meleklerin en faziletlisi, Rasûlullah (sav) de insanların en faziletlisidir. Bu fazileti Kur’an’dan dolayı almışlar biri meleklerin, diğeri insanların önüne geçmişlerdir. O halde bizler de öne geçmek, fazilet sahibi olmak ve şeref istiyorsak Kur’an’ı ilk günkü gibi bize iniyormuşçasına okumamız gerekmektedir.

“Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” [6]

Sahabiler Kur’an’ı faziletine inanarak, karşılığını Allah’tan bekleyerek, tefekkür ederek, anlayarak ve hayatlarına uygulayarak okurlardı. Özellikle Ramazan ayında, Kur’an’ın indirildiği ay olduğu için, daha fazla Kur’an okuyup, tilavet edip, ezberlemeye çalışırlardı. Bazı sahabiler, Bakara Suresi gibi uzun sureleri öğrenip hayatlarına tatbik etmek için yıllarca çalışırlardı. Sahabeler, Kur’an’ı güzel bir sesle, ahenkli bir şekilde, duygu ve heyecanla okurlardı. Onların Kur’an okuyuşu, dinleyenleri etkiler, gözlerini yaşartır, kalplerini yumuşatır, imanlarını arttırırdı. Sahabeler, Kur’an’ı seher vakitlerinde, namazlarda, mescitlerde, evlerde, seferlerde, savaşlarda, her zaman ve her yerde okurlardı. Kur’an, onların hayatlarının merkeziydi.

Kur’an, insanlar için hidayet rehberidir. Doğru yolu gösteren güvenilir bir kılavuzdur. Onda hidayete davet eden açık deliller; küfür ve şirki beyan eden deliller mevcuttur. Kur’an, aynı zamanda Furkan’dır. Yani hakla batılı, doğru ile yanlışı, güzelle çirkini, iyiyle kötüyü birbirinden ayırır.

Kur’an’ın anlaşılması için takvaya ihtiyaç vardır. Kalbi kirleten günahlar silinince sebep olduğu kirler de silinir. Kul, Kur’an’ı anlayacak bir kalbe sahip olur. Bu nedenle Kur’an okumaya en müsait ay, Ramazan ayıdır.

Âlimler arasında şöyle bir ihtilaf vardır: Kur’an’ı çok mu okumak faziletlidir, yoksa tefekkür ederek yavaş yavaş mı okumak faziletlidir? İnsan olarak hep aynı durumda kalamayız. O zaman bazen hızlı okuyarak harflerin sevabını çok alalım, bazen de yavaş yavaş düşünerek okuyalım, araştıralım ve tefekkürün sevabını alalım; böylesi daha güzel olmaz mı? “Ve Kur'an'ı okumakla da (emrolundum)”[7] Bu ayda mutlaka Kur’an-ı Kerim’i en azından bir kez hatim inelim.

Peki, bu aya ulaşan kimsenin ne yapması gerekir?

“Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa (erişirse) artık onu tutsun.” [8]

Yani bu aydan kasıt Ramazan ayıdır; 29 veya 30 gündür. Medine’de inen bu ayet ile artık bütün Müslümanlar kıyamete kadar Ramazan ayında oruç tutmak zorundadır. Hasta olanlar ileriki bir zamanda tutabilir, oruç tutmaya güç yetiremeyenler ise fidye vermek zorundadır.

“İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” [9]

İslam’ın temellerinin anlatıldığı bu hadiste, oruçta o temel taşlarından bir tanesidir. Kim onun farziyetini inkâr ederse dinden çıkar.

Hasan-ı Basrî, Ramazan ayında gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılar, Kur’an okur, dua eder, çok ağlar, çok istiğfar ederdi. Ramazan ayının son günlerinde şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Bu ayın sonunda bizi affet, bizi bağışla, bizi rahmetine erdir!”

Ebu Hanife, Ramazan ayında gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılar, Kur’an okur, her Ramazan’da Kur’an’ı defalarca hatmederdi. Ayrıca Ramazan ayında çok cömert olur, fakirlere, yetimlere, öğrencilere sadaka verir, borçluların borcunu öder, esirleri azat ederdi.

Ramazan ayında heybeni doldur;

Ey müminler, Ramazan ayında heybenizi doldurun; Ramazan ayı uhrevi kazancın en bol zamanıdır. Mesela bir çiftçi ekinini ekmeden önce tarlasını güzelce sürer ve ekime hazırlar. Taşları ve zararlı otları yok eder. Amacı verim almaktır. Bu hazırlığı yaptıktan sonra tarlasını eker, yağmur bekler veya sular. En sonunda güzel ürünler çıkar. Ama tarlayı sürmez, temizlemezse ürün alamayacaktır. Tarlası hasat zamanında yabani otlardan geçilmeyecektir. İşte bir Ramazan ayı daha geldi. Gökyüzünden sağanak şeklinde Allah’ın rahmeti inecek. Bu rahmete şimdiden hazırlık yapmamız gerekmektedir.

Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“Aziz ve celîl olan Allah "İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim" buyurmuştur. Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin. Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır." [10]

Melekler sadece yazıyor, mükâfatın büyüklüğünü hiç bilmiyorlar! Buradan şunu da anlıyoruz ki; orucun sevabı çok büyük olacaktır. Bu sebeple sadece farz değil, nafile oruç da tutmaya gayret etmeliyiz. Kıyamet gününde Müslümanların cennete çağırılacakları kapılardan biri de ‘Oruç’ kapısıdır. Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü oruç tutanlar o kapıdan çağırılacaklardır.

Oruç, malda ve bedende Allah’ı söz sahibi kılmanın ifadesidir. Sırf ‘Allah’ dedi diye yememe, içmeme, hanımına yaklaşmama, kötü söz ve tavır içine girmemenin ifadesidir. Ümmet olmanın da güzelliğidir. Şu anda dünyada hiçbir güç, milyarlarca insanı aynı anda çorbaya kaşık uzatmasını sağlayamaz. “Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” buyruğu ile geçmişle olan bağlantımız ve ümmet oluşumuz da vurgulanmıştır.

Yine insanların çoğunun dikkat etmediği bir diğer husus ise oruçlu iken günahlara dikkat etmemek ve öfkelenmektir. İnsanın işlediği günahlar sebebiyle orucunun ecri yok olur gider. Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurur:

"Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez." [11]

“Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin’" [12]

Oruç tutmak sadece aç kalmak demek değildir. Rabbin isteği doğrultusunda gözlerini haramdan, dilini yalandan ve elini hileden çekmek gerekmektedir. Bu günahlara dikkat etmeyenin yanına açlık kâr olarak kalacaktır! Allah Resûlü bir gün:

“Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır” buyurdu. Ashâb-ı Kirâm: “(Oruçlu) onu ne ile zedeler?” diye sorunca Resûl-i Ekrem: 

“Yalan ve gıybetle...” cevabını verdiler. [13]

Oruç kalkandır… Nasıl bir kalkandır? Öncelikle günahlara karşı bir kalkandır. Kişi de takva duygularını geliştirir, nefis terbiyesini sağlar. Oruç hem bedenen hem de ruhen mümini arındırır. Açların halinden anlamayı, empati kurmayı kolaylaştırır. Nefis acizliğini hatırlar, bitkin ve yorgun düşüp kibri yok olur. Oruçlu bir kimsenin şehevi arzuları kırılır, ibadete ise meyli artar. Oruç maddi hastalıklara da kalkandır.

Araştırmacılar ilim adamları orucun hastalıklara şu gibi faydalarını sıralamışlardır;

 
1) Oruç, vücutta depolanmış yağların yakılmasını sağlayarak kilo vermeye, obezite, kolesterol, kalp ve damar hastalıkları gibi riskleri azaltmaya yardımcı olur.

2) Oruç, sindirim sistemini dinlendirerek mide ve bağırsak hastalıklarının tedavisine katkı sağlar. Reflü, gastrit, ülser, kabızlık gibi rahatsızlıkları olanlar oruç sayesinde rahatlama hissederler.

3) Oruç, vücuttaki toksinlerin atılmasına yardımcı olur. Toksinler, çevremizdeki hava, su, yiyecek gibi kaynaklardan vücuda giren zararlı maddelerdir.

4) Oruç, bağışıklık sistemini güçlendirir. Oruç, vücuttaki hücrelerin yenilenmesine, onarılmasına ve direncinin artmasına yardımcı olur. Bu sayede, enfeksiyon, alerji, iltihap, kanser gibi hastalıklara karşı koruma sağlar.

5) Oruç, zihin fonksiyonlarını geliştirir. Oruç, beyin hücrelerinin oksijenlenmesini artırarak, hafıza, konsantrasyon, öğrenme, yaratıcılık gibi zihinsel yetenekleri geliştirir. Ayrıca, oruç stres, depresyon, kaygı gibi ruhsal sorunları azaltır.

6) Oruç, cildi canlandırır ve güzelleştirir. Oruç, ciltteki yağ, kir, ölü hücre gibi maddelerin temizlenmesine, ciltteki kan dolaşımının hızlanmasına, cildin nemlenmesine ve parlaklığını kazanmasına yardımcı olur.

7) Oruç, kan şekeri ve tansiyonu düzenler. Oruç, insülin hormonunun salgılanmasını azaltarak, kan şekerinin dengelenmesine ve diyabet riskinin azalmasına yardımcı olur. Ayrıca, oruç adrenalin gibi hormonların seviyesini düşürerek, kan basıncının normal seviyede kalmasına ve hipertansiyon riskinin azalmasına yardımcı olur

Son olarak duamız ise;

“Ey Allah'ım! Recep ve Şabanı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a eriştir.”

Allah’ım! Dünyanın her bir yerindeki Müslüman kardeşlerimizin acısını, sıkıntısını, kederini gider. Dertlerine derman ol Allah’ım. Bu Ramazan ayını kurtuluşumuzun bir vesilesi kıl. Bundan sonra işleyeceğimiz günahlar bize bir zarar veremesin. Cehennemden bizi de kardeşlerimizi de azat eyle. Kalan ömrümüzü geçen ömrümüzde daha hayırlı eyle. Sen Afüv’sün, affetmeyi seversin, bizleri de af eyle. Senin her şeye gücün yeter.

Allahumme âmin.


 
 
[1] (Buhari ve Müslim)
[2] (2Bakara 189)
[3] (Buhari)
[4] (Tirmizi)
[5] (2/Bakara 185)
[6] (21/Enbiya 10)
[7] (27/Neml 92
[8] (2/Bakara 185)
[9] (Buhari ve Müslim)
[10] (Buhari)
[11] (Buhari)
[12] (Buhari)
[13] (Nesai)
Whatsapp Destek