Büyük Yanılgı Yezid Bin Muaviye

Muaviye’nin (ra) suçlandığı hususlardan biride, nebevi bir idare biçimi olan hilafet sistemini monarşiye dönüştürmüş olmasıdır. Evet, bir önceki sayımızda da ifade ettiğimiz gibi Muaviye’nin (ra) Müslümanların ilk kralı olduğu doğrudur. Yine kendinden sonra oğlu Yezid’i veliaht olarak seçtiği hatta kendisi hayattayken oğlu için biat topladığı da doğrudur. Ancak tüm bunlar Muaviye’nin (ra) hilafet makamını, siyasal otoritenin tek bir kişide olduğu ve yönetimin kalıt yoluyla aile bireylerine geçtiği bir monarşiye dönüştürdüğünü kabul etmemiz için yeterli değildir. Zira Gazneliler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi idarenin babadan oğula tevdi edildiği devletlere baktığımızda, Monarşinin bu gibi devletlerde bir devlet töresi olduğunu ve bu törenin dışına çıkmanın mümkün olmadığını görürüz. Ancak Muaviye’nin (ra) böyle bir uygulamayı devlet töresi haline getirmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Peki gerçek buysa, Muaviye’nin (ra) oğlu Yezid’i kendine veliaht olarak tayin etmesi ve kendisi hayattayken onun için biat toplamasını nasıl anlamalıyız? Bu sayı ki yazımızda bu soruyu cevaplamaya çalışacağız. Sa’y ü gayret bizden tevfik Allah’tandır.

Ümmetin birliğini korumak: Muaviye’nin (ra) yerine oğlu Yezid’i veliaht olarak tayin etmesinin birinci sebebi, ümmet arasında ileride bir ihtilafın çıkmasını engellemek istemesi sebebiyleydi. Çünkü yirmi yıllık ortaya koymuş olduğu istikrarlı yönetimin kendisinden sonra dumura uğramasının endişesini yoğun bir şekilde yaşamaktaydı. Böyle olması durumunda Allah subhanehu’dan başka kimsenin nerede duracağını ve nasıl sonuçlanacağını bilmediği bir sürecin başlamasından korkmaktaydı. Bu sebeple de Muaviye (ra) ümmeti başıboş, çobansız bir sürü olarak bırakmak istemedi. İşte bu amaç ve gayeyle kendisinden sonra kendisine vekalet edecek olan birini seçmek istedi ve bu seçimini de oğlu Yezid’den yana kullandı.

Muaviye (ra) bu kararını ilan etmeden önce Irak valisi olan kardeşi Ziyad bin Ebih[1] ile istişare etti. Ziyad bin Ebih, Muaviye’ye (ra) aceleci davranmamasını tavsiye etti. Çünkü öncesinde kimsenin yapmaya kalkışmadığı bu iş bir kesim tarafından hoş karşılanacak olsa da bir diğer kesim tarafından hoş karşılanmayacağını çok iyi biliyordu. Muaviye (ra) kardeşinin bu tavsiyesini alarak o yaşadığı sürece bu niyetini kimseye ilan etmedi. Ancak Ziyad bin Ebih vefat ettikten sonra oğlu Yezid’i kendisine veliaht olarak seçtiğini ilan etti.

Taberî bu konu hakkında derki:” Ziyad ölünce, Muaviye bir genelge yayınladı, burada halka, ölmesi halinde Yezid’i yerine halife olarak seçtiğini bildirdi. Böylece Yezid veliaht oldu. Beş kişi dışında herkes Yezid’e biat etti ve Muaviye bu güvenceyi aldı.”[2]

Kabile asabiyetinin güçlü olması: Muaviye (ra) valiliği döneminden itibaren bir mücadelenin içine daldı. Her ne kadar Osman (ra)’ın kan davasını gütmek noktasındaki içtihadında hatalı olsa da Şam halkının desteğiyle hilafet makamına kadar ulaştı. Çünkü Şamlılar, diğer bölgelere kıyasla Muaviye’ye (ra) fazlasıyla bağlıydılar. Hatta Ümeyyeoğullarına aşırı derecede seviyorlardı. Bu sevginin bir tezahürü olarak Yezid’in veliahtlığını hiçbir itiraza mahal vermeden kabul ettiler.[3]

Şam beldelerinde Ümeyyeoğullarına karşı duyulan ve asabiyet dercesine varan örneklerden birisi de şu olaydır. Mervan bin Hakem, Şamlılar sayesinde Abdullah bin Zubeyr’in (ra) valilerine karşı zaferler kazandı. Daha sonrasında oğlu Abdulmelik bin Mervan’da bu yolu izledi ve oda Şam halkının desteğiyle Abdullah bin Zubeyr’i (ra) yendi ve onu H.3 senesinde şehit etti. Oysa o dönemde, Abdullah bin Zubeyr’ den (ra) faziletçe, makam ve mevkice daha üstün bir kimse bulunmuyordu. Asabiyet öyle bir safhaya ulaşmış olacak ki, tüm bu faziletlere şamil olan bir kimse olmasına rağmen, Abdullah bin Zubeyr’i (ra) değil de onun çocuğu yaşındaki Abdulmelik bin Mervan’ı destekliyorlardı. Tüm bu yaşananlar mütalaa edildiğinde, Şamlıların Ümeyyeoğullarına karşı asabiyete ulaşan bir bağlılığa sahip olduğu açık bir şekilde görülmektedir.

Şam halkının asabiyeti, öz benliklerine olan düşkünlükleri, Ümeyyeoğullarının kendi içinde dahi yoktu. Çünkü ümeyyeoğulları ailesi, esasen Muaviye’nin (ra) hilafet makamına gelmesindeki olaylar üzerinde öyle pekte etkisi olan bir aile değildi. İşte Şam halkında var olan bu asabiyet, Muaviye’nin (ra) oğlu Yezid’i veliaht olarak seçmesinde çok önemli bir etkendi. Zira Muaviye (ra) başka birinin halife olması durumunda Şam halkının bu durumu kabullenmemesinden endişe ediyordu. İbni Haldun da Mukaddime adlı eserinde, Muaviye’nin (ra) oğlu Yezid’i veliaht olarak seçmesinin izah ederken, o gün maslahatın bunu gerektirdiğini savunmakta ve söylemektedir:

“Muaviye’nin, hilafet makamına oğlu Yezid’i getirmeyi tercih etmesi, ondan başkasına yönelmemesi maslahat gereğiydi. Çünkü halkın etrafında toplanması buna bağlıydı. Zira o dönem Ümeyyeoğulları ile ehl-i hal ve’l akd denen seçicilerin de bu konuda aynı düşünceye sahip olmaları zaten bunu gerektirmekteydi. Zaten, Ümeyyeoğulları kendileri dışında bir başkasının bu göreve getirilmesine rıza göstermezdi.  Aksi halde aralarında ihtilaf çıkabilir ve birlik, düzen bozulabilirdi. Kaldı ki kendileri Kureyş gibi büyük bir kabileden gelmekteydi. Hepsi de halkın ve din erbabının üzerinde ittifak ettikleri, toplum arasındaki üstünlükleri olan bir kabile asabiyetine sahip kimselerdi. İşte bu nedenle Muaviye, oğlunu bu makama layık gördü, onu başkalarına tercih etti. Böylece fazıl olanı bıraktı, mefzul olanı tercih etmiş oldu yani bu işe en ehil olanı değil, ehil olanı seçti. Bunun da yegâne sebebi, Şâri açısından da büyük öneme haiz olan birliği ve beraberliği sağlamaktı. Kaldı ki Muaviye, ondan başkasının bu işe ehil olmayacağını sanıyordu. Zaten onun adil oluşu ve sahabeliği de ehil olmayan birini hilafet makamına tavsiye etmesine engeldi. Kaldı ki olay sırasında sahabenin büyüklerinin hazır bulunmaları ve buna ses çıkarmamaları da bu tercih noktasında kimsenin itirazının olmadığının delilidir. Diğer taraftan orada bulunan sahabelerin ileri gelenleri ve meseleyi bilen gerçekten adil kişiler hak adına suskunluk gösterecek, ses çıkarmayacak türden kişiler değillerdi. Muaviye de zaten, uyarılınca kabul etmeyecek biri değildi. Kısaca hepsi haksızlık karşısında susacak kimselerden olmaktan oldukça uzak kişilerdi.”[4]

Yine devam ederek diyor ki: “Muaviye’nin bu görevi oğlu Yezid’e vermesi, onu ataması, ümmetin birliğinin bozulması endişesiyleydi. Çünkü Ümeyyeoğulları, görevin başka birine verilmesine asla rıza göstermezdi. Şayet böyle bir şey yapmış olsalardı, akabinde anlaşmazlık ve birliğin yok olması söz konusu olurdu. İşte bütün bu sebepler, Muaviye’yi kendi ailesinden olan birini bu işe aday göstermeye götürdü. Bu sebeple de oğlu Yezid’i ümmettin birliğinin bozulmaması için aday gösterdi.”[5]

İbni Haldun’un da ifade ettiği üzere, o dönemin konjonktürünün Muaviye’yi (ra) böyle bir tercih yapmaya sevk etmiş olması yüksel bir ihtimaldir. Zira Ümeyyeoğullarının var olan güçlü lobisi ve Muaviye’nin (ra), Şam beldesindeki 40 yıllık istikrarlı yönetimi neticesinde oluşan Şam halkının asabiyeti, inkâr edilemez bir hakikattir. Tüm bu şartlara rağmen, Muaviye (ra) kendi ailesinden olmayan bir kimseyi veliaht atasaydı ne olurdu, acaba hiç kimse çıkıp itirazda bulunur muydu? Allahu alem. Ancak şu bir hakikattir ki, Muaviye’yi (ra) böylesi bir tercihe sevk eden bu sebep yabana atılır cinsten değildir.

Muaviye’nin (ra) oğluna karşı tutumu: Muaviye (ra) oğlu Yezid’i seviyordu ve onun hakkında olumlu kanaate sahipti. İbni Kesir der ki: “Muaviye, Hasan ile barış sağlayınca, bu anlaşma şartları arasında, eğer kendisi Hasan’dan önce vefat edecek olursa, görevi onun ölümünden sonra Hasan üstlenecekti. Ancak Hasan daha önce vefat edince, Muaviye, kendinden sonra ehil olarak oğlu Yezid’i gördü. Bu da bir babanın çocuğuna karşı sahip olduğu sevgiyi gösterir. Yezid’de dünyevi yönden üstünlükler görülünce babası onun üzerinde durmaya başladı. Özellikle kral çocukları böyledirler, çünkü harp sanatını, nasıl idare edeceklerini, nasıl iş görmeleri gerektiğini öğrenmişlerdir. Ayrıca Muaviye, Sahabe çocuklarından hiçbirinin bu işi üstlenemeyeceğini düşünüyordu.”[6]

Peki karşı çıkan kimse olmamış mı? Heysemî der ki: “Muaviye, bu biate karşı çıkan, Allah için kendisine hatırlatmada bulunan, bu işin sonunu çok iyi düşünmesi gerektiğini söyleyen ve Ensar’dan Amr bin Hazm’a teşekkürde bulunur ve ona der ki: “Doğrusu sen öğüt veren bir kimsesin.” Sonra çok açık ve net olarak, lafı eğip bükmeden devam ederek der ki: “Bak arkadaş, geride kalanlar benim oğlumla sizin oğullarınızdır. Benim oğlum sizin oğullarınızdan bu göreve daha ehil ve daha layıktır.”[7]

Peki Yezid’in, Muaviye’yi (ra) bu kadar etkisine alan bir yanı gerçekten var mıydı, yoksa evlat sevgisi Muaviye’nin gözüne bir perdemi çekmişti? Zehebi derki: “Yezid, güçlü ve cesur biriydi. Verdiği kararların arkasında dururdu. Zekiydi, çok güzel konuşan ve ikna gücü kuvvetli olan biriydi.”[8]

İbni Kesir de Yezid hakkında şu vasıfları aktarır ve der ki: “Yezid cömert olan, övgüye değer hasletleri olan biriydi.  Şairdi, cesurdu. İdari konularda isabetli kararlar veren bir reye sahipti.”[9]

Belki de Muaviye’nin (ra) aldanmasının ve bu meselede hatalı bir içtihat yapmasının sebebi buydu. Oğlu Yezid’in idari ve askeri alandaki kabiliyeti, kuvvetli fesahati ve cesur bir kişiliğe sahip olması, onu babasının gözünde en kuvvetli aday haline getirmişti. Zira Yezid, İstanbul’u ilk kuşatan İslam ordusunun komutanlığını yapmış ve hayatının büyük bir kısmını, özellikle son dönemini siyasi bir deha olan babasıyla birlikte geçirmişti. İşte tüm özellik ve nitelikler Muaviye’nin (ra) zihninde cem olduğunda, Yezid’i veliaht seçme fikri kamçılanıyordu.

Kuşkusuz gerek Sahabeler olsun gerekse onların çocukları olsun, hepsi Yezid’den daha üstün ve bu göreve daha layık olan kimselerdiler. Ancak bütün bu gerçeklerle beraber, Muaviye (ra), ümmetin başına geçebilecek kişi olarak oğlu Yezid’den başkasını uygun görmüyordu. Muaviye’nin (ra) oğlunun ileride yapacağı cürümleri ön görmesi mümkün de değildi. Belki de Yezid’e dair aktarılan nakilleri şu an sizde şaşkınlık içinde okumuşsunuzdur. Hal böyleyken, Muaviye’den (ra) olacakları öngörmesini beklemek ya da oğlunun yapmış olduğu cürümlerden onu sorumlu tutmak hiç de doğru bir yaklaşım değil.

Kaldı ki, Muaviye (ra) oğlunu bu makama hazırlamak noktasında gayretini de esirgememişti. İbni Ebi’d-Dünya derki: “Muaviye, oğlu Yezid’e kendisindeki adalete olan düşkünlüğünü ve Raşit halifeleri kendisine örnek almasını öğretmişti. Kimi zaman, idareye geçtiğinde nasıl bir davranış içerisinde olacağını da ona soruyordu. Yezid’de babası Muaviye’ye,” Babacığım! Allah adına yemin ederim ki, ben onlara Ömer bin Hattab’ın muamelesi gibi bir muamelede bulunacağım” diye bu ve benzeri cevaplar veriyordu.[10]

Bir diğer önemli husus, Muaviye (ra), oğlu Yezid’i mevcut vakanın ihtiyaç duyduğu kişi olarak görüyordu. Zira halife seçiminde tercihi belirleyecek en mühim etkenlerden biride, mevcut durumun ihtiyaç duyduğu vasıflardır. Örneğin, biri cesur diğeri ilim sahip olan iki halife adayı var diyelim. Hangisi tercihe şayan? İşte bunu belirleyecek olan mevcut vakadır. Eğer cihadın var olduğu bir vaka söz konusuysa, cesur olan seçilir. Eğer bid’atlerin intişar olduğu bir vaka söz konusuysa ilim sahibi olan seçilir.

İbni Teymiye der ki: “Eğer bu türden bir görev için iki adam varsa, birisi daha çok emin ve güvenilir, diğeri daha güçlü ise, özelliklerine bakılmaksızın söz konusu görev için kim daha faydalı ve kim daha az zararı olacaksa göreve o getirilir. Örneğin, savaş emirliğine, genel kurmaylık makamına güçlü, kuvvetli ve gözünü budaktan sakınmayan kimse atanır, hatta bu kimse bu özellikleri sebebiyle çizgiyi aşacak olsa, birilerine haksızlık etse bile, emin, güvenilir lakin zayıf olan kimseye tercih edilir. Çünkü her görev için atanacak kimse, mutlaka o göreve uygun özelliklere sahip olmalıdır ve böyle olması vacip ve gerekli olandır.”[11]

Nitekim İmam Ahmed’e, “Savaşta emirlik yani başkomutanlık görevini üstlenecek iki adamdan söz edilir, bu iki kişiden biri güçlü ve facir olan, kötülükte işleyen biridir. İkinci adaysa zayıftır, fakat oldukça güvenilir, salih bir kimsedir. Bu durumda iki adaydan hangisi askerin başına geçirilmelidir?” diye sorulur.

Ahmed bin Hanbel cevap verir ve der ki: “Facir, kötü fakat güçlü olan aday, taşıdığı güç ve yapacakları bakımından Müslümanlara yarar sağlayacaktır. Kötülüğünün zararıysa, sadece kendisinedir Müslümanlara değil. Oysa salih fakat zayıf olan adayın salih olmasının yararı kendisinedir. Zayıf ve iradesiz olmasının zararıysa Müslümanlaradır. Bu nedenle, gücü, kuvveti ve iradesi güçlü olan aday bu göreve getirilir ve onun komutasında savaşa gidilir.”[12]

Bu nakillerden de anlaşılacağı üzere, Müslümanların başlarına idareci atanmasının en önemli amacı, onları himaye etmesi ve tehlikelere karşı korumasıdır. Düşmanlarına fırsat vermemesi, zalimin, ezenin yakasına yapışması ve mazlumun, ezileninde elinden tutmasıdır. Kim bu ve benzeri özelliklere sahipse, bu taktirde bu göreve gelmeye yetkilidir. Hatta bir başkası ilim ve bilgice üstün olsa, daha çok ibadet eden takva sahibi biride olsa, yine de diğeri göreve getirilir. Çünkü kişi, görevi üstlenecek niteliklere sahip değilse, onun ilim sahibi olması, çok ibadet ediyor olması, son derece takva ile yaşayan biri olması söz konusu kişinin kendinden başkasına bir yarar sağlamaz.

Hulasa, Muaviye (ra), bu görevi güzel bir şekilde üstlenecek kişilerin var olduğunu biliyor olmasına rağmen, kendisince oğlu Yezid’in bu görevi onlardan daha iyi üstleneceğini düşünüyordu. Çünkü, oğlu Yezid’in birtakım hatalarını göz önünde bulundurmakla birlikte, onun ümmetin birliğini muhafaza edecek olan vasıflara haiz olduğunu düşünüyordu. Emevî hanedanlığının güçlü lobisi, Şam halkının Ümeyyeoğullarına karşı var olan sıkı asabiyeti ve Yezid’in şahsında toplanan birtakım idari ve askeri vasıflar, bu düşüncenin temelinde yatan sebeplerdi. Tüm bu şartlar göz önünde bulundurulduğunda da görülmektedir ki, Muaviye ‘in (ra) oğlu Yezid’i veliaht olarak tercih etmesi, ne bir babanın oğluna olan düşkünlüğünün var etmiş olduğu basiretsizlikti ne de bilinçli olarak gerçekleşen bir monarşi temayülüydü. Bu karar, Mü’minlerin Emir Muaviye bin Ebu Sufyan’ın (ra) mevcut şartları göz önünde bulundurarak yapmış olduğu bir içtihattı.

Oysa Muaviye (ra) gibi lidere düşen görev, kendi dönemindeki değerli şahsiyetleri toplamak ve onlar tarafından, kendisinin ölümünden sonra şûra yoluyla uygun bir kimseyi halife olarak seçmelerini istemek olmalıydı. Oğlunu bu mevkie aday olarak göstermekten imtina etmeliydi. Çünkü Yezid’i kendine veliaht olarak tayin etmiş olması, ümmetin birliğini korumak için yeterli değildi. Nitekim de yapmış olduğu bu tercih ümmet namına düşmüş olduğu korkuların hiçbirine engel olmadı, hatta sebebi oldu. Her halükârda Muaviye(ra) bu meselede bir içtihatta bulundu, fakat oğlu Yezid’i veliaht olarak tayin etmekte isabet edemedi. Muaviye (ra), Arapların dört[13] dâhisinden biri olmasına, derin tecrübesine ve üstün siyasetine rağmen böyle bir hatanın altına imza attı. Oysa o, oğlu Yezid yerine kendisinden sonra halife olabilecek ve Müslümanların birliğini sağlayabilecek çok daha iyi birini Kureyşliler arasından seçebilirdi. Ancak Muaviye’nin (ra) ümmetin birliğini sağlama endişesiyle, mevcut konjonktürün var etmiş olduğu mevcut şartlar, onu müspet bir davranış içine girmekten alıkoydu.

Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun...
 
[1] Ziyad bin Ebih, Ebu Sufyan’ın (ra) cahiliyesinde zina yoluyla elde ettiği oğludur. İlk dönemler Ziyad bin Ebih olarak tanınsa da, Ebu Sufyan’nın (ra) oğlu olduğu ortaya çıktıktan sonra Ziyad bin Ebi Sufyan olarak anılmıştır. (Nizamu’l-Hükm Fi’ş-Şeriati ve’t-Tarhi’l-İslamiyyi 1/189)
[2] Tarihu’t-Taberi6/221
[3] Mevakıfu’l-Muaraza Fi’l-Hilafet-i Yezid S.131
[4] İbn Haldun, Mukaddime, 1/262-263
[5] İbn Haldun, Mukaddime, 1/257- 258
[6] Merviyyat Hilafeti Muaviye, S.459-460
[7] Mecmau’l-Fevaid, 7/248-249
[8] Siyaru Alami’n-Nubule,4/37
[9] İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 11/646
[10] El-Eşref, S.127. Ancak bu rivayet zayıf olan bir rivayettir.
[11] Es- Siyasetu’ş-Şer’iyye, S.22
[12] Es- Siyasetu’ş-Şer’iyye, S.22
 
[13] Amr bin As (ra), Muaviye (ra), Muğire bin Şube (ra) ve Muaviye’nin (ra) kardeşi Ziyad bin Ebih (Ziyad bin Ebu Sufyan) (Ali Muhammed Sallabi, Emeviler dönemi, C.1/S.695)
Whatsapp Destek