Cennetin Süslendiği Ay; Ramzan

Allah’a hamd, Rasulüne salât ve selam olsun.

Allah Teâlâ’nın insanlar üzerindeki nimetlerini saymayla bitiremeyiz. Kullarına olan merhametinden kaynaklı olarak birçok nimet bahşetmiştir. Bu nimetlerden birisi de belli zaman aralıklarını faziletli kılması, o zaman aralıklarında işlenen amellere çok daha fazla ecir ve mükâfat vermesidir. Allah Teâlâ, cuma günlerini, ramazan aylarını, kadir gecelerini, seher vakitlerini diğer gün, ay ve gecelerden kendi katında üstün kılmıştır. Bu husus müminler için aslında en büyük nimetlerdendir.

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Büyük günahlardan sakınıldığı müddetçe beş vakit namaz, iki cuma, iki ramazan, aralarında işlenen günahlara kefaret olur.”[1]

Önümüzdeki günlerde Ramazan ayına rabbimizin izniyle ulaşacağız. Peki, bu ayda, bu günlerde ne yapmalı ve bu günleri nasıl geçirmeliyiz? İşte bu hususla ilgili yazmak istedim. Çünkü insan, bir şeyin değerini unutursa ona gerekli hassasiyeti göstermez. Değerini hatırladıktan sonra da onu nasıl değerlendireceği noktasında bir fikir sahibi olması elzemdir.

Rabbim kendime ve siz okurlara bu satırları faydalı kılsın. Ramazan’a ulaşmayı ve bağışlanarak çıkmayı bizlere nasip etsin. Âmin...

Ramazan Hilâline Dair

Öncelikle Müslümanların hassasiyet göstermeleri gereken en önemli konu Ramazan’ın başlangıcıdır. Ramazan ayının başlangıcı, hilalinin gözetlenmesi ve görülmesine bağlıdır. Rasulullah (sav), bizlere bunu emretmektedir;

“(Ramazan ayının) hilâlini gördüğünüzde oruç tutun. (Şevvâl ayının) hilâlini gördüğünüzde de bayram edin. Eğer hava size kapalı olursa, Şaban ayını 30’a tamamlayın.”[2]

Bizler şerî işlerimizi teknoloji ne kadar ilerlese de nakillerin, buyrukların bizi yönlendirdiği şekilde yapmalıyız. Teknolojiden sadece bu konuda yardım alırız. 

Genel itibariyle yıllardır Müslümanlar Ramazan ayının başlangıcı ve çıkışı ile ilgili bulundukları beldelerde gözetleme yapmaktadırlar. Ancak sadece Ramazan ayına has olarak bunu yapmaktadırlar. Asıl itibariyle diğer aylarında hilalinin gözetlenmesi gerekmektedir. Çünkü Ramazan ayına kadar olan zaman dilimi hesapla tamamlanıp, sonrasında yapılan gözetleme yanıltabilir.

Bizler Takva Dergisi olarak yaklaşık bir yılı aşkın süredir tüm kameri ayların hilâlini gözetleme uğraşındayız. Rabbim imkân verdiği müddetçe de bunun çabası içerisinde olacağız. Ancak bulunduğumuz belde itibariyle hilali görmek mümkün olmamaktadır. Ancak kendi gözlem ve gözetlememizle yetinmeyerek, hilâli 12 ay boyunca gözetleyen diğer ülkelerin gözetlemelerini de göz önünde bulundurarak hilâl noktasında bir sonuca varmaya çalışıyoruz.

Bu bağlamda Müslümanların hilâl noktasında kendi bilgi havuzlarını oluşturmaları gerektiğini düşünmekteyim. Şu an yüzlerce ülkede ve şehirde Tevhid akidesini üzerinde taşıyan, hassasiyetleri gözeten Müslümanlar mevcut. Tüm Müslümanlar bu anlamda yardımlaşarak, hilâli gözetleme noktasında bir neticeye varabilirler. Bununla birlikte yaşanılacak ihtilafların da önüne geçilebilir.

Ne yazık ki ihtilafımız Ramazan ayına dahi sirayet etmiş durumdadır. Kimimiz bayram yaparken kimimiz oruç tutmaktadır.
Hilâl gözetlemesi, elbette bir bilgi ve ilim üzere olmalıdır. Bu konuda her beldenin Müslümanları kendilerinden sorumluluğu kaldıracak ölçüde bunu bilmelidirler, öğrenmelidirler. Hilâlin gözetlenmesi noktasında bilgi öğrenme yollarından birisi de bu konuda geçmiş yıllarda hassas olan, tecrübeli, bu çalışmaları yapmış eski(meyen) ağabeylerden yardım almak, onların tecrübelerine başvurmaktır.  

Bereket; bir işe ilâhi yardımın indirilmesi, bir şeyde ilahî yardımın bulunmasıdır.

Ramazan ayı, bereketi ihtiva eden bir aydır. Bereketli bir ay olmasının sebebi, Allah tarafından kullarına; itaat etmeleri, masiyetlerden uzak durmaları için bir yardım indirilmesindendir.

Allah Teâlâ bu ay cennet kapılarını sonuna kadar açmakta, cehennem kapılarına kilit vurmakta, şeytanları zincire vurmakta, rahmetinin bir tecellisi olarak her zamankinden daha fazla bir şekilde cehennemden kullarını azat etmektedir. Ramazan ayı itaat ve ibadet etmek isteyenlere itaatin kolaylaştırıldığı bir aydır.
Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

"Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır."[3] 

Aynı konu ile alakalı bir başka hadisinde ise şöyle buyurmaktadır;

“Ramazan ayının ilk gecesi girince şeytanlar ve cinlerin azgınları zincire vurularak bağlanır. Cehennemin kapıları kapatılır, hiçbir kapısı açılmaz. Cennet kapıları ise sonuna kadar açılır, hiçbirisi kapalı tutulmaz. Ve bir münadi şöyle seslenir; “Ey iyiliklere istekli olanlar, hayra yönelin! Ey kötülüğe arzu duyanlar, kendinizi tutun!”
Allah’ın bu gece cehennemden kurtardığı pek çok kimseler olacaktır. Bu hal Ramazan’ın bütün gecelerinde tekrarlanır.”[4]


Rabbimiz cehennemden kullarını azat etme noktasında bu ay her zamankinden çok daha cömerttir. Ayrıca insanların kulluklarını yerine getirememe noktasında önlerindeki engelleri nefisleri ve şeytanlarıdır. Şeytanların etkisini ise bu ayda azaltmakta, onları zincire vurmakta, bağlamaktadır. İşte bu ilahi bir yardımdır. Yani berekettir.

Bereketin olmasının sebeplerinden bir tanesi de bereketin kaynağı olan Kur’an’ın bu ayda indirilmesi, yine Kur’an’ın indirildiği Kadir gecesinin de bu ayın içerisinde bulunmasındandır.

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;

“Hâ Mîm. Apaçık olan Kitab'a andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız.”[5]

Ramazan Ayının Faziletine Dair

İnsan bir şeyin faziletini unuttuğunda ona karşı hırslı olmaz. Yapacağı ameller noktasında gevşeklik gösterir. Ancak insan alacağı karşılığı hatırlar ise o zaman amel etmek için hırslı olur.
Bu yüzden sadece konumuz olan Ramazan ayı ile alakalı değil, kişinin sürmüş olduğu hayat için muhasebe yapması, bu hayatta yapması gerekenlerin üzerinden geçerek, elde edeceği cenneti hayal etmesi kendisini amelleri konusunda gayretli hale getirecektir. Aslında yaşadığımız hayat içerisinde bizi asıl amaç ve gayelerimizden uzaklaştıran şey amacımızı, amacımıza hizmet ettiğimizde ya da hizmet etmediğimizde elde edeceğimiz karşılığı unutmaktan kaynaklıdır.

İnsan kendisine “Ben kimim? Ne yapıyorum? Amacım nedir? Nereye gidiyorum?” gibi soruları belli aralıklar sormalıdır. Ta ki amacını, gayesini, kulluk kimliğini unutmasın, unuttuğunda ise tekrar hatırlasın. Eğer insan amaçlarından ve kimliğinden uzaklaşırsa suyun üzerindeki bir çöp misali hayat kendisini bir yerlere savuracaktır. Amacından uzaklaşacaktır. Kendisine başka amaçlar ve hedefler çizecektir.

Ramazan ayı içinde söylediklerimiz geçerlidir. Eğer insan ramazan ayında hedefinin ve amacının ne olduğunun farkına varamazsa diğer günlerden hiçbir farkı olmayan günler gibi ramazan ayının günlerini geçirecektir.

Ramazan ayının farkına varan kimse heyecanlanır, sevinir. Çünkü hazine değerinde günlere ulaşmıştır. İnsanın bağışlanması ve cehennemden azat olması için en münasip vakitleri elde etmiştir.
İnsan dünya hayatı içerisinde ne kadar ferah ve rahat bir hayat yaşarsa yaşasın cenneti elde edemeyecek olursa dünyada gördüğü, yaşadığı rahatlık cennetin yanında bir hiçtir. İnsanoğlu dünyasını ne kadar çileli ve meşakkat içerisinde geçirirse geçirsin, eğer cehennemden azat olmuş bir kul olabilirse, dünyadaki çekmiş oldukları cehennem hayatın yanında bir hiçtir.

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Cehennemliklerden olup, dünyada çok rahat hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra: Ey Ademoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nail oldun mu? denilir. O kişi: Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların en fazla imtihana maruz kalan kişisi getirilir, cennete bir kere daldırılır. Ona da: Ey Ademoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de: Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der.”[6]

İşte bundan dolayı hayatının her döneminde cennetlik bir kul olma, cehennemden de azat olmanın uğraşını ve mücadelesini verecektir. Ramazan ayı bu mücadeleyi kazanmaya yakın olduğu zaman dilimlerinin en bereketli zaman dilimidir.

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Her kim Ramazan ayını imanlı ve ecrini Allah’tan bekleyerek oruçlu olarak geçirirse, geçmiş günahları affolunur.”[7]

Yine bir başka hadisinde efendimiz şöyle buyurmaktadır;

“Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez.”[8]

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Oruç ve Kur’an kul için şefaatçi olurlar. Oruç şöyle der; “Rabbim! Ben bu kulu gündüzleri yemeden ve şehvetinin isteklerinden alıkoydum. Bundan dolayı beni kendisine şefaatçi kıl.” Kur’an ise şöyle der; “Rabbim! Ben de bu kulu geceleri uykudan alıkoydum.” Her ikisi de kul için şefaatçi olurlar.”[9]

Rasulullah (sav) bir başka hadisinde işe şöyle buyurmaktadır;

“Cennette dışarıdan içerisi, içeriden dışarısı görünen köşkler vardır. Allah bu köşkleri yumuşak söz söyleyen, yemek yediren, oruca devam eden ve geceleyin insanlar uyurken kalkıp namaz kılanlar için hazırlamıştır.”[10]

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Rasulullah (sav) buyurdu ki: Allah (cc) buyurdu: ‘Ademoğlunun her bir işi kendinedir. Oruç hariç; o benim içindir, onun karşılığını ben veririm. Aynı zamanda oruç bir kalkandır. Sizden birinizin oruçlu bir günü olunca, o gün kötü konuşmaktan mutlaka kaçınsın, gürültü de çıkarmasın. Birisi kendisine söver ya da sataşırsa, ‘Ben oruçluyum.’ desin. Muhammed’in nefsi elinde olana yemin olsun ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Oruçlu iken iki rahatlık bulunmaktadır. İftar ettiği zaman iftarın rahatlığı, Rabbine kavuştuğu zamanda orucun rahatlığını duyar.”[11]

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Benim adım anıldığı hâlde bana salâvat getirmeyen, Ramazan ayına ulaştığı halde bağışlanmadan Ramazan ayından çıkan ve anne babası yanında yaşlılığa ulaşmasına rağmen cenneti elde edemeyen kimsenin burnu sürtülsün.”[12]

Ramazan Nedir? Ne Değildir?

Ramazan ayı israfın ayı değildir.

Ramazan ayı gerginliğin arttığı bir ay değildir.

Ramazan ayı uyku ayı değildir.

Ramazan ayı yeme içmeye normal zamandan daha fazla düşüldüğü bir ay değildir.

Ramazan ayı gevşeklik ayı değildir.

Ramazan ayı sadece başta heyecanla girilip, sonra heyecanın
yitirildiği bir ay değildir.

Ramazan ayı, yalnızca bir ya da birkaç geceye hapsedilerek ihya edilmeye çalışılan bir ay değildir.

Ramazan ayı Kur’an’ın ayıdır.

Sakinliğin, suhuletin ayıdır.

Ramazan ayı ibadetlerin ve taatlerin artırıldığı, günahların azaltıldığı bir aydır.

Ramazan ayı, başından sonuna kadar değerlendirilmesi gereken bir aydır.

Ramazan ayı, Kadir gecesinin arandığı bir aydır.

Nasıl Geçirmeliyiz?

Ramazan ayından en fazla ihtimam göstermemiz gereken şey Kur’an’dır. Ramazan ayına faziletini kazandıran etkenlerden birisi Kur’an’ın bu ayda indirilmiş olmasıdır. Dolayısıyla bir Müslüman Ramazan ayında elinden geldiğince Kur’an ile meşgul olmalıdır. Vaktinin ekseriyetini Kur’an ile geçirmelidir.

Hızlı Kur’an okuyamayan kimseler hatim etmeye kendilerini koşullandırmak suretiyle anlamadan uzaklaşmamalıdırlar. Kur’an’ı anlamak, tefekkür etmek, manalarını düşünmek, kıssalarından dersler çıkarmaya çalışmak Allah’ın kitabı hakkında murad edilen şeydir.

Kur’an okumaları seri olanlar ya da ilim talebesi olanlar ise hem okumalarını çoğaltmalı hem de manalarını düşünmeyi asla terk etmemelidirler. Anlayarak birden fazla kere okumanın, bir ayın içerisinde aynı ayetlerin üzerinden tekrar tekrar geçmenin Kur’an’ın bütünsel anlamda anlaşılmasına ciddi manada katkısı olmaktadır. Bu aynı zamanda benzer ayetler üzerinde de tefekkür etmeyi, aralarında küçük farkları ve nüansları anlamayı da beraberinde getirmektedir.

Müslüman Kur’an’ın yanı sıra Ramazan ayını zikir ile istiğfar ile geçirmelidir. Çünkü Ramazan ayı bağışlanmanın, cehennemden azat olmanın ayıdır. Özellikle sabah akşam zikirlerine ihtimam gösterme ile beraber gündüz vakitlerinde işi ile, ticareti ile ilgilenirken de dilini zikir ile ıslak tutmalıdır.

En maliyetsiz ibadet Allah’ı anmaktır, O’nu zikretmektir. Kişi nerede çalışırsa çalışsın, hangi iş ile meşgul olursa olsun Allah’ı anmaya güç yetirebilir. Belki bazı işlerde çalışan Müslümanlar örneğin Kur’an okumaya vakit bulamayabilirler. 12 saat boyunca fabrikada bir makinanın başındaki Müslüman Kur’an okumak için vakit bulamayabilir. Ancak Allah’ı zikretmeye ister hafif bir işte çalışsın, isterse ağır bir işte çalışsın kişi vakit bulabilir.

Yürürken, otururken, istirahat ederken kişi hiç zorlanmadan Allah’ı anabilir. Zikir ile meşgul olabilir. Allah’ı zikrederken zikir lafızlarının manalarını ve onu söylediğinde verilecek olan ecri öğrenmek kişiye fayda sağlayacaktır.

Örneğin; (لا حول و لا قوة إلا بالله) zikrini söylemek.

Rasulullah (sav) bu zikrin cennet hazinelerinden bir hazine olduğunu bizlere bildirmektir. Kişi bunu bilirse, bununla birlikte manasını da bilirse, “Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.” Dünyadaki tüm işlerin O’nun iradesi ile olduğunu, O’nun istemediği ve arzu etmediği hiçbir şeyin olmayacağını, dolayısıyla tüm güç, kuvvet, otoritenin O’na ait olduğunu her seferinde zihninde canlı tutacaktır.

Müslümanın Ramazan ayında amel edebilmek için gayretli olması gereken bir ibadette itikâf ibadetidir. İtikâf, insanın kalbî ve nefsî temizliği için gerekli olan bir ibadettir. İnsanın bir yıl boyunca kendi halini ve dışındaki dünyayı, Müslümanların hallerini tefekkür edebilmesi için gerekli bir ibadettir.

İnsan itikâf sonrası arındığını, kalbinin vahyin muhataplığına hazır hale geldiğini hissedebilmektedir. Çünkü kalabalıklardan uzaklaşmak, kişinin bir mescitte kapalı kalmak suretiyle birtakım günahları terk etmesi, ibadetleriyle Allah’a yakınlaşması kişi arındırmaktadır.

Ramazan’ın bizi eğitmesi ve bir ay boyunca yaptığımız ameller ile geri kalan diğer aylar için bir miras bırakması gerekmektedir. Peki, bize Ramazan ayı neyi öğretmelidir? Bizlere diğer aylarda amel edebilmemiz için neyi bırakmalıdır?

Öncelikle Ramazan’daki en büyük amel olan orucun farz kılınma sebebini kazandırmalıdır. Yani takvayı kazandırmalıdır. Bir ay boyunca belki de son derece hassasiyet gösterdiğimiz günahlara bulaşmama noktasındaki hassasiyeti diğer aylarda da sürdürme kabiliyetini kazandırmalıdır. Ramazan ayında artırmış olduğumuz nafilelere, vermiş olduğumuz sadakalara Ramazan sonrası da devam etme becerisini kazandırmalıdır. 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır;

“Ey iman edenler! Takvalı olmanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için) oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”[13]

Ramazan sonrası her ne kadar Ramazan ayındaki gibi olmasa da zikirlere devamlılık kazandırmalıdır. Ramazan ayında, özellikle son on gün boyunca sürekli kıldığımız gece namazlarını Ramazan sonrasına taşıyabilmeliyiz. Haftada birkaç gün dahi olsa alışkanlık haline getirmeye çalışmalıyız.

Ramazan ayında artırdığımız Kur’an ile olan ilişkimizi sonrasında da devam ettirmeliyiz. Yoğunluk açısından aynı yoğunluk ile devam etmeyebilir. Ancak Kur’an’ı terk etmemek adına sonrasında da az dahi olsa okumaya hatim etmeye devam etmeliyiz.

Toplumu eleştirdiğimiz bir konu vardır. Toplumun Kur’an’a gerekli önemi vermediğini, sadece belli zamanlarda, belli yerlerde Allah’ın kitabını okuduklarını söyleriz. Bu iddiamızda haklıyızdır. Toplum kendilerince özel gün ve gecelerde ya da cenaze evlerinde, taziye çadırlarında Kur’an’ın kapağını kaldırmaktadır. Yine Ramazan’da da aynı şekilde hareket etmektedirler.

Aslında eleştirdiğimiz bu konu bizler için de söz konusudur. Ramazan ayında birden fazla hatim okuyan bizler Ramazan sonrasında neredeyse bir daha ki Ramazan ayına kadar kapağını açmadığımız zamanlar olmaktadır. Bu Kur’an’ın bizler tarafından terk edilmesi anlamına gelmektedir.

Biz de Ramazan sonrasında Kur’an’ı Ramazan ayında okuduğumuz gibi okumaya devam etmeliyiz.

Ramazan bununla birlikte bizlere nimetlerin değerini anlamayı kazandırmalıdır. Açlık anlarında, susuzluk anlarında Allah Teâlâ’nın yoklukla imtihan ettiği kullarını anlamaya çalışırız. Bununla birlikte bize ise verdiği nimetlerin farkına varırız. Elde ettiklerimizin aslında kıymetsiz olmadığını tefekkür ederiz.

Ramazan ile Allah için fedakârlık yapmayı, Allah için birtakım şeylerden vazgeçmeyi anlarız. Aslında bir gün boyunca oruç tutmak, bir ay boyunca oruca devam etmek ömrümüze benzemektedir.

İnsan bir gün boyunca oruç tutmakta, kendisini yasaklanmış birtakım şeylerden uzak tutarak, Allah’a yakınlaşmak için ibadetlerde bulunarak ve birtakım zorluklar çekmektedir. Sonrasında ise iftar sevincini elde etmektedir. Bir ay boyunca ramazan ayını ihya etmekte sonrasında ise bayram sevincini yaşamaktadır.  İşte insan ömrü boyunca Allah’ın kendisine yasakladıklarını terk ederek, emrettiklerini de yaparak zorlukları aşmakta sonrasında ise cenneti elde etmektedir.

Bir gün içerisinde itaat etmenin lezzeti sonrasında gelen iftar ve bayram sevinci ile Allah’ın razı olduğu bir hayatın neticesindeki cennet sevinci birbirine son derece benzerlik taşımaktadır.
Ramazan ayı için heyecanlı ve sevinçliyiz. Çünkü belki de bu Ramazan Allah’ın kendisine kavuşmadan önce bizlere vermiş olduğu son fırsattır.

Rabbim bizleri kendisine bağışlanmış olarak kavuştursun. Sonumuz cennet olsun. Allahumme Âmin…


 
 
[1] (Müslim)
[2] (Buhari)
[3] (Müslim)
[4] (İbni Mace)
[5](44/ Duhan 1-3)
[6] (Müslim)
[7] (Buhari)
[8] (Buhari)
[9] (Ahmed bin Hanbel)
[10] (Tirmizi)
[11] (Buhari)
[12] (Tirmizi)
[13] (2/ Bakara 183)
Whatsapp Destek