Çeyiz ve Mehir

Hamd yerin ve göğün mülkünü elinde tutan, dünya ve ahiretin mutlak hakimi olan Allah subhanehu ve tealayadır. Salat ve selam muttakilerin , salihlerin ve tüm müslümanların örneği olan Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme ve ailesinin üzerine olsun.

ÇEYİZ

Çeyiz kelimesi: Arapçada yolcunun, gelinin veya sefere çıkacak ordunun ihtiyaç duyacağı eşya ,gıda malzemeleri anlamında kullanılır. 

Yusuf kardeşlerinin yüklerini(cihazlarını) hazırlayınca su kabını öz kardeşinin yükünün içine  koydu (Yusuf 70)

Türkçeye cihaz olarak geçen kelime ayrıca çehiz ve çeyiz olarak yaygınlık kazanmış ve gelinin baba evinden getirdiği eşyalar için kullanılmıştır. 

Dinimize gِöre kadınlar bir şey getirmekle yükümlü değildirler. Çünkü evlenince ailenin ihtiyaçlarını karşılamak erkeğin gِörevleri arasındadır.

Rabbimiz ayetinde şöyle buyuruyor; 

"Allahın bir kısmını (erkekleri) diğer bir kısmına (kadınlara) üstün kılması ve mallarından harcamaları nedeniyle erkekler kadınlar üzerinde idarecidirler." (Nisa 34)

Erkeğin evin geçimini ve ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu olsa da kızın veya kadının ailesi yeni kurulacak aileye destek vermek ve gelin ettikleri kızlarını mutlu edecek şekilde bazı eşyalar alabilirler. Ancak bu eşyaları alırken israf derecesine varmamak şartıyla çeyiz almak güzeldir ve yeni kurulacak aileye destektir. Ancak maalesef ki günümüz toplumunda çeyiz meselesi o kadar abartılmış ki dengi olan bir talibi olduğu, kendisinin de evlenme vaktinin gelmiş olmasına rağmen kızın ve kadının ailesi daha çeyiz hazırlamaya maddi imkanımız yok diyerek onların evlenmesine engel olmakta veya gereksiz yere evliliği geciktirmektedirler.

İslamın aile kurulmasını istemesinde ki gayeyi anlamamış ve dünyevi değerleri ahiretin değer verdiği şeylerin önüne geçirmiş bazı anne, babalar ve kızları çeyiz meselesini gِösteriş ve yarış unsuru haline getirmişlerdir. Onların kendilerinde olanın başkasında olmaması veyahut başkalarında olan her şeyin onlarda da olması tek gayeleri olmuştur. Bِöylece hem mallarını hem de bir daha geri gelmeyecek olan zamanlarını israf etmiş oluyorlar.

Evlilik çağına gelmiş kızlarına-oğullarına, Rablerine olan sorumluluklarını öğrettikten sonra eşlerine ve çocuklarına karşı sorumluluklarını öğretmiyorlar. Halbuki gerek erkeğin anne babası gerekse kızın anne babası Evladım senin aile kurman ve meşru ölçülerde evlenmen dinini yaşaman için ve haramlardan sakınman açısından bir gerekliliktir ve eşine olan muameleni Allah için ve onun razı olacağı şekilde ve onun rızasını göِzeterek yaparsan bu senin için büyük bir ecirdir. demelidir. Maddiyat konusunda ise üstüne düşen gِörevi yaptıktan sonra ER-REZZAK olan Allaha tevekkül etmesini evladına öğretmelidir. Hiçbir zaman çeyiz ve erkeğin alacağı eşyalar veya takılar iki tarafın amacı haline gelmemelidir. Çünkü şuurlu olan bir müslüman imtihan aracından başka özelliği olmayan fani olan bu alemde mal veya eşya çokluğuna ulaşmak amacıyla daha lüks bir hayat yaşamak için aile kurmaz. O ailesini, kendisini haramlardan korumasına yardımcı olup Allahı razı etme yolunda can yoldaşı olsun diye kurar. Rabbimiz olan Allahu Teala şöyle buyurur;

"Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gِösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Ahirette ise ya çetin bir azap yahut Allahın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir. Genişliği göِkle yerin genişliği gibi olup Allaha ve peygamberlerine iman edenler için hazırlanmış bulunan cennete ve Rabbinizin bağışlamasına erişebilmek için yarışın. Bu, Allahın lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir." (Hadid 20-21)

Şayet kızın ailesi zengin olsa bile yine de ihtiyacın fazlası olan alışveriş, gِösteriş için olmasa bile israf hükmündedir.

Rabbimiz Allahu Taala ise israfı yasaklamıştır.

"Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma!  Çünkü savurganlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan da Rabbine karşı çok nankِördür."  (İsra 26-27) 

Allahu Teala bir mümine zenginlik vermişse o mal onun için imtihandır ve Allah‘ın ona nimetidir. Allah’ın verdiği nimeti Allah‘ın emrettiği şekilde kullanmak her müslümanın göِrevidir. Aksi halde Allah‘ın nimet olarak verdiği mal azap sebebi olur.

Bir müminin bu mal benim, evlat da benim istediğim kadar alırım veya almam diyerek gerek kızının çeyizinde gerekse oğlunun düğününde, ihtiyaç dışında malını israf ederek saçıp savurma hakkı yoktur. Çünkü o malı mülkü ona veren Allahu Teala etrafındaki ihtiyaç sahibi müslümanların ihtiyaçlarını giderip gidermediğini ona soracaktır. Bir tarafta evlenmek için zaruri ihtiyaçlarını bile alamayan gençler varken diğer tarafta kullanmak için hiçbir işe yaramayıp sırf övünmek ve süs olsun diye pahalı eşyalar alınması İslam’ın hoş göِrmediği şeylerdendir. Çünkü Allahu Teala bizlere emir verirken sadece evlatlarımızı değil içimizde ve yakınımızdaki ihtiyaç sahibi bekarları da evlendirmeyi emretmiştir. 

"İçinizden evli olmayanları, köle ve câriyeleriniz arasından da elverişli olanları evlendirin. Yoksulluk içinde iseler Allah lütfu ile onları ihtiyaçtan kurtarır. Allah’ın hazinesi geniştir, her şeyi bilmektedir." (Nur 32)

Kuranı Kerim aile kurma konusunda müminlerin birbirine destek olmasını isterken aynı şekilde Allah'ın rızasına uygun aile kurmak isteyenlere de onun yardım edeceğini bildirmiştir. Aynı şekilde düğün masraflarında ve çeyiz eşyalarında müminlere gِösterişten uzak, sade, samimi ve mutedil olmada peygamberimizin (Sav) kızı Fatma (Ra) evlenirken örnek olmuştur.

“Peygamberimiz kızı Fatma’yı evlendirirken bir yatak, bir yastık, bir su tulumu, bir el değirmeni, bir hasır çeyiz olarak almıştı.” (İbni Mace)

MEHİR

Evlenirken nikah akdinde müslüman erkek tarafından şeri bir hak olarak kadına verilen mal veya paradır. Evlilik sonrasında eşlerden birinin ölmesi ile eşler birbirine mirasçı olabildikleri halde mehir yalnızca kocanın hanımına vermekle yükümlü olduğu para veya maldır.Mehir kadına İslamın tanıdığı bir haktır.

Kadınlara mehirlerini borcunuzu öder gibi verin. Eğer onun bir kısmını size göِnül razısıyla verirlerse onu da âfiyetle yiyin.” (Nisa 4)

 “İstifade ettiğiniz kadınlara mehirlerini farz olarak verin”

Fakihlerin çoğuna göِre bu hitap kocayadır. Ancak bazı fakihlere ve müfessirlere göِre bu hitap kadınların velisinedir. Çünkü cahiliye devrinde mehri kızın ailesi alırdı. Bu inen ayetlerle mehrin kadına ait bir hak olduğu anlatılmaktadır.

Abdullah bin Mesuddan rivayet edildiğine göِre Ali (ra) Resulullah’ın kızı Fatıma ile evlenirken 'Hutami' denen zırhını mehir olarak vermiştir." (Nesai; Ebu Davud)

Mehir nikah akdinin rükun veya şartlarından olmayıp evlilik sonunda ya önceden belirlemekle ya da hiç konuşulmaması durumunda kendiliğinden meydana gelen haklardandır. Bu yüzden mehirsiz akdedilecek nikah geçerli olur ve kadında emsali olan kadınların aldığı kadar mehir alır.

Peygamberimizin, mehir belirlenmeden evlendirdiği sahâbeleri de olmuştur. Nitekim Ukbe bin Amir'den (ra) rivayet edildiğine göِre Rasulullah bir sahâbeye “seni filanca kadınla evlendireyim mi?” diye sormuş, erkeğin “evet” demesi üzerine aynı soruyu kadının da kabul etmesi üzere onları evlendirmiştir. Burada evlilik akdi yapılırken mehirden hiç söِz edilmemiştir. (Ebu Davud)

Maliki mezhebine göِre ise mehir nikahın bir rüknu olup onsuz nikah akdi geçersiz olur. Malikilerin dışındaki fakihlere gِöre mehir konuşulmaksızın yapılacak evlilik akdi geçerli olur ve kadın zifaftan sonra emsal mehre hak kazanır.

İslam’da satışı ve kullanılması yasaklanmayan her şey mehir olarak verilebilir.

Mehir iki kısımdır; Mehri muaccel ve Mehri müeccel, her iki mehir de nikahta bildirilmedi ise kadına Mehri Misil verilmesi gerekir. Eğer nikahtan önce kıza bazı altın veya gümüş takılar takılmış ise bunlar onun mehri olur.

Mehri Muaccel: Peşin ödenen mehirdır. Kadının mehri muaccel almadan eşinin evine gitmeme hakkı vardır.

Mehri Müeccel: Mehrin peşin olarak değil daha sonra ödenmesidir. Misal beş yıl on yıl veya boşanma ve kocanın ölmesi halinde alınacak olan mehirdir. Eğer böِyle bir anlaşma yapıldıysa belirlenen zaman gelmeden kadın eşini bu konuda zorlayamaz.

Kadın mehrin tamamını ne zaman alır?

Kadının sadece evlilik ile mehir üzerinde hak sahibi olamaz. Cinsel temas, sahih halvet veya eşlerden birinin ölümü kadına mehir üzerinde hak sahibi kılar.

Mehrin miktarı

Mehir miktarı Hanefi mezhebine gِöre en az on dirhem (o dönemlerde yaklaşık iki koyun bedeli)

Maliki mezhebine göre ise üç dirhem gümüştür.

Şafii ve Hanbeli mezhebine gِöre mehrin üst ya da alt sınırı yoktur. Ancak âlimlerin çoğunluğu ödenmesi zor olan ve evliliği zorlaştırırcak kadar mehrin çok olmasının doğru olmayacağını söylemişlerdir.
 
Rasullah (sav) şöyle buyurmuştur;

"Mehrin en hayırlısı ve en ehven olanı erkeğe ödemesi en kolay olanıdır." (İbni Hacer, Büluğul meram)

Değerli kız kardeşlerim benim size mehir konusunda tavsiyem öncelikle evleneceğiniz kişinin maddi durumunu göِz önünde bulundurmanızdır. Eğer evleneceğiniz kişinin ve ailesinin maddi durumu iyi değilse o zaman mehri o kişinin gücünün yettiği kadar onu maddi sıkıntıya düşürmeyecek şekilde isteyiniz. Çünkü ileride eşiniz olacak kişinin maddi sıkıntılar yaşaması sizi de etkileyecektir. Aynı şekilde ben mehir istemiyorum veya ben mehrimi şimdiden infak ediyorum diyerek hakkınız olan bir şeyden vazgeçmeyin. Az da olsa eşinizin rahatlıkla ödeyebileceği bir şeyler alın ve infak etmek istiyorsanız sonra elinizle infak edin. Çünkü kişinin sahip olmadığı ve elinde olmayan bir şeyi infak etmesi kolaydır, ancak eline geçtiği zaman infak etmesi zordur.

Mehir erkeğin kadına bir lütfu değildir. Mehir Allahu Teala'nın kadınlara verdiği lütufdur.

Aynı zamanda mehir kadında emanet olan bir mal değil, aksine mülkiyeti kadındadır. Kadın isterse onu harcayabilir, infak edebilir, isterse dinin sınırlarını koruyarak ticaret yapabilir. Eğer erkek, hanımının mehrini kullanmak isterse kadın mehri ona infak edebilir veya eşine borç verebilir. Bu konuda yetki tamamen kadınındır.

Değerli kardeşlerim evlenen kişilerin nikah esnasında erkeğin kadına vermiş olduğu mehir, İslam dininin kadın haklarına ne kadar önem verdiğini gِösterir. Bu toplumda gayri İslami yönetimler ve adetler her ne kadar sözde kadının hakkını koruyor gibi propagandalar yapıp onun hakkını koruduğunu iddia etselerde her gün biraz daha o kadını değersizleştirmektedirler. Kadının nefsine göِre hareket edince daha özgür olacağı algısını oluşturuyorlar ve böylece kadını dünyevi, nefsi arzuları uğruna kullandıkları bir meta haline getiriyorlar.

Bugünün sözde kadın çıkarlarını sağladığını iddia ettikleri feminist algıların amacı kadını özgürleştirmek değil onu köleleştirmek ve değersizleştirmektir. Ona ömürlük söz vermeden onun için hiçbir bedel ödemeden hatta kendisini yetiştiren ailesine bile tenezzül etmeden yaşamayı ve o kadından faydalanmayı ona değer vermek ve onu özgürleştirmek gibi algılatmaktadırlar. Bu ise kadını erkeğin göِzünde, hiçbir bedel ödemeden elde edebileceği bir şey olarak gِösterir. Bir şey bedelsiz elde ediliyor ve herkes rahatça ona ulaşabiliyorsa bu onu değersizleştirir. Çünkü artık isteyen erkek dilediği kadına istediği zaman ulaşıp istediği zaman hiçbir bedel ödemeden onu terk edebiliyor. Ancak İslam’da nasıl ki ömürlük sözler ve mehirleri vererek ona sahip oluyorsa ondan ayrılıp onu bırakırken de istediği zaman kolaylıkla bırakamıyor. Çünkü İslam’da boşanmanında evreleri ve bedelleri vardır. Böylelikle İslam nikah ve talak da erkeğe ödettiği bedellerle (mehir gibi) kadının, erkeğin istediği gibi elde edip vazgeçeceği ucuz bir şey olmadığını ona gösterir.

Değerli kardeşlerim;

Gerek kadının gerekse erkeğin çocuklarına verebileceği en iyi hediye onları salih birer insan olarak yetiştirmeleridir. Çünkü bir insan Allah‘ın salih kullarından olursa Allah da onun dünya ve ahirette işlerini üstlenir ve onu dünyada kimseye muhtaç etmez.

Ancak üzülerek söylüyoruz ki bugün bizler çocuklarımıza bu şuuru vermekte zayıf durumdayız. Onlara rahat ve bolluk içinde bir hayat hazırlayarak mutlu edebileceğimizi zannediyoruz. Onlara hayatın her alanında ve her işlerinde Allah’ı veli edinmeleri ve Allah’tan korkup sakınan salih kullarından olmalarını öğretmeliyiz ki onlara en değerli çeyizi vermiş olalım. Çünkü bir kul Sâlihlerden olursa Allahu Teala o kulun dünya ve ahirette işlerini üstlenen velisi olur ve o kulunu başkalarına asla muhtaç etmez ve düşmanlarına karşı da ona yeter. Bizlerin çocuklarımıza verebileceği şeyler sınırlıdır bundan dolayı hazinesinde ve gücünde sınır olmayan Allah‘ın salih kulları olmayı çocuklarımıza öğretmeliyiz ki onlar bize bile muhtaç olmasınlar.

“Şübhesiz ki benim velîm (dost ve yardımcım), Kitâb'ı (Kur'ân'ı) indiren Allah'dır ve O, bütün sâlih kimselerin velisidir.” (Araf 196 )

İmam Zehebinin anlattığı bir kıssada şöyle geçer. Ömer bin Abdülaziz'in ölmeden önce yaralı iken yanına bir yakını girdi ve ona dediki ' Ey halife çocukların çok küçükler sen de onları fakir bırakıyorsun dedi. Onlara biraz mal bıraksana dedi.' Ömer bin Abdülaziz çocuklarını çağırtıp onlara bakarak ağlar vaziyette şöyle dedi: “Ey çocuklarım sizler şu iki kısım insandan biri olacaksınız; ya salih insanlar olacaksınız, o takdirde Allah size veli olarak yeter dedi ve yukarıda geçen Araf Suresi 196. ayeti hatırlattı ya da sizler kötü ve şerli insanlar olacaksınız ve bu takdirde ise benim kötü insanlara bırakacak malım yok dedi.”

Selam ve dua ile...

 
Whatsapp Destek