Çocuklarda Değersizlik Yetersizlik ve Suçluluk Duygusu

Canlılar içerisinde insan kadar ebeveynine muhtaç olan bir varlık yoktur. Ebeveynin bakımına, sevgi ve ilgisine muhtaç olan çocuğa Allah (cc) aynı zamanda müthiş bir gözlem ve sezinleme gücü vermiştir. Çocuk daha ömrünün ilk yıllarında ebeveynin ona olan ilgisini gözlemler ve bunu kıstas alarak gözünde kendi değerini oluşturur. Ebeveyn eğer çocuğa koşullu/ yapay bir sevgi ile muamelede bulunmuşsa, çocukta neredeyse bütün ömür peşini bırakmayan ve birbirini takip eden üç duygu oluşur: değersizlik, yetersizlik ve suçluluk. Çünkü çocukluğumuzda edindiğimiz her bir tecrübenin/yaşanmışlığın yetişkinlik çağına olumlu ya da olumsuz muhakkak bir yansıması vardır. Bu sebeple yetişkinlerde oluşan patolojilerin kaynağı çocukluk döneminde aranır.

Koşullu/yapay sevgi ebeveynin aslında lisan-ı haliyle, çocuğuna: “Benim isteklerimi yerine getirip hayalimdeki çocuk olduğunda ben sana sevgi gösterebilirim.” demesidir. Bunu küsme, aşağılama, kıyaslama, eleştirme, hatasına tahammül gösteremeyip aşırı tepkiler verme gibi davranışlarla çocuğa hissettirmiş olur. Sürekli eleştirilen çocuklarda yetersizlik,  aşağılanıp alaya alınan çocuklarda değersizlik, hataları yüzlerine vurulup tahammülsüz davranılan, tolerans tanınmayan çocuklarda ise suçluluk duygusu oluşur.

Ebeveynin bu tutumuna maruz kalan her çocuk, ileriye dönük benliğinde yaşadığı birçok olumsuz duyguyla karşılaşacaktır. Gösterilen bu psikolojik enkazın altından değersiz, işe yaramaz, karşılaştığı her olayda kendinde suç arayan, iradesi zayıf, başladığı bir işi bitiremeyen bir kimse olarak kalkar. Daha doğrusu böyle olmasa bile bu zanna kapılır, kendini buna inandırır. Örneğin; değersizlik hissi taşıyan birey evliliğinde eşinin ve çocuklarının ona gösterdiği değere anlam veremez, kendini buna layık göremez. Suçluluk hissi taşıyan birey herhangi bir olumsuzlukta, aslında kendi ile hiçbir alakası yokken suçluluk hisseder veya yetersizlik hissi taşıyan bireyin bir işe koyulduğunda o işi başarılı bir şekilde sonlandırmaya olan inancı düşüktür. Nedeni, çocukluğunda aşağılanarak, kıyaslanarak, eleştirilerek, suçlanarak kendine böyle bir ‘sosyal benlik algısı’ oluşturmasıdır. Eğiticiler bunu ‘benlik kuramı’, ‘benlik algısı’ gibi ifadelerle açıklasalar da sosyal benlik algısı olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Çünkü bu tür duyguları yaşayan çocuk, insanların kendisi hakkında kanaatlerinin böyle olduğunu düşünür ve bu düşünce en nihayetinde sosyolojik bir sorun oluşturur. Toplumumuzda, ufak tefek konuların büyütülüp ölümle sonuçlanan kavgaları doğurması, eşlerin birbirlerine gösterdiği biyolojik ve psikolojik şiddet, hayata tutunulamayıp bunalımların ardından gelen intihar hadiselerinin alt metninde çocukluk döneminde yaşanılan bu duygular vardır.

Değersizlik hissinin, koşullu/yapay sevgi ile oluştuğunu söyledik, yetersizlik hissi ise eleştirel veya hizmetkâr ebeveynler ile oluşuyor. Çocuğun belkide büyük bir şevkle yaptığı bir işi beğenmeyip “bu olmuş mu şimdi?” ,“ne biçim yapmışsın?” gibi cümlelerle eleştiren ebeveynler çocukta yetersizlik hissi oluşturuyor veya hizmetkâr anneler, çocuğun yapması gereken her şeyi kendi üstlenerek bu olumsuz duyguyu çocukta açığa çıkarıyor. Okul öncesi dönemde çocuğun kendi giyebileceği yaşta ve beceride olmasına rağmen ayakkabılarını giydirmesi, keşfetme döneminde çocuğa sınır koymak yerine onu sürekli kısıtlaması, ilerleyen yaşlarında çayını, meyvesini ayağına götürmesi veya ödevini yapmadığında kendisi o sorumluluğu üstlenmesi... Örnekleri çoğaltabiliriz fakat şöyle özetlemek doğru olacaktır: Çocuğun yapabileceği her şeyi kendisi iyi bir niyet ile üstlenen ve çocuğuna yaptırmayan bunu da iyi ebeveynlik çerçevesinde değerlendiren anne babalar çocukta ileriye dönük yetersizlik hissi oluşturuyor. Oysa çocuk böyle bir durumda akranları ile kendini karşılaştırarak kendisinin bunları zaten yapamadığını düşünecektir. Bunun yanında “doydum yemeyeceğim” diyen çocuğa “hayır doymadın” diyen, “çişim yok” diyen çocuğa “hayır çişin vardır” diyen, “üşümüyorum” diyen çocuğa “hayır sen üşürsün” diyen ebeveynler çocuk adına düşünüp çocuğa kendi bedenin reaksiyonlarını bile annesinin daha iyi anladığına dair bir düşünce oluşturur ve bu durum yetersizlik hissini perçinler.
Suçluluk duygusu ise çocuğun hatalarının üzerine gidilmesi, sürekli olarak hatırlatılması veya herhangi bir durumda ilk olarak çocuğun suçlanması ile oluşur. “Yine mi döktün?",  “yoksa sen mi aldın?" Gibi cümleler çocuğa kendini suçlu hissettirir.  Çünkü çocuk özellikle okul öncesi dönemde ebeveynin kendisi ile alakalı söylediği sözlere inanır, çabucak ikna olur. İleriki dönemlerde başkalarının davranışlarının, hayatında süregelen olumsuzlukların tek sebebinin kendisi olduğu düşüncesine kapılır.

Yeri gelmişken bu tür davranışlar sergileyen ebeveynlerin iyi bir çocukluk dönemi geçirmemiş olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü böyle ebeveynler çocukla çatışmayı onu anlamanın çoğu zaman önüne geçirir. Bunun bir kısır döngü oluşturmaması için kendinde var olan çocukluk yaralarını iyileştirmeye çalışmasının, bunu öncelemesinin, kendi aile hayatını,  çocukluk yıllarını hatırlayarak sergilediği her olumsuz davranışı aslında neden yaptığını düşünmesinin daha kalıcı bir çözüm oluşturacağını belirtelim.
Bu üç duygu birbirini tetikleyen duygulardır. Yetersizlik hissi değersizliği, suçluluk hissi de keza değersizlik ve yetersizlik hislerini doğurabilir. Ebeveynlerin tamamen iyi niyetle kurduğu bu yanlış iletişim ve teşvik yöntemi, çocukta kişilik bozukluklarına yol açacak, mizacına göre ya kendi ile kavgalı, her meselede kendini yeterli göremeyen, özgüveni düşük, karşılaştığı olaylardan, başına gelen hadiselerden sürekli olarak kendini sorumlu tutan silik bir birey haline gelecek ya da narsist bir kişiliğe bürünüp benmerkezci, kendinde var olan zayıf karakteri, yetersizlik ve değersizlik hissini kendini yüceltme ve üstün görme yöntemi ile kapatmaya çalışan bir birey olacaktır.
Çocuğun eğitiminin üç önemli sacayağı olduğunu düşünürsek;
 Bunlar:
  • Çocuk
  • Ebeveyn
  • Okuldur
Ebeveynin bilinci ve çabası okulun desteği olmadan yeterince fayda sağlamayacaktır. Bu bağlamda eğitimcilere büyük bir sorumluluk düşer. Sınıf ortamında hocası tarafından etiketlenen, aşağılanan, ayıplanıp utandırılan, şiddet uygulanarak şahsiyeti zedelenen çocuklarda da ileriye dönük bu üç olumsuz duygu ile karşı karşıya kalınabilir. Bununla beraber eğiticinin başarılı çocukları ön planda tutup kendince haylaz, kapasite olarak akranlarından geride olan çocukları geri planda tutması da bu kabildendir. Türk eğitim sisteminde kendi eğitim (!)  yıllarımıza dönecek olursak; ön sıralarda çalışkan, arka sıralarda haylaz, işe yaramaz, adam olmaz görülen çocukların oturduğunu, öğretmenin yalnızca ön sıralarla ilgilenip arka sıralarla kurduğu tek iletişiminin uyarı şeklinde olduğunu hatırlayacağızdır. Özellikle böyle bir sistemde eğitim hayatının bir bölümünü sürdürmüş eğitimcilerin bu konuya eğilmeleri şarttır. Sürekli olarak etiketleme, kıyaslama, eleştirme rekabet vb. yanlış teşvik modelleri çocuklarda derin yaralar açacak, onu hem okula karşı soğutacak hem de hayatta saygın bir şekilde var olma çabasını baltalayacaktır.
Eğiticiler öğrencilerine en başta insan oldukları için değer vermelidir. Onda var olan olumsuzlukları ise aile ile iletişim içerisinde olup arka planını araştırarak ıslaha ve hayra kanalize etmeye çalışmalıdır. Her bir ailenin ve eğiticinin bu hususu dert edinmesi Allah’a (cc)  münacatta bulunması ve Ondan yardım istemesi gerekmektedir.
Bilinmelidir ki olumsuz duygular zıtları ile tedavi edilebilir. Kişi eğer kendinde veya çocuğunda bu tür duygular hissetmişse yaptığı hataları insani kabul edip ders çıkarmalı ve suçluluk hissetmemeye çalışmalıdır. Değersizlik hissi, kişinin kendi artılarının farkına vararak geliştirmesi ile mümkündür. Yetersizlik hissi ise kendimizi yetersiz gördüğümüz konuların üzerine giderek ve sürekli gelişim göstererek aşılmaya çalışılmalıdır. Nitekim insan psikolojisine en iyi gelen şeylerden biri kişinin kendini sürekli olarak geliştirmesidir. Kişi kendini geliştirdikçe eksik ve hatalarının farkına varacak ve bu konudaki gayret ve ciddiyeti artacaktır.



 
Whatsapp Destek