Çocuklarda Tepkisel Davranışlar

Kurallara uymama, uyumsuz davranma, söz dinlememe, karşı tarafa istediğini yaptırmaya çalışma, çabuk öfkelenme gibi davranışlar erken çocukluk döneminde başlayıp 6-8 yaş aralığında artan; ebeveynleri kaygılandıran, çocuğa olan davranışlarının değişmesine hatta aile içi çatışmalara neden olan bir davranış bozukluğudur.  Literatürde karşıt olma, karşıt gelme bozukluğu (KOGB) olarak geçer fakat çocuğa bu tanının konulabilmesi için en az altı-yedi ay üstte belirttiğimiz davranışları ve benzer davranışları aralıksız olarak göstermesi gerekir. Bu vakaların azlığı nedeniyle biz yazımızda zaman zaman bu davranışı sergileyen çocukların taksimatını, ihtiyaçlarını ve ebeveynlerin yapması gerekenleri aktarmaya çalışacağız.
Çocuklar zaman zaman söz dinlemez, inatlaşır, ebeveyni ile mücadele içerisine girer, seslenildiğinde duymazlıktan gelir. Bazı zamanlar mızmızlanan, başkalarını suçlayıcı davranan, tartışmacı ve öfkelidirler. Onlar bu davranışları iki ana sebepten dolayı sergilerler. Bu iki sebep ebeveynlerce iyi kavranmalıdır ki bu durum karşısında nasıl davranılacağı bilinsin ve ebeveynleri zorlayan bu süreç, istenmeyen sonuçlar doğurmadan sonlansın.
 Birinci Sebep: Duygusal Noksanlık/ Duygusal İhmal
Çocuğun tepkisel davranışlarının ilk nedeni annesi ile üç yaşına dek kurması gereken güvenli bağı kuramamış ve duygusal ihmale uğramış olmasıdır. Güvenli bağlanma 0-3 yaş aralığında çocuğun ihtiyaçlarının vaktinde, yeterince ve koşulsuz olarak yerine getirilmesidir. Annenin çocuğuyla ten teması, göz teması kurması, merhamet üzerine bir iletişim dili oluşturmasıdır ve bunun çocuk gelişiminde çok önemli bir yeri vardır. Bu konuda detaylı bilgi için 10. sayıda kaleme alınan “0-3 Yaş Aralığı ve Güvenli Bağlanma” yazısına müracaat edilebilir.
İnatçı davranışların birinci sebebi olabilecek bağlanma sorununa ek olarak; aile bağlarının zayıflığı, evde anne baba arasındaki kavgalar, çocuğa yapılan psikolojik veya fiziksel şiddet, çocuğun içerisine düştüğü bu duygusal boşluğu daha da büyütür. Annesiyle bağ kuramamış, aile içerisinde bu tür olumsuzluklara maruz bırakılmış çocuklar, duygusal ihmale uğramışlardır ve ihtiyacı olan ilgiyi en çok ihtiyaç duyduğu yaşta göremeyen bu çocuklar bu tür davranışlarla sonraki yaşlarda görmeye çalışır.
Çocuğun anne varlığına, ilgi ve sevgisine olan ihtiyacını anlatan bir araştırma yapan Rene Spitz adında Avusturyalı bir psikanalist, 1940’ta ilk olarak; yeni doğan fakat annesiz, tek bakıcıya sekiz bebeğin düştüğü bir yetimhaneye bırakılan bebek grubunu, ikinci olarak; hapishane kreşinde annelerinin günlük bakım ve şefkatine izin verilerek büyüyen bebek grubunu inceler. Araştırmanın ilk dört ayı her iki bebek grubu da neredeyse aynı gelişim düzeyindedir. Fakat sonrasında yetimhane de büyüyen çocukların gittikçe bakışlarının katılaşıp hissizleştiği, hareketlerinin azaldığı, motor gelişiminin yavaşladığı ve zamansız çığlıklar attığı saptanır. Bu iki bebek grubu bir yaşına geldiğinde hapishane kreşinde büyüyen çocuklar güvenle yürür ve konuşurlar, yetimhane de büyüyen yirmi altı çocuktan sadece ikisi yürüyebilir ve birkaç kelime konuşabilir. Bu çocuklar aşama aşama kötüleşir; uyuşukturlar, yüz ifadeleri duygusuz, eylemleri garip ve parmak hareketleriyle sınırlıdır. Oturmaya, ayakta durmaya, yürümeye güçleri kalmamıştır. İki yaşına gelindiğinde yetimhane vakalarının %37’si hastalanarak zayıflayıp ölürler.
 Bu araştırma sonucu, çocukların anne ilgi ve merhametine ne kadar ihtiyaç duyduğunun en açık örneğidir. Eğer bunu çocuğumuza yeterince gösterememişsek onun tepkisel davranışlarına tepkiyle değil, sevgi ve merhametle yaklaşmalıyız. Unutulmamalıdır ki gelişimini en iyi tamamlayan çocuk ebeveynleri tarafından ten temasına; yani sarılma, okşama vb. davranışlara, göz temasına; yani ona olan sevginin ve değerin bir tezahürü olan gözlerine bakma, onu izlemeye doymuş çocuktur. Çocuklar vakit ayırıp dinleyen anne babanın varlığıyla kendilerini değerli hissederler. Ebeveynlerin gözleriyle, mimikleriyle onaylanmak, anlaşılmak isterler. Bunlardan yoksun olarak büyüyen çocuk, yaşamı boyunca dış dünyada dinlenilmeyi, anlaşılmayı, onaylanmayı arar. Örneğin telefondan başını kaldırmadan dinlemek esasen dinlemek değil çocuğun benliğine yapılmış bir saygısızlıktır. Oysa her konuda bize en güzel örnek olan Rasulullah’ın aleyhisselam çocuklarla iletişimi onları dinleme, anlama noktasında, bir yetişkinle kurduğu iletişim gibidir.
İkinci Sebep: Güç Gösterisi / İktidar Mücadelesi
Çocukların inatçı davranışlarının ikinci nedeni ise ilki kadar masum değil bilakis nefsi bir neden diyebiliriz. Eğer çocuk, gelişim sürecinde herhangi bir yoksunluk yaşamamış, annesi veya kendisine bakım veren kimseyle bağ kurabilmiş ise inatçı davranışların altında duygusal noksanlık değil ebeveynine söz geçirmek, kendi gücünü onlara göstermek, tabir yerindeyse ev içerisinde özerklik istemek anlamına gelir ve bu bir iktidar mücadelesi, evdeki otoriteye baş kaldırıştır.  
Böyle bir çocuğa ise kararlı ve tutarlı davranışlar sergilenmelidir. Kararlı olmak; ebeveynin ses tonu ve fiziksel duruşuyla çocuk tarafından algılanır. Aciz veya despot bir şekilde, öfkeye kapılarak şahsiyete yönelik hakaretlerle çözülen bir sorun anlıktır. Sonucunda ya çocuğu manipüle eder yahut benliğini zedeler. Yani iktidar mücadelesine girişen çocuğa “yavrum lütfen ama, yapar mısın” diyerek mızmızlanan, “kalk yap dedim şunu kaç defa söyleyeceğim! şimdi gelirsem alırım ayağımın altına” diyerek despotlaşan bir ebeveyn ilkinde aciz ikincisinde tehditkâr ve despottur. Olması gereken “yapman gerekiyor” demektir. Bu cümle soğukkanlılıkla birkaç kez tekrarlanıp karşılık bulmazsa, sen mi yaparsın yoksa ben mi yaptırayım denilir. Çocuk yine kayıtsız kalmışsa fiziksel müdahale ile ebeveyn çocuğa yaptırmalıdır. Sonrasında çocuğun ağlamasına tepkisiz kalınması ve doğal karşılanması gerekir. Böylece çocuk ağlayarak karşı tarafı manipüle edemeyeceğini anlar ve ebeveynin her kararlı duruşunda çocuğun ağlama süresi azalacak, uyum sağlamaya başlayacaktır. Uyum sağladığında ise ebeveynin çocukla ilişkisi eskiye dönmeli tavır, küsme gibi davranışlardan kaçınılmalıdır.
Tutarlı olmak ise, üstte uygulanan kararlı davranışın her koşulda sürdürülebilmesidir. İlkinde kararlı olup ikinci kriz anında “neyse bugünlük böyle olsun” anlayışı çocuğun gözündeki ebeveyn profilini zedeleyecektir.  Tutarlı olma; anne babanın o konuda hemfikir olması ile mümkündür. Eğer anne: “yapman gerekiyor” dediğinde baba: “bu kadar da sıkma çocuğu” gibi cümlelerle annenin kararlılığını sabote ediyorsa, bu kararlılık çocukta istenilen tesiri bırakmayacaktır.
Tekrar hatırlatmak gerekirse; Kararlı ve tutarlı olmak asla hakaretle, aşağılamaya, tehditle karıştırılmamalıdır. Çocuğun inatlaştığı sırada öfkelenen, tehditler savuran bir ebeveyn gören çocuk, kriz yönetimini o şekilde modelleyerek öğrenecek, ileriki yaşlarda yaşadığı olumsuzlukları, belki çocuklarıyla yaşadığı uyum problemlerini ebeveyninden öğrendiği şekliyle çözmeye çalışacaktır.
Son Olarak:
Üstte belirtilen iki sebebin doğurduğu sonuç aynı olsa da beklentiler, ihtiyaçlar, ebeveynlerin takınması gereken tutum birbirinden tamamen farklıdır. Dolayısıyla ebeveynler bu iki konuyu iyi tahlil edip uygun bir davranış modeli oluşturmalıdır. Aksi halde duygusal ihmale uğramış çocuğa, inatlaşan çocuk muamelesi yapmak veya kendi sözünü karşı tarafa geçirme adına ebeveyni ile mücadele içerisine giren çocuğa duygusal olarak aç görüp kucak açmak onların bu davranışlarını yalnızca pekiştirecektir.
Çocuğun inatçı davranışlarının anlaşılması, Allah Teâlâ’nın özellikle annelere vermiş olduğu bazı hisler sebebiyle çok zor olmayacaktır. İyi bir gözlemci ve çocuğunu iyi tanıyan bir ebeveyn onun tutturması, inatlaşması halinde bunu hangi sebeple yaptığını; davranışının sebebinin duygusal ihmale uğramışlık mı, yoksa bir iktidar mücadelesi mi olduğunu kolayca anlayıp ona göre yol izleyebilir.
Gayret bizden muvaffakiyet Allah’tandır.

 
Whatsapp Destek