Davranışın Sesi Kelimelerden Yüksek Çıkar

Çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişimini sürdürebilmesi, biyolojik ihtiyaçlarının yanında psikolojik ihtiyaçlarının da karşılanması ile mümkündür. Konumuz olan sevgi ise yalnızca Ademoğlunun değil bütün canlıların temel ihtiyaçlarındandır. Hayvanlar dahi ebeveyninin sevgi ve şefkatine muhtaçtır fakat bu ihtiyaç insanda çok daha fazladır.
 Sevgisiz yetişen çocukların duygu dünyaları bulanıktır. Duygusal zekâları yetersiz kaldığından ne kendi duygularını tanıyıp tanımlayabilirler ne de karşı tarafın. Bu sebeple düşünce yapıları bozuk, sağlıklı düşünemeyen katı, despot kimselere dönüşürler. Baskılanmış duygularının farkında olmayarak, hayat boyu içlerinde kanayan yaranın sızısını hisseder fakat tedavi yolunu seçemezler.
 Sonuçlarının bu denli kötü olduğu sevgi yoksunluğu, temelde hepimizin kendi içinde farklı şekillerde tanımladığı bir kavram. Kimimiz sevgiyi; çocuğu en güzel şekilde yedirmek giydirmek, kimimiz pahalı oyuncaklar almak, kimimiz de her istediğini yapmak olarak tanımlıyor. Çok azımız çocuğumuzla göz teması, ten teması kurup güzel bir iletişim dili kullanarak davranışsal olarak sevgi göstermemiz gerektiğinin farkında.
İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu anlamına gelen sevgi yalnızca sözcüklerle yeterli olmaz hatta böyle olduğunda inandırıcılığını yitirir. Fakat davranışlarımızla çok daha kalıcı, sağlam ve etkilidir. Çünkü çocukların zihni soyuta değil somuta programlanmıştır. Sözlerden ziyade olarak çocuğa gösterilen ilgi ve şefkat onun zihin dünyasına daha derin bir anlam bırakır.
Ebeveynler olarak sözlerimiz çoğu zaman davranışlarımıza yansımaz dolayısıyla çocuklarımızda istediğimiz etkiyi oluşturamayız. Bazı zamanlar duygularımızı sözcüklere dahi dökemeyiz, bu sebeple sevgi, mutluluk, heyecan gibi tabii duygularımızı baskılarız. Baskılanan bu duygularla yetiştirdiğimiz nesillerin, baskıladığı duygularla kendi çocuklarını yetiştirmesi kaçınılmazdır. Oysa Kur’an'da büyük bir ahlak üzere olduğu bildirilen[1] ve alemlere rahmet olarak gönderilen[2] Rasulullah aleyhisselam, her konuda olduğu gibi sevgi konusunda da insanlığa örnek olmuştur. Bütün varlıklara sevgi ve şefkatle yaklaşmış, özellikle çocuklara özel bir sevgi ve şefkat göstermiştir. Rasulullah aleyhisselam, bugün pedagogların psikologların üstünde ciddiyetle durduğu; çocukla kurulan ten, göz temasının önemini asırlar evvel ümmetine öğretmiştir.
Bilinmelidir ki çocukları sevgi ve şefkatten yoksun büyüyen bir topluluğun huzur bulması güçtür. Sağlıklı ve kişilikli bireyler oluşturmak istiyorsak, çocuklarımıza sevgi ve şefkatle yaklaşmalı, aşağılama, alay ve utandırmadan uzak durmamız gerekir. Bu konuda bizlere en güzel örnek Rasulullah’tır (sav). Çünkü onun hayatı, insanlık için ders alınacak örneklerle doludur. Bu husus Kur’an’da şöyle vurgulanmaktadır:
 “Andolsun, Allah’ın Rasulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çokça zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır. ”[3]
“O” aleyhisselam çocukları sever, bunu dile getirir, heyetlerin, elçilerin uğrak yeri olan bir devletin reisi, ashabının her haliyle kendisini modellediği bir peygamber olarak davranışlarıyla da desteklerdi. Çocuklarla oynar, onlara sarılır, kucağına oturtur, hediyeler verir ve aralarında kız-erkek gibi ayrım yapmadan onlara türlü ihsanda bulunurdu. Bu konudaki rivayetler hepimizin malumudur fakat hem bu tür rivayetlerin mahiyetini hala tam idrak edememiş olmamız[4] hem de bu bilgilerin yeniden zihnimizde canlanması ve üzerinde düşünmemiz amacıyla bir kısmına değindiğimizde fayda hasıl olacaktır.
Enes radıyallahu anh diyor ki:
"Çoluk çocuğuna Rasulullah’tan (aleyhisselam)) daha şefkatli bir kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in -Medine'nin- Avali semtinde oturan bir süt annesi vardı. Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah aleyhisselam sık sık oğlunu görmeye giderdi. Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi." [5]

Yine başka bir rivayette;
" Rasulullah’ı (aleyhisselam) hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve 'Ben bunu seviyorum.' diyordu."[6]


Rasulullah aleyhisselam yine bir gün sahabelerle birlikte bir yemeğe giderken, sokakta oynayan torunu Hüseyin ile karşılaştı. Allah Resulü aleyhisselam cemaatin önüne geçti ve Hüseyin'i yakalamak için iki kolunu açtı. Hüseyin ise yakalanmamak için sağa sola kaçışıyordu. Rasulullah da gülüşerek onu kovalıyordu. Sonunda onu yakaladı. Bir elini Hüseyin'in çenesinin altına, diğer elini ensesine koyup onu öptü ve ardından, "Hüseyin benden, ben de Hüseyin’denim. Kim Hüseyin’i severse, Allah da onu sever. Hüseyin torunlardan bir torundur." buyurdu.[7]
Gördüğü, karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı. Binekle bulunduğu zaman çocukları bineğinin terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü. Çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder ve aşağılama, utandırma olmaksızın öğütler verir, hatalarını düzeltirdi.
Çocuklarımızı kucaklamak, öpmek onlarla nitelikli zaman geçirmek, onların istediği şekilde -adeta kendimizi kaptırarak- oyunlar oynamak, onların gözünde iyi bir dinleyici olmak kadar çocuk gelişimine katkı sağlayan başka bir şey yoktur.
 İnsanların bilinçli olarak yalnızlaştırıldığı dijital çağda çocuklarımızla yakın ilişkiler kurmak onların bu ihtiyaçlarını farklı yerlerden ve kişilerden karşılamasının önüne geçecektir ve gerek ergenlik öncesi gerek ergenlik döneminde çocuk, evini bir sığınak gibi görecektir. Bu da ne kadar çatışma yaşanırsa yaşasın çocuğu tıpkı bir pergel gibi merkezde/evde tutacaktır.
Ebeveynlerin çocuklarını koşulsuz şekilde sevmeleri herhangi bir başarıya yahut bir davranışa bağlı olmaksızın yalnızca çocukları olması sebebiyle sevmeleri ve bunu çocuğa bu şekilde hissettirmeleri gerekir. Aksi halde çocuk kendisi için çok değerli olan ebeveyn sevgisini kazanabilmek adına başarısızlık korkusuyla mücadele içerisine girecek, başarısız olma korkusuyla birçok hayırdan mahrum kalacaktır. Yalan söyleyerek ebeveyninin sevgisini kazanmaya çalışacaktır. Oysa çocukta her insan gibi hatakârdır. Onunda başarısızlıkları, yanlış davranışları olacaktır. Hatta bir yetişkine göre bu oran çocukta çok daha fazladır. Çünkü çocuk, hayatı deneyimleyerek öğrenecektir.  Yetişkin kadar bilgi ve birikime sahip değildir.  Bu sebeple çocuklarımızdan beklentilerimizi düşürmek, istediğimiz gibi değil onlara verilmiş fıtrat, kabiliyet üzere onları okumak gerekir. Yalnızca bu bile ebeveyn-çocuk çatışmalarının ciddi bir oranla önüne geçecektir. Onları her halükârda sevdiğimizi, sevgimizin bir şarta bağlı olmadığını hal diliyle göstermemiz daha sağlıklı bir psikolojiyle; hayata, çevreye duyarlı, Allah Teâlâ’nın rızasına uygun nesillerin yetişmesini sağlayacaktır.
                                                                                            
  Gayret bizden muvaffakiyet Allah’tandır.


 
 
[1] Kalem, 68/4.
[2] Enbiya, 21/107.
[3]  Ahzab, 33/21.
[4] Geçmişte olduğu gibi günümüzde de çocuklara karşı müsamahakâr davranmanın gereksiz olduğu çocuğu şımartacağı düşüncesi söz konusu olduğundan çocuk eğitiminde korku kültürü hâkim. Bu sebeple Allah Rasulü’nün çocuklarla ilişkisini anlatan rivayetlerin çoğunun ebeveynleri şaşırttığını görürüz.
[5] (Buharî, Edeb, 18)
 
[6]  (Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, 56)
 
[7] (İbn Mace, Mukaddime 11)
Whatsapp Destek