Dinden Çıkaran Velayetin Kısımları 6 | Hüseyin Oral

Son zamanlarda birçok karışık anlayışın oluşmasına yol açtığı için Vela ve Bera akidesine zıt olan fakat kişiyi dinden çıkarmamakla birlikte büyük bir günahın içine düşmekten alıkoymayan bazı meselelerin izahı artık bir zorunluluk oluşturmuştur. Bu konulara detaylıca yer vermek suretiyle birçok yanlışı düzeltmeyi amaçladığım bu yazımda da vela ve bera akidesine zararı büyük olan birkaç meseleye daha temas edeceğim.

Vela ve beraya aykırı olduğu için her müminin en çok dikkat etmesi gereken davranışlardan biri de kâfirlere benzeme konusudur. Rasulullah (sav) “Kim bir kavme benzerse o da onlardandır” diye buyurmuştur. Bu hadisi bilmeyenimiz neredeyse yok gibidir. Kâfirlere ibadetlerinde, gelenek ve göreneklerinde, kılık kıyafet ve dış görünüşlerinde benzemek kesinlikle haramdır.

Şeyhülislam ibn Teymiyye der ki: “İç âleminde kâfirlere sevgi ve hayranlık duyan kimsenin dışa yansıyan hallerinde bu sevgi ve hayranlığı yansıtmaktan kaçınamayacağı gibi, kişinin sadece dışa yansıyan bazı hallerinde kâfirlere benzemesi, iç âleminde de bir benzeşmeye sebep olur. Bir nevi sevgi, hayranlık ve bağlılık oluşturur. Bu insanların kolayca hissettikleri ve tecrübe ettikleri bir şeydir.”

Kılık kıyafetlerinde, saç traşlarında, mimiklerinde konuşma tarzlarına ve dışa yansıyan birçok hallerinde kâfirleri taklit eden bazı gençlerin kâfirleri taklit etmelerinin altında yatan sebepler araştırılacak olsa altından kâfirlere duydukları hayranlık, sevgi ve özentiler çıkacaktır.

Mennavi (rh) der ki: “Kim bir kavme benzerse yani onlar gibi giyinirse onların davranış biçimine göre davranırsa ve onların belirledikleri menhecten ve yoldan giderse dışı ve içi birbirine uyum sağlamış olarak hakiki bir şekilde kâfirlere benzemiş demektir.”

Mümin daima seçici olmak zorundadır. Kâfirlere benzemenin sadece dinlerinde ve ibadetlerinde benzemek olduğu düşüncesi tamamen yanlıştır. Sadece kâfire ait olup onların hayat tarzını yansıtan ve ilk görüşte kâfirleri anımsatan her eylem, her kılık kıyafet modeli, anımsattığı benzerliğe binaen haram olmaktan uzak değildir.

Kâfirlere benzeme konusunda çokça sorulan sorulardan biri de hangi benzerliklerin kişiyi dinden çıkardığı hangilerinin ise dinden çıkarmadığı sorusudur. Bu meseleyi islam uleması iki kısımda değerlendirmiştir. Birinci kısım dinden çıkaran, ikinci kısım ise dinden çıkarmayan benzerliklerdir.

İslam Dininden Çıkaran Benzeme Şekli: 

Kafirlerin dini bir ritüel olarak giyinip kuşandıkları şeyler veya üzerlerinde bulundurdukları işaretlerdir. Haç işareti takmak, zünnar kuşanmak, buda ve benzeri putların kolyelerini veya farklı takılarını takmak gibi şeyler bir mümini dinden çıkaran benzeme şekline dâhildir. Çünkü bu saydıklarım kâfirlerin batıl dinlerinin bir gereği olarak yaptıkları şeylerdir.

Dinden çıkarmayan benzeme şekli ise kâfirlerin batıl dinlerinin bir gereği olmayıp sadece dünyalık adetlerine ait olan ilk görüşte hemen kâfirleri akla getiren giyim kuşam ve adetleridir.

İmam Müslim’in Abdullah b. Amr b. As (ra) dan rivayet ettiğine göre Amr b. As şöyle demiştir: “Rasulullah (sav) benim üzerimde sarıya boyanmış iki elbise görünce ‘Şüphesiz ki, bunlar kafirlerin giysilerindendir, sen onları giyme’ diye buyurdu.”

Hadisin başka bir rivayeti ise şu şekildedir: “Bunu giymeni sana annen mi emretti?” diye sorunca “Onları yıkayayım mı?” diye sordum da “Hayır o iki elbiseyi de yak” diye buyurdu.

Rasulullah (sav)’in sakal uzatmayı ve sakalı boyamayı emrettiği hadislere bakılırsa daima “Mecusilere muhalefet edin veya Yahudilere muhalefet edin” şeklinde ifadelerle emrettiği görülür.   

Bu rivayetlerden açıkça anlaşıldığına göre bir müminin üzerine giydiği giysinin kâfirlerin giysilerine benzemesi bile onlarla benzeşme sayılmıştır. Dış görünüşte dahi kâfirlere muhalefet etmek islam şeriatının bir emridir ve yerine getirilmesi gereken bir ibadettir.

Bazı bidat ehli kimseler kâfirlere benzemenin sadece kasıt işi olduğunu eğer benzeme kastıyla bir şey yapılmazsa benzeme sayılmayacağını iddia ederler. Onların birçok batıl görüşlerinde olduğu gibi bu görüşlerinde de baştan sona batılı savundukları açıktır.

Kâfirlere benzeme ile ilgili olan hiçbir hükümde kasıt şartı getirilmemiştir. Bir kimsenin ibadetlerinde veya adetlerinde kâfirlere has olan bir şeyi yapması kalbiyle niyet etmese de veya kastım başkaydı diye kendini savunmaya kalksa da benzeme sayılır.

Abdullah b. Amr b. As’ın rivayet ettiği hadiste de bu açıkça görülür. Abdullah üzerine giydiği elbiseyi kâfirlere benzeme kastı ile giymiş değildir. Buna rağmen Rasulullah (sav) ona giydiği elbisenin kâfirlere has bir elbise olduğunu beyan etmiş Abdullah’a da bunu hangi niyetle giydiğini sormamıştır.

Kâfirler tarafından icad edilmiş olsa bile, hem kafirlerin hem de müminlerin kullandıkları veya giyinip kuşandıkları her şeyi kullanmakla ya da giyinip kuşanmakla herhangi bir benzerlik oluşmaz. Örneğin otomobil kullanmak, gözlük, eldiven, saat takmak,  ayakkabı, terlik giymek hiç kimseyi belirli bir kâfir sınıfına benzetmez. Bunların birçoğu kâfirlerin icadı olsa bile neredeyse tüm insanlar tarafından kullanılmakta ve kâfirlere aidiyet ifadesi taşımamaktadır. Benzeşmeyi sağlayan şey ise sadece kâfirin dini veya yaşam tarzına ait olup görüldüğü anda sadece kâfirleri anımsatan özel kisve veya davranış biçimidir.

Vela ve bera akidesine aykırı olan ve bazılarının dillerinde alışkanlık haline gelmiş bazı saygı ifadeleri vardır. Bu ifadeleri kâfirler için kullanmak vela ve beraya aykırıdır. Başkanım, sayın, değerli, çok kıymetli, duayen, faziletli şeyh, allame, saygıdeğer, büyük üstad, efendi hazretleri, hoca efendi ve bu meyanda şahıslar için kullanılıp övgü ve saygı ifadesi taşıyan her söz veya cümlenin kafirliği ile bilinen şahıslar için kullanılması kesinlikle caiz değildir. Bu ifadelerde muhatabı yüceltme ve üstün tanıma anlamları vardır. Kâfirler Allah’ın c.c düşmanları oldukları halde hiçbir mümin onları yüceltici ifadeler kullanamaz.

Rasulullah (sav) şöyle buyurur: “Bir münafık için efendimiz demeyin çünkü o sizin efendiniz olursa Rabbinizi öfkelendirmiş olursunuz.”

Diğer bir rivayette de şöyle gelmiştir: “Bir adam münafık birine ‘Ey efendim’ derse şüphesiz Rabbini öfkelendirmiş olur.”

İbni Kayyım el-Cevziyye (rh) şöyle der: “Kâfirlere efendimiz, mevlamız gibi ifadeleri kullanmak kesinlikle haramdır. Ayrıca onları doğru görüşlü, salih kişi,  yol gösterici gibi lakaplarla çağırmak her ne kadar onlar bu lakaplarla anılıyor olsalar bile caiz değildir.

Milyonların gözleri önünde en iğrenç günahları sergileyenler, küfrün ve şirkin zirvesindeki insanlık suçu işlemiş idareciler, haçlıların ve Siyonistlerin kuyrukları pozisyonunda bulunan birçok aşağılık kimselerin her şeye rağmen yüceltildiklerini ve üstün sıfatlarla anıldıklarını neredeyse her gün müşahade ediyoruz.

Kendilerine alim şeyh mücahit denilen belam tiplerin televizyonlarda ve internet kanallarında yeryüzünün en azılı kafirlerine övgüler düzdüklerini görüp dinledikçe kendilerinin de yücelttiklerinin de ne kadar aşağılık oldukları daha net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

* Müminlerin yanlarında işçi olarak kâfirleri çalıştırması bazen vela ve bera ile alakalı olabilmektedir. Bu konuya kısmen değinen Ömer (ra) ile Ebu Musa el-Eşari arasında geçen bir kıssayı daha önce nakletmiştim. Bu bölümü ise konuya biraz detay getirerek sonlandırmak istiyorum.  

Kâfirlerin müminler üzerine önemli görevlere getirilmesi konusunda âlimlerimizin icması varken şoförlük, hizmetçilik, inşaat ve sanayi alanında sıradan işlerde çalıştırılması konusunda aynı durum söz konusu değildir. Nitekim Sahabe (rhum) arasında da bu ihtilafı görmek mümkündür.

Âlimlerden bazıları caiz olmasını ihtiyaca bağlı olarak zikretmişler bazıları da zaruri olmasını şart koşmuşlardır. İmam Buhari (rh) sahihinde ‘Zaruret Anında Müşrikleri Kiralamak’ babı diye bir konu başlığı açmıştır.

İbni Hacer bu başlığı şerh ederken İmam Buhari’nin zaruret hali dışında harbi veya zimmî olan müşrikleri işçi olarak tutup çalıştırmanın caiz olmadığı görüşünde olduğunu zikreder.

Hayber’in fethedilmesinin ardından tarım arazilerinde çalışacak yeterli sayıda işçisi bulunmadığı için Rasulullah (sav) Hayber yahudilerini çağırmış ve onları elde ettikleri ürünlerin yarısını almak kaydıyla tarım işinde istihdam etmiştir. Bedir savaşına hazırlanırken kendisine katılmak isteyen bir müşrike “Geri dön çünkü ben bir müşrikten yardım istemem” diye buyurmuş onlardan gelecek en ufak bir desteğe razı olmamıştır.

Bununla birlikte zaruri olmasa bile kâfirleri işçi olarak çalıştırmanın caiz olduğunu ifade eden âlimler de vardır. Fakat görüşler arasında tercih yapan âlimler bu görüşü ya tercih etmemişler ya da ihtiyaç şartına bağlamışlardır. Müminlerin kâfirleri yanlarında çalıştırmalarının birbirleri arasında ünsiyet oluşturması, bu ünsiyetin sevgi bağına dönüşmesi sonrasında ise aralarında küfür derecesine varan bağlılıkların kurulmasını engellemek için işinin ehli müminler varken kâfirlerin müminlere tercih edilmemesi üzerinde titizlikle durmuşlardır. Bazen bu mesele bir tercih olarak müminin karşısına çıkabilir. Yanında çalışacak işçinin bile müminleri öteleyecek ve kâfirleri kendine daha yakın kılacak her tercihten sakınmak müminin islam kardeşleriyle olan velasını kuvvetlendirecek, kâfirlere karşı olan duruşunu ortaya koyup berasını korumasına destek olacaktır.

Görüldüğü üzere bazen aklımızın ucundan bile geçmeyen bazı meseleler vela ve bera akidemizle alakalı olabiliyor. Fark etmez diye düşündüğümüz bazı tercihler inancımızın en temel meseleleriyle doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı olabiliyor. Vela ve bera akidesini ve bu akide ile irtibatı olan meseleleri öğrenip uygulayarak kulluk vazifesini sürdürmek, yaşadığımız isyan toplumları arasında çok zorlandığımız bir kulluk vazifemiz olsa da Allah c.c tan bu vazifemizi yerine layıkıyla yerine getirebilmek için daima yardım diliyor, eksiklerimizi gidermesini niyaz ediyoruz.   
 

 
Whatsapp Destek