Ebu Cafer Et-Taberi (rh)

Ebu Cafer et-Taberi (rh), 9. yüzyılın ünlü Âlimlerinden olup, ismi Muhammed bin Cerir, künyesi Ebu Cafer’dir. Hiç evlenmeyen Taberî’ye bazı İslâm ülkelerinde doğan çocuklara isimleri yanında künye de verilmesi geleneğine uyularak Ebu Cafer künyesi verilmiştir. Çiftçilikle uğraşan babası, oğluyla ilgili rüyasının büyüyünce âlim olarak dinini savunacağı şeklindeki yorumundan dolayı onun yetişmesi için büyük çaba sarf etmiş ve kendisine ciddi gelir getirecek arazi bırakmıştır. 
İnsanlara ilim öğretecek bir kişinin dünyalık işlerle veya alacağı maaşın getirdiği fitnelerle uğraşmasının çok büyük zaman ve verimlilik kaybı olacağını babası önceden öngörmüş olacak ki oğlunun geçimine yardımcı olacak serveti ona bahşetmiş. Biz buna pasif gelir diyoruz. Yani her ilim talebesinin çok az veya hiç çaba göstermeden kendisine bir gelir kaynağı oluşturması, böylece ilmine çok daha fazla zaman ayırması mümkündür.  
Adına memleketinden dolayı Taberi denilmiş ve İbn-i Cerir diye de meşhur olmuştur. Ebu Cafer Taberi 839 yılında Taberistan’ın Amul şehrinde dünyaya gelmiştir. Taberistan, günümüzde İran’da bulunup Hazar Denizi’ne kıyısı bulunmaktadır.
Ebu Cafer et-Taberi (rh), ilk tahsiline doğduğu yer olan Taberistan’da başlamıştır. Yedi yaşında Kur’an-ı Kerim’i ezberleyen Ebu Cafer Taberi sonrasında ilim eğitimi için Küfe, Basra, Rey, Mısır, Suriye ve Irak şehirlerine gidip, buralarda ilim öğrenmiştir.  Tahsilden sonra, Bağdat’a yerleşen Ebu Cafer Taberi, kıraat, tefsir, hadis, fıkıh, tarih, matematik ve tıp ilminde engin bilgi sahibi olmuştur. Ardından yüz bin hadis ve ravilerini ezberleyerek hadis hafız olmuştur.
Küçük yaşlarda Kuran-ı Kerim ve Hadis ezberi yapmanın sağlamlık ve verimlilik açısından ne kadar etkili olduğunu her Âlimin hayatına bakarak görebiliriz.
Fıkıhta önceleri Şafii mezhebine mensup iken, sonradan müctehidlik mertebesine ulaşmıştır. Zamanında kendisini Rafızilikle itham etmişlerdir. Rafızilikle itham edenler de Hanbelî mezhebi mensupları olup, bu düşmanlıkları, Taberî'nin (rh), onların imamı Ahmed İbn Hanbel'i (rh) bir fıkıh imamı değil de hadis âlimi kabul etmesine kızdıklarından olmalıdır. Kaynaklar Taberî'nin (rh), Ahmed İbn Hanbel'den (rh) ilim almak üzere Bağdat'a geldiğini ancak onun vefatından sonra Bağdat'a ulaşabildiğini, bunun üzerine memleketine dönmeyerek tahsiline devam ettiğini belirtiyorlar. Bu yüzden iki imam arasında herhangi bir husumet olmadığı gibi Taberî (rh), İmam Ahmed İbn Hanbel'in (rh) değerini ve mertebesini inkâr etmiş de değildir.
Şafii mezhebinde olmasına rağmen, amelde dört hak mezhebin fıkıh bilgilerini çok iyi öğrenip, dört mezhepte de alim olmuştur. Ebu Cafer Taberi, birçok ilimde mütehassıs olduktan sonra, ilmini insanlara sunmuş ve Bağdat’ta On sene Şafii mezhebine göre fetva vermiştir.
Bizlerin Yanında bir Derya olan Alimler bile kendi ilimlerini insanlara kanıtlayıncaya kadar belli bir mezhebi taklit etmişler ve o mezhebe göre fetva vermişlerdir. Nitekim müçtehit olmayan insanların (yani bizlerin) günümüzde mezhepleri yok saymaları veya mezhepsiz olmaları oldukça vahim bir durumdur. Nitekim Ayetlerden ve Hadislerden hüküm çıkarmak bir ömür verilse zor elde edilebilecek bir yetenektir. Günde kırk sayfa yazan Âlimler yeri geldiğinde mezheplere bağlı kalmışken, günde kırk sayfa okuyamayan bizlerin, hele ki bu haramların şirklerin içerisinde ilim talep etmek bir hayli zorken, mezhepsiz olmak olacak iş değildir.
Ebu Cafer et-Taberi (rh), sadece Allah rızası için çalışmış ve İslamiyet’i öğrenmek ve öğretmek için çaba göstermiştir. Din ve ilim zenginliğini tercih eden Ebu Cafer et-Taberi (rh), dünyaya ehemmiyet vermeyip, harama düşmekten hep korkmuştur. Öte yandan ömrünü sadece ilim öğrenmek, öğretmek, ibadet edip, kitap yazmakla geçirmiştir. Ebu Cafer Taberi çok kitap yazmış ve ömrüne bölündüğünde (doğumundan ölümüne kadar) her güne 14 sayfa düşmektedir. Ebu Cafer et-Taberi (rh), 19 Şubat 923 yılında Bağdat’ta yaşama gözlerini yummuş ve düşmanları çok olduğundan dolayı, defni sessizce vefat ettiği evde gerçekleştirilmiştir. Allah (cc) rahmetiyle muamele etsin.

İmam Taberi (rh) çok güzel konuşan, iffetli, giyimi temiz ve davranışları çok zarif, samimi, talebelerine ve diğer insanlara karşı bir dost ve baba gibi davranan, zühd ve takva sahibi, her işini ciddiyetle ele alan, düzenli bir hayatı olan ve zamanını çok iyi değerlendiren bir şahsiyetti.
Tam olarak bir davetçide olması gereken vasıfları da üzerinde toplamış, böylece insanlarla gerek münakaşalarda gerek irşad çalışmalarında etkileyici bir üsluba sahip olmuştur. İnsanların bir davetçiyi dinlemesi için ondaki olgunluğa ve güzel üsluba şahit olmaları gerekir ki etkilenip söylediklerini idrak etmek için çaba göstersinler. İlimden önce güzel bir ahlak sahibi olmalıyız ki etrafımızda kişilere ilmimizin bir faydası olsun. 

Ebu Cafer et-Taberi (rh) özellikle tefsir ve tarih alanında ünlü olup, tefsiri ile tanınmıştır. Cami-ul-beyan et-te’vil-ül-Kur’an adlı bu eseri, Ashab-ı kiramın ve Tabii’nin rivayetlerini toplayan en geniş tefsirlerdendir. Tarih kitabı ise başlıca tarih kaynak kitaplarından sayılmaktadır. Daha birçok eseri vardır ancak ben kaynak olarak kullanılan bu iki eserinden kısaca bahsetmek istiyorum;
Cami-ul-beyan et-te’vil-ül-Kur’an :
Taberi (rh), eserine "Tefsir" değil de "Te'vîl" adını vermiştir. Ayetleri tefsire başlarken de aynı- isimlendirmeyi sürdürür. Câmiu'l-Beyân, rivayet tefsirlerinin ilki ve en önemlisi sayılır. Kendinden sonraki rivayet tefsirlerinin kaynağı durumundadır. Ancak dirayet tefsiri yönünden de küçümsenemeyecek derecede bilgiler ihtiva eder. Subkî'nin et-Tabakâtu'l-Kubrâ'sında kaydettiğine göre Taberî, bu tefsirini çok uzun kaleme almış fakat yine kendisi daha sonra kısaltarak bugünkü hacmine indirmiştir.
İmam Taberi bu tefsiri yazarken dikkat ettiği nokta, ayet hakkında bütün görüşleri tefsirinde toplamaktır. Bundan dolayı Kitabında zayıf hatta uydurma hadisler de olabilmektedir. Ancak kendisinin de söylediği gibi, kitabına yazdığı görüşlerin hepsine katılmamaktadır. Bundan dolayı tefsiri kapsayıcılık bakımından üst düzeydedir. Tabi bununla birlikte, tefsirde görüşleri kabul edilmeyenleri de elemeyi unutmamıştır.
Tefsir kitabında kullandığı metot:
İmam Taberi (rh), ayetin tefsiri ile ilgili olarak kendine ulaşan muhtelif rivayetlerden birbirini destekleyenleri aynı anlamda olan veya birbirini tamamlayan rivayetleri peş peşe senetlerini de zikrederek serdeder. Bu rivayetlerde "merfû, mevkûf, maktû hadis" (Hz. Peygamber'den, sahabeden, tâbiinden nakledilenler) sırasına riayet eder. Eğer bu ayetin tefsirinde birden fazla görüş varsa, bu görüşleri ve delilleri olan rivayetleri ayrı başlıklar altında verir. İhtiyaç duyduğu yerde ayetlerin gramer tahlillerine girişir, ayetlerden çıkarılacak fıkhî hükümlere, bu fıkhî hükümlerin dayandığı delillere temas eder, bu hükümlerden tercih ettiklerine ve tercihine sebep olan delillere işaret eder.
Bu eser, âlimler tarafından çok beğenilmiş ve insanlar Taberi tefsirini ilk önce kopya etmiş, daha sonra huzuruna gelip onun ağzından açıklamasıyla birlikte dinleyerek kendi yanlışlarını düzeltmişlerdir. Böylece yüzlerce âlim kendisinin öğrencisi olmuş her biri en az birer tane Taberi tefsiri yazarak, Taberi’nin ilminin yayılmasına vesile olmuşlardır.

Târîhu'l-Umem ve'l-Mülûk:
İmam Taberi'nin (rh) doğuda ve batıda haklı bir şöhrete ulaşmasına ve "Tarihin Babası" ünvanı verilmesine sebep olan genel tarihidir. İmam Taberi (rh) bu eserinde Âdem’in (as) yaratılışından kendi zamanına kadar olan olayları rivayet senetleriyle birlikte kaydetmiştir. Tarih ilminde en önemli kaynaklardan biri olarak kabul edilir. Daha sonra gelen tarihçiler onun verdiği bilgileri ya aynen almış, ya da özetleyerek vermişlerdir. Birçok dile ve Türkçe‘ye de tercüme edilmiştir.

Yazımı İmam Taberi’nin (rh) sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Cennet, Allah'ın kalıcı bir vaadidir. Her çağda ve her mâmurede Müslümanların ümididir. Aynı zamanda onlar bu vaadin gerçekleşmesi için gayret sarf etmekle sorumludurlar. Ta ki Allah'ın dâvetini bütün insanlara tebliğ etsinler. Allah'a karşı takva sahibi olmakla kendilerini yükümlü görsünler; böylece Allah da onlara yardım etsin, onları güçlendirsin, yeryüzünde ayaklarına sebat versin ve Allah'ın vaadini gerçekleştirecek İslâm askerleri olsunlar. Allah’tan dileğimiz odur ki, bizi kendi askerlerinden kılsın. Bizleri hem kendi düşmanlarımıza hem de O'nun düşmanlarına karşı galip ve muzaffer eylesin.” (Âmin)


SAYFA KENARINA YAZILACAKLAR
Sem’ânî, Taberi (rh) hakkında söz ederken şu satırları yazıyor: “İmam Taberi gerçek bir uzmandı. Çağdaşlarından hiçbirinin ulaşamadığı derecede geniş bir ilme sahipti. Kıraat ve tefsirde çağının biricik ustasıydı. Düşmanları bile onun hadis ilmindeki geniş yetkisini itiraf ediyorlardı. Hadisleri konularına göre tasnif etmişti. Tarihteki bilgisi ise bunlardan daha az değildi. Kendisi hayret edilecek derecede çalışkandı. Her gün kırk kâğıt yazmak üzere kırk yıl düzenli olarak çalıştığı söylenmektedir.”

Sabahleyin evinde çalışmalarına başlar, ikindiye kadar telif ve tasnif işiyle uğraşırdı. İkindi namazı için camiye gider, akşam namazına kadar talebelere ders verir, kitaplarını ya kendisi okur ya da talebelerinden birine okuturdu. Akşam namazından sonra bilhassa fıkhî konuların ele alındığı ders halkasını toplar, yatsıdan sonra evine çekilir, te’lif çalışmalarını geceleri evinde sürdürürdü.

 
Whatsapp Destek