Er-Rab

“Er-Rab” ismi, biz kulların Allah Subhanehu’ya dua ettiği, övdüğü, yücelttiği ve takdis ettiği güzel isimlerinden biridir. İbni Abbas’dan (ra) rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı Rab, İslam’ı din ve Muhammed’i(sav) peygamber olarak kabul eden; İmanın tadını almıştır.”[1] Allah Subhanehu tüm âlemin Rabbidir ve âlem; O’nun dışında kalan her şeydir. Peki, Rab ne demektir, Allah Subhanehu, biz kullarına kendi zâtını bu isimle tanıtırken neyi murad etmektedir?
İbnu’l Esîr (rh) bu güzel isim hakkında şunları söylemiştir: “Sözlükte er-Rab kelimesi; mâlik, efendi, idare eden, terbiye eden, işleri yürüten ve nimet veren anlamalarında kullanılmaktadır.”[2]
Râğıb el-İsbahânî (rh) şunları dile getirmiştir: “Aslında er-Rab, terbiye etmek demektir. Bu da bir şeyi tamamlanma sınırına dek halden hale geçirerek inşa etmek, yapılandırmak demektir. Araplar, “Kureyş’ten birinin beni eğitmesi, Hevâzin’den birinin eğitmesinden bana daha sevimlidir.” anlamında; (الان يربني رجل من قريش احب الي من ان يربني رجل من هوازن  )derler. Er-Rab ismi mutlak olarak kullanıldığında yalnızca Allah için kullanılır. Ancak isim tamlaması ile kullanıldığında, hem Allah için hem de diğer varlıklar için kullanılabilir. “Atın sahibi” anlamında ( رب الفرس ) “Evin sahibi” anlamında ( رب الدار ) örneklerinde olduğu gibi.”[3]
El-Halîmî (rh), er-Rab ismi hakkında şunları ifade etmiştir: “er-Rab, yarattığı her şeyi olgunlaştırıp onu takdir ettiği kemâle erdirendir. Buna göre; O,  spermayı bel kemiği ile kaburga kemiği arasından çıkarıp anne rahminde döllendiren, sonra onu bir kan pıhtısı haline, ardından da bir et parçasına dönüştüren, sonra onu kemik haline getiren, sonra kemiğe et giydiren, sonra anne karnında bedenine ruh veren, sonra onu başka bir varlık olarak küçük ve zayıf olarak anne karnından çıkaran, sonra büyüyünceye kadar onu çocukluk ve gençlik gibi evrelerden geçiren, ardından olgunlaştıran, sonra ihtiyarlatan ve bu dünya hayatına son veren varlıktır. Allah’ın yarattığı bütün varlıklar böyledir. Doğar, büyür ve ölür. Bu süreçte onları ayakta tutan ve kendilerine hayat veren O’ dur.  Allah kendisinin belirlediği şekilde her canlıya bir biçim vermiştir. O, insanların bedenlerini dilediği şekilde yaratan, onlara bir süre belirleyip ardından varlıklarına son verendir.”[4]
İmam İbnu’l-Kayyım’da (rh) “Âlemlerin Rabbi” ayetini açıklarken şunları söylemiştir: “Âlemlerin Rabbi sözüyle ilgili olarak; Allah Subhanehu’nun Âlemlerin Rabbi olması, âlemlerde tasarrufta bulunduğu, âlemleri idare ettiği, âlemler içinde emrinin her an yürürlükte olduğu, yaratarak, rızık vererek, öldürerek, hayat vererek, alçaltarak, yükselterek, bahşederek, mahrum bırakarak, aziz kılarak, zelil ederek, kendi dilemesine göre tasarrufta bulunarak her an ve her halde âlemlerle birlikte bulunduğu manalarını içermektedir. Bunun inkâr edilmesi Allah’ın Rabliğinin, İlâhlığının ve Melikliğinin inkâr edilmesi demektir.”[5]
Er-Rab ismi, Allah Subhanehu’ya Yapılan Dualarda Çok Kullanılan Bir İsim Olması
Er-Rab ismini diğer isimlerden ayıran en önemli farika Allah Subhanehu’ya teveccüh eden tüm kulların bu güzel isimle O’na yönelmesidir. Öyle ki bu güzel isim adeta tüm kulların, Rabb’i olan Allah Subhanehu’ ya seslenirken kullandığı, onunla iletişime geçtiği anahtar bir kelimedir. Er-Rab ismi, Başta Nebî ve Rasuller olmak üzere, Allah’ın tüm seçkin kullarının Allah’a olan bir nidâsıdır.
Sa’dî (rh) bu konu hakkında şunları ifade etmiştir: “Er-Rab, işlerini idare etmek ve türlü türlü nimet çeşitleri bahşetmek suretiyle kullarının hepsini terbiye edendir. Bundan daha hususî olanı, seçkin kullarının kalplerini, ruhlarını ve ahlaklarını ıslah etmek suretiyle terbiye etmesidir. Bu nedenle o kulları, dualarını çoğunlukla bu yüce isimle yapmaktadır. Çünkü Allah’tan kendilerine özel bir terbiye bahşetmesini dilemektedirler.”[6]
Bu Değerli İsmin Muhteva Ettiği Bazı Manalar
Allah Subhanehu; Âlemlerin Rabbi, yaratıcısı ve Melikidir. Âlemlerin rabbi yaratıcısı ve meliki olmanın bir muktezası olarak âlemler üzerinde mutlak tasarruf sahibidir. Bu nedenle âlemlerde bulunan hiçbir şey O’nun rabliğinin sınırları dışında kalamaz. Göklerde ve yerde olan her şey O’nu iradesi ve kudreti altındadır. Hiç bir şey O’nun kulu olmaktan hali değildir. Çünkü O’ndan başka yaratan, can veren, can alan, her şeye güç yetiren ve her şey üzerinde tasarruf eden bir varlık yoktur. Bunun aksini iddia eden çok az sayıdaki mülhit, sofi, batınî ve hristiyandan başkası yoktur.
Allah’a şirk koşan gurupların birçoğu dahi Allah Subhanehu’nun rabliğini inkâr etmemiş, kabul etmişlerdir. Allah Subhanehu bu durumu Kitab-ı Kerim’in de şöyle beyan etmektedir:

“De ki: “Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Kulakların ve gözlerin sahibi kimdir? Kimdir ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkartan? İşleri çekip çeviren/yöneten kimdir?”, “Allah’tır.” diyecekler. De ki: “Öyleyse korkup sakınmaz mısınız?”[7]
Allah Subhanehu’yu birlemeden, O’na kulluk yapmadan sadece Rab olduğuna iman edenler, Allah’a isteksizce, zoru zoruna teslim olmuş olanlardır. Ama O’nu birleyen, O’na kulluk ve itaat eden kimseler Allah Subhanehu’ ya gönüllü olarak kul olan has Ubudiyet ehli kişilerdir.
İbnu’l-Kayyım (rh) şöyle demiştir: “Ubudiyetin iki türü vardır. Genel Ubudiyet ve Özel / Has ubudiyet. Genel ubudiyet, göklerde ve yerde bulunan, iyisiyle-kötüsüyle, müminiyle-kâfiriyle her şeyin Allah’a kulluğudur. Bu tür kulluk kahır ve mülk kulluğudur. Allah Subhanehu, Kitab-ı Kerim’inde şöyle buyurmaktadır:

“Dediler ki: “Er-Rahmân çocuk edindi.” And olsun ki pek çirkin, alçakça bir söz söylediniz. Neredeyse o (sözün dehşetinden) gökler yarılacak, yer parçalanacak ve dağlar yerle bir olacaktı. Er-Rahmân’a çocuk yakıştırdılar diye. Er-Rahmân’a çocuk edinmek yakışmaz! Göklerde ve yerde kim varsa, Er-Rahmân’ın huzuruna yalnızca kul olarak gelecek.”[8] İşte insanların mümin olanları da kâfir olanları da buna dahildir.
İkinci tür Ubudiyet ise; gönüllü olarak, sevgiyle ve emirlerine uyarak yapılan kulluktur. Allah Subhanehu şöyle buyurmaktadır:

“Tağuta kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele. Onlar sözü işitip en güzeline uyarlar. Bunlar, Allah’ın hidayet ettikleridir. Bunlar, akıl sahiplerinin ta kendileridir.”[9] -[10]
Bu aktarılanlardan anlaşılacağı üzere Er-Rab olan Allah Subhanehu, azınlık guruplar haricinde tüm insanların iman ettiği, isteyerek veya istemeyerek kendisine boyun eğdiği, dara düştüğünde sığındığı, ihtiyaçlarını elde etmek için yöneldiği yegâne Rab’dir.
Er-Rab ile El-İlah İsimlerinin Birleştiği ve Ayrıldığı Yönler
Bu iki isim bir arada zikredildiklerinde farklı, birbirinden ayrı yerlerde zikredildiklerinde müşterek anlamdadır. Bu hususu açıklarsak, Er-Rab ve El-İlah isimleri aynı yerde, aynı metinde bir arada bulunduklarında mana bakımından birbirinden farklıdır. Şöyle ki; Er-Rab ismi, bu durumda mutlak sahip olan, tasarrufta bulunan, kanun koyan, gücü her şeye yeten, yaratan, can veren, can alan ve Rubûbiyet özelliklerine tek başına sahip olan gibi manalara delalet eder. El-İlah isminin anlamı da kulların, işledikleri fiillerle tek kabul etmesi gereken mâbud ve gönülden ilah kabul edilen manalarına delalet etmektedir. Bu iki isim, aynı metinde kullanıldıklarında farklı anlamlara gelirken farklı metinlerde kullanıldıkların da ise birbirlerinin anlamalarını kapsarlar. Anlam farklılığının gerçekleştiği duruma örnek:

“De ki: “İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların Melikine. İnsanların ilahına.” Bu ayette Allah Subhanehu “İnsanların Rabbine” ve “İnsanların İlahına” şeklinde aynı metinde zikretmiştir. Burada Er-Rab isminin manası mutlak sahip, tasarrufta bulunan, can veren, can alan, yaratan, var eden ve Rububiyet sıfatlarına tek başına sahip olan anlamlarına gelmektedir. El-İlah isminin manası da kulluk edilen, gönülden sevilerek mâbud edinilen ve itaat edilen anlamlarına gelmektedir. Anlam birliğinin gerçekleştiği duruma örnek:

“Sizin ilahınız tek bir ilahtır. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O, Er-Rahmân, Er-Rahîm’dir.“ Bu ayette Allah Subhanehu “İlah” ismini yalnız bir şekilde zikretmiştir. Burada El-İlah ismi hem kendi anlamını hem de Er-Rab isminin anlamını muhteva etmektedir. En doğrusunu bilen Allah’tır.
Bu Muazzam İsimin İman Eden Kullar Üzerindeki Güzel Etkileri
1.Er-Rab isminin kulları üzerindeki tecellilerinden biri, kullarına yaratılış gayelerini beyan etmesi ve kendilerine neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu bildirmesidir. Buna göre Allah Subhanehu’nun kullarının Rabb’i olması ile kullarına, hem zatını, hem de dünyada ve ahirette kendilerine zarar ve fayda verecek olan şeyleri bildirmemesi, kullarını başıboş bir halde bırakması muhal bir durumdur. Bunu iddia etmek, layık olmayan bir vasfın Rabbe nispet edilmesidir. Oysa ki Allah Subhanehu, kullarını yaratmış, onlara hayat vermiş, hayatlarını idame etmelerini sağlayacak tüm imkân ve şartları onlar musahhar kılmış ve onları başıboş bırakmamıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah Subhanehu, Rab olmanın bir muktezası olarak kullarına kendi içlerinden seçmiş olduğu peygamberler göndermiş ve onlara kendi zatını ve kullarını yaratış gayelerini beyan etmiştir.

“Yoksa sizi, boşu boşuna/amaçsız yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”[11]
2. Allah Subhanehu’ nun Rab olduğunu ikrar etmek, hiç bir ortak koşmadan Allah’ın birlenmesini, kulluğun sadece O’na takdim edilmesini gerektirir. Çünkü içinde bulunduğumuz âlemi yaratan, âlemler üzerinde hükümran olan, can veren, can alan, yaratma, kanun koyma, rızık bahşetme ve idare etme bakımından tasarrufta bulunan varlık kimse, tek başına kulluk edilmeye layık olanda O’dur. İşte bu Allah Subhanehu’nun, kendi rabliğini ikrar etmekle birlikte kulluğun bir kısmını başka varlıklara takdim eden müşriklere karşı delil olarak sunmuş olduğu hakikattir. Allah Subhanehu, bu delilleri Kur’an-ı Kerim’de çeşitli üsluplarla zikretmiştir. Bir kaç örneği serdedecek olursak;

“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet/kulluk edin ki sakınıp korunabilesiniz. O (Rab ki) yeryüzünü sizin için bir döşek, gökyüzünü de tavan kıldı. Gökten su indirdi ve onunla size rızık olarak (çeşitli) ürünler çıkardı. (Öyleyse bütün bu gerçekleri ikrar edip) bildiğiniz hâlde Allah’a eş/ortak/denk koşmayın.”[12]

Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan hiç kuşkusuz: “Allah.” derler. De ki: “Gördünüz mü Allah’ın dışında dua ettiklerinizi? Şayet Allah benim için bir zarar dileyecek olsa, onlar mı O’nun zararını giderecek? Ya da benim için rahmet dilediğinde, onlar mı O’nun rahmetine engel olacak?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler, yalnızca O’na tevekkül etsinler.” 
3. Allah Subhanehu’nun Rubûbiyet sıfatına iman etmek, bu sıfatın muhtevasında olan bütün güzel isimlere ve en yüce sıfatlara iman etmek anlamına gelir. Bu konuda İbnu’l-Kayyım (rh) şöyle demiştir: “Allah Teâlâ’nın Rubûbiyeti; dilediğini yapan, idare eden, yarattıkları üzerinde tasarrufta bulunan, bilen, takdir eden, dileyen, işiten ve gören olmasıyla tahakkuk eder. Bu fiilleri ve sıfatları olmadığı taktirde rabliği de olmaz. Kelam sıfatı olmadığı takdirde emretme, nehyetme ve bunların gereği olan şeyler de bulunmaz. Bu ilahlığın hakikatine aykırıdır.”[13] Bu nedenle Allah Subhanehu’nun Rubûbiyetine şamil olan sıfatlarını ta’til[14] etmek suretiyle atıl bir hale getirenler, yaratılmışlara benzetmek kaygısıyla Allah Subhanehu’yu kendisine ait olan kemal sıfatlarından tenzih[15] edenler, Allah Subhanehu’nun Rubûbiyetine iman etmiş olamazlar. Zira Allah Subhanehu’yu Rubûbiyetinin kapsamında olan bu yüce sıfatlardan tenzih etmek, bu yüce sıfatların anlamlarını ta’til etmek suretiyle işlevsiz bırakmak, O’nun Rubûbiyetini yok saymak demektir.
4. Er-Rab ismine ve ismin ihtiva etmiş olduğu sıfatlara iman etmek, Allah Subhanehu’dan yasa koyucu olarak razı olmayı gerektirir. Çünkü Allah Subhanehu’nun rabliğinden razı olmak, O’nun, emrettiği, yasakladığı, bahşettiği, mahrum bıraktığı, taksim ve takdir etmiş olduğu her şeyden razı olmak demektir. Bütün bu saydıklarımıza rıza göstermeyen, Allah Subhanehu’nun rabliğinin kendi üzerindeki tecellilerine teslim olmayan kul, Allah'tan bütün yönleriyle bir Rab olarak razı olmamış olur. Kul, Rubûbiyet sıfatlarının gereklerine ve ihtiva ettiği anlamlara iman edip hayatına geçirmediği sürece kulluğun tadına varamaz. Kişi kulluğun tadına vardığı zamansa, türlü imtihanlara tabi tutulsa, türlü türlü bela ve musibetlere duçar olsa da, başına gelenler onun aldığı lezzeti yok etmez. Bilakis o, Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, peygamber olarak Muhammed’den (sav) razı olmanın hazzıyla kulluğuna devam eder. Onun kanunlarına, teşri kıldığı hükümlere, İnsanoğlunu yaratmadan elli bin yıl önce takdir etmiş olduğu kadere rıza gösterir ve onun hükümlerinden başkasıyla tatmin olmaz, O’nun kanunlarından başkasına teveccüh etmez. İşte bu Allah Subhanehu’nun rabliğinden razı olmanın en üst seviyesidir.
5. Er-Rab ismine iman etmenin kullar üzerindeki güzel etkilerinden biri de kulun Rabbine olan muhabbetini arttırmasıdır. Er-Rab olan Allah Subhanehu, kullarını terbiye eden, onları bir evreden ötekine naklederek olgunlaştıran, hayatını ve geçimini kolaylaştıracak nimetleri bahşedendir. O Subhanehu kullarını en iyi şekil ve muhtevada yaratan ve sonrada onları doğru yola iletendir. Hiç kuşku yok ki bu manaları bilmek kulun kalbine, hem Rabbine hem de Rabbinin sevdiği kişilere ve şeylere karşı muazzam bir muhabbet duymasını sağlar. Yine Rabbinin buğzettiği kişilere ve şeylere karşıda buğzetme duygusunun hâsıl olmasını sağlar. O‘nu razı edecek şeylerde aceleci olmasını, celal ve azametine yarışır bir şekilde O’na tazim göstermesini, yüceltmesini, şükretmesini ve hamd etmesini sağlar.
6. Er-Rab ismine imanın semerelerinden biride, kulun Rabbi olan Allah’a dayanmasını, O’na güvenmesini ve sadece O’na tevekkül eden bir kul olmasını sağlamasıdır. Er-Rab ismi, Allah Subhanehu’nun kullarının rızkına kefil olması, âlemlerin hükümranlığının ona ait olması, can veren ve can alan gibi manalara gelmektedir. İşte bu sıfatlarıyla Rabbini tanıyan kulun gönlünde türlü yararları elde etme, çeşitli zararları defetme hususunda Allah Subhanehu’ya karşı muazzam bir tevekkül hâsıl olur. Bu suretlerde kulun gönlü yalnız Allah Subhanehu’ya bağlanır, O’ndan başkasına ümit bağlamaz, O’ndan başkasından korkmaz. Allah’ın dışındaki her şeyden el çekerek sadece O’na sığınır ve sadece O’na yakarır. Zira Rabbi böylesine tanıyan bir kulun kalbide, dilinde ve amellerinde bunun aksi nasıl hâsıl olabilir ki?

Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun…
 
 
[1] Müslim,  34
[2] İbnu’l-Esîr, en-Nihaye, 2/179
[3] Râğıb, el-Muradat, s.184
[4] el-Esmau’l-Husna, s.160 Karınca Polen Yayınları
[5] es-Savâ’iku’l-Muhrika, 4/1223
[6] Sa’dî, Tefsir, 5/486
[7] Yunus, 31
[8] Meryem, 88-93
[9] Zümer 17-18
[10] Medâricu’s-Sâlikîn, 1/105
[11] Mu’minun suresi, 115
[12] Bakara, 21-22
[13] Muhtasaru es-Sevâ’ik el-Mursele, 2/474
[14] Allah’ın sıfatlarının anlamlarının içini boşaltmak.
[15] Sıfatların delalet etiği anlamları yok saymak.
Whatsapp Destek