Evlilikte Tartışma | Ayşe Ebrar

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a, salat ve selam Muhammed’e ailesine ve ashabının üzerine olsun.

Değerli kardeşlerim; yarın ölüp de Rabbimizin huzuruna vardığımızda hesap vereceğiz. İlk hesap vereceğimiz şey ise Rabbimize olan sorumluluklarımız olacaktır. Bu hesaptan sonra ise insanlarla olan ilişkilerimiz ve bu insani ilişkilerimizin oluşturduğu kul haklarından olacaktır. Bu kul haklarına dair hesabın en öncesi ve detaylısı ise aile fertlerimiz ile ilgili hesaptan olacaktır.

Yıllarca aynı yuvayı paylaşan aile fertleri arasında ister istemez bir takım anlaşmazlık ve tartışmalar olacaktır. Çoğu zaman bu kavgaların ve anlaşmazlıkların sebebi ciddi bir soruna dayanmadığı halde yine de önlenemez. Hâlbuki hiçbir erkek ve kadın ne kendisini ne de karşısındakini üzmek ve huzursuzluk çıkarmak için evlenmemiştir.

Evlenen eşlerin evliliklerinin ilk aylarında genellikle eşler olabildiğince kavga ve çatışmalardan uzak durmaya çalışırlar ama evliliğin üzerinden biraz vakit geçince eşler arasında egolar çatışmaya başlar ve artık mızrak çuvala sığmaz olur, eşlerden her birisi karşı tarafın kendi isteklerine ve görüşlerine saygı duymasını ister. İstediği olmayan taraf, karşı tarafa bazen sessiz kalıp küserek bazen de sert olup sesini yükselterek tepki verir. Hiç olmadık yerlerden huzursuzluk çıkarmaya başlar. Biraz da şeytanın verdiği vesvese ile beraber vaktinde konulmayan bir sofra, istenilen bir şeyin alınmaması, dışarıda fitne kastıyla söylenmiş bir söz veya “sen beni anlamak istemiyorsun” gibi iddialarla başlayan tartışma artarak karşılıklı hakaretlere çevrilebilir. Birisi kendisini savunurken diğeri de ona anlayışlı davranmak yerine kendinin daha haklı olduğunu ispatlamak için diğerinin kusurlarını saymaya başlar ve böylece karşı tarafa hakaretler etmeye başlanır. Hâlbuki müminin en çok sabredip hoşgörüyle davranacağı kişilerin başında kendi aile fertleri gelir. Çünkü kişinin emniyet ve huzur bulacağı her türlü sıkıntının ardından sığınabileceği yegâne liman kendi ailesi ve yuvasıdır.

İki insanın birbirine yakın olması, karı-koca olması karşılıklı tartışmaktan ve hakaretten daha çok sakınmayı gerektirir. Aile içerisinde hoşgörü ve güzel ahlaklı olmada en güzel örnek Rasulullah (sav)’dir. Rabbi’nin ona indirmiş olduğu Kuran’ın öğretileriyle ailesinden başlayarak en bedevi insanları bile ıslah edip örnek bir ümmet yetiştirmiştir.

Peygamberimiz kadınların insan olarak değersiz görüldüğü bir ortamda, eşlerine sevgi ve merhamet dolu sözlerle hitap ettiği gibi ağzından aşağılama ve hakaret içeren sözler hiç çıkmamıştır. Yüce Rabbimiz özelde aile içi iletişimimizde, genel olarak ise bütün insanlar arasında uygulayıp ahlak edineceğimiz bir ilkeyi şu ayetinde bize haber vermiştir:

“Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.” (İsra 53)

İnsan kendisini ancak değerli hissettiği yere ait görür. Fikirleri küçümsenen, sözleri ve davranışları değersiz görülen kişi o ortamda kalmak istemez. Peygamberimizin ailesinde anlayışlı olarak güzel söz söylenmesi karşılıklıydı. Peygamberimizin (sav) en zor zamanlarında ona destek olan Hatice (rha) vahyin geldiği ilk aşamada şaşkınlığa uğrayan Rasulullah (sav)’e “Korkma Allah’a yemin ederim ki O seni hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü sen akrabalarını gözetir, doğruyu konuşursun.” (Buhari, Bedül Vahy) sözleriyle teselli etmiş ve karşılıklı saygı, hoşgörü ve güzel sözler ile teselli etmede bize örnek olmuştur.

Sahabe (rhum)’un Allah’ın ve Rasulünün eşlere ve diğer aile fertlerine iyi davranılmasına ne kadar önem verdiğini bildikleri için eşlerine ve çocuklarına her zaman yumuşak davranırlardı.

Ömer (ra) şöyle diyor: “Biz Peygamberimiz zamanında hakkımızda vahiy indirilir korkusuyla hanımlarımıza karşı söz söylemekten ve istediğimiz gibi davranmaktan çekinirdik. Ancak Peygamberimiz vefat edince istediğimizi söylemeye ve rahat davranmaya başladık.” (Buhari, Nikâh, 81)

Ailede Tartışan Kişilerin Genel Bazı Halleri

İnsan kendisi ve kendi hayatı ile mutlu değilse etrafındaki kişilere mutluluk vermesi, tartışma anlarında sakin kalması çok zordur. Çünkü ailenin mutluluğu fertlerin mutluluğuyla başlar. Özellikle anne babaların huzursuzluğu tüm aile fertlerine de yansıyacaktır. Eğer evin hanımı kendisine zaman ayıramayan, yorgun ve nefes alamayan çocuklu bir anneyse sabrı düşük, çok kolay sinirlenen ve bağıran bir kadın olacaktır. O kadın eğer bir de eşi tarafından değer görüp sevilmiyor ve destek olunmuyorsa daha da agresif ve sinirli olacaktır. Bu şekilde mutsuz olan bir kadın bazen küçük bir olaya büyük bir tepki vererek, etrafındaki eşine ve çocuklarına sinirli davranarak bağıracaktır. Sonra biraz zaman geçip sakinleşince pişman olup içini bir suçluluk duygusu kaplayacaktır.

Bunun sonucunda hem kendisi hem de eşi ve çocukları huzursuz ve mutsuz olacaktır. Veya ailenin huzuru bazen de finansal baskılar ve yoğun stres altında sabrı düşük erkeklerin vermiş olduğu sert tepkilerle bozulmaktadır. Dışarının yoğunluğu ve yorgunluğuyla akşam evine gelen erkeklerin eşlerine ve çocuklarına doğru düzgün zaman ayıracak ve onları dinleyecek enerjileri ve güçleri kalmıyor. Bunun sonucunda ihmal edilen aile fertleri arasında sorunlar ve çatışmalar başlıyor. Veya eşler arasındaki huzursuzluk ve kavgalar ikisinin de birbirine ayırdığı özel zamanlarının olmamasıdır. Bir araya geldiklerinde ya çocukları ile ilgili sorunlar veya hayatın getirdiği sorunlar ve sorumluluklara dair meselelerle ilgilendikleri için kendilerini ikinci plana atmışlar ve böylece onları birbirine bağlayan sevgi ve muhabbet duyguları azalmaya başlamıştır. Bu şekilde sevgi ve muhabbetleri azalan eşlerin kalpleri uzak, toleransları düşük, birbirlerinin sorunlarına karşı duyarsızlaşıp önemsemeyen eşlerin arasında sık sık tartışmaların olması da kaçınılmaz olacaktır.

Artık böyle bir ailede küçükten büyüğe bütün fertler bu tartışmalardan dolayı mutsuz ve huzursuz olacaklar, teselliyi sorunlarını dışarıya anlatmada bulacaklardır.

Tartışmalardan Kaçınmanın Bazı Yolları

1. Her şeyden Önce Eşler Birbirini Yargılamadan Sakince Dinlemeye Ve Empati Yaparak Birbirini Anlamaya Çalışmalıdır: Onu dinlerken sözünü kesmeden duygularını anlamaya çalışması gerekir. Çoğu zaman söylenen kırıcı sözler ve sitemler, kötü niyet veya kindar bir tutumdan dolayı değil de düşünememekten, ya da incinmiş duygulardan, ihmale uğramaktan, derdini anlatamamaktan kaynaklanır. Zira karşı tarafın kendisini samimiyetle dinleyip anladığını düşünen çoğu kişi, derdini bağırıp çağırarak ve incitici sözler söyleyerek anlatmaya çalışmayacaktır. Ne var ki bizler toplum olarak duygularımızı açıkça ifade etme becerisinden yoksun olarak büyümüşüzdür. Aynı zamanda karşımızda doğru iletişimi bilmediği için bir şekilde bize duygularını veya derdini anlatmaya ve belli etmek için bir şeyler konuşmaya çalışan birisini sabırla dinlemek alışkanlığına da sahip değiliz. Özellikle kadınlar kendisini sabırla, onu yargılamadan dinleyen birisiyle konuşarak rahatlarlar. Onları bağırarak uyaranlardan çok onu, anladığını hissettirip yumuşak bir empati dili ile nasihat edenleri dinleyip nasihatini kabul ederler.

Kişinin eşiyle arasındaki sorunları ve tartışmaları azaltması sadece onu dinlemekle olmaz. Aynı zamanda duygu ve düşüncelerini karşı tarafa güzel bir dille, onun anlayacağı şekilde anlatması da gerekir. Çünkü kişinin başkasıyla iletişim kurarken duyguları, düşünceleri ve eylemleri aynı anda aktif çalışırlar.

Kişi bir duygusunun farkına vardığında aldığı mesajı doğru değerlendirebildiği için o duygu hakkında iyice düşünerek hareket etme fırsatı bulacaktır. Çünkü o duygular önemli mesajlar taşırlar.

Sözcükler gerçekleri dile getirir, duygular ise bu gerçeklere “lezzet” olumlu ya da olumsuz, içten ya da yaralayan tehditkar ya da zevk katar. Madem ki duygularımız bizleri yönlendiriyor o halde tartışma anında duygusal tepkiler vermek yerine sakinliğimizi korumaya çalışmalıyız.

Öfke duygularımız kabardığı zaman hemen koşup tartışmaya gitmeden nazik bir şekilde izin isteyip sakinleşmek için biraz uzaklaşmak yerinde olacaktır. Daha sonra sakinleşince bizi üzen veya öfkelendiren meseleyi eğer gerekiyorsa konuşmalıyız. Çünkü çözülmesi gereken bir sorun varsa bunun çözümlenmesi aynı huzursuzluğun tekrar tekrar çıkmasına engel olacaktır.

2. Misillemeyi Terketmek

Tartışmak için en az 2 kişi gerekir. Fakat taraflardan birisi konuşmak yerine dinlerse tartışma yatışmaya başlayacaktır. Onun için kişi tartışmayı bitirmek istiyorsa kendisine söylenen söze misilleme yapma isteğine karşı koymalıdır. Çünkü ailede huzurlu bir ortam sağlamak, tartışmaları kazanmaktan daha önemlidir. Peygamber Efendimiz (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim haklı olduğu halde münakaşayı ve tartışmayı terk ederse cennetin ortasında onun için yapılmış bir köşk vardır.” (İbn Mace)

Haklı da olsak dinimizle ilgili olmayan konularda aile içinde karşı tarafın kalbini kırabilecek tartışmalardan kaçınmak olgun mümin olmamızın gereğidir.

3. Geçmişi Bugüne Taşımamak

Eşler tartışmanın şiddetiyle bir süre sonra ne için tartıştıklarını unutabilirler. Geçmişteki çözemedikleri sorunları bugüne getirip tartışmanın daha da büyümesine neden olabiliyorlar. Onun için eski defterler karıştırılmamalıdır. Konuşurken “Sen falan zaman şunu demiştin veya şunu yapmıştın” diye kişiye geçmişteki hatalarından dolayı bağırmak yerine şimdiki sorunlarını çözmeye yönelmelidir. Zira kişinin önceden yaşanmış ve düzeltilmesi imkânsız olan şeyleri sürekli gündem etmek sadece karşımızdaki kişiyi hatalarıyla sürekli yargılamak demektir. Kendisine böyle yapılan kişi de karşı tarafın geçmişteki hatalarını ortaya atacaktır ve böylece iki taraf da boşu boşuna üzülmüş olacaktır.

4. Hataları Büyütmemek

İki eş de hatasız mükemmel bir eş hayal ederek eşinin hatalarını gördüğü anda sanki bütün hayalleri yıkılmış, dünyanın en kötü adamıyla evlenmiş gibi bir moda girmemeli ve dikensiz bir gül olarak beklememelidir. Çünkü insanın bakınca en çok hoşuna giden güllerde bile eline alınca onun dikeninin battığını görecektir. Şu halde aile fertleri de birbirine karşı hatalarını büyüterek birbirlerine karşı en kötü insanmış muamelesi yapmamalıdır. Zira Kuran ve Sünnet biz müminlere aile dışındaki din kardeşlerimize karşı bile affedici olmamızı ve birbirimize karşı yumuşak davranmamızı tavsiye ederken bu güzel muameleleri en çok hak eden ailemizden esirgememeliyiz. Unutmayalım ki şeytan gerek aile fertlerinin gerekse müminlerin kusurlarını büyüten, iyi ve güzel olan yönlerini küçülten dürbünler vermeyi sever. İşte şeytan bu dürbünü kimin eline verirse o kişi etrafındaki kişilerin kötü yanlarını büyüterek görecek, iyi yanlarını da küçük ve önemsiz görecektir. Şeytanın en çok sevdiği günahın eşlerin arasını bozmak olduğunu, evli olan her kişinin unutmaması ve şeytanın kışkırtmasına meydan vermemesi gerekir.

Rasulullah (sav) şöyle buyurur:

“Şeytan tahtını su üzerine kurar sonra yapacakları kötülükleri yapmak üzere avanesini sağa sola gönderir. Makam ve mevkice ona en yakın olan, fitnenin en büyüğünü yapandır. Hepsi yaptıklarını anlatmak üzere iblis’in yanına gelir ve içlerinden birisi “Ben şunu şunu yaptım” der ancak iblis ona “Senin yaptığın da bir şey mi?” der sonra bir başkası gelir ve “Falan adamı karısından boşanıncaya kadar onun arkasını bırakmadım” der iblis bundan o kadar memnun olur ki hemen onu yanına çağırır ve “Sen ne kadar şirinsin” diyerek ona iltifat eder.” (Müslim, Münafikun 67, Müsned, 314)

Aslen şeytan kulun işlediği bütün günahlardan memnun olur. Çünkü her günah içinde kişiyi küfre yaklaştıran, Allah’tan uzaklaştıran bir yol vardır. Ancak şeytan avanesinden günahın kula en çok zarar verenini yapmasını bekler. Bu hadisten anlıyoruz ki bir yuvanın dağılması şeytan için o kadar değerli ki insanları diğer günah ve kötülüklere sürükleyen avanesine iltifat etmezken, karı kocayı birbirinden ayıran yardımcısına iltifat etmektedir.

Çünkü şeytan bir ailede karı kocanın arasını bozunca diğer bütün aile fertlerinin de huzurunu bozmuş olacaktır. Bundan dolayı asla unutmamalı ki, şeytan insanın en huzurlu bir şekilde dinini yaşayarak rahat edeceği yuvasını yaşanması en zor yer hâline getirebilmek için hiçbir zaman boş durmayacaktır. Eşleri birbirine düşürmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Ayrıca bu hedefine giderken avucunun içine alıp istediği gibi yönlendirdiği şeytanlaşmış insanlar vasıtasıyla da aile müessesesine zarar vermek isteyecektir. İşte bu sebepten dinimizin ailenin korunması için ortaya koyduğu hükümlere sımsıkı sarılmalı, aile mahremiyeti ve aile sırlarını korumada azami hassasiyet gösterilmelidir. Böyle yapıldığı zaman şeytanın avanesi ve şeytanlaşmış insanlar ailenin içine nüfus edip onu içten içe tahrip etme fırsatı bulamayacaktır.

Mümin, ailesini her türlü fitneden korumaya çalışmanın yanında dualarla da manevi bir kalkan edinerek sürekli Allah’ın himayesine sığınmalı ve her konuda olduğu gibi ailesi için de O’ndan yardım istemelidir.

Velhamdulillahi Rabbil alemin


 
Whatsapp Destek