Evlilikten Amaçlanan En Büyük Gaye; Çocuk | Ayşe Ebrar

Hamd, sena ve her türlü övgü Âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Salat ve selam Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed’in, ailesinin ve ashabının üzerine olsun.
         
Değerli Kardeşlerim; İslam aile kurmayı, neslin muhafazası ve insanların şehevi isteklerini helal yönden giderip onların harama düşmelerinin önüne geçmek için gerekli ve değerli kılmıştır.

Nitekim ayet-i kerimede, “Size onlar sayesinde veya onlarla huzur ve sükûnete ermeniz için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet halk etmesi O’nun kudretinin alâmetlerindendir. Bunda düşünen bir topluluk için işaretler vardır.”[1] buyrulmuştur.   
   
Ailenin, huzur ve sekinete erişmek için ve temeline sevgi ve merhameti yerleştirerek kurulması gerektiği ne güzel gösterilmiştir. Dahası bunu nasıl istememiz gerektiğini, nasıl dua edeceğimizi de yine bizlere Kur’an öğretmektedir: “…Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl![2] Bu duanın vücut bulmasıyla bir hanım ve bey evlilikle huzur ve sekinete erişir ve Rabbimiz söz verdiği gibi aralarına sevgi ve merhameti oluşturur. Sonraki hedef ise göz nuru bir nesildir. Zira Allah Rasûlü: “Evlenin, çoğalın; zira ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar ederim.”[3] buyurmuştur.  Yine Rasululllah (sallalllahu aleyhi ve sellem) Allah’ın rızasına vesile olacak salih evlatlar istemenin ve bu şekilde sevdiklerine dua etmesinin güzel bir davranış olduğunu bizlere öğretmektedir:

“Enes b. Mâlik'in annesi Ümmü Süleym'in Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellam) “Ya Rasûlallah! Enes senin hizmetkârındır, onun için Allah'a dua et.’ demesi üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellam) ‘Ey Allah'ım, onun malını ve çocuklarını çoğalt ve ona verdiklerine bereket koy.’ şeklinde dua etmiştir.”[4]

İslam’a göre çocuk Allah'ın insanlardan dilediğine bahşettiği bir lütuf ve nimettir. “Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir.[5]İnsanların çocuklarına karşı içten gelen karşılıksız sevgileri doğasına yerleştirilmiş bir olgudur. “Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah’ın vadinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler[6] ayeti bu olguyu anlatmaktadır.
    
İnsanda fıtri olan evlat ve torun sevgisi her insanda olduğu gibi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’de da vardı. Zira biz siyere ve Peygamberimizin hayatı ile ilgili olayları anlatan kitaplara baktığımızda onun torunları Hasan ve Hüseyin'i nasıl sevdiğini ve kızı Fatıma ile olan iletişiminde bunun fıtri olan evlat sevgisini ve torun sevgisini açıkça görmekteyiz. Hutbelerini okurken bazen Hasan ve Hüseyin onun yanına gelir o da hutbeyi yarıda keserek torunlarını kucağına oturtur, onları öper ve sonra hutbesine devam ederdi. Yine Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kızı Fatıma geldiğinde ayağa kalkması onu öpüp kucaklaması ve sonra kendi oturduğu yere oturtup ona olan sevgisini bu şekilde göstermesi de bir ebeveynin evladına karşı olan sevgisinin fıtri olduğunu ve meşru olduğunu bize göstermektedir.
   
Bir evlada sahip olmak şüphesiz çok büyük bir mutluluk vesilesidir. Doğumu, anne-babası için bir müjdedir. Nitekim Kur’an’da İbrahim (aleyhisselam) ve Zekeriya (aleyhisselam) Peygamberlerin salih evlatlarla müjdelendikleri görülmektedir.[7] Benzer şekilde Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) oğlu İbrahim’in doğduğu müjdelendiğinde, “Bu gece oğlum oldu. Ona atam İbrahim’in adını verdim”[8]  diyerek sevincini dile getirmiştir. Diğer bütün nimetler gibi bu güzel nimeti lütfeden Allah’a şükretmek Allah’ı hoşnut eder.[9]
    
Çocuklar dünya hayatının tatlı bir süsüdür[10] ancak dünya hayatının tatlı bir süsü olmasının yanında insan için çocuk aynı zamanda sınav vesilesidir. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.[11]Bu gibi[12] ayetlerde ifade edilen süs, insanların ilgisini çeken güzellik veren, güzelleştiren şey anlamındadır. Ancak bu süs, dünya hayatında olduğu için, dünya gibi gelip geçicidir.[13] Nitekim “Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?[14] ayetinde dünya hayatı oyun ve eğlence olarak nitelenmektedir. Bunun için çocuk sevgisi, anne-babaya dinî sorumluluklarını unutturmamalı ve onların sevgisi Allah ve Rasulünün sevgisinin önüne geçmemelidir. “De ki: ‘Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.’ [15]
     
Aynı şekilde çocuklar anne-babalar için bir büyüklenme ve övünme aracı durumuna da dönüştürülmemelidir. “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”[16]     
    
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “İnsan, ailesi, malı, nefsi, çocuğu ve komşusu ile sınanır; oruç, namaz, sadaka ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma işte bu sınanma (esnasındaki kusurlarına) kefaret olur.”[17]
    
Evlatla imtihanın kendi aralarında hem maddi hem de manevi açıdan daha da zor kısımları vardır. Örneğin; zihinsel veya fiziksel engelli bir çocuğa sahip olmak, bir aile için en zor imtihanlardan biridir. Yine çok isyan eden, hayırsız bir evlatla sınanmak da ailenin en zor sınavlarındandır. Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz ki evlatla imtihanın, genel boyutu yanında daha ağır bir sınava tabi tutulma anlamında özel boyutu da bulunmaktadır. Bazı insanlar genel boyut yanında özel olarak da ağır evlat sınavlarıyla sınanabilirler. Bunun örneklerini Kur’an bize açıklamaktadır. Örneğin; Yakup (aleyhisselam) ve İbrahim (aleyhisselam) evlatla imtihan olunan peygamberlerdendir.[18] Kur’an’da hayırlı evlat istememiz öğütlenmektedir.
      
Bütün canlılar, içgüdüsel olarak nesillerini devam ettirme arzusu taşırlar. İnsan da bu arzusunu, meydana getirdiği aile kurumuyla gerçekleştirmeye çalışmaktadır. İnsandaki çocuk talebini meşru gören Kur’an, insanların sahip oldukları çocuklarına karşı sevgi beslemelerini de yaratılıştan gelen, doğal/fıtri bir duygu olarak kabul etmiştir.
          
Kur’an, anne-babanın evlatlarına karşı yaratılışlarından gelen sevgi ve şefkatini ifade ederken bazen “çocuk” kavramını kullanır bazen de bunun yerine “gözbebeği” anlamına gelen “قُرَّةَ اَعْيُنٍ ” tamlamasını kullanır ki, onun bu ifadesi de çocuk sevgisinin doğal/fıtri bir duygu olduğunu gösteren önemli işaretlerdendir.[19] Anne- babalar çocuklarına karşı besledikleri bu fıtri duyguları sebebiyle onların bakım ve geçimlerini temin etmekten ve onlar için büyük sıkıntılara katlanmaktan geri kalmamışlardır.
    
Çocuklar Allah’ın anne-babaya bir emanetidir. “Onlar emanetlerine ve verdikleri sözlerine riayet ederler[20] ayetlerinde ifade edilen emanetler içerisinde çocukların velayetleri de sayılmıştır. Çocuklar masumdur ve ergenlik çağına kadar dinî yükümlülükleri yoktur. Bir hadiste “Kalem üç kişiden kaldırılmıştır: Aklı erinceye kadar mecnundan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve ergenliğe ulaşıncaya kadar çocuktan.”[21]

Çocuk Eğitimi Eş Seçimi İle Başlar
    
Bir bilgeye çocuk eğitimi ne zaman başlar diye sormuşlar. O da bir erkekle bir hanım evlenmeye karar verdikleri zaman çocuğun eğitimi bitmiştir, diye cevap vermiştir. Burada vurgulanmak istenen, çocuk eğitiminin iyi bir eş seçimiyle başladığı hususudur.
         
Hayırlı eş seçme konusunda gerçekten Ömer b. Hattab (radıyallahu anh) bir gün “Çocuğun babası üzerindeki hakkı nedir?” diye soran adama verdiği şu cevap duyulmaya değer bir anlam taşımaktadır: “Anasını iyice araştırıp seçmesi, ismini güzel koyması, kendisine Kur'an öğretmesidir.”
         
“Evlenirken çocuklarınıza iyi anneler seçin, denginizle evlenin, denginizden kız alın.”[22]
         
“İşte çocuk eğitiminin başladığı nokta da tam burasıdır. Nitekim çocuk eğitimi eş seçimiyle başlamaktadır. Bu seçim, çocuğun hayatında pek çok yönüyle elzem olacaktır:       

Öncelikle, seçilen eşin iyi bir eş olup olmadığı kadar, ileride iyi bir anne-baba olup olamayacağı da büyük önem taşır. Zira her iyi eş adayı aynı zamanda iyi birer ebeveyn namzedi demek değildir. İyi eş olmanın kişinin nezdinde altını dolduran özellikler, iyi bir anne ya da baba olabilmek için yeterli olamaya bilmektedir. Örneğin, bir erkeğin eş seçiminde kriteri güzellik, hamaratlık gibi vasıflar olabilmekte; bu özelliklerin çocuğa tesir eden olumlu bir yönü olsa dahi, kişiyi iyi bir anne yapmaya yeterli olmamaktadır. Ya da bir kadın eşinin maddi durumu ve statüsü için evlilik yoluna girdiğinde, bu maddi şartlar çocuğunun geleceğinde de etkili olabilecek, lakin eş adayını iyi bir baba kılmaya yeterli alt yapıyı temin edemeyecektir. Bu yüzden net bir eş seçimi, gelecekte var edilecek evlatlar için anne-baba seçimi yapıldığının bilincinde şekillenmelidir.
    
Aynı şekilde çocuğun içine doğduğu ailenin huzuru ve uyumu da çocuk eğitiminin sağlıklı yürümesi adına olmazsa olmazlardandır.
    
Eş seçiminde zahirî şartlar kadar dikkat edilmesi gereken bir nokta da bâtıni şartlardır. Yani soy ve nesep temizliğidir. Bu öylesi önemli bir şarttır ki, anne ve baba çocuğun tüm genetik yatkınlığına yatak olmakta, ebeveynin genetik kodları ne ise çocuk da o doğrultuda yaratılmaktadır. Bu gerçek günümüzde kötülüğün genetik kader olup olmadığı sorusunu bile gündeme getirmiştir.
    
Nitekim Meksika'da üç nesildir gangster[23] olan bir ailenin gen haritası çıkarıldığında nesilden nesle aktarılan bir gen tespit edilir. Bu gen kolostrolin sentezine engel olmakta, bu biyolojik süreç ise kişinin gazap ve öfke damarını arttıran bir etki oluşturmaktadır. Yani adeta üç nesildir aile bireyleri gangsterlik geniyle dünyaya gelmektedir.
    
Elbette bu genetik geçiş kötülüğün mazereti olarak kabul edilmeyecektir. Zira aynı öfke Ebu Cehil'i şirk üzerine mukim kılmışken, Ömer'in (radıyallahu anh) İslam'ın halifesi ve kılıcı olmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla genetik yatkınlıklar bize belli duyguları emanet ediyor olsa da, bu duyguyu kontrol etme süreci kişinin kendi imtihanı olmaktadır.”[24]
 
Çocuğun Doğmasını Engellemek
    
Çocuk, rızkı ile beraber doğar. Müşrikler buna inanmadığı için cahiliye devrinde fakirlik korkusuyla ve çocuklarını besleyememe endişesiyle çocuklarının olmasını istemiyorlar ve doğanları da hemen öldürüyorlardı. Tıpkı asrımızda aynı zihniyete sahip insanlar olduğu gibi. Ancak Allah (Subhanehu ve Teâlâ) herkesin rızkını tekeffül ettiğini beyan ederek, onların bu çirkin düşünce ve hareketlerini yasaklamış ve bundan dolayı onları şiddetle kınamıştır:

Geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.”[25]
“Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır. Ve doğru yolu bulacak da değillerdir.”[26]
    
Kadın, eşi istemesi hâlinde, eğer tıbbi bir sakınca yoksa çocuk doğurmayı istememe hakkına sahip değildir. Aynı şekilde kadın istediği halde eşi de çocuk olmamasını isteyemez.
    
“Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.”[27]
    
“Sevimli, doğuma müsait kadınlarla evlenin.”[28]
    
Hadis-i şeriflerden, evlilikte esas alınan önemli bir noktayı öğreniyoruz, o da neslin devamını sağlamaktır. Bu meselede dikkat edilmesi gereken husus, neslin üremesini engelleyici tedbirleri baştan almaktır. Yani doğurabilen hanımlarla evlenmektir.
   
Her meselede olduğu gibi, bu meselenin de şüphesiz birtakım istisnaları vardır. Bazı şartlarda hadis-i şeriflerde de müsaade edildiği “azl”e, bugünkü tabirle doğum kontrolüne ruhsat verilmektedir.
    
Azli caiz gören âlimlerin görüşlerini üç gurupta toplamak mümkündür:

1-Mutlak caiz görenler.

2- Şartlı caiz görenler.

3- Caiz olmakla beraber mekruhtur, yapılmaması tercih edilmelidir, diyenler.
    
1. Gazzâlî, Nevevî gibi Şâfiî mezhebi âlimlerinin açık ifadelerine göre bu mezhepte azil caizdir; ancak tenzihen mekruhtur, yapılmaması tercih edilmelidir; dînin gayesi (neslin korunması ve çoğaltılması) ve azlin yapılmamasını tavsiye eden hadisler bu hükmün delîli ve dayanağıdır.[29]
    
2. Hanbelî mezhebine göre hanımının izin vermesi hâlinde azil caizdir, hanım izin vermezse eşinin tek taraflı iradesiyle azil yapması mekruh, hatta bazı Hanbelîlere göre haramdır.[30]
    
3. Malikî mezhebine göre de eşin azil yapmasının caiz olması hanımının iznine ve rızasına bağlıdır.[31]
    
4. Hanefîlere göre hanımının rızası bulunmadan eşinin azil yapması mekruhtur; ancak düşman ülkesinde bulunmak veya toplum ahlâkının bozulmuş olması sebebiyle doğacak çocuğun İslâmî kimlik ve kişilikten uzak yetişmesi ihtimâli gibi sebepler bulunursa eş, hanımına rağmen azil yapabilir ve bu azil mekruh olmaz.[32]
   
Bu azlin dışındaki yöntemlerden bazıları çocuk oluşmasından sonraki devrelerde gebeliğin sonlandırması şeklinde olduğu ve bazıları da kadın ve erkeğin ileride çocuk sahibi olamamalarına veya başka hastalıklara sebebiyet verdiği için İslam’da caiz görülmemiştir.
   
İslam her şeye rağmen eğer doğan bir çocuğun anne-babası onu koruyup eğitebilecekse ve annenin de sağlığı tehlikeye girmeyecekse bebek olmasını engellemeyi hoş görmemiştir.

Selam ve dua ile…
 
[1] Rûm Suresi, 21
[2] Furkân Suresi, 74
[3] Beyhakî, 7/81
[4] Buhari; Deavat: 47
[5] Şura Suresi, 49-50
[6] Kasas Suresi, 13
[7] Hicr Suresi, 51-54; Saffat Suresi, 101-102; Meryem Suresi, 7
[8] Müslim, Fedail, 62
[9] Zümer Suresi, 7; İbrahim Suresi, 7
[10]Kehf Suresi, 46
[11] Enfal Suresi, 28
[12] Kehf Suresi, 46
[13] Muhammed Suresi, 36; Ankebut Suresi, 64
[14] En’am Suresi, 32
[15] Tevbe Suresi, 24
[16] Hadid Suresi, 20
[17] Müslim, Fiten, 26; Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 4
[18] Saffat Suresi, 100-113
[19] Furkan Suresi, 74
[20] Müminun Suresi, 8; Mearic Suresi, 32
[21] Tirmizî, Hudud, 1423; Ebu Davud, Hudud, 17; İbni Mace, Talak, 2041.
[22] İbn-i Mâce-Nikâh 46
[23] Para, kazanç sağlamak ya da herhangi bir çıkarı için her türlü kötülüğe başvurmaktan çekinmeyen kimse. (e.d)
[24] Hatice Kübra Tongar, Peygamberlerin Çocuk Eğitimi Metotları, s.16-17 (İstanbul, Hayykitap Yayınları, 2018)
[25] İsrâ Suresi, 31
[26] En'am Suresi, 140
[27] Beyhakî, VII, 81
[28] Ebu Davud, Nikâh 2
[29] Gazzâlî, İhyâ, II, 47-48; Nevevî, el-Mecmû', XV, 577
[30] Keşâfu'l- kınâ', III, 112; el-Muğnî, VII, 23-24
[31] eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 266
[32] Kâsânî, Bedâi', II, 334; İbn Âbidin, Radd, III, 176
Whatsapp Destek