Faydalı İlim

Bütün ilimlerde faydalı olan; kitap ve sünnetin naslarını kaydetmek, Kur’an’ı ve hadisleri anlama usulünde sahabe, tabiin ve tebe-i tabiîn gibi olmaktır. Aynı şekilde onlardan rivayet edilen haram, helal, zühd ve takva gibi konularda onlar gibi anlamaktır. Bunları yaparken de onlardan gelen sahih rivayetleri zayıf rivayetten evvelen ayırmak, sonra ise manalar üzerinde durmak ve anlamak gerekir. İşte bunda akleden için yeterli bir bilgi ve faydalı ilimler ile cehd edenler için bir meşguliyet vardır.
Her kim bu meselelere vakıf olursa ve sadece Allah’ın rızasını arayıp ondan yardım isterse; Allah bu kuluna, doğru yolu gösterir, başarıya sevk eder, anlayış kabiliyeti ve ilham verir. Bundan dolayı da ilim özel semeresini verir ki o da Allah’tan haşyet duymaktır. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Kulları içinde Allah'tan ancak âlim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'.”[1]
İbn Mes’ud (ra) ve başkaları şöyle der: “Allah’tan korkmak ilim olarak; Allah’a karşı büyüklenmekte cehalet olarak yeterlidir.”[2]
Seleften bazıları şöyle der: “İlim çokça rivayet etmek değildir. Bilakis gerçek ilim, Allah’tan korkmaktır.”
Bazıları da şöyle der: “Kim Allah’tan korkarsa âlimdir. Kimde O’na isyan ederse cahildir.”
Faydalı ilmin elde edilmesi iki şeye bağlıdır:
Birincisi; Allah’ı bilmek, güzel isimlerini, yüce sıfatlarını ve güzel fiillerinin O’na ait olduğuna inanmaktır. Buda Allah’ı yüceltmeyi, Ondan korkmayı, O’na saygı duymayı, O’nu sevmeyi, Ondan istemeyi, O’na tevekkül etmeyi, kazasına razı olmayı ve musibetlere de sabretmektir.
İkincisi; O’nun seveceği ve razı olacağı sözleri, zahiri, batini ve itikadi amelleri; sevmediği ve gazaplandığı amelleri de bilmek.
Bu hususları idrak eden kişinin hemen Allah’ın sevdiği ve razı olduğu amelleri yapması; Allah’ın kerih gördüğü ve öfkelendirdiği amellerden uzaklaşması gerekir. İlim sahibine semeresini verirse işte bu faydalı ilimdir. Kimde faydalı ilim varsa ve Allah için kalbe yer ederse o zaman Allah’tan korkar, O’nun büyüklüğünden ve sevgisinden Allah’a teslim olur. Ne zaman Allah için kalp haşyet duyar, O’na boyun eğer ve dünyadan helal kazançla yetinirse onunla doyar. Bu sebeple de dünyada kanaatkâr ve zühd sahibi olur. Ömer (ra) ve seleften başkalarının dediği gibi; mal şan/şöhret ve dünyanın eşyaları kişinin Allah katındaki nimetini eksiltir. Bundan dolayıdır ki kul ile rab arasında özel yakınlık olması gerekir. O’ndan isterse verir, O’na dua ederse duasına icabet eder. Şu kudsi hadiste geçtiği gibi:
“Kulum bana nafileler ile yaklaşmaya devam eder ta ki ben onu severim. Benden isterse ona veririm. Bana sığınsa onu korurum.”[3]
Başka rivayette şöyle geçmektedir: “Bana dua ederse ona icabet ederim.”[4]
Allah Rasulü (sav) İbn Abbas’a (ra) vasiyetinde şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın hudutlarını koru ki Allah da seni korusun. Allah’ı koru ki O’nun önünde yardımında bulasın. Rahatlık anında Allah’ı bil ki O’da seni zorluk halinde bilsin.”[5]
Kul, kendisiyle ve Rabbi arasında oluşan özel bağlantıdan dolayı kalbinde Allah’ı kendisine yakın hisseder, yalnızlığında O’nu yakın bulur, O’nu zikrettiğinde, O’na dua ettiğinde, O’na münacaat ettiğinde ve hizmetinde bulunduğunda tat alır. Bu tadı ancak gizlide ve açıkta ona itaat ettiği zaman alır. Vuheyb bin Verd’e (rh) asi olan kimse itaatin hazzını alabilir mi?  sorusuna: “Hayır, asiliği yapanı bırak, düşünen bile itaatin hazzını alamaz.” diye cevap verdi. 
Kul ne zaman bu tadı alırsa rabbi tanır ve O’nunla özel bir bağ kurulur. İşte bu zamanda da ondan istediği zaman ona verir ve dua ettiği zaman duasına icabet eder. Şa’vane (rh), Fudayl bin İyad’a “Sen ve rabbin arasında bir bağ varsa dua ettiğin zaman kesin duan icabet edilir.” dedi. Bunun üzerine Fudayl (rh) hemen bayıldı.
Kul, dünyanın sıkıntısına, kederine; berzah âleminde ve mahşerde zorluklarla karşılaşır. Şayet Rabbi ile kendi arasında özel bir bağ olursa, Allah hepsine kâfi gelir. Bu durum Allah Rasulü’nün (sav) İbn Abbas’a (ra) vasiyet ettiği şu hadise işaret etmektedir: “Rahatlık anında Allah’ı bil ki O’da seni zorluk halinde bilsin.”
İmam Ma’ruf’a (rh) “Senin iştahını bozan şey ölüm, kabir, mahşer, cennet ve cehennem mi?” Sorusuna şöyle cevap verdi: “Şayet senle Rabbin arasında özel bir bağ olursa bu onların hepsine kâfi gelir.”
Faydalı ilim kul ile Rab arasında bir bağ kurar. Böylelikle rabbini bilir, O’nu birler ve yakınlık duyar. Bu yakınlığından dolayı hayâ eder ve sanki görüyormuşçasına ibadet eder. Bundan ötürü sahabeden bir topluluk şöyle der: “İnsanlardan kaldırılacak ilk ilim; huşudur.”
İbn Mes’ud (ra) şöyle der: ”Bazı topluluk vardır ki Kur’an olur ama Kur’an köprücük kemiğinden aşağıya inmez. Ancak Kur’an kalbe yerleşir ve nüfuz ederse o zaman fayda verir.”
Hasan-ı Basri (rh) şöyle der: “İlim iki kısımdır. Birincisi dilde olandır. Buda Allah’ın Âdemoğluna aleyhindeki hücceti/delilidir. İkincisi ise; kalpte olandır; buda faydalı ilimdir.”
Selef şöyle der: “Âlimler üç kısımdır:
Birincisi; Hem Allah’ı hem de emirlerini bilenler,
İkincisi; Allah’ı bilen ancak emirlerini bilmeyenler,
Üçüncüsü ise; Allah’ın emirlerini bilip, Allah’ı bilmeyenlerdir.”
Bunların en güzeli/kâmili birinci kısımda olanlardır. Çünkü bunlar Allah’tan korkan ve hükümlerini bilen kimselerdir. Kul rabbini ilim ile tanırsa O’na karşı bir yakınlık bulur ve onun duasına icabet eder. İsrailiyatta şöyle geçmektedir: “Ey Âdemoğlu beni ararsan bulursun. Eğer beni bulursan her şeyi bulursun. Beni kaybedersen her şeyi kaybedersin. Ben sana her şeyden daha sevimliyim.”
Zü’n-Nun geceleyin şu şiiri söylüyordu:
“Benim bulduğum şeyleri kendiniz içinde isteyin.
Kendimde kazanılması zor olmayan bir huzur buldum.
Şayet ben O’ndan uzak olursam O beni kendine yaklaştırır.
Ya da ben O’na yaklaşırsam O bana yakın olur.”
İmam Ahmed (rh), Ma’ruf (rh) hakkında şöyle der: “Onda ilmin aslı olan Allah korkusu vardır.”
Asıl ilim; Allah’ı bilmeyi, O’na haşyet duymayı, sevmeyi, yakınlığı, beraberliği ve tat almayı gerektirir. Bu ilimden sonra Allah’ın hükümlerini bilmeyi, kulun sözlerinde, amellerinde, durumunda ya da itikadında Allah’ın razı olacağı ve seveceği amelleri bilmesi gerekir.
Kim bu iki ilmi iyi bir şekilde elde ederse onun ilmi, faydalı ilimdir. Kalbe huşu kaplar, nefsi kanaatkâr olur ve duasına icabet edilir. Kim bu ilimleri elde edemez ise Allah Rasulü’nün (sav) sakındığı dört şeyden biri haline gelir. Onun ilmi ona vebal ve aleyhinde delil olur. Bu şekilde ilim, sahibine fayda vermez. Çünkü Kalbi, rabbe karşı huşu sağlamamış ve nefsini Dünya’dan doyuramamıştır. Bilakis dünyayı elde edebilmek için daha da hırsı artmıştır. Allah’ın emirlerine teslim olmadığından, Allah’ın kızdığı ve gazap ettiği amellerden uzaklaşmadığından dolayı duasına icabet edilmez. Kendisiyle faydalanılan ilim, Kitap ve Sünnetten elde edilmiş ilimlerdir. Şayet ilim, kitap ve Sünnetten elde edilmemişse sahibine fayda vermez ve bu ilimden faydalanamaz. Bilakis bu ilmin zararı, faydasından çok olur.
 
 
[1] (35/Fatır, 28)
[2] (İbn Mubarek, Zühd, 15; Ahmed, Zühd, 158; Taberani, Kebir, 9/8927)
[3] (Buhari, 11/340)
[4] (Ahmed, 6/256)
[5] (Ahmed, 1/307) ; (Beyhaki, Şuab, 1/197)
Whatsapp Destek