Hanımın Olarak Ben Seni Anlıyorum | Ayşe Ebrar

Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a salat ve selam Muhammed’e ailesine ashabına ve Hidayet üzere ona tabi olanların üzerine olsun.

Aşkım kâinatı yaratan Allah kâinattaki yarattıkları içinde seni ve beni en değerli canlı olarak yarattı. “Sizi bir erkek ve dişiden yarattık” (Hucurat, 13)

Bizim aslımız tek bir insana Âdem’e dayanır. Ben senin kemiğinden yaratılan Havva’nım ben olmadan senin birazını eksik sen olmadan ben de birçok şey eksik. Biz bir olduğumuzda birbirimizi tamamlıyoruz. Beni sana, seni bana muhtaç yarattı Rabbimiz. Çünkü içerisinde huzur ve sükûnun olduğu ikimizin parçası olan yavrularımızı yetiştireceğimiz yuvamızı, seninle beraber olduğumuz vakit kurabileceğiz. Hayat arkadaşım ben Müslüman bir kadınım ondan dolayı Rabbim neyi emrettiyse hoşuma gitsin veya gitmesin onun emrini kabul ederim. Bu benim Rabbime olan teslimiyetimin bir gereğidir. Rabbimiz bizi evimiz içinde bile başıboş bırakmamış evimizin içinde kargaşa ve düzensizlik olmasın diye bir veli ve yönetici belirlemiştir. Rabbimiz olan Allah Nisa suresi 34. ayetinde “Erkekler kadınlar üzerine kavvamdır[1] diyor.

 Aşkım ikimiz de müslümanız ve gayemiz Allah’ın rızası, hedefimiz ise iki cihanda saadettir. İkimiz de rehberimiz olan Kur’an’ın ve bize örnek olan peygamberimizin gösterdiği kural ve ölçülere göre hareket edersek yuvamızda huzur ve sükûn içinde yaşarız. Ben senin hanımın olarak siz erkeklerin iktidarlarında muhalefeti sevmediğinizi biliyorum. Evde iki söz sahibinin olması huzursuzluğa yol açacağı için sana rakip olmaya kalkışarak yuvamızda huzursuzluğa fırsat vermeyeceğim. Dengeyi, ahengi ve düzeni bozacak senin meşru ölçülere göre söz sahibi olduğun alanlarda itaatsizlik ve dik başlılık yapmamaya çalışacağım. Çünkü ben fiziksel ve psikolojik olarak bazı sıkıntı dalgalarına maruz kaldığım vakitte bir gemi gibi senin güvenli limanına sığınacağım. Zaten bizim üstünlüğümüz ne kadınlıkta ne de erkek olmaktadır. Mümin kişinin üstünlüğü takvalı olmaktadır. Yani rabbimizin emirlerine uyup uymadığımızdadır. Ona olan samimiyetimizde ve itaatimizdedir. Eğer üstünlük yarışı yapacaksak bu alanda yapmalıyız. Hayırlı işlerde, kullukta, ibadette yardımlaşmalı ve yarışmalıyız. Cennete giden yolda birbirimize yoldaş olmalıyız.

Aşkım sen yeter ki Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem gibi Allah’ın dinini yaşamak ve yaşatmak için mücadele ver ben her daim senin yanında Hatice annemiz gibi durmaya çalışacağım. Sen rabbine hizmet etmek veya helalinden rızkımızı temin etmeye gittiğinde ben senin yuvanda ve çocuklarının başında güven ve sadakat ile durarak Hatice olmanın hakkını vermeye çalışacağım. Olur da gittiğin yerlerde seni üzen ve korkutan bir şeyler olursa döndüğünde Hatice annemiz gibi seni dinleyeceğim sonra da seni yargılamadan, söylenmeden seni teselli ve mutlu edecek sözler söyleyerek yanında olduğumu sana hissettireceğim. Nasıl ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem günlerce mağarada kalmasına rağmen Hatice annemiz ona günlerdir neredeydin, ben sen yokken çocuklara baktım, daha şunları şunları yaptım gibi sözler söylemedi. Ben de bu sözleri söylememeye çalışacağım. Ben kendime küfrün hâkim olduğu şu dönemde Hatice annemizi örnek almaya çalışacağım ki onun ulaştığı dereceye ben de ulaşabileyim. Zira o kibar nazik iffetli akıllı ve ferasetli bir kadındı.

 Peygamberimizin peygamberliğinde ilk destek veren şerefli ve itaatkâr bir eş oldu. Peygamberimizin en sıkıntılı anında, sözleriyle onu teselli eden, sevgisi ile saygısıyla eşine olan desteğini gösteren, hizmeti ile gönlünü ferahlatan neşe dolu bir arkadaş ve eş oldu.

Peygamberimize (sallallahu aleyhi ve sellem) Cebrail vahyi ilk getirdiğinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem çok endişelenmişti. Hira mağarasından telaş içinde dönüp geldiğinde eşi Hatice (r.a)’a başından geçen olayları anlatınca, hayırlı eş olan annemiz eşi Muhammed’e şöyle der: “Asla korkma! Vallahi Allahu Teâla seni hiçbir zaman utandırmaz. Zira sen, sıla-i rahimde bulunursun, doğru söylersin, işini görmekten aciz kimselerin elinden tutarsın, fakire ikram edersin, misafir güzel ağırlarsın, haksızlığa uğrayan kimseleri korursun”[2] demiş ve hayatı boyunca sadık bir yoldaşı, destekçisi, teselli ve huzur kaynağı olmuştur.

Hayat arkadaşım! Ben sırf sana minnet etmeyeceğim ve seninle maddiyat ve para konusunda yarışacağım diye Allah’ın beni yükümlü kılmadığı işlerde çalışmaya kalkarak kadınlık fıtratımın gereği olan işlerimi ihmal etmemeye çalışacağım. Çünkü biliyorum ki Rabbim beni evimin içindeki huzuru ve sükûneti sağlamak için görevlendirdi. Ben de görevimi hakkıyla yapabilmek için evimizin içinde her gün iki farklı sofra hazırlayacağım birisi bedenlerin ihtiyacı için hazırlanan maddi sofra, diğeri ise ruhların gıdası olan Kur’an ve sünnet sofrasıdır. Bedenlerimizi doyurarak ruhlarımızı aç bırakmamaya çalışacağım.

Evimin işlerinden arta kalan zamanlarımda Allah’ın dinine senin de iznini alarak hizmet etmeye çalışacağım. Ders alıp ders vermeye ümmetin derdi ile dertlenip İslam’ın yücelmesi için çalışanlara destek vermeye çalışacağım. Ben evimizin işlerini aksatmayıp sen ve aileme karşı görevlerimi hakkıyla yerine getirdiğimde senin bana Allah’ın dinine hizmet yolunu kapatmayacağına inanıyorum.

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileri (dostları ve yardımcıları)dır. İyiliği (tevhidi ve salih ameli) emrederler; namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler Allah’a ve resulüne itaat ederler. İşte Allah bu kimselere rahmet edecek (bağışlayacak)tir. Şüphesiz Allah mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe, 71)

Aşkım! Ben, kadınların sürekli daha fazlasını istemesi hiçbir şeyden emin olmaması ve sık sık şikâyet edip eleştirmesi erkeklere kendilerini başarısız ve güçsüz hissettirdiğini biliyorum. Böylesi kadınların yanında kendilerini yeterli hissederek mutlu olamadıkları için onlarla yaşamak istemezler. Zaten ne yaparsam yapayım mutlu edemiyorum diye düşündükleri için karısını mutlu edecek şeyleri yapmayı da istemezler. Ailesi için de yaptıkları şeylerden dolayı takdir görmeyen ve kendisine itaat edilerek saygı gösterilmeyen bir erkek saygı gördüğü ve takdir edildiği kişilerin yanında olmayı istemeye başlayacaktır. Artık kendisine saygı göstermeyen hanımına karşı sevgisi azalmaya başlayacaktır. Aralarında saygı ve sevgi azalan eşlerin ise artık birbirlerine tahammülleri azalarak en ufak yanlışları bile gözlerinde büyümeye başlayacaktır. Artık geçmişi bile karıştırıp üzeri küllenmiş ne kadar olay varsa ortaya atılacak ve onlarla birbirlerine saldırmaya başlayacaklardır. Artık amaç sorun çözmek değil kendi haklılığını ispatlamaktır. Her iki taraf da eşinin sorumsuz biri olduğuna önce kendisi inanır sonra onun altını doldurmaya çalışır. Hatta yıllar önce ilk evlilik günlerine kadar gidilerek eşinin baştan beri öyle olduğu ispatlanmaya çalışılır. Oysa ki yapılan bu tartışmalarda bir taraf değil her iki taraf da aynı şekilde mutsuz olacaktır. Çünkü duygular kabarınca mantık körleşir ve kişi asla söylemem dediği şeyi söyleyebilir ve asla yapmam dediği şeyleri yapabilir.

Aşkım ben mümin bir kadın olarak elimden geldiğince senin bizim için yaptığın iyiliklere nankörlük yapmamaya ve sana saygılı olmaya çalışarak az önceki bahsettiğimiz kötü durumlara seni de kendimi de düşürmemeye çalışacağım. Zira o vakit senin bana sevgi ve saygıyla davranacağına inanıyorum. Ben Rabbimden Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in haber verdiği nankör olup cehenneme giden kadınlardan olmamam konusunda bana yardım etmesini dilerim.

Abdullah b. Abbas’tan yapılan rivayete göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “Bana cehennem gösterildi. Cehennemliklerin çoğunu kadınların meydana getirdiğini gördüm. Çünkü onlar nankörlük ediyorlar” buyurdu. Bunun üzerine oradakiler “Allah’a karşı mı nankörlük ediyorlar?” diye sorduklarında Peygamberimiz “Kocalarına karşı nankörlük ederler, kendilerine yapılan iyiliklere karşı nankörlük ederler. Öyle ki onlardan birine yıllarca iyilik yapsan, senden (hoşlarına gitmeyen) bir şey görse ‘Senden hiçbir iyilik görmedim’ demeye başlar.”[3]

Bu hadisin bize verdiği mesaj özellikle ailenin huzurunu bozan şeylerden biri de nankörlük olduğudur. Buradan anlıyoruz ki kadınların oturup kocalarını çekiştirmeleri onların hep kötü yönlerini dillerine dolamaları çirkin ve nankörce bir davranıştır. Zira bir kadın kendi kocasının ve onun ailesinin kötü yönlerini anlatınca şeytan o kadını dinleyen diğer kadınlara da kendi kocalarının ve ailelerinin yaptıkları kötü şeyleri hatırlatır. Onlar da eğer her durumda Allah’tan korkan nefsini Allah için ıslah etmiş kişiler değillerse şeytanın verdiği vesvese ile geçmişte eşiyle ve onun ailesi ile yaşadıkları olayları anlatmaya başlarlar. Bu durumda birisi kalkıp Allah için onları uyarmaz ise Allah’ın haram kıldığı gıybet edilmiş ve kul hakkına girilmiş olur. Aynı zamanda kocalarının onlara yaptıkları birçok iyiliği görüp dua etmek yerine kötü yönlerinden bahsedip durdukları için nankörlük etmiş bir kadın durumuna düşmektedirler.

Tabii ki gündüzü bu şekilde geçiren bir kadının akşam eşi eve gelince onu güler yüzle karşılaması nasıl mümkün olsun ki? Artık psikolojik olarak geçmişin olumsuzluklarıyla kendisini dolduran kadın eşine güler yüz göstermek yerine mutsuz, mağdur edilmiş kişi havasında davranacaktır.

Aşkım! Ne olursun ben hanımın olarak sana yalvarıyorum. Benim etrafımdaki beni haramlara, dedikoduya ve dünyalık şeylere teşvik eden Allah için ilim okumak ve Salih amel işlemek gayesi olmayan, tek derdi nefsine göre gün geçirmek olan anlamlı gayeler edinememiş kadınlarla benim zaman geçirmemem konusunda beni gözet. Bu kişilerin beni de kendilerine benzetmesine izin verme. İşte bizi kötülüğe sürükleyecek ortamlardan korumak için Rabbim seni bize kavvam yaptı. Bununla birlikte senden ricam; bana sürekli evde duracaksın demek yerine, Allah’a olan kulluğumu öğrenip öğretebileceğim ortamlar bulmandır.

 Ve yine anlamlı ve yaratılış amacına uygun amaçlar edinmiş saliha kadınlarla oturmama izin vermeni senden istiyorum. Çünkü insanoğlu sosyal bir varlık olarak yaratılmıştır. Eğer erkek hanımının sosyalleşmesine kendisine hayırlı amaçlar edinmesine izin vermezse bir müddet sonra dünyada hiçbir amacı kalmamış hiçbir dostu olmayan mutsuz huzursuz bir kadınla yaşamak zorunda kalacaktır. Evet hayatım, belki de benim gitmek istediğim bazı yerleri sen uygun görmeyeceksin ve bana gitme deyince ben sana kızacağım… Böylesi durumlarda senden rica ediyorum benim bir kadın olduğumu ve duygularıma karşı direncimin az olduğunu göz önünde bulundurarak bana sabırla ve sevgiyle oranın uygun olmadığını anlatır mısın?

Tabii ki ben de senin eşin olarak senin Kur’an ve sünnete ters olan sözlerinde ve davranışlarında seni kırmadan, onurunu zedelemeden yumuşak bir üslupla seni uyaracağım. Sen ne zaman benimle istişare yapmak istersen gücümün yettiği kadar senin doğru kararlar almanda sana yardım edeceğim.

Ben senin bir erkek olarak basit, fazla detaya girmeden, yalın, özgürlükçü, kısıtlama yapılmayan bir hayatı yaşamayı isteyeceğini biliyorum. Biz kadınların takıldığı ve sorun ettiği birçok şeyin sizin için bir öneminin olmadığını anlıyorum, onun için dinimiz ve dünyamız için çok sorun olmayan konularda ben de esnek olmaya çalışacağım.

Siz erkekler gereksiz konuşmalardan ve eleştirilmekten hiç hoşlanmazsınız. Çok konuşmak yerine dinlemesini bilen, yerinde konuşan, düşüncelerini korkmadan söyleyebilen kadınlardan hoşlanırsınız. Akıl oyunları ve entrikalardan asla hoşlanmazsınız.

Aşkım, ben senden beni sevdiğini sözlerinle duymak istesem de sen sevgini sözlerinle değil de yaptıklarınla göstermeyi seçiyorsun. Seni seviyorum demek yerine bunu beden diliyle küçük sürprizlerle veya hoşlandığım bir şeyleri alarak bana gösteriyorsun. Ben sana ne yapacağını söylemek yerine yaptığın olumlu şeylere odaklanıp onlardan dolayı seni takdir ettiğimde senin bana olan yakınlığını arttığını görüyorum.

 Ben Saliha bir kadın olmanın gereği olarak güzelliğimi senden başkasına göstermemeye çalışırım. Nefsimi haramlara salarak şeytanın maskarası yapmayacak açıkta veya gizlide Allah’tan hakkıyla korkan iffetli bir kadın olacağım. Hayat arkadaşım, ben şu cahiliye çağında hayatının her karesinde inancı ve davası ön planda olan muvahhid bir kadın olmayı istiyorum. Yürüdüğüm yolun, attığım adımların farkında olarak anlamlı bir hayat yaşamak istiyorum.

Elbette ki her türlü fitnenin yaygın olup günahlara giden bütün yolların açık olduğu bir zamanda, imanlı, takvalı ve itaatkâr bir kadın olmanın hiç de kolay olmayacağını biliyorum. Bir kadının tevhid davasını kendisine yol edindiği halde hiçbir davası olmayan biri gibi olması mümkün değildir. Çünkü insanları birbirinden farklı kılan inançları, fikirleri ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan hayat tarzlarıdır. Bir insanın fikirleri ve amaçları ne kadar anlamlıysa kendisi ve hayatı da o kadar anlamlıdır. Ben mümin bir kadın olarak hem davama uygun yaşamak, hem de ikimizin de huzur ve sükûnet bulacağı yuvamızda Allah’ın razı olmadığı şeylerin yapılmaması için seninle yardımlaşmak istiyorum. Mesela ikimiz de telefon ve başka teknolojik aletlerle boş zaman geçirmek yerine beraber her gün az da olsa kitap okumak, akidesine ve ilmine güvendiğimiz bir hocanın derslerinden dinleyebiliriz. Her gün çocuklarımızla beraber kendimize zaman ayırıp beraber kaliteli vakitler geçirerek ailemizde mutlu olacağımız bir ortam oluşturabiliriz.

Zira birbirimizin mutluluğu için bir şeyler yapabilmek hepimiz için bir sorumluluktur. Temelleri İslam üzere kurulan bir aile tüm arzuları ve hayalleri dünya olan, mutluluğu dünya nimetlerinde arayan aileler gibi olmamalıdır. Hem dünya hem de ahirette izzet ve saadeti isteyen eşler tek dünya hayatı varmış da başka hayat yokmuş gibi dünyada her şeyin en iyisine, en rahatına, en lüksüne ulaşmaya çalışarak ömürlerini sadece bunlar için tüketmezler. Dünyanın geçici bir yer olduğunu bilirler.

Dünya hayatı insanların tüm beklentilerini, hedeflerini ve hayallerini karşılayacak güce sahip değildir. İnsanın bütün beklentilerini karşılayacak yer ahirettir.

Aşkım! Ben Müslüman ve Saliha bir kadın olarak Allah’ın dünyada bize nasip ettiği kadar rızka da razıyım. Bize verilenle yetinirim. Sen üzerine düşen görevini yapıp rızkımızı dininden kırpmadan helalinden kazanmak için çabalarsın, sonra Allah’ın nasip ettiği rızkımızda cimrilik etmeden ve israfa da kaçmadan harcama yaptığında, Rabbimizin bizi başkasına muhtaç etmeyeceğine de inanıyorum. Bizler haddimizi aşmadan Allah’ın bizlere belirlediği sorumluluk alanlarımızda, onun razı olacağı şekilde görevlerimizi yaptığımız sürece, o bizim ailemizde huzur ve sükunetini nasip edecektir. Yeter ki sen görevin olarak yaptığın şeyleri bizim başımıza kakma, ben de senin iyiliklerinle nankörlük etmeden Allah’ın rızası için sana itaat edeyim. Zira sen bize yaptığını Allah için, ben sana yaptığımı Allah için yaptığım zaman yaptıklarımız her ikimize de yük olmayacaktır. İkimiz de yaptıklarımız ile hem Allah katından ecir alacağız hem de birbirimizi mutlu edeceğiz.

Hayat arkadaşım! Bizim yuvamızda huzurlu bir ortam oluşturmamız sadece kendimiz için değil, orada yeni bir nesil yetiştirebilmemiz için de gereklidir. İmanlı, ahlaklı, bilgili ve şuurlu çocuklar yetiştirebilmek, onların İslam’a hizmet eden birer fert olabilmesi bizlerin onlara güzel örnek olmasına bağlıdır. Çünkü çocuk İslam’ı ailesinden tanır ve aile yaşantısı ile kıyaslar. Ailesinde huzur görmeyen çocuğun anne ve babası İslam’ı yaşadıklarını iddia ediyorlarsa çocuk da huzursuzluğu İslam’ın suçu zanneder. Onlar gibi olmak istemez ve İslam’dan soğur.

Aşkım, biz ikimiz her mutsuz ve huzursuz olduğumuz zamanlarda boşanmayı sanki huzursuzluğu çözecek bir ilaç gibi görmeyelim. Unutmayalım ki, Allahu Teâlâ bizi birbirimiz ile imtihan etmektedir. Eğer Allah ikimizin nikâhlanmasını dilemiş ise, beni seninle seni de benimle imtihan ediyordur. Aile hakkında yazılan bir kitapta çok güzel bir söz okumuştum. Evlilikteki huzursuzluk hastalığına boşanmayı ilaç olarak alanlar daha sonra görecekler ki ilaç gördükleri boşanmanın kendisi hastalıktan daha acıdır.

Yine bir evlilik danışmanına, “Birden çok eşle evlenmiş kişilerle yaptığınız terapilerde sizi en çok etkileyen şey nedir?” diye sorulduğunda şöyle bir cevap verir: “Ben genel olarak birkaç kez boşanıp yeniden evlenen kişilere ‘Şimdi ilk eşinle evlendiğin zamana dönseydin ne yapardın’ diye sorduğumda birçoğunun ‘O zaman ilk eşimden asla boşanmazdım, onunla geçinebilmenin ve onunla huzurlu ve mutlu olmanın yollarını arardım’ demeleri beni etkilemiştir.

 Şu halde her sıkıştığımızda boşanmayı çözüm görmemeliyiz, sabredip idare etmeye çalışmalıyız. Haklı olsak bile sustuğumuz zamanlar süreci daha iyi yönetebiliyoruz ve ileride pişman olacağımız şeyler yapmaktan korunuyoruz. Hayatımın yoldaşı olan eşim bir de bizler birbirimizi üzdüğümüzde eşim beni sevseydi bunu yapmazdı diyerek kendimizi sevilmeyen biri durumuna düşürmeyelim. Unutmayalım ki bizler de Allah’ı sevdiğimizi söylediğimiz halde gün içinde onun razı olmadığı nice şeyler yapıyoruz. Şu halde bize düşen hoşgörülü, sabırlı, saygılı ve affedici bir müslüman olmaktır. Biz insanlara böyle olalım ki Allah da bize karşı affedici olsun

Selam ve dua ile...

 
 

[1] Kavvam: Yönetici, idare edici ve koruyucu manalarına gelir.
[2] Buhari, Bed’ül Vahiy, 1; Müslim, İman, 252.
 
[3] Buhari, İman 21; Müslim, İman, 132.
Whatsapp Destek