Haremlik - Selamlık | Ayşe Ebrar

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selam onun Resulü Muhammed’in (sav) üzerine olsun.

Günümüzde İslam, Kur’an ve sünnet ilminden mahrum bırakılan ve yaşadıkları dinleri ise çevrelerinden gördükleri şeyleri taklitten öteye geçmeyen cahiliye toplumu içerisinde, gerek toplumda, gerek ailede, gerekse ailenin genelinde haremlik selamlık uygulanmadığı gibi, ne olduğu bile doğru bir şekilde bilinmemektedir.

Peki, Haremlik - Selamlık Nedir?

Arapça bir kelime olan “harem” girilmesi yasak olan yer mukaddes ve muhterem olan şey demektir. Osmanlı dönemlerinde ve daha önceki örfi ve geleneği İslam’a dayanan toplumlarda saray, konak ve evlerin kadınlara ait kısmına Harem, erkeklere ait kısmına ise selamlık derlerdi.

İslam’ın emrettiği gibi kadınlar ayrı, erkekler ayrı yerlerde otururlardı. Bu uygulama, o toplumlardan bazılarında örfen yapılsa bile aslen bu uygulama İslam’ın toplumları ve aileleri her türlü fitnelerden korumak için koymuş olduğu kural ve kaidelerdendir (emirlerdendir). Zira erkeklerin mahremi olmayan kadınlara, kadınların da mahremi olmayan erkeklere belli ölçüler dışında bakmaları caiz değildir.

“Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.” (Nur 30-31)

Allahû Teâlâ bu ayetlerde “gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar” hükmünü “ırzlarını korusunlar”  hükmünden önce zikretmiştir. Zira göz, her şeyi kalbe ve beyine ulaştıran bir organdır. İnsan, bazı gördüğü şeylere ulaşamazsa bile o gördüğü şey hakkında içerisinde bir sevgi ve arzu oluşur. İşte Allahu Teâlâ da erkek ve kadına sahip olamayacağı karşı cinsten olan kişilerle oturup beraber birbirine bakıp konuşarak aralarında sevgi ve arzuya dair duyguların oluşmasıyla meydana çıkabilecek günahlar ve fitnelerin önüne geçebilmek için baştan önlem almış ve onlara gözlerini haramdan korumalarını emretmiştir.

Günümüzde cahiliye toplumunun birçok ailesinde erkekler ve kadınların İslami ölçüleri gözeterek oturup kalkmadıkları için birçok ahlaki sorunlar çıkarak yuvalar yıkılmakta ve çocuklar anne-babasından ayrı büyüyerek birçok mağduriyetler oluşmaktadır. İşte İslami ölçülere göre uygulanan haremlik-selamlık, gözleri haramdan korumak ve neslin emniyetini muhafaza etmek için uygulanması zaruri olan bir emirdir.

Bu Rasulullah (sav) tarafından da uygulanmış olan İslam’ın bir hükmüdür.

Ümmü Seleme validemizden gelen bir rivayette “Hicap ayeti geldikten sonra, ben ve Meymune Rasulullah’ın yanında otururken, âmâ olan Abdullah ibn Ümmü Mektum yanımıza çıkageldi. Bunun üzerine Rasulü Ekrem bize “Perde arkasına çekilin” buyurdu. Biz “Ey Allah’ın Rasulü o kör değil mi? Bizi ne görür, ne tanır.” dedik. Bunun üzerine Rasulü Ekrem “Siz de kör müsünüz? Onu görmüyor musunuz?” buyurdu. (Ebu Davud)

Bu hadisi şeriften anlaşılıyor ki Rasulullah (sav)  kadınla erkeğin aynı ortamda oturmalarına izin vermemektedir. Bu emir, sadece erkekler için geçerli değildir. Aynı zamanda kadınlar için de geçerlidir.

Müslüman bir erkek, karısı ve kendisine nikâhı ebediyen haram olan annesi, kız kardeşi, karısı, halası, teyzesi gibi Kur’an ı Kerim’de zikredilen diğer yakınlarıyla bir arada oturabilir. Bunun dışında akrabası da olsa -kuzenleri gibi- onlarla oturmaları caiz değildir.

Allah Rasulü (sav)’in ashabından birisi Rasulullah’a : “Kocanın akrabası (kayınbiraderi vs.) hakkında ne dersiniz?” sorusunu sormuş, Rasulullah (sav) “İşte bunlar ölümdür” cevabını vermiştir.” (Tirmizi)

Dolayısıyla Müslüman bir kadın, kocasının akrabaları (kardeşi yeğenleri, amca ve dayı çocukları vs.) ile ilişkilerini, şeri hudutlara göre düzenlemek zorundadır.

Şuurlu olan hiçbir mümin ‘benim kalbim temiz’ diyerek İslam’ın belirlemiş olduğu, erkek ve kadın arasındaki sınırları çiğneyemez.

Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir günahtır.” (Ahzab, 53)

Bu ayeti kerime Rasulullah’ın (sav) eşleri hakkında inmiş olsa da hükmü bütün mümin kadınları kapsamaktadır. Zira bu hükümler, toplumun ahlaki açıdan zaruri olan kurallarıdır ve bu hükümlere uygulama konusunda bütün müminler mesuldür.

Rasulullah (sav)’in eşlerinin müminlerin anneleri olmasına rağmen yabancı erkeklerle bir arada bulunmamaları, bir şey isteyecekleri zaman perde arkasından istemeleri, diğer mümin kadınların da yabancı erkeklerle bir arada bulunmalarının ve onlarla konuşmalarının caiz olmadığına delâlet eder.

Allah Rasulü fitnenin en az olacağı mescitte ve ilim meclislerinde bile İslam'ın koyduğu bu kurallara dikkat etmiş ve bize örnek olmuştur. Zira Rasulullah (sav) mescitte namaz kıldıracağı zaman erkekler, Rasulullah (sav)’in arkasında saf tutarlar, kadınlar da erkeklerin saflarının bittiği yerde saf tutmaya başlarlardı. Yani İslam, kadın ve erkeği Allah'ın huzurunda bile karışık bir şekilde durmamıştır.

Rasulullah (sav) buyurdular ki: “Erkeklerin teşkil ettiği safların en hayırlısı birinci saftır. En kötüsü de en son saftır. Kadınların teşkil ettiği safların en hayırlısı en son saftır. En kötüsü de en öndekidir.” (Müslim, Salât 132, Ebu Davud)

Yine ilmi bir ders yapılacağı zaman Rasulullah, önce erkeklere bir şeyler anlatırdı. Eğer kadınlara bir şeyleri duyurmak isterse onların bulunduğu ortama girer ve onlara anlatırdı. Buradan anlıyoruz ki, kadınlar ayrı, erkekler ayrı bir grup halinde oturuyorlardı. Çünkü kadının tabiatıyla erkeğin tabiatı yan yana durmaya müsait değildir. Yan yana geldikleri zaman işten, eğitimden, sosyal faaliyetlerden daha ziyade Allah’ın onların fıtratlarında yarattığı ve insandaki en baskın duygu olan karşı cinse ilgi devreye giriyor ve maalesef bu çok ciddi sıkıntılar doğuruyor.

Rasulullah (sav), mescide gelmek isteyen kadınları engellememiş ve engellenmemesini emretmiştir. Ancak kadınlar ve erkeklerin karışmamasını şart koşmuştur. Aişe (rha) Emeviler döneminde kadın ve erkeklerin karıştığını görünce şöyle demiştir: “Rasulullah kadınların böyle yaptığını görseydi tıpkı İsrailoğulları kadınlarının mescitten men edildiği gibi onları mescitten alıp koyardı.”

Ancak şu var ki kadınların fitneden emin olduğu yerde veya ihtiyaç durumunda islami tesettüre ve kurallara riayet etmek kaydıyla İslam davasına hizmet etmesinde ve dışarıda alışveriş yapmasında bir sakınca görülmemektedir. Çünkü sahabe kadınlarında da bu durum görülmüş ve men edilmemiştir. Hatta savaşta mücahitlere tedavi ve yemek yardımında bulunarak, gerektiğinde bilfiil savaşarak cihat vazifesini dahi ifa etmişlerdir. Bütün bunlar islami ölçü, edep ve haya sınırları içinde olmuş, erkek ve kadınların karışmasına ve tenha yerlerde baş başa kalmalarına fırsat verilmemiştir.

Rıdvan biatı sırasında Allah Rasulü (sav) erkekler ile musafaha şeklinde yani eli, onların ellerine temas edecek şekilde biatleşti. Ancak Aişe annemizden rivayet edildiğine göre hiçbir kadının elini tutarak ve onunla musafaha ederek biat almadı.

Nesainin rivayetinde Meymune annemiz Rasulullah (sav)’den şunları aktardı: “Ben kadınlarla musafaha yapmam.”

Taberanideki bir rivayette ise Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Sizden birinizin başına, demirden bir iğne batırılması kendisine helal olmayan (yabancı) bir kadına dokunmasından daha hayırlıdır.”

Demek ki kadınlara dokunmak bir azap sebebidir. Çünkü Rasulullah, başına demirden bir iğne batırılması, yabancı bir kadına dokunmaktan daha hayırlı görmüştür. Peki, neden İslam, kadınla erkeğin birbirine temas etmesini yasaklamıştır?

Allahu Teâlâ Nur suresinde kadınla erkek arasındaki ilişkiyi ifade ederken iki tarafın da bakışlarını indirmesini emretmiştir. Hâlbuki bütün akıl sahipleri itiraf eder ki dokunmanın oluşturacağı şehvet, bakmanın oluşturacağı şehvetten daha şiddetli ve daha tesirlidir. Allahu Teâlâ Kuran’da daha az zararlı olanı yasaklayarak, zararı daha fazla olanı zikretmemiştir bile.

Allahu Teâlâ tüm şeriatlarda kadın ve erkeğin birbirine karışmasını uygun görmemiştir. Musa Peygamberin kıssasını anlatan ayetlerde şöyle geçer:

“Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. Mûsâ onlara, “(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?” dedi. Onlar, “Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır” dediler. Bunun üzerine Musa onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım” dedi. Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona gelip, “Bizim için koyunlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor” dedi. Musa onun (Şuayb’ın) yanına gelip başından geçenleri ona anlatınca Şuayb, “Korkma o zalim kavimden kurtuldun” dedi.” (Kasas 23-25)

Bu ayetlerde bahsi geçen kızların hayvanlarını suya salmak için bekletmelerinin sebebi, erkeklerin arasına girmek istememelerinden dolayıydı. Musa onlara yaklaşıp, neden orada durduklarını ve hayvanlarını suya gitmelerini engellemelerin sebebini sorduğunda onlar “Biz erkeklerin çekip gitmelerini bekliyoruz” dediler. Kadınların hayvanları sulamaya çıkarması ise bir mecburiyetten dolayıydı. O da babalarının çokça yaşlı olup buna güç yetirememesi ve evde başka erkeğin bulunmamasıydı.

Ayetteki “Kızlardan biri utana utana yürüyerek ona geldi” kısmını düşününce kızın utanarak, çekinerek ve ciddiyet içerisinde gelip söyleyeceğini söylemişti. Rahatça ve yılışık bir tavırla değil!

Yine mümin hanımların görüşüp konuşabileceği mahrem erkekleri Allahu Teâlâ Nur suresi 31. ayetinde şöyle haber vermektedir: “Ziynetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler.”

Halvet, yani; Birbirlerinin mahremi olmayan bir kadınla bir erkeğin baş başa kalmaları ise, haramlığı kesin olan daha kötü bir davranıştır. Rasulullah (sav) böyle zamanda üçüncü kişinin mutlaka şeytan olacağını söylemiş ve inananların bundan sakınmaları emretmiştir. (Tirmizi, Reda/10, Fitne 7, Müsned, 1/18,26)

Ancak herkesin girip çıktığı ve asla bir erkek ve kadının yalnız kalma ihtimalinin olmadığı hastane, market gibi ortamlarda halvet söz konusu olamaz. Hadiste geçen “mahremi” ifadesinden maksat kadınla evlenmesi haram olan erkektir. Her şeye rağmen Müslüman kadınların hiçbir ihtiyaçları yokken çarşı-pazar dolaşıp erkeklerle bir arada bulunmamaya özen göstermeleri gerekmektedir. Eğer bu şekilde çarşı- pazar gibi yerlere gitmeye ihtiyaç ve zorunluluk varsa, gerekli olan ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra o ortamdan hemen ayrılmaya ve uzun süre orada bulunmamaya dikkat etmeleri gerekmektedir. Nitekim Allahu Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

“(Ey peygamber hanımları) Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab, 33-34)

İbn Kesir (r.h) bu ayet hakkında şöyle demiştir: “Yani evlerinizde kalın ve ihtiyaç dışında evlerinizden dışarıya çıkmayın.”

Selam ve Dua ile...


 
Whatsapp Destek