Hasan Basri (rh)

Hasan Basri (rahimehullah), tabiinin büyüklerinden, zahid, muhaddis, fakih ve müfessirdir.
Adı, Ebu Said el-Hasan b. Ebi'l-Hasan Yesar el-Basri’dir. Babası Yesar, Irak'ın bir kasabası olan Meysanlı’dır. Yesar, Meysan'ın fethedilmesi sırasında esir düşmüş ve buradan efendisinin kendisini azat ettiği, daha sonra da Hasan Basri’nin annesi Hayra ile evlendiği beldeye, Medine'ye götürülmüştür. Hasan Basri (rahimehullah), Medine’de Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından 9 yıl sonra, Ömer’in (radiyallahu anh) halifeliği zamanında, Hicrî 21 senesinde (21/641) doğmuştur.
Annesi Hayra, Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) hanımı Ümmü Seleme’nin (radiyallahu anha) azatlısı ve hizmetkârıdır. Bundan dolayı Hasan Basri ile daha çok Ümmü Seleme(radiyallahu anha) ilgilenmiş, bilgili ve azimli bir kişi olarak yetişmesinde, bu ortamın büyük rolü olmuştur. Ayrıca, Ümmü Seleme’nin (radiyallahu anha), kendisini Ömer’e (radiyallahu anh)  götürdüğü ve onun için şöyle dua ettiği de rivayetler arasındadır; "Ya Rabbi, onu dinde fakih kıl ve insanlara sevdir’’.
Hasan Basri on iki yaşında Kuran’ı ezberledi. Yetmişi Bedir gazisi olmak üzere 120 kadar sahabe ile görüşme imkânı buldu. Daha sonra Vadilkura’ya giderek burada kendini ilme verdi. İstifade ettiği sahabeler arasında Enes b. Malik (radiyallahu anh) ilk sırada yer alır. Bu bakımdan tâbiinin önde gelenlerinden olup ilim ve fazileti, zühd ve takvası ile meşhurdur. Pek çok sahabeden hadis rivayet eden Hasan Basri (rahimehullah), tabiinin en faziletlilerinden biri olarak kabul edilir. “Basra halkının şeyhi”, “Basralıların imamı”, “takva sahiplerinin öncüsü” gibi unvanları yanında, Zehebi onun için “Şeyhü’l-İslâm” tabirini kullanır. Enes b. Malik (radiyallahu anh), kendisine bir mesele sorulduğunda, onu Hasan Basri ‘ye sorulmasını ister ve onun derin ilim sahibi olduğunu söylerdi. Gençliğinde Doğu İran’ın fethine (43/663) katılmış, bundan kısa bir müddet sonra, Horasan valisi Rebi b. Ziyad'ın kâtipliğinde bulunmuştur. Ali’nin (radiyallahu anh) halife olmasının ardından ailesiyle birlikte Basra’ya gitmiş ve ömrünü burada geçirmiştir. Hasan Basri, Basra Valisi Süleyman b. Harb’in verdiği kadılık görevini bir süre ücret almadan yaptıktan sonra istifa ederek ilim ve vaazla meşgul olmuştur.
Hasan Basri (rahimehullah) 88 yaşında, perşembe akşamı Basra’da vefat etmiş ve cuma günü defnedilmiştir (110/728).

Kıymetli kardeşlerim! Bilinmelidir ki, az önce kısaca hayatını okuduğumuz, hakkında sahabelerin dua etmiş olduğu, hayatını ilim ve Allah’a (celle celeluhu) daha yakın olma yoluna adamış, bu değerli şahsiyetin yaşamı bizler için paha biçilemezdir. İster nasihat alanında, ister ibret alma konusunda olsun her Müslüman’ı etkileyen kıssalarına, kendimize bir pay çıkarma gayesiyle bakalım. Netice itibariyle iyi bir hatip ve etkili bir vaiz olan Hasan Basri fesahat ve belagatin doruk noktasına ulaşmış, özlü ve akıcı üslûbu halk üzerinde her zaman etkili olmuştur;
"Biz insanın dindarlığını sözleriyle değil, fiiliyatıyla anlarız" diyerek, özellikle bizim bu zamanımızda yaygın olan amel etmeme hastalığının ve sözde Müslümanlığın, gözünde bir değeri olmadığını belirtmiştir. Nitekim nesiller geçtikçe insanlar Allah’tan, kitabından ve Resulünden uzaklaşmaktadır.
Hasan Basri’nin (rahimehullah),  ashabın hayatına derin bir özlem duymasını, şu sözü gayet net bir şekilde ortaya koymaktadır: “Yetmiş civarında Bedir gazisi gördüm. Eğer siz onları görseydiniz deli derdiniz; onlar da sizin iyi kişilerinizi görseler artık ahlakın kalmadığını, kötü kimseleri görseler onların da hesap gününe bile inanmadıklarını söylerlerdi”. Subhanallah! Sahabeyi bizden çok çok iyi tanıyan tabiinin büyük âlimi, bu sözleri dönemindeki insanları kastederek söylüyor. Gerçekten derin tefekkür gerektiren bir söz. Acaba bizlerin iyi insanları o dönemin kötü kimseleri kadar iyi mi? Acaba sahabe bizi görse hakkımızda ne derdi? Hakkımızda ‘Etrafında birçok fısk, fücur olan bu insanlar nasıl bu kadar rahat yaşayabiliyor? Bunlar nasıl Müslüman olduklarını iddia ediyorlar? Nasıl?’ demezler miydi?    
Her geçen gün insanın bir parçasını alıp götürmektedir. Dolayısıyla içinde bulunulan zamanın iyi değerlendirilmesine önem vermek gerekir. Hasan Basri (rahimehullah)  “Her ümmetin bir putu vardır, bu ümmetin putu da altın ve gümüştür.” diyerek dünya tutkusunun, maddeciliğin ve çıkarcılığın tehlikesine dikkat çekmiş, ölümden korkan birine “Arkanda servet bıraktığın için ölümden korkuyorsun, serveti önden gönderseydin korkmazdın.” demiştir. Önümüzde çok kısa bir zaman varken oyun ve eğlencenin içinden çıkma vakti gelmedi mi? Dünya tutkusundan uzaklaşıp Allah’a yönelmenin vakti gelmedi mi?
Gerçek fakihin, takva sahibi olduğunu, kimseden himmet beklemediğini, kimseye hakaret nazarıyla bakmadığını, ilmine karşılık zerre kadar bir şey beklemediğini, çeşitli sözlerinde belirtmektedir. Hasan Basri’nin (rahimehullah)  dünyadan uzaklaşması, ilim ve ibadet aşkı; zühd anlayışına, tefekkürüne ve nefis muhasebesine dayanmaktadır. "Tefekkür, sana iyi ve kötü fiillerini gösteren bir aynadır, Mü'min, daima nefsinin hâkimidir. Onu Allah için inceler. Dünyada nefsini muhasebe edenlerin hesabı, ahirette kolay olacaktır. Kendilerini muhasebe etmeyenlerin hesabı da zor olacaktır." demektedir.
Bunu, Hasan Basri (rahimehullah)  üzerinde şu ifadelerle pekiştirilmiş görüyoruz; "Amellerine bak, onları incele. Çünkü birbirinden kesin sınırlarla ayrılan hayır ve şer tartılacak. En küçük bir hayrı değersiz bulma, ahirette o sana fayda verecek. En küçük bir kötülüğü de zararsız sayma, ahirette aleyhinde olacaktır."
Hasan Basri (rahimehullah), zamanında meydana gelen pek çok fitne hareketine şahit olmuş, bu konulardaki düşüncelerini cesaretle ifade etmiş, bu tutumuyla da halkın takdirini kazanmıştır. Bunun yanında isyan etmeden, halifelere bile açıkça hatalarını söylemesiyle, cesaret örneği göstermiştir. Gittiği yerlerde hep sorunlar çıkaran Haccac, Hasan Basri’yi görmek için Basra’ya gelmek istediğini iletir. Halk toplanarak, eğer gelirse onunla muharebe etmeye karar verirler. Hasan Basri (rahimehullah), halka hitaben, “Sizin onu yenmeniz mümkün değildir. Hadi yenseniz bile Allah size başkasını musallat eder” der. O zaman ne yapmaları gerektiğini soran halka, “Eğer sizlerde haram mal var ise, onu hak sahiplerine geri verin. Sahiplerini aradınız yok ise mescitlere giderek fakirlere verin. Günahlarınıza da çokça tövbe edin. Kur’an okumaya başlayın. Ümit ederim ki, Allah bu Haccac’ın zulmünden sizi korur.” dedi. Halk hemen onun dediğini yapmaya başladı. Bir zaman sonra bir haber geldi ki, Haccac, Basra’ya gelmekten vazgeçmiş. Herkes sevindi. Hasan Basri (rahimehullah), bunun üzerine ‘‘Ben Haccac’ın buraya gelmekten vazgeçeceğini biliyordum’’ dedi. ‘’Nasıl biliyordun?’’ diye sorduklarında. O’da şöyle dedi; ‘’Eğer bir kimse, sizin yaptığınız gibi yapsa, yani evinden haram işleri kaldırır, herkesin haklarını verir ve günahları için de Allah’a tövbe eder ve Kuran’ı Kerimi okumaya başlarsa, Allah o kimsenin dualarını kabul eder ve başlarına gelecek belayı da kaldırır.’’
Dua edip ‘neden kabul olmuyor’ diye yakınan bizler için, bu olay tövbenin ve salih amelin, duanın kabulünde ne kadar etken olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Sadece dua etmek değil, aynı zamanda kabulü için gerekli salih amelleri işleyip günahlarımızdan istiğfar dilemeliyiz.
Bir gün Hasan Basri’ye (rahimehullah), birisi gelip, ‘’Birisi seni çekiştirdi, gıybetini etti’’ dedi. Hasan Basri (rahimehullah), ‘’O kişi sana ne ikram etti?’’ dedi. ‘’Yemekler ve içecek.’’ deyince, ‘’Bu kadar yemişsin, içinde kalmış da bir sözü mü saklayamadın da bana getirdin!’’ dedi. Daha sonra kendisinin gıybetini yapan kimseye, bir tabak taze hurma hazırladı ve özür dileyerek, şu şekilde gönderdi: İşittiğime göre sevaplarını, benim amel defterime yollamışsın. İstedim ki, sana karşılık vereyim. Kusura bakma! Hediyem senin ki kadar çok değil.”
Bu olaydaki ince bakış ve üslup bizleri etkiliyor. Gerçeği söylemek gerekirse artık bizler gıybetten az rahatsız olur bir duruma gelmiş ve bize laf taşıyanların sanki hiçbir hata işlemediğini düşünür olmuşuz. Hâlbuki Hasan Basri (rahimehullah), kendisine laf taşıyan kişiye sitem ederek onu uyarmış, gıybetini yapan kişiye de yaptığı işin ahiret boyutunu hatırlatarak, güzel bir üslupla uyarıda bulunmuştur. Tabi ki o zamanın insanları yaptıkları hatayı fark ettikleri anda tövbe ve istiğfara koştukları için, bu şekilde bir uyarı oldukça etkilidir. Bizlerde uyarıda bulunurken en güzel üslubu kullanmalı ve karşımızdaki kişiye göre etkileyici yönlerden yaklaşmalıyız ki maksat hasıl olsun.
Hasan Basri’nin (rahimehullah), şu anlamlı ve etkileyici sözüyle bitirmek istiyorum; ‘’İnsanların kalabalık olmasına bakıp da kanma. Zira sen tek başınasın, yalnız ölecek, kabre tek girecek, tek başına kabirden çıkacak ve kendi hesabını tek başına vereceksin’’.
Allah (celle celeluhu) bizleri öğrendiklerimizle faydalandırsın, bizleri ilmiyle amel eden kullarından eylesin. (Âmin)
 
Whatsapp Destek