Hizmetkâr Anneler

Ebeveynler çocuklarının mutlu bir yaşam sürmelerini istediklerinden, ellerinden geldiğince çocuklarını stresli durumlardan uzak tutmaya çalışırlar. Çocukları en güzel yiyecekleri yesin, en temiz en güzel kıyafetleri giysin isterler. Bunlara sahip olurken de tabir yerindeyse ayaklarına taş değmeden sahip olsunlar, bu rahatlık ve güzelliklere yorulmadan, çabasız ulaşsın doya doya da keyfini sürsün isterler. Bu düşünceler annelerde -duygu dünyalarının baskınlığıyla- babalara oranla daha fazladır. Buda biz annelerin çocuklarına yaklaşımını, onların yapabilirlik becerileri hakkındaki düşüncelerini olumsuz etkiler.

Bu ay; annelerin iyi niyetle yaptığı bütün hizmet davranışlarının, çocuğu koruma adına yaptığı bütün engellemelerin, birtakım kaygılarla çocukta kendini yetersiz, eksik ve özgüvensiz hissettiren davranışların psikolojik dayanıklılığı nasıl olumsuz etkilediğini inşallah göreceğiz.
Psikolojik Dayanıklılık Nedir?
Dayanıklılık; olumsuzluklara karşı hazırlıklı olma, stres ve travmayla başa çıkabilme, zor koşullara uyum sağlama, yıkıcı deneyimlerden bir şeyler öğrenerek başa çıkma kapasitesidir. Hem ruhsal hem de fiziksel dayanıklılık ve esnekliktir.  Psikolojik dayanıklılık, zor durumlardan sonra tekrar ayağa kalkabilme becerisidir. Kısacası, ruhun bağışıklık sistemi ya da koruyucu kalkanı da diyebiliriz. Amerikan Psikoloji Derneği zorluklar, travma, trajedi, tehdit ya da stres koşullarına iyi uyum sağlayabilmeyi dayanıklılık olarak tanımlar. Stres altında, strese rağmen yüksek performans gösterebilmek psikolojik dayanıklılığı gösterir.

Çocuklar doğdukları andan itibaren birçok zorlukla karşılaşırlar. Erken çocukluk döneminde birçok travma ve zorlanma yaşarlar. Aslında bu zorlanmalar onlara problem çözme, zorluklarla baş edebilme, kendine güven ve en önemlisi ileriye dönük sağlam bir psikoloji sağlar. Başa gelen türlü musibetlerde her insanın farklı derecelerde yıpranmasının bir sebebi de çocuklukta kazanılan, psikolojik dayanıklılıktır. Eğer hizmetkâr, kaygılı bir anne isek çocuğun düştüğü her zorlukta sanki kendimiz onu yaşıyormuş gibi hızlı bir çözüm üretir, çocuğun bunu en hafif hâliyle atlatmasını sağlarız. Bu ise çocuğun psikolojik dayanıklılığını zedeler. Örneğin ödevin içinden çıkamayan çocuklara yol gösterme amacıyla yardımcı olmak yerine ödevin tamamını yapmak, düşen çocuğu hemen kaldırıp teselli etmek, odasını toplayıp ayakkabısını giyebilecek yaşta olan çocuğun odasını toplamak, ayakkabısını giydirmek[1] ... Bu örnekler çoğaltılabilir fakat özet haliyle bu yazıya konu olan anne tipi; çocuk yerine bütün sorumlulukları üstlenen, ileriki yaşlarda bile ter bezleriyle çocuğunun peşinde dolaşıp aman yapma düşersin, taşıma kırarsın şeklindeki kaygılarıyla çocuğunda yetersizlik hissi oluşturan annedir.

Psikolojik dayanıklılığı oluşturacak en önemli etkenler çocuğun yeterince zorlanması, risk alması ve annenin minimal seviyede çocuğuna yardımda bulunmasıdır. Çocuk zorlandığında onu aşağılamak veya tamamen ilgisiz bırakmaktan da kaçınmak gerekir. Fakat çocuğun bir iş karşısında zorlanması onu dayanıklı kılar, sonraki zamanlarda o seviyede veya daha yüksek bir seviyede karşılaştığı zorluğun üstesinden gelmesini sağlar. Aksi halde okulda, dışarda anneye bağımlı, karşılaştığı bir zorlukta anneyi arayan, ağlayan, sinen, kendine güvensiz çocuklar yetişir. Bu çocuklar yaşamı boyunca toplumda görünür olma, kabul görme çabası içerisine girer. Zorlukların gelişimle, psikolojik sağlamlıkla paralel olduğunu vücudumuzdaki bağışıklık sistemi ile örnekleyebiliriz. Kişi hastalandıkça bünyeye giren her virüse karşı vücut bağışıklık gösterir. Böylece aslında hastalıklar öncesinde kişiyi sarssa da sonrasında güçlendirir. Nietzsche’nin de dediği gibi; “Beni öldürmeyen şey, güçlü kılar.”

Kendine güvenen, aktif, aklını ve bedenini güzel bir şekilde kullanabilen, zorluklar karşısında yılmayıp baş edebilen çocuklar yetiştirmek istiyorsak; onların yapabileceği işlerle onları baş başa bırakmak, yapabileceğine inanarak özgüvenlerini yükseltmek, onları bazı sorumluluklarla desteklemek yapabileceğimiz en öncelikli şeylerdir.
Hayati bir tehlike olmadığı sürece ağaca tırmanmalarına, yüksekten atlamalarına müsaade etmek önemlidir. Bırakalım düşsünler ve bunu kendileri deneyimlesinler. Bunlar onu hayata hazırlayan, güçlü kılan zorluklardır. Markete, çöp atmaya göndermek gibi onlara belli sorumluluklar vererek; kendilerine olan güvenlerini, yapabilirliklerini geliştirmekte yerinde olacaktır. Başına gelen ufak kazalarda, bunların onu bir sonraki kazaya hazırlayan, dayanıklı hale getiren etkenler olduğu unutulmamalıdır.

Çok sevdiğim, saygı duyduğum bir kardeşimin çocuğu yıllar önce bisikletten düşmüş kolunu incitmişti. İkimiz sohbet ederken bana “çok el bebek büyüdü böyle bir şeyin başına gelmesi iyi oldu biraz zorlukla karşılaşması ona iyi gelir” demişti. Ne kadar doğru, örnek bir yaklaşım değil mi?  Kırsal alanlarda, yürümeye başlar başlamaz aile içerisinde “işe yarar” olan çocuklarla, kentlerde soğuk suyla abdest almayı zor kabul eden mızmız, şikayetçi çocukların nasıl bir gelişim farklılığı var dersiniz? Ya da ileriye dönük yaşamlarında hangi çocuk zorluklara daha dayanıklı?
Nereden başlamalı?
Fıtratımızda var olan korumacılığı farklı yerlere kanalize edebiliriz. Örneğin; çocuklarımızı onlara madden ve manen zarar veren ambalajlı ürünlerin çok tüketilmesinden ve dijital ekranlardan koruyabiliriz.
Çocuğun koşulsuz bir kabulle sevildiği bir aile ortamında yetişmesi psikolojik dayanıklılığı arttırır. Bu aile ortamını çocuğa hazırlayabiliriz.
Problemlerini ve duygularını paylaşabileceği güvenilir bir ebeveynin varlığı, çocuğun kendini daha güvende hissetmesine yardımcı olur. Çocuk kendini, içerisinde yetiştiği aile ortamına ait hissettiğinde, kendine olan güveni artar. Sorunları çözebileceğine, zorluklarla mücadele edebileceğine dair inancı gelişmiş olan bir çocuğun, yeterlilik ve değerlilik hissi de geliştirir. Bu sebeple çocuğun aileye aidiyet oluşturmasına yardımcı olabiliriz.
Ebeveynin her sözü, mimiği, bakışı, duruşu, dokunuşu ve davranışı çocuğa kendi öz değeriyle ilgili mesajlar verir. Özgüven ona sık sık güzel, akıllı veya kıymetli olduğunun söylenmesiyle gelişmez. Ancak güçlüklerle karşılaştığında ve onlarla başa çıktıkça artar. Dolayısıyla iyi yaptığı alanlarda çocuğun başarısı yerine çabasını övmek, gelişimine ve kişilik özelliklerine uygun sorumluluklar vermek ve yetenekli olduğu alanları keşfetmesine yardımcı olmak onda yeterlilik hissi oluşturacaktır. Yeterlilik duygusuna sahip olan çocuğun psikolojik dayanıklılığı artar.
Son olarak
Erken yaş dönemlerinde, olası olumsuzluklar karşısında başa çıkabilme becerilerini kazanabilen çocuklar, şüphesiz yetişkinliklerine bu becerileri taşıyarak, yaşanabilecek ani değişimlerden, kriz durumlarından, stres ortamlarından daha az hasarla çıkabileceklerdir. Gelişen olumsuz durumlar karşısında, uyum sağlayabilmeleri ile krizi fırsata çevirebilecekler ve bu durumlardan yeni beceriler geliştireceklerdir.
 Çocuğun kendisine emanet olarak bırakıldığının farkında olup bu emaneti zayi etmemek için elinden geleni yapan annelere...
Gayret bizden tevfik Allah’tandır.
Meryem Hafsa  


 
 
[1]  Eğer biyolojik bir problemi yoksa her çocuk iki yaşından yavaş yavaş başlayıp dört yaşından itibaren kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilecek seviyededir. Dört yaşında bir çocuğun tuvalet ihtiyacını kendisi hallediyor, kendi kendine yatağına yatıp uyuyor olması gerekir. Dört yaşını aşkın olmasına rağmen bize bağımlı bir çocuğumuz varsa kendimize dönüp onu nasıl bu hale getirdiğimizi sormamız yerinde olacaktır.
Whatsapp Destek