Hucurat Suresi Tefsiri - 12. Ayet | Muhammed Fırat
Hamd, Âlemlerin rabbi olan Allah (celle celaluhu)’a aittir. Salât ve selam, kendisine itaat etmek ve yolundan gitmekle emrolunduğumuz âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah (celle celaluhu)’ın resulü Muhammed Mustafa’nın üzerine olsun.
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın), biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Ölmüş kardeşinizin etini yemeyi sever misiniz? İşte bundan tiksindiniz. Allah’a karşı takvalı olun, şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul edendir, acıyandır.” (Hucurat, 12)
* * *
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır”
Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Zandan sakının. Çünkü zan sözlerin en yalanıdır. Mütecessis olmayın, birbirinizin içyüzünü araştırmayın, birbirinizin sözlerine kulak kabartmayın, birbirinizle yarışmayın, birbirinizi çekememezlik etmeyin, birbirinize karşı buğzetmeyin, birbirinize sırtınızı dönmeyin ve ey Allah'ın kulları, kardeşler olun.”[1]
Müminlerin Emiri Ömer b. Hattâb (radıyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre o, şöyle demiştir: “Müslüman kardeşinin ağzından çıkan bir kelime hakkında sadece hayır düşün. Sen onun için mutlaka bir hayır tarafı bulabilirsin.”
Allah (Subhanehu ve Teala) zannın her türlüsünden sakınmamızı değil de zannın bazısından sakınmamızı emretmiştir. Zannın iki hali vardır. Birisi herhangi bir delil ile bilinip güç kazanan haldir. Buna bağlı olarak hüküm vermek caiz olur. Zaten Şeriattaki ahkâmın çoğu galib zanna göre uygulanmaktadır. Ayet ve hadislerde sakınılması istenen ve yasaklanan zan, itham altında tutmaktır yoksa zannetmeyi gerektiren bir sebebin bulunması durumu değildir. Mesela, bir kimsenin itham altında tutulmasını gerektiren bir durumu ortaya çıkmadığı halde fuhuş işlemekle yahut içki içmekle itham edilmesi gibi…Doğru bir emaresi olduğu bilinmeyen ve açık bir sebebi olmayan her bir husus hakkında zanda bulunmak kaçınılması gerekli haram zandır.
“Tecessüs etmeyin (Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın)”
Tecessüste bulunmak; kişinin, başkalarının kusurlarını araştırması ve onun gizliliklerini öğrenmeye çalışmasıdır. Oysa Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) müslümanların kusurunu örteni övmüş ve “Kim bir müslümanın bir ayıbını örtecek olursa Allah da kıyamette onun ayıbını örter”[2] buyurmuştur.
Yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Şayet sen insanların kusurunu araştıracak olursan ya onları ifsat etmiş olursun veya ifsat etmeye yaklaştırırsın”[3]
Mücahid (rahimehullah) da “Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın” ayetini, sizler için açığa çıkanı alın, Allah’ın örttüklerini bırakın demektir diye açıklar.
İslam toplumunda insanlar canları, yuvaları, sırları ve ayıplarından emin olarak yaşarlar. Hangi gerekçe ile olursa olsun, insanların can, konut, gizli sırlar ve ayıp dokunulmazlığı çiğnenemez. Hatta bir suçu izleme ve kovuşturma izni İslam düzeninde insanların ayıplarını araştırmak için bahane olamaz. Herkes dış görünüşüne göre değerlendirilir. Dolayısı ile insanların içlerini kimsenin araştırmaya hakkı yoktur. İnsanlar, ancak ve ancak dışa vurdukları suçlar ve aykırı davranışları nedeni ile cezalandırılırlar. Hiçbir kimsenin birisi hakkında zanda bulunmaya, tahmin yürütmeye hatta insanların gizlice herhangi bir yasak hareketi yapıp yapmadıklarını öğrenmeye ve bunun için onların ayıplarını araştırmaya ve onları yakalamaya hakkı yoktur. Yapabilecek tek şey vardır: O da suçlunun suçu işlediği ve bunu açığa vurduğu zaman, her suç için İslam’ın getirdiği ve belirttiği diğer garantiler eşliğinde cezalandırılmasıdır.
“Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Ölmüş kardeşinizin etini yemeyi sever misiniz? İşte bundan tiksindiniz.”
Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?" Onlar: Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dediler. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Kardeşinden hoşuna gitmeyecek bir şekilde söz etmektir" diye buyurdu. ‘Peki, benim sözünü ettiğim kardeşimde var ise ne olur?’ diye sorulunca ‘Eğer söylediğin şey onda var ise onun gıybetini yapmış olursun, eğer onda yoksa ona iftira etmiş olursun’ diye buyurdu.[4]
Gıybet bir kişiden sahip olduğu kusurunu belirterek söz etmektir. Eğer onda olmayan bir özellikle o kişiyi anacak olursak o vakit bu bühtan (iftira) olur.
Hasan el-Basri (rahimehullah) dedi ki: “Gıybet üç kısımdır; hepsi de Allah'ın Kitabında söz konusu edilmiştir: Gıybet, İfk (iftira) ve bühtan. Gıybet kardeşin hakkında onda bulunan bir şeyi söylemektir. İfk onun hakkında onun ile ilgili sana ulaşanları anlatmaktır, bühtan ise onun hakkında onda olmayan şeyleri söylemektir.”
“Ölmüş kardeşinizin etini yemeyi sever misiniz?” Çünkü ölen bir kimse kendi etinin yenildiğinin farkına varmaz. Tıpkı yaşayan bir kimsenin kendisinin gıybetinin yapıldığını bilmediği gibi...
İbn Abbas (radıyallahu anhuma) dedi ki: “Allah-u Teâlâ’nın gıybete böyle bir örnek vermesinin sebebi, ölen kişinin etini yemenin haram ve tiksinti veren bir şey olmasından dolayıdır. İşte gıybet de dinen haramdır ve nefsin çirkin gördüğü bir şeydir.
Katade dedi ki: Sizden herhangi bir kimse ölmüş kardeşinin etini yemeyi kabullenmediği gibi, aynı şekilde hayatta iken onun gıybetini yapmaktan da uzak durmalıdır.
Ömer b. el-Hattab dedi ki: “İnsanları zikretmekten uzak durun, çünkü o bir hastalıktır. Bunun yerine Allah'ı zikretmeye bakın, çünkü o bir şifadır.”
Gıybetin büyük günahlardan olduğunda ve bir kimsenin gıybetini yapan birisinin, bundan dolayı yüce Allah'a tevbe etmesi gerektiğinde ihtilaf yoktur.
Gıybetini yaptığı kimseden helallik diler mi? Bu hususta görüş ayrılığı vardır.
Bir kesim ondan helallik dilemek yükümlülüğü yoktur, çünkü bu kişinin kendisi ile Rabbi arasındaki bir günahtır, demiştir. Bu görüşün sahipleri şunu delil göstermişlerdir: Gıybet yapan bir kimse gıybetini yaptığı kişinin malını almadığı gibi, bedenine de bedenini kusurlu kılacak bir saldırıda bulunmamıştır. Dolayısıyla bu, helalliğini dilemesi gereken bir haksızlık değildir. Çünkü karşılığı bulunan haksızlık, mal ya da bedende onun yerine geçecek bir şey bulunan haksızlıktır. Bir kesim de gıybet bir haksızlıktır, onun kefareti ise gıybetini yaptığı kimse için mağfiret dilemektir, demiştir. Bu görüşün sahipleri de el-Hasen yoluyla rivayet edilen bir hadisi delil gösterirler. el-Hasen dedi ki: “Gıybetin kefareti, gıybetini yaptığın kimseye mağfiret dilemendir.”[5]
Bir kesim de şöyle demiştir: Bu bir haksızlıktır ve bundan dolayı helallik dilemek gerekir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şu buyruğunu delil gösterirler: “Her kimin yanında, ırzında ya da malında kardeşine yaptığı bir haksızlık var ise, dinarın ve dirhemin bulunmadığı ve kişinin (haksızlığının karşılığının) hasenatından alınacağı bir gün gelmeden önce ondan helallik dilesin. Şayet hasenatı yoksa bu sefer arkadaşının kötülüklerinden alınır, onun kötülüklerine katılır.”[6]
Rabbimiz, kimsenin kardeşinin ölüsünün etini yemeyi sevemeyeceğini ikrar ettirdikten sonra “İşte bundan tiksindiniz” buyurmuştur. Bu iki şekilde açıklanabilir
1. Siz nasıl ki leşi yemekten tiksiniyor iseniz aynı şekilde gıybetten de böylece tiksinin. Bu anlamdaki açıklama Mücahid’den rivayet edilmiştir,
2. Sizler insanların sizin gıybetinizi yapmasını hoş karşılamıyorsunuz. O halde başkalarının gıybetini yapmayı da hoş karşılamayın.
el-Ferra dedi ki: Bundan tiksindiniz. O halde siz de bu işi yapmayın.
“Allah’a karşı takvalı olun, şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul edendir, çok merhamet edendir.”
Ayet, müminlere üç düşük davranıştan uzak kalmalarını emrediyor: Zan, tecessüs ve gıybet. Her üçü de İslâm toplumunun diriliğine, birliğine, güvenine ve kardeşliğine zarar veren şeylerdir. Toplumun tüm fertleri diğer kardeşlerinin haklarını korudukları gibi, birbirlerinin iyi durumunu isterler, kötü duruma düşmelerini istemezler. Onlara ait şeref, iffet, namus, haysiyet gibi değerleri kendi haysiyetleri kadar korurlar. Onların sakladığı, duyulmasını istemedikleri gizli hallerini, ayıp ve kusurlarını araştırıp diğer insanlara yaymazlar. Onları toplum içinde küçük düşürmezler. Halk arasında kötü tanınmaları için uğraşmazlar. Hatta onların bu gibi kusurlarını gizlemeye çalışırlar. Çünkü böylelikle hem çirkin şeyler insanlar arasında yayılmaz, hem de mümin bir insan, diğerlerinin yanında değerini kaybetmez.