Hucurat Suresi Tefsiri | Muhammed Fırat

Hamd, Âlemlerin rabbi olan Allah (celle celaluhu)’a aittir. Salât ve selam, kendisine itaat etmek ve yolundan gitmekle emrolunduğumuz âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah (celle celaluhu)’ın resulü Muhammed Mustafa’nın üzerine olsun.

“Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri diğeri üzerine saldırırsa saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşın. Eğer dönerlerse aralarını adaletle bulun, adil davranın, şüphesiz Allah adil davrananları sever.” (Hucurat, 9)

Ayetin nüzul sebebi olarak şu olaylar rivayet edilmiştir:

1) Enes b. Mâlik (ra) demiştir ki: “Rasulullah (sav)’e "Ya Rasulallah! Abdullah b. Übey’e gitsen nasıl olur?" denildi. Bu­nun üzerine Rasulullah (sav) merkebine binip hareket etti. Müslümanlar da onunla hareket edip yürüyemeye başladılar. Üzerinde yürüdükleri arazi çorak bir yerdi. Rasulullah, Abdullah b. Übey'in yanına varınca o, "Benden uzak dur. Allah’a yemin olsun ki senin merkebinin pisliği beni rahatsız etti" dedi. Bu­nun üzerine Ensar'dan bir kişi "Allah’a yemin olsun ki Rasulullah’ın merkebinin kokusu senin kokundan daha güzeldir" dedi. Abdullah b. Übey’in kavminden bir kişi de bu söze kızdı. Bu iki kişi birbirlerine sövdüler. Bunun üzerine bu iki kişiden her birinin taraftarları da hiddetlendiler. Birbirlerine el­leriyle, hurma dallarıyla ve takunyalarla vurmaya başladılar. Bize ulaştığına göre Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin ayeti işte bunlar hakkında nazil olmuştur.[1]

2) Süddî (rh) şöyle demiştir: “Ensar'dan İmrân adında bir adamın Ümmü Zeyd adında bir hanımı vardı. Kadın bir gün, ailesini ziyarete gitmek istedi. Adam da bunu kabul etmeyip karısını kendisinden başka kimsenin girmediği bir odaya hapsetti. Kadın bir yolunu bulup ailesine haber gönderdi. Kadının kabilesi de gelip onu hapis olduğu odadan çıkarıp götürmek istediler. Adam daha önce evden çıkmıştı. Adamın ailesi çevreden yardım istediler de kadınla ailesi arasına girmek üzere adamın amcasının oğulları geldiler ve çekişmeye başladılar, ayakkabılarıyla birbirlerine vurmaya başlayınca haklarında bu âyet-i kerime nazil oldu. Rasulullah (sa) bu âyet-i kerimeyi onlara ulaştırınca iki taraf da Allah'ın emrine döndüler.”[2]

 “Eğer müminlerden iki taife (topluluk) birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin”

Taife, insan topluluğu manasına gelir. Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını nasihatle, onları Allah’ın hük­müne çağırmakla düzeltin. Nasihat fayda etmez ise de tehdit ve zor kullanarak on­ların birbirleriyle savaşmalarına engel olun.

Ayet, mü'minler topluluğunu düşmanlıklardan, kargaşadan ve dağılmaktan koruyan hukuki ve uygulamaya dönük bir emri barındırmaktadır. O da müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa diğer müminlerin bu iki topluluğun savaşına seyirci kalmamaları ve aralarını düzeltmeleridir. Bu emir, fasıkın haberini araştırma, acele etmeme ve bir şeyin aslını araştırmadan ve emin olmadan heyecana ve taassuba kapılarak ileri atılmayı yasaklayan ayetlerden sonra gelmektedir. Çünkü bu yasaklar çiğnendiği zaman Müslümanlar arasında ihtilaf, düşmanlık ve savaş kaçınılmaz olmaktadır.

İmam Buhârî başta olmak üzere birçok âlim bu ayeti delil getirerek, ne kadar büyük olursa olsun günahların imandan çıkarmadığını söylemişlerdir. Nitekim iki taife de Müslümanla savaşma ve onu öldürme günahını işlemiş olmasına rağmen Allah (sb) onları mümin olarak isimlendirmektedir. Haricîler ile onlara uyan bazı Mutezileler ise bunun aksini söylemişlerdir.

Ebu Bekre (ra)'dan rivayet olduğu üzere Allah Rasulü (sav) bir gün ashabına hitâb ederken minberde yanında torunu Hasan da vardı; bir ona, bir insanlara bakarak şöyle buyurdu: “Bu oğlum Seyyid’dir. Umarım ki Allah bununla, müslümanlardan iki büyük grubun arasını düzeltir.”[3]

Nitekim Rasulullah (sav)’in buyurduğu gibi de olmuş ve uzun savaşlardan sonra Allah (sb) Şamlılarla Iraklıların arasını onunla düzeltmiştir. Bu rivayette de Rasulullah (sav) iki büyük gurubu Müslümanlar olarak isimlendirmiştir.

Ancak şu hususu da hatırlatmak gerekir ki; savaşan müslüman guruplardan birinin, düşmanı olan guruba karşı kâfirlerden yardım alması dinden çıkaran bir küfürdür.

“Eğer biri diğeri üzerine saldırırsa saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşın.”

Eğer savaşan müslümanlara nasihat edilir ve Allah’ın ayetleri hatırlatılır da içlerinden bir gurup diğerine zulmeder, zulüm ve taşkınlıkla haddini aşar, sulhu kabul etmez ve zulümde ısrar ederse Allah'ın hükmü ve şeriatına dönünceye, zulüm ve haksızlıktan vazgeçinceye ve İslam kardeşliğinin ge­reği ile amel edinceye kadar zalim gruba karşı savaşın.

Müslümanlara, kendisine saldırılan tarafa saldırmak veya saldırılan, mazlum olan tarafı kendi haline bırakmak ya da saldıran tarafı desteklemek yakışmaz. Şayet tarafları barıştırmak mümkün olmuyorsa, o takdirde haklının ve haksızın kim olduğu araştırılmalıdır. Sonra da hak üzerinde olana yardım edilip zulmeden tarafa engel olunmalıdır.

 “Eğer dönerlerse aralarını adaletle bulun, adil davranın”

Eğer zalim grup savaştan el çeker ve dönerse gruplardan hiçbirine zulmetmeksizin aralarını adaletle düzeltin. Bütün işlerinizde olmanız gerektiği gibi bu işinizde de âdil olun.

 “Şüphesiz Allah adil davrananları sever.”

Şüphesiz Allah, verdikleri hükümlerde zulmetmeyen âdil kimseleri sever.

Abdullah b. Amr (ra)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasulullah (sav) ‘Dünyada adil davranan­lar, bu davranışlarına karşılık Rahman’ın huzurunda inciden yapılmış minberlerde oturacaklardır’ buyurdu.”[4]

Velhamdulillahi rabbil alemin…
 
[1] (Buhari, Müslim)
[2] (Tefsiru İbn Kesir)
[3] (Buhari)
[4] (İbni Ebi Hatim, Nesai)
Whatsapp Destek