Kur’an’ın Yaşandığı Evler | Ayşe Ebrar

Değerli okuyucularımız, huzurlu bir toplumu oluşturmanın yolu imanlı, ahlaklı ve huzurlu ailelerde yetiştirilmiş insanlar ve nesillerin varlığına bağlıdır. Zira toplum içinde her insan kendi yetişmiş olduğu ailenin kişiliği ve ahlakı üzere bulunmaktadır. İşte bundan dolayı bir toplumu ıslah etmek aile yuvalarını Kur'an ve Sünnet üzere düzenlemeye bağlıdır. Kur'an ve sünnete göre kurulmayan ve düzenlenmeyen evler ahlaktan, huzurdan uzak herkesin kendi başına bir hayat yaşama eğilimine girdiği ve şeytanın oyun ve senaryolarına meskenlik eden evler haline gelecektir. Zira Kur’an-ı Kerim ve sünnet, fertler arasında ayrım ve adaletsizlik yapmadan aynı anda bütün fertleri her türlü zarardan koruyacak ve onlara her türlü menfaati sağlayacak emir ve yasakları içinde barındırmaktadır. Her kim de ailesi ve yuvasında Kur'an ve sünnette geçen emir ve yasaklara uygun bir hayat yaşamayı sağlarsa o zaman o ailenin her bir ferdi için kurulabilecek en iyi aile düzenini kurmuş olmaktadır.

Bir yuvada Allah'ın emir ve yasaklarının uygulanabilmesi o evde Kur'an ve sünnetin okunup yaşanıp gündemde tutuluyor olmasını gerektirmektedir ki küçüğünden büyüğüne aile fertlerinin hepsi yapması ve yapmaması gereken şeyleri öğrenmiş olsun. Ailede bu düzeni sağlaması gereken ilk kişiler de yuvalarını maddi-manevi her türlü kötülükten korumaktan mükellef olan anne babalardır. Cahiliyyenin hâkim olduğu, tağutların bütün toplulukları emirleri altına alıp onları hem dünyada hem de ahirette rezil ve zelil olacak bir hayata sürüklediği şu dönemde tevhid ehli toplumda Allahu Teâlâ’nın hükümlerinin uygulanmasını isteyen bir mümin, öncelikle kendi evini İslam'ın hükümlerine göre yaşanacak bir yer haline getirmekle yükümlüdür. Zira zulüm ne kadar artarsa artsın, tağutlar sokaklara, caddelere, toplumlara ne kadar hükmederse etsin bizler bu toplumları ıslah edecek fertler olabilmemiz için işe öncelikle kendi evimizden başlayarak oraları Kuran’ın okunduğu, sünnetin öğretildiği, insanı kötülüklerden alıkoyan namazın kılındığı yerler haline getirmek zorundayız.

Zira firavun tağutunun yönetimi ve zulmü altında olan Musa peygamber ve ona inanan müminlere Allah Teala şöyle buyurmuştur:

Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik. (Yunus 87)

Bu ayet İsrailoğullarının Mısır’dan çıkıp kendi toplumlarını ve devletlerini kurmalarından önce evlerine bir ibadethane ve ilim yuvası haline getirerek kendilerini manevi olarak yetiştirmelerini emretmektedir.

Peygamberimiz (sav) Medine'ye gidip İslam devletini kurmadan önce Mekke’deki tağuti sistemlerin zulmü altında yaşadığı on üç yıl süren Mekke devrinde evlerde Kur’an-ı Kerim okumak, ailesine ve müminlere ilim öğretip ibadet etmek suretiyle ashabını yetiştirmiştir. Ayete uyarak şirksiz bir iman, samimi bir niyetle evlerini Allah için ibadethane ve ilim yuvası haline getiren müminlere hem ahirette cennet, hem de dünyada her türlü fitne ve huzursuzluklardan uzak bir hayat yaşayacaklarının müjdesi verilmiştir. Mekke'de herkese açık bütün insanların bildiği bir yerde mescit edinemeyen Peygamberimiz  (sav) ve ashabı evini İslam davası için açan Erkam’ın evinde yıllarca Kur'an okuyup ibadet etmişlerdir. Bunun yanı sıra her bir mümin kendi evinde Kur'an okuyup ibadet etmeye çalışıyordu.

Ömer (ra) Rasulullah (sav)’i öldürmek için yola çıktığı zaman kız kardeşinin müslüman olduğunu duyması üzerine onun evine gitmişti. Kız kardeşinin evinde ise Habbab bin Eret, Ömer'in kız kardeşi Fatıma ve kocası Sad Kur'an okuyordu. Ömer onların evlerindeki okudukları Kur'an sayfalarını alıp okuyarak müslüman olmuştur. Biz bu olayda Ömer (ra)’ın kız kardeşi ve eşinin evlerinde Kur'an okunmasına ve orada Allahu Teâlâ’nın ayetlerinin gündem edilmesine ne kadar önem verdiğini görüyoruz. Hatta onların bu güzel amelleri müşrik olan Ömer (ra)’ın müslüman olmasına sebep olmuştur.

Rasulullah (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur: “İçinde Kur’an okunan ev, içindeki aile fertlerine (okyanuslar kadar) genişler. Melekler oraya iner, şeytanlar ise oradan kaçar. O ev hayır ve bereketle dolar. Kur’an okunmayan ev, halkına daralır. Melekler orayı terk eder, şeytanlar ise oraya musallat olur. O evin hayır ve bereketi kaçar.” (Tirmizi 5/18)

Peygamberimiz evlerde Kur'an okunmasını şu hadisi ile de tavsiye etmiştir: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin. İçerisinde Bakara suresi okunan evden şeytan kaçar.” (Müslim, Müsafirin 212)

Yani evlerimizde Kur'an okuyup Allah'ın ayetlerini gündemde tutarsak yuvamızı şeytanlardan koruyup huzurlu hale getireceğiz. Ancak bir evin huzurlu olması sadece Kur'an'ın lafzının okunmasına bağlı değildir. Aynı zamanda Allah'ın yasaklamış olduğu haramlardan kaçınmak ve emrettiklerini yapmak gerekmektedir. Zira insanın hem dünyada hem de ahirette huzurlu, mutlu olabilmesi Rabbinin ona dünyanın ve ahiretin saadetini sağlayan emir ve yasaklarına göre yaşamasına bağlıdır. Zira Rabbimiz bizlerin başına gelecek olan her türlü zararı engelleyecek şirk koşmamayı ve haram kıldığı şeylerden kaçınmayı bize emrederek her türlü zarardan korumaya almıştır. Bunun yanında bize dünyada ve ahirette saadete ulaştıracak ibadeti ve iyi işler yapmayı emrederek bizim her türlü hayra ve iyiliğe ulaşmamızı istemiştir. Aslen bizim, Allah’u Teâlâ’nın ve Resulünün sünnetini uygun bir hayat yaşamamıza Allah'ın ve Resulünün ihtiyacı yoktur, buna sadece bizim ihtiyacımız vardır. Zira bizler itaat edip onu yüceltmesek de Allah'ın şanı yücedir ve onun bizim itaatimize ihtiyacı yoktur. Bizler Allah'ın resulünün yolundan gitmesek de o yine Rabbine olan görevini ve sorumluluğunu yerine getirmenin mükâfatını alacaktır. Rabbimiz bizleri bu konuda şöyle uyarmıştır:

De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf 18/29)

“Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği)  yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kateder.” (İnsan 76/3)

Evlerimizi arı vızıltısı gibi Kur'an seslerinin geldiği evlere dönüştürmeyi başarırsak yuvalarımızı şeytanlardan koruyup huzurlu hale getirmiş olacağız. Aynı zamanda sadece kendimiz okuyup mealini sadece kendimiz anladığımızda görevimizi yerine getirmiş olmuyoruz. Evveliyatla ailedeki fertlerden ve bilhassa çocuklarımızdan da mesulüz. Peygamber (sav) çocuklara Kur'an öğretilmesi hususuna ehemmiyet vererek Kur'an okumayı öğreten anne-babaların mükafat alacaklarına işaret etmektedir:

 “Kim Kur'an okur, öğrenir ve onunla amel ederse, kıyamet gününde babasına ve annesine güneşin ışığı gibi parlak nurdan bir taç ve dünyada da eşi benzeri olmayan iki hulle (elbise) giydirilir.” (Hakim el Müstedrek 2132, Terğib ve Terğib 3/277)

Ana-babalar olarak çocuklarımızı Kuran’la yetiştirmeli, Kur'an'ı içlerine nakış gibi işlemeliyiz. Sadece okumalarını değil yaşayıp mesajını anlamalarını sağlamayı boynumuzun borcu bilmeliyiz ki bu hususta Ömer muhtar şöyle der:

“Çocuklarınıza sütle birlikte Kuran’dan öğütler verin, boyları büyürken kalpleri ve bakış açıları da büyüsün.”

Kur'an ve sünnet bilincinde olan şuurlu bir Müslüman, Rasulullah'ın “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin” sözünde buyurduğu gibi evini, Allah'ın kitabının okunmadığı, Rasul'ün sünnetinin öğretilmediği ve içinde Allah'ın anılmadığı, Allah'ın rahmetinden uzak meskenler haline getirmez. Müslümanlar bu durumu dikkate alarak evlerini kabristana benzetmemeli, orayı içinde yatıp uyunan birer otel durumuna getirmemeli, evlerinde ibadet etmeli, namaz kılıp Kur'an okumalıdır. Diğer bir söyleyişle ve Rasulullah (sav)'ın ifadesiyle içinde Allah'ın adının anıldığı evle, içinde namaz kılınmayan ve böylece odalarında da Allah'ın anılmadığı evler ölüye benzetilmiştir. Böyle evler birer kabristan, o evlerde yatıp kalkanlar da diri gibi görünen birer ölüdür.

Kardeşlerim! Hayat evde başlar. Öğrenme faaliyetine ve hayatı tanımaya evde başlarız. Evlerimiz bizim ilkokulumuzdur. Anne-babamız ilk öğretmenlerimizdir. Ev sadece beton duvarlar, güzel mobilyalar ve barınma ihtiyacımızın karşılandığı yer demek değildir. İnsanın en özel, en derin, en samimi duygu ve davranışlarını yaşadığı ve yansıttığı mekanlardır evlerimiz. Kişilik ve kimliğimizin oluşmaya başladığı ilk mekan, Allah'a kulluk için ilk merkezdir evimiz. İman, ahlak ve ibadetlerin ilk tecrübe edildiği mekandır evimiz. Bu sebeple evlere hakim olmak, evlerin açıldığı sokaklara ve topluma da hakim olmaktır. Evleri ihya etmek toplumu da ihya etmektir. Evlerini hayatın ve değerler eğitiminin merkezi haline dönüştürmüş müminler, bakınız Kur’an-ı Kerim'de nasıl övülmektedir:

“Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alış verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.” (Nur, 36-37)

Selam ve Dua ile...



 
Whatsapp Destek