Modern Kitle Manipülatörü

Nuh (as) zamanında şirkin vuku bulmasından bugüne kadar hak ve batıl arasında amansız bir mücadele sürmektedir. Hak ve batıl arasındaki bu mücadele, hak ve batılı seçen ehilleri, taraftarları içinde söz konusudur.  Günümüzden kıyamete kadar da bu mücadele ve savaş devam edecektir.

Hak ortaya çıkmaya başladığı zaman, karşısında kendisinden olmayan bir zıddını bulacak ve onunla bir mücadeleye girişecektir. Bu mücadele sırasında batılın ve ehlinin çok olması, çeşitliliğinin fazla olması söz konusudur. Hak ise ehli az olan ve yolu tek olandır. Bu mücadele aslında sünnetullahın bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Allah Teâla hangi dönemde hakkı ortaya koymak için bir peygamberini gönderse, o peygamberinin karşısına bir düşman var etmiştir. Tıpkı İbrahim’in (as) karşısına Nemrut’u, Musa’nın (as) karşısına Firavun’u, Muhammed’in (as) karşısına Ebu Cehil’i çıkarttığı gibi. Ya da peygamberler ile kavimleri arasında hak batıl adına vuku bulan ihtilaflar gibi. Aslında bu ihtilafların ya da düşmanlıkların her biri hak ve batıl mücadelesinin birer izharı ve dışa vurumudur.

“Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter.” [1]

“İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak.” [2]

“İşte böyle, her memlekette günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.”
[3]

Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere ne Allah Teâla, ne de peygamberleri, kendilerine inanıp iman edenler için dünyada rahatlık, mutluluk, keyif, hüzünsüz, gamsız ve kedersiz bir hayat vadetmiştir. Aksine hakkın öncüleri, kendilerine tabi olan hak ehline sıkıntı, gam, keder, üzüntü, meşakkat, düşmanların üzerlerine üşüşmesini vadetmiştir. Ayette de geçtiği üzere müminler düşmanları gördüklerinde bu bize Allah’ın ve Rasulü’nün vadettiği şeydir. Şüphe yok ki Allah ve Rasulü doğru söylemiştir diyerek imanlarının artmasına şahitlik ediyorlardı. Evet, bu dinin ve davanın insana vadettiği şey sürekli bir mücadele, sürekli bir kavga halidir. Mümin dünyada rahat yüzü göremeyecektir. Çünkü kendisini nispet ettiği dinin hasımları vardır. Ve bu hasımlar ile de verilen bir hak batıl mücadelesi.

Peygamberler ile kavimleri arasındaki diyalogları Rabbimiz, kitabımızda defalarca bizlere aktarmaktadır. Bu mücadele ise peygamberlerin zamanlarındaki kavimlerin sahip oldukları birden fazla vesileler ile sürdürülmekteydi. Hak ve batıl mücadelesinin duraksadığı bir alan mevcut değildi. Sosyal olarak, siyasal olarak birçok yönden hak ve batıl arasındaki mücadele sürmekteydi. Her alanda bu mücadele söz konusudur. Çünkü iki birbirine zıt düşünce ve olgu nerede birbirlerini görseler birbirlerine hücum ederler.

Nuh (as), kavmini Allah’ın dinine davet ettiğinde kavmi kendisine karşı çıkmış, taşlama ile tehdit etmiş, bununla beraber yanındaki alt tabakadan insanları uzaklaştırmasını istemişlerdi.

“Dediler ki: "Ey Nuh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!” [4]

İbrahim (as), tevhid dinini önce babasına sonrasında ise kavmine tebliğ ettiğinde, hak ve batıl mücadelesinin bir tezahürü olarak kendisi babası tarafından kovulmak ile kavmi tarafından ise ateşe atılmak ile tehdit edilmişti. Hatta ateşe atılmakla tehdit edilmekle kalmamış tehdit edildiği şey başına da gelmişti.

“Babası, "Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!" dedi.” [5]

 “(İbrahim'in) kavminin cevabı, "Onu öldürün veya yakın" demekten ibaret oldu. Allah da onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.”
[6]

Lût (as) ise kavmine Allah’a karşı gelmekten sakınmalarını, kendisine itaat etmelerini, yapmış oldukları ahlaksızlıkları terk etmeleri gerektiğini anlatıp da onları uyardığında kavmi bu hususa öfkelenerek, kendisini sürgün ile, yurdundan çıkarmak ile tehdit etmişlerdi.

“Dediler ki: "Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!” [7]

Asıl itibariyle hak ile batılın tanımını biraz daha geniş düşünecek olursak, Nuh’dan (as) itibaren değil, dünyanın yaratılışından, insanın yaratılışından itibaren hak ve batıl arasındaki, iyi ile kötü arasındaki münakaşanın var olduğuna tanıklık ederiz. Hak ile batıl mücadelesi Âdem (as) ile İblis arasında ilk olarak meydana gelmiştir.

Allah (cc) şöyle buyurmaktadır;

“Biz de şöyle dedik: "Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.” [8]

Bu ayetten de anlaşılacağı üzere, insan ile şeytan arasındaki düşmanlık ve anlaşmazlık cennette başladı ve sonrasında ise yeryüzüne taşınmak suretiyle devam etti.

“Bunun üzerine biz de, "Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır" dedik.” [9]

İşte bahsetmiş olduğumuz bu mücadele zamana göre değişkenlik göstermektedir. Değişkenlik gösteren şey aslında mücadelenin şekli ya da vasfı değildir. Değişen husus mücadelenin taşındığı yeni alanlardır. Günümüzde ise birçok alanda devam eden bu kavganın, taşındığı ortamlardan birisi de medyadır. Medya alanında da hak ile batılın mücadelesi çok çetin bir şekilde sürmektedir. Tağutlar bu hususu o kadar önemsemektedirler ki milyonlarca doları bu hususta cömertçe harcayarak insanları, toplumları, kitleleri istedikleri şekilde yönetmek istemektedirler.

“Şüphe yok ki, kâfirler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkâr edenler toplanıp cehenneme sürüleceklerdir.” [10]

Gerçekten medya, insanları, toplumları yönetmede etkili bir silahtır. Bu ifade ettiğimiz cümlenin karşılığını bulabilmek için ülkenin, dünyanın siyasetine ve gidişatına bakmak yeterlidir. Türkiye de ya da başka ülkelerde seçilen iktidarların ilk yaptığı şeylerden bir tanesi kendi medyasını kurmak ya da var olan medya kuruluşlarını kendisine bağlamaktır. Veya medya kuruluşlarını fonlamak suretiyle kendisine bağlı ve bağımlı hale getirmektir. Çünkü medyayı elinde bulunduran bir yapı, istediği algıyı topluma dayatabilir, kendi doğrularını doğru, kendi yanlışlarını yanlış diye insanlara yutturabilir. Medya bazen öyle etkili bir silahtır ki ülkedeki gidişatı tersine çevirebilir. İnsanların bir ses kaydı çıkar, video kaydı çıkar da bu vesile ile bulundukları makamdan, mevkiden olurlar. Örneğin; Ülkenin yakın tarihinde muhalefet partisi lideri bir video skandalı ile yerinden olmuştu. Ya da Arap baharı ismi ile şöhret kazanmış ve Arap ülkelerinde art arda meydana gelen iç çatışmalarda insanları bir araya getiren ve organize olmalarını sağlayan şey internet olmuştur. Ya da rüşvet skandalları ile bakanlar istifa etmek zorunda kalmışlardır. Sadece bahsi geçen konuları duyurmak için değil, çamur at izi kalsın mantığında hareket eden medya, bazen olmayan bir hususu birisine nispet etmek suretiyle algılar da yönetebilir. İnsan temizlenmesine rağmen insanların zihninde medyanın yarattığı o algı silinmez de öylece kalır. Ya da çok çok önemli konular ülke gündemlerini meşgul etmekte iken, çok daha hayatî meseleler söz konusu iken medya bir anda boş, faydasız konuları gündeme getirmekle gündemi değiştirebilir. Ülkede milyonlarca işsiz, ekonomik kriz varken, milyarlarca dolar açık söz konusu iken siz Türk lirasının Papua Yeni Gine kinası karşısında nasıl değer kazandığını dinliyor veya Suriye, Irak gibi coğrafyalarda binlerce insanın üzerine koalisyon uçakları tarafından bomba yağdırılırken, kahraman itfaiyecinin ağaçtan kurtardığı sahipsiz kediyi izliyor olabilirsiniz. Öylesi etkili bir silahtır ki medya, twitter mahkemesi diye de bilinen ortamlarda tutuklanacak olan insanlara, serbest bırakılacaklara karar verilir. Falanca tutuklansın ya da falanca serbest bırakılsın diye gündem oluşturularak birçok insan suçluluğuna ya da suçsuzluğuna bakılmaksızın etki altında bırakılmaya çalışılır. İşte zikredilen örneklerin hepsi medyanın ne kadarda etkili olduğunu göstermektedir.

Aslında kitle iletişim cihazlarının tamamı halis niyetler ile kullanılmadığında birer Deccal’e dönüşmektedir. Nuh’dan (as) itibaren tüm peygamberler kavimlerini Deccal’den sakındırmışlardır. Çünkü onun en büyük özelliklerinden bir tanesi hakkı batıl, batılı ise hak olarak göstermesidir. İşte tağutlar da ellerinde bulundurdukları bu teknoloji silahı ile tüm dünyayı yönlendirmeye, iyiyi kötü, kötüyü iyi olarak göstermeye ve lanse etmeye çalışmaktadırlar. Toplumda algıyı değiştirme, önemli bir olayı unutturup başka olaya geçme, önemsiz bir şeye fazlasıyla değer verme, hakikati değil yalanı hayata yansıtma hep medya ile gerçekleşmektedir.

Medya diye bahsettiğimiz şey yığınlarla iletişimi sağlayan radyo, televizyon, gazete ve dergiler gibi basın yayın organlarının tümünü kapsayan ortak addır, kitle iletişim araçları, basın yayın organlarıdır. Ancak günümüzde artık bazı medya araçları etkinliğini yitirmiştir. Bu yazımızda daha öne çıkarmak istediğimiz şey teknolojinin de ilerlemesi ve yaygınlaşması ile sosyal medyanın etkinliğidir. Çünkü her insanın elinde, cebinde sürekli meşgul olduğu bir telefonu, bilgisayarı, tableti vardır. Günümüzde medya etkisini sosyal medya alanında göstermektedir. Örneğin gazete etkinliğini yitirmiştir. Çünkü artık anlık, hızlı olarak gündemler değişmekte ve bundan haberdar olunabilmektedir. Gazetenin akşamdan baskıya girerek sabah vereceği yeni haberin etkisi çoktan kaybolmuş, yeni gündemler oluşmaya bile başlamış olmaktadır. Yani medya cihazları, araçları zamanlara göre farklılık gösterse de medya diye bir olgu her dönemde olmuştur.

Rasulullah’ın (sav) zamanında medya bugünkü medyadan biraz daha farklı olarak teknolojik cihazlar ile değil de, farklı yöntemler ile icra edilmekteydi. Rasulullah’ın (sav) zamanında medya diye ön plana çıkan hususlar şairlerin bulunması, şiirler okumak suretiyle bazı kavimlere övgüler, bazılarına yergiler veya meydana gelen savaşlardaki kavimlerle ilgili iddialardır. Yine Rasulullah’ın (sav) Safa tepesinde insanları davet etmesini, ticaret panayırlarına tek tek gitmek suretiyle çadırları ziyaret etmesini, tebliğlerde bulunmasını da bir medya çalışması olarak zikretmek mümkündür.

“Peki, müminler medyanın bu etkinliğine karşı ne yapmalıdırlar?” sorusuna cevap olarak ise şunları zikretmeliyiz. İslam davetinde meşru sebeplerin kullanılması caizdir. İşte bundan hareketle müminler de batılın olduğu her yerde meşru zeminde ve çerçevede olmak zorundadırlar. Kendi dinlerini ve akidelerini insanlara ulaştırmalıdırlar. Sahih akidenin bir sancağını da bu alanda kaldırmalıdırlar. Özellikle günümüzde televizyonun, radyonun etkinliğini kaybettiğini ve medyanın daha ziyade sosyal medya platformlarına akın ettiğini gözlemlemekteyiz. Medya denildiği zaman eski zamanlarda akla gelen şeyler ile şimdi medya denildiğinde akla gelenler arasında fark meydana gelmiştir. Ana akım medya diye isimlendirilen televizyon haber ve gazeteciliği dahi sosyal medya mecralarında kendilerine yer edinme çabasındadırlar. Bu aslında müminler için bir nimettir. Bir televizyona veya bir radyoya sahip olmak müminler için zahmetli ve külfetli iken sosyal medya da bir yer edinmek daha maliyetsiz ve kolaydır. Günümüzde sosyal medyanın bu denli etkinliğini göz önünde bulundurduğumuzda ise belki de bir televizyon kanalına sahip olmaktan daha da iyidir.

İslami hareket, davetçi ve ilim talebesi yetiştirir gibi medyacılarını da yetiştirmelidir. Çünkü kendisini, amaçlarını, akidesini, kim olduğunu, kim olmadığını medya ile duyuracaktır. İnsanlara bununla davet götürecektir. Bir hareketin başarıya ulaşması için gerekli olan ayaklardan bir tanesi de etkili medyacıların bulunmasına bağlıdır. Bir davetçi, bir ilim talebesi kadar değerlidir, önemlidir. Olmazsa olmazdır. Bir ilim talebesi, davetçi en iyi ihtimallerde yüz kişiye, iki yüz kişiye ulaşabilir, nasihat edebilir. Ancak medyacıların vesilesi ile nasihatini, davetini binlerce insana ulaştırabilir. Elinizde en iyi mücevher, yakut dahi olsa, dünyanın en pahalı metasına sahipte olsanız onu pazarlayacak, sunacak bir kişiye ve imkâna sahip değilseniz bir kıymeti olmayacaktır.

Yine müminlere düşen görevlerden bir tanesi de çocuklarının davetçi, ilim talebesi olmasını istedikleri gibi medyacı olmalarını da istemeleri bu anlamda sebeplere sarılmalarıdır. İlme ve davetçi olmaya kapasiteleri olan gençlerin ilme, davete teşvik edildikleri gibi medya konusunda yetiştirilebilecek gençlerimizin bu alana yönlendirilmeleri gerekmektedir.    

Müminler aslında medya konusunda çokta duyarsız ve bihaber değillerdir. Sosyal medya alanında birtakım çalışmalarda ortaya koymuşlardır. Medyanın önemini ve gereğini kaleme alırken medya alanındaki çalışmaları göz ardı etmek mümkün değildir. Aslında bundan kaynaklı olarak sosyal medya müminlere birtakım kazanımları kattığı gibi birtakım kayıpları da beraberinde getirmiştir.

Müslümanlar sosyal medya ile kendilerini ifade etme zeminine sahip oldular. Özellikle günümüzde medyayı elinde bulunduran kimseler ya da taraflar, bir gücü elinde bulundurmaktadırlar. Bu gücü elinde bulunduranlar ise müminleri, onların akidelerini karalamakta ve istediklerini onlar hakkında ifade etmektedirler. Yer yer terörist, yer yer siyasî konjonktürün gerektirdiği şekilde bir örgüte mensup kimseler olarak anmaktadırlar. Müminler ise kendilerini, inançlarını ifade etmekte zorlanmaktadırlar. Karşı taraf istediğini istediği şekliyle söylemekte diğer taraf ise cevap hakkını kullanamamaktadır.

Sosyal medya, birçok insanın tevhidi duymasına ve tevhid ile tanışmasına vesile oldu. Hali hazırda yapılan davet ve ilmî çalışmaların duyurulması ile daha fazla insana ulaşmak mümkün oldu. Bu sebeple de bu davete icabet eden insanlar çoğaldı.

Farklı farklı şehirlerde ve bölgelerde bulunan -Anadolu’nun ücra köşeleri veya Avrupa’nın göbeğinde- muvahhidler bu tür teknolojik vesileler ile kendi ihtiyaçlarına göre fıkhî ve şerî sorularına cevap bulabildi. Özellikle yanıbaşında ilim ile meşgul olan ilim talebesi ve davetçi olmayan topluluklar İslam’ı yaşamada ve sorularına cevap bulmakta zorlanmaktadırlar. Bu kimseler için sosyal medya çok ciddi bir nimettir.

Bunun yanı sıra sosyal medya, müminler için iyiliği emretme ve kötülükten nehyetme sorumluluğunu yerine getirmelerine meşru bir sebep olmuştur. Bu vesile ile sadece toplum için davet değil, diğer müminler için de nasihat gayesiyle kullanılmaktadır. İslam ümmetinin yüklendiği görevlerden bir tanesi de emri bil maruf ve nehyi anil münker görevidir. İslam ümmeti bu vazife ile hayırlı bir ümmet kılınmıştır. Bu vesile ile müminler kendi aralarında kendi iç otoritelerini sağlayabilirler. Birbirlerine nasihat etmek suretiyle günahlardan sakınıp, hayırlarda yardımlaşabilirler.

Elbette sosyal medyanın muvahhidler için artıları olduğu gibi eksileri olduğunu da zikretmek gerekir.

Sayıca fazla olan ancak kalitesi artmayan müminlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Hızlı büyüyen ve yetişen her şey hormonlu, hormonlu her şey ise sağlıksızdır. Teknolojinin araç olarak kullanılması ile daha büyük kitlelere ulaşılmıştır. Kısa sürede ulaşılan ve içerisinden icabet eden bu kitle, aslında hormonlu bir kitledir. Dokunamadığın, direkt olarak nasihat edemediğin, karşılıklı diyalog yoluyla iletişim kuramadığın insanları eğitmek ne kadar mümkün olabilir? Ya da insanın dinledikleriyle bazı düşüncelerinin değişmesi sonucu tam anlamıyla İslam, kendisinde kök salmış olur mu? Elbette bu tam anlamıyla mümkün değildir. Özellikle İslam dini pratiği olan bir dindir. Bir şeyleri çokça bilmekten ziyade amel etmek, pratize etmek gereklidir. Bu pratik ise görmeyle, örnekleri müşahade etmekle mümkündür. Ya da başka ifade ile eğitilmek ile mümkündür. Eğitilme söz konusu olmaz ise yetersiz kalınacaktır. Yakın zamandan örnek verecek olursak zaten bir yapboz misalini alan Türkiye’nin eğitim sistemi dahi, pandemi sürecindeki uzaktan eğitim ile daha çıkılmaz bir hâl almıştır. Bunun sürekli hale geldiğini düşünün. İşte Müslümanların sosyal medyadan dinlerinin öğrenmeleri de sürekli bir uzaktan eğitim hâlidir.  

Bununla beraber sosyal medya, her Müslümana kendi fikrini ifade etme, bildiği ya da bilmediği konularda dahi konuşmak gibi bir içgüdüsel duygu empoze etmektedir. Bu ise müminler içerisindeki veya başka bir tabir ile bizim mahalledeki kargaşayı artırmaktadır. Kargaşanın ve gürültünün olduğu yerde söylenilenin anlaşılması, anlaşılması mümkün olmayan şeyin de icabeti mümkün değildir. Şeriatta herkesin herkes ve her şey hakkında konuşmak ve görüş belirtmek gibi bir hakkı yoktur. Bu demokraside vardır. İslamda bilen konuşur, bilen söyler, bilen cevap verir. Sosyal medya ise otoritesi olmayan bir meydan, istediğini söyle, istediğinin videosunu çek, hiçbir yaptırımı ya da denetlemesi şeriat adına yok. Asıl itibariyle bu sorun günümüzde dinin bir otoritesi olmadığından kaynaklanmaktadır. Herkes istediğini ifade ediyor da hiç kimse ona bir şey demiyor diyemiyor. Çünkü bu meydan böyle bir meydan…

Bir başka eksisi ise müminlerin hiçbir sırrı ya da mahremi kalmaz oldu. Ne kadar ihtilaf, mahrem mesele var ise herkes tarafından bilinir, duyulur oldu. Çünkü müminler, muvahhidler ihtilaflarını dahi kapı arkalarında değil de sosyal medyada yaşar oldu. Bu sebeple de mümin, müşrik, ateist, deist tüm kesimiyle toplum her şeye muttali olur oldu. Hâlbuki genel bir maslahat olmadıkça, özellikle dinde saptırma gibi hususlar olmadıkça isimler zikredilmek suretiyle davet yapılmamalı, ihtilaflardan uzak durulmalıdır. Bırakın bu şekliyle davet yapmayı ve ihtilaf üslubunu, müminler yüzyüze gelerek konuşmadıkları, konuşamadıkları meseleleri birbirlerini tehdit edip, posta koymak suretiyle sosyal medya mahallesinde gerçekleştirir oldu. Rabbim bizleri affetsin.

Yine sosyal medya, gereksiz az şeyler ile yetinip Müslümanların ilmî ve fikrî olarak gelişmemesine yol açmaktadır. Çünkü insanlar uzun uzun okumalar ve dinlemeler yerine ilmî bir veri olmaktan uzak kısa cümleler ve videolardan hoşlanmaktadırlar. Bunlar ise birer bilgi kırıntısı olarak kalmaktadır. Bu ise müminleri ilmî ve fikrî olarak bırakın ilerletmeyi zihinde, gönülde ağırlık yapmasından ve boş şeyler ile meşgul olmaktan kaynaklı geriletmektedir. Belki saatlerce internette geziniyoruz. Birçok haber, bilgi veya iyi haliyle selef imamlarının sözlerini, ayet ve hadisleri okuyoruz. Ama saatlerce gezinmenin neticesinde aklımızda ufak bir bilgi dahi kalmıyor. İlim talep etmek, okumak ve araştırmak için saatlerimizi ayırmak güç geliyor. Önemli olan bunun yerine, önemsizi tercih edebiliyoruz. Bununla beraber sosyal medya, olmak istediğin kişilik için gayret etmene, çaba sarfetmene gerekte bırakmıyor. İlim istiyorsan bir kitap, okka, divit profili ile ilim talebesi, bir kalaşnikof ve mermisi ile cihad ehli, bir hicaplı bayan resmi ile son derece muttakî, bir kedi resmi ile şefkatli olunabilmektedir. Sosyal medya buna imkân sağlamaktadır. Hâlbuki olmak istediğin ve şeriatın sana tavsiye ettiği her bir vasfı taşımak için çalışmak ve çabalamak zorundasın. İnsanımız kestirme yolları sevmektedir.

Yine son olarak eksilerinden biriside, günahlara girmeyi kolaylaştırmıştır. Bunun neticesinde ise Allah Teâla’dan uzaklaşılmaktadır. Bu ise bir toplumun başına gelebilecek en büyük musibetlerden bir tanesidir. Günahların ise fert ve toplum üzerinde birçok yan etkisi vardır. Topluma yan etkilerinden sadece bir tanesi zaferin ve yardımın gecikmesidir. Bu ise müminlerin birçok sıkıntısının başıdır. Bir topluma Allah’ın yardımı yoksa kim onları ayağa kaldıracak ve izzetli kılacaktır? Bu konuda dikkat etmemiz gereken şey sosyal medyada da Müslüman olduğumuzun farkında olmaktır. Nasıl ki reelde dilimizi, gözümüzü, kulağımızı günahlardan koruyorsak sanalda da korumak zorundayız. Gıybet yapmak, fasıktan işitileni araştırmak, her duyduğunu aktarmak, bilmediğin şeyin arkasına düşmek, malayani ile meşgul olmak gibi şeriatın emir ve yasakları bu ortamda da geçerlidir. Kısacası Müslüman her yerde Müslümandır.

Sosyal medyanın gücünü ifade etmek gayesiyle 2021 yılında yapılan bir araştırma ve neticesini paylaşarak bu yazıyı sonlandırmak istiyorum. [11]

Nüfus: Dünya nüfusu 2021’in başlangıcında 7,83 milyar olarak kaydedildi. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre bu rakam her yıl yüzde 1 artıyor. Bu da, 2020’nin başlangıcından bu yana dünya nüfusunun 80 milyondan fazla arttığına işaret ediyor.

Mobil: Günümüzde 5,22 milyar insan cep telefonu kullanıyor. Bu da dünya nüfusunun yüzde 66,6’sına tekabül ediyor.

İnternet: 2021’in Ocak ayı itibariyle yeryüzünde internet kullanan kişi sayısı 4,66 milyar olarak kaydedildi. Bu anlamda geçtiğimiz yıldan beri yüzde 7,3 (316 milyon kişi) artış yaşandı.

Sosyal medya: Geçtiğimiz yıl dünyada 3,71 milyon sosyal medya kullanıcısı varken bu yıl sayı 4,20 milyara yükseldi. Artık dünya nüfusunun yüzde 53’ü sosyal medya kullanıyor.

Herhangi bir tür telefonu olanlar: yüzde 90

Sadece akıllı telefonu olanlar: yüzde 89

Akıllı olmayan telefona sahip olmayanlar: yüzde 6,8

Kişisel/masa üstü bilgisayarı olanlar: yüzde 67

Tableti olanlar: yüzde 45

Oyun konsolu olanlar: yüzde 20

Akıllı saat/bilekliği olanlar: yüzde 17

Sanal gerçeklik cihazı olanlar: yüzde 4,3

83 milyon nüfuslu Türkiye’de herhangi bir cihaz vasıtasıyla internet kullanan kişi sayısı 62,07 milyon. Yani nüfusun yüzde 72’si internet kullanıcısı. İnternet kullanıcılarının sayısı geçtiğimiz yılın Ocak ayından bu yılın Ocak ayına kadar 2,4 milyon artarak yüzde 4’lük bir artış yaşanmasına yol açtı.

Bir günde bir kişi ortalama 7 saat 29 dakikayı internette geçiriyor.
2 saat 51 dakika sosyal medya kullanıyor.

3 saat 4 dakika televizyon seyrediyor.

1 saat 21 dakikamızı müzik dinleme uygulamalarında geçiriyor.
58 dakika oyunlarla vakit geçiriyor.

Mobil cihazlar aracılığıyla internette geçirdiğimiz ortalama süre tam 4 saat. Mobil internet kullananların sayısı 58,23 milyon.

Toplam internet kullanıcıları arasında mobil internet kullanıcılarının yüzdesi yüzde 94. İnternete akıllı telefonlarla erişenlerin oranı yüzde 93 iken akıllı telefonlardan önceki tür telefonlarla internete girenlerin oranı yüzde 2.

Türkiye’de en fazla kullanılan sosyal medya platformları ve kullanım yüzdeleri:

YouTube -​ yüzde 90
Instagram - yüzde 83
WhatsApp - yüzde 81
Facebook - yüzde 76
Twitter - yüzde 61
Facebook Messenger - yüzde 53

Hangi sosyal medya platformunda ortalama kaç saat geçirilmektedir?

WhatsApp’ta 15 saat
Instagram’da 19,7 saat
Facebook’ta 13,1 saat
TikTok’ta 14 saat
Twitter’da 7,8 saat

Duamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir. Bir sonraki yazıda görüşmek duasıyla…


 
 
[1] (25/Furkan 31)
[2] (6/Enam 112)
[3] (6/Enam 123)
[4] (26/Şuara 116)
[5] (19/Meryem 46)
[6] (29/Ankebut 24)
[7] (26/Şuara 167)
[8] (20/Taha 117)
[9] (2/Bakara 36)
[10] (8/Enfal 36)
[11] We are social isimli rapordan alınmıştır.
Whatsapp Destek