Mü'min Kadının Allah-u Teala'ya Olan Teslimiyeti

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Hamd Allah’adır, ona hamd eder ondan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Salat ve Selam Muhammed’e (sav) onun ailesine ve ashabının üzerine olsun.

Es Selamun Aleykum değerli bacım; ben acizane mümine kardeşin öncelikle kendi nefsime sonra sizlere, Allah’a iman ve teslimiyet konusunda azda olsa nasihat etmek isterim. Rabbim bizlere onu razı edecek sözler söylemeyi ve onun hoşuna gitmeyecek sözleri söylemekten kaçınmayı nasip etsin. Âmin

DEĞERLİ BACIM; Bizlerin dünyada ve ahirette aziz, mutlu ve Allah’ın razı olduğu; dünya ve ahiret saadetine ulaşan birisi olmamız dünyada lüks içerisinde yaşamamıza, lüks evlerde oturmamıza, en kaliteli eşyaları kullanmamıza, en pahalı takıları takmamıza, giydiğimiz elbisenin markasına, bindiğimiz arabanın modeline bağlı değildir. Bilakis Allah’a olan imanımız, teslimiyetimiz, ihlasla kulluk etmemiz ve onun dini üzere müstakim olmamıza bağlıdır.

DEĞERLİ KARDEŞİM; Bir düşünelim, Allah’u Teâlâ bize Kur’an ı Kerim de dünya ve ahirette örnek şahsiyetler oluşturan ve razı olduğu kadın model olarak bazı kadınlardan bahsetmiştir. Bunlar Hz. İsa’nın Annesi Meryem, (as) Firavunun hanımı Asiye Annemiz, İmran’ın hanımı ve İbrahim’in (as) hanımı Hz. İsmail’in annesi Hacer annemiz gibi kadınlardır. O kadınlar ki kıyamete kadar bütün Mü’minlerin kendisini namaz da okuyacağı Allah’ın kelamı olan Kur’an’ın içerisinde bahsedilmelerinin ve Allah katında bu kadar değerli ve aziz olmalarının sebebi ne dünyalık sahip olduğu şeyler ne şöhret sahibi olmaları ne de dünyalık birçok mala ve takılara sahip olmaları değildi. Onları üstün kılan tek sebep hiç kimseden korkmayan, tağutları ve her türlü putları reddedip sadece tek olarak kendilerini yaratan Allah’a iman etmeleri ve kayıtsız şartsız Allah’a teslim olmalarıydı.

Ebu Hureyre den nakledildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur; “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerimize ve amellerimize bakar.” (Müslim)

DEĞERLİ KARDEŞİM; Mü’mine Kadın Hayatın hükmünü yalnızca Allah’tan alandır. “Hüküm koyucu olarak Allah yeter.” Dediği için başka arayışlar içine asla girmez. Hüküm koyma yetkisi sadece Allah’a aittir, diye inandığından;

Demokrasi’nin hayata sunduğu ölçüleri…

Modernizm’in tavırlara sunduğu ölçüleri…

Feminizm ’in kadınlar için sunduğu ölçüleri reddeder! Bilir ve inanır ki Allah’ın (CC) hükmünden daha güzel olanı yoktur.

“Onlar, hala Cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’tan daha güzel olan kimdir?” (Maide 50)

Mü’min bir kadının itaati yalnızca Allah’ ve Resulünedir. Her gün okuduğu Fatiha Suresinin “Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz” ayetinde geçen kulluktan kastın mutlak itaat olduğunun farkındadır, kendisini yalnızca Allah’ın emirlerine mecbur hisseder. İtaat ettiklerine de seçici davranır, söylenen Allah’ın emrine aykırı değilse, Allah için itaat eder, Aykırı ise” Hayır” der.

Müslüman bir Kadın; Allah’ın şeriatı dışında hükümler koyan ve insanları beşer ürünü olan bu yasalara itaate davet edip zorlayan her türlü sistemlerden uzaktır. Geleneklerin ve nefsin isteklerinin tağut olduğunun bilincinde olan Kadın’dır, zira o Kur’an ve Sünnetle çelişen Rabbi ile arasını açan her türlü hüküm, kanun ve Tağut’tan uzaktır.

Müslüman Kadın; Allah’u teala’yı ve resulünü mutlak bir sevgi ile sever. Hiçbir zaman yaratılmış olan birinin sevgisini Allah’u tealanın sevgisinin önüne geçirmez. Allah’u teala kimi sevmesini ister ve izin verirse onun istediği ölçüde onları da sever.

“İnsanlardan öylesi vardır ki; Allah dışında birtakım varlıkları Allah’a ortaklar edinirde onları Allah’ı sever gibi severler, iman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise daha kuvvetlidir.” (Bakara165)

Ve yine aynı şekilde Allah’ın sevmesine izin vermediği, onun uzaklaşmasını istediği Allah’u Teâlâ’nın, Rasulünün, dininin ve Müslümanların düşmanı olan tağutlara ve müşriklere, Allah’a, Rasulüne ve Müslümanlara duyduğu gibi sevgi duymaz.

Müslüman ve şuurlu Kadının safını belirlemiş olması gerekir ki buda imanla mümkündür. O sadece iman ettim deyip, Kelime – i şehadeti diliyle söylemeyle yetinmez, aynı zamanda iman iddiasını Allah’a itaatinde, onun küfür ve haram gördüğü şeylerden kaçınmasıyla ortaya koyar ve inandığı Tevhit akidesi uğruna gerektiğin de malını, canını ve ailesini feda etmeye hazırdır. O kadın bilir ki bu dünya da fani olan şeyleri Allah (CC) için ortaya koymadan ebedi olan cennet nimetlerine ulaşamaz.

Muhammed’in (sav) kendisi ile gönderildiği davanın adı Tevhit’ tir. Ve her şeye, herkese bir konum ve ölçü beyan etmiştir. Kadının haysiyetinin izzet ve şerefinin yerlerde süründüğü bir dönemde ona uzatılmış ilahi bir bağdı, o vahiy hükümleriyle kadının elinden alınan izzetini, onurunu, iade etti ve ona bir kimlik sundu. Tevhit davasında ona da bir yer belirledi. Bu şerefli mücadele de ona da görev verdi, sorumluluk yükledi ve rol biçti. O artık iman eden, itaat eden, hicret eden, cihat eden yalnızca Allah’a kul olan kısacası “La” ile kafa tutan, reddeden “İlla” ile boyun eğen özgür bir kul oldu. Tağutlar, şeytan ve dostları kadının bu kadar özgürleşmesini hazmedemediler. İslam’ın ona verdiği konumdan koparmak adına kâh çağdaşlıkla, kâh modernizm’le, kâh feminizm’le onu izzetinden uzaklaştırmaya çalıştılar,” Sen Özgürsün” diye kulaklara fısıldadılar “Eşitsin” dediler “Erkeğe boyun eğmek zorunda değilsin,” Ekonomik Özgürlüğün Olmalı” dediler de dediler…

Kadına kendi belirledikleri ölçüleri kabullendirme derdindeydiler, ama Müslüman bir kadın hiçbir zaman inanmaz, bilir ki İslam’ın dışında ki bütün sistemler kadını ancak alçaltır, iffetsizleştirir, köleleştirir ve dünyalık çıkarlar uğrana kullanılan bir meta haline getirir.  

Bütün bunların bilincinde olan kadın kendine Hacer'in teslimiyetini örnek almıştır. Hacer kıssası Müslüman kadının önüne, Allah'a İmanın derinliğine ve ona sadakatle tevekküle dair en parlak numuneleri koymaktadır. İbrahim (as) onu Mekke-i Mükerreme'de, Beytullah'ın civarında zemzemin üstündeki bir gölgeliğin yanına bırakmıştı o zaman Mekke'de hiç kimse yoktu ve suda bulunmuyordu.

Hacer'in yanında henüz küçük olan bebeği İsmail'den başkası da yoktu. O vakit Hacer büyük bir metanet, güven, sükûnet ve huzurla İbrahim'e “Ey
İbrahim Allah mı bunu sana emretti?” demiş O da “evet” diye cevap vermişti. Hacer'in cevabı Allah'a teslimiyet, ferahlık ve emniyet ile doluydu “Öyleyse O bizi zayi etmez” (Buhari)

Dehşet verici ve son derece zor bir durumdu bir adam karısını ve küçücük bebeğini çorak bir arazide terk ediyor ve bir bitki ne bir su ne de bir insan var. Eğer Hacer'in gönlünü dolduran Allah'a iman Teslimiyet ve tevekkülün sadakati olmasaydı bu dehşet verici duruma tahammül gösteremezdi; daha ilk andan itibaren eşine karşı çıkar, isyan eder ve Rabbinin imtihanını da başarı ile tamamlayamazdı. Hem Rabbine hem de Rabbinin itaat etmesini istediği eşine, asi olurdu ve Beytullah'ı ziyaret eden hacıların ve umrecilerin gece ve gündüz pak zemzem suyundan her içişlerinde, onun o sıkıntılı günlerinde yaptığı gibi; Safa ve Merve tepeleri arasında koşarak her say ettiklerinde Allah'ın fiillerini tekrarlattığı örnek bir şahsiyet olamazdı

DEĞERLİ BACIM; Şimdi soralım kendimize, bizler de gerçekten Allah'a hakkıyla iman etmiş, Rasulünü örnek almış, her konuda Allah’u Teala'ya sorgusuz sualsiz teslim olmuş bir kul muyuz? Bizler kendimize; Allah'ın bize örnek gösterdiği ve benzememizi istediği Hacer'i örnek aldık mı?
Hayatımızın hangi alanında: ‘’Eğer bu başıma gelen şey Rabbim olan Allah Teala'dan geldiyse sorun yok o beni zayi etmez.’’ diyerek ona olan teslimiyetimizi ortaya koyduk ve gerekeni yapabildik mi?

DEĞERLİ BACIM; Bu sorunun cevabını Allah’u Teala bize sormadan önce biz kendi vicdanımızda cevap verelim ve gerekeni yapalım ki yarın Rabbimiz’in karşısında mahcup olmayalım

“Bugün hesap görücü olarak nefsin yeter” (İsra 14)

DEĞERLİ BACIM; Seni emanetleri zayi etmeyen Allah'a emanet ediyorum Rabbim hepimize kendini razı edecek şekilde iman ve teslimiyet üzere bir hayat yaşamayı nasip etsin. Âmin

 
Whatsapp Destek