Nasihatçinin Niyetini Düzeltmesi 

Ömer’den (ra) rivayet edilen hadiste Rasulullah (sav) “Ameller niyetlere göredir.” diye buyurmuştur. Amellerin niyetlere göre olmasının anlamı ise yapılan amelin doğru bir kasıtla yapılmasıdır. Yapılan bir işin Allah katında kabul edilebilmesi için hem İslam şeriatına uygun olması hem de içerisindeki kastın düzgün olması şarttır.
İnsanlara nasihat etme konumunda olanlar, Allah’ın (cc) dinine dair konuları ele alıp insanlara öğretmeye gayret ettikleri için niyetlerini sürekli düzgün tutmaya daha fazla ihtiyaç duyarlar.
İnsanın kalbindeki niyet dış etkenlerden dolayı her an bozulabileceği için yapacakları bütün nasihatler, sohbetler ve derslerde “Allah’ım senin rızan için çalışıp çabalıyorum bana yardım et.” diye dua etmeleri kendilerine güzel bir motivasyon sağlar. Eğer nasihatlerinden önce yazılı bir hazırlık yapıyorlarsa aldıkları notların en başına niyetlerini sürekli canlı tutmak için böyle bir ibare kaydetmeleri faydalı olur.
Niyetin farklı olması, Allah rızası olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşmesi veya Allah rızasının yanı sıra dünyevi amaçları da içermesi durumunda Allah (cc) yapılan amele hiçbir ecir takdir etmez.
Nasihatçinin, her nasihat öncesi kendisini dinlemek üzere hazır bulunanların çokluğuna, samimi tavırlarına aldanıp şeytanın dürtmesi sonucu gurur ve kibre kapılmaması için, kendine ve dinleyenlere dua etmesi de en az niyeti kadar faydalıdır.
İbni Hacer’in Fethu’l-Bârî’de bahsettiğine göre İmam Buhari (rh) Semerkant’ta iken içine bir darlık geldiğinde şu şekilde dua ederdi.

“Allah’ım ben gösteriş, gurur, saygınlık kazanmak ya da senin dininde bir eğrilik yapmak için bu işe koyulmadım; sadece senin rızanı umuyorum.”
Müslüman bir kulun gündelik işlerinin neredeyse tamamı dua ile başlayıp biterken nasihatçinin de vazifesini yerine getirdiği bütün aşamalarda duasız kalması düşünülemez. Nasihat edeceği yere giderken, sözlerine başlamadan önce ve bitirirken duayı ihmal etmemelidir. Bu aşamalarda yapacağı dualar, kendisince malum olduğu için burada duaların detayına girmiyoruz.
Nasihatçinin üstlendiği yüce görevin en başında, Allah’tan yardım istemeyi aksatmadan, görevini bilinçli ve istikrarlı bir şekilde sürdürmesi, kendisine Allah tarafından bahşedilecek yardıma nail olmasını sağlar. Sadece Allah’ın rızası gözetilerek yapılan bir nasihatte, nasihatçiye takva sahibi olması da ciddi artılar kazandırır.

Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar.”[1]
Bu ayet nasihatçinin niyetini düzeltmesi, gurura ve kibre kapılmaması, şeytanın kendisi aleyhine kuracağı tuzaklara düşmemesi açısından, takvasının kendisine bir kalkan gibi koruma sağlayacağını müjdelemektedir.
Kendisini dinlemek için hazır bulunan hedef kitlenin karşısına çıkmadan önce nasihatçi kendisine bazı amaçlar ve hedefler belirler.
Rasullerin ve nebilerin görevini ifa eden nasihatçi, Allah’a (cc) ibadet maksadıyla insanlara dinini öğretirken yaptığı bu ameli, kendisini Allah’a (cc) yaklaştıran bir ibadet olarak yerine getirir. İmam Tirmizi’nin rivayet ettiği, Şeyh Ahmet Şakir’in de sahihtir dediği bir hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır.

“Allah ve onun melekleri, göklerin ve yeryüzünün sakinleri, deliğindeki karıncalar ve denizdeki balıklar insanlara hayrı öğretenlere dua ederler.”
Allah’ın kendisini bu derece yüksek bir mükâfatla ödüllendirdiği nasihatçilerin salih bir amel üzere olduklarına en ufak bir şüphe yoktur. Üzerinde bulundukları bu paha biçilmez salih amelin kusursuz bir şekilde icra edilmesi gerektiğini, basit bir hatanın telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabileceğini ve insanların en doğru kanaldan tahkik edilmiş bilgilerle aydınlatılması gerektiğini en iyi kendileri bilirler.
İslam’ın hükümlerinin neredeyse tamamının yok edildiği günümüz coğrafyasında nasihatçinin hitaplarını dinleyenler, dinleri konusunda yeterli malumata sahip olmadıkları ve sürekli yeni şeyler öğrenmeye şiddetle ihtiyaç duydukları için; nasihatçi bütün nasihatlerinde insanlara İslam’ın hükümlerini öğretme gayesi güder.
Nasihatleri ne kadar çok ve çeşitli olursa olsun, yine de dinleyenlerin sürekli yeni şeyler öğrenmesi gerektiğini hesaba katarak kendini geliştirir, dinleyenlerin sorularına da ikna edici cevaplar vererek yeni meseleler öğretmiş olmanın hazzı ile nasihatini tamamlar. Anlatılan mesele hangi konu ile ilgili olursa olsun nasihat bittiğinde ortamdan ayrılan herkes mutlaka dini hususunda yeni bir şey öğrenmiş olarak ayrılır.
Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kim bir hayrı tavsiye ederse ecirlerinden bir şey eksilmeksizin o hayrı yapanlar gibi ecir elde eder. Kimde bir sapkınlığı tavsiye ederse günahlarından bir şey eksilmeksizin o sapkınlığı yapanlar kadar günaha girmiş olur.”[2]
İnsanlara dinlerinde yeni şeyler öğretme niyeti üzere yapılan bir nasihat ne kadar çok kimseye fayda sağlarsa hatta o nasihatle ne kadar çok kimse amel ederse aldıkları sevabın aynısını nasihati yapanda elde eder. Kişi kendi başına okuyup öğrendiği bir ilimle amel ettiğinde kendinden başkası ecir kazanamazken yüzlerce insan dinledikleri bir dersten öğrendikleri herhangi bir salih ameli işlediklerinde ise nasihatçinin amel defterine o salih ameli işleyen yüzlerce insanın  kazandığı sevabın tamamı yazılır.
Şirkin her çeşidinin yaygın hale geldiği, bidatlerin dinin yerine geçirilip anlatıldığı, çağdaş mürciyenin şirk ve bidat ehline cennet vaadleri dağıttığı toplumlarda yaşamak zorunda olan nasihatçi, insanları irşad ederken aynı zamanda içinde yaşadığı çevreyi de İslami açıdan dönüştürme gayesi ile hareket etmek zorundadır. Bu amacını gerçekleştirmesi için nasihatçinin en büyük örneği şüphesiz Rasulullah’tır (sav). Kendisine peygamberlik verildiği andan itibaren tek başına dönemin şirk ve küfür menbası konumundaki Mekke’de; gözüyle görüp eliyle dokunduğu ilahlara tapınan müşrik insanları,  görmediği bir ilaha ibadet eden kimselere dönüştürmüştür. Bu dönüşümü nasıl başarmıştır sorusuna verilecek en güzel cevap ise elbette Allah (cc) tarafından gönüllere şifa olarak kendisine indirilen Kuran sayesindedir.
Kuranın içeriği ile amel edildiği emirleri harfiyen yerine getirilip yasaklarından titizlikle sakınıldığı sürece Allah’ın (cc) yardımıyla birlikte başarıya ulaşılmasının önünde hiçbir engel kalmaz.
Kuran’ın nasihatçinin çevresine en güzel faydaları sağlaması açısından atılması gereken bazı adımlar vardır. Bu adımlardan en başta geleni nasihatçi etrafındaki insanlara Kuran okumayı tavsiye etmeli bunun için Kuran’a ilgi uyandıracak yöntemlere başvurmalıdır. Ardından Kuran’ın içeriğinin anlaşılması için okuyan herkesin mealini ve ardından kısa olanlardan başlayarak tefsirini okumalarını teşvik etmek suretiyle, Allah’ın (cc) kıyamete kadar geçerli eskimez buyruklarının etkisi ile düşünmesi ve amel etmeye yönelmesi sağlanmış olur.
Nasihatçi çevresine anlattığı bütün vaazlarında ve sohbetlerinde, ayetler ve hadisler üzerinden terğib ve terhib yöntemiyle (işlenecek salih amellerin Allah (cc) katındaki üstün mükafatlara eriştirdiğini ve mükafatın detaylarını, şirkin ebedi cehennem azabına, haramların da şiddetli azaba vesile olduğunu etkili bir üslupla) anlattığı sürece, Kuran sayesinde belirli bir bilinç düzeyine ulaşmış olan her ferdin, amel boyutunda da mesafe kat etmeye başladığını görür. Rasulullah’ın (sav) ümmetine yaptığı bütün nasihatler şu hadiste özetlenmiş durumdadır:
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم أيها الناس ليس من شيئ يقربكم من الجنة ويبعدكم من النار إلا وأمرتكم به وليس من شيئ يقربكم من النار ويبعدكم من الجنة إلا ونهيتكم عنه
“Ey insanlar sizi cennete yaklaştırıp cehennemden uzaklaştıracak her şeyi emrettim. Cehenneme yaklaştırıp cennetten uzaklaştıracak her şeyden de sizleri nehyettim.”[3]
Nasihatler tıpkı bu hadiste belirtilen temel gayeler esas alınarak kişisel yorumlara daha kısa yer verilerek içeriği Allah ve Rasulü’nün buyruklarıyla dopdolu olursa, dinleyenler üzerinde nasihatçinin kendi şahsi fikirlerine davet etmediği, anlattıklarını sadece ayetler ve hadisler üzerinden ifade ettiği, Allah’ın ve Rasulü’nün saf ve temiz davetini yaptığı kanaati oluşur.
Ailesi, arkadaşları ve sosyal çevresi arasında nasihatçi, nebevi ahlakıyla dikkatleri üzerine çeker. Hiçbir kimse tarafından yalancılık, ikiyüzlülük, ortama ve şahıslara göre görüşleri değişen birisi olarak anılamaz.
Müşrikler, peygamberliği öncesindeki hayatında bile Rasulullah’ı (sav) doğru sözlü ve güvenilir olarak tanırlar, üstün meziyetlere sahip birisi olarak kabul ederlerdi. Kendisine peygamberlik verildiğinde ise yalanladıkları şeyler Allah’ın ayetleri olmuş, şahsına yönelik attıkları iftiralara ise kendileri bile inanmamışlardır.
Rasulullah (sav) onların ilahlarının sahte, atalarının açık bir dalalet üzere olduklarını haykırmasına rağmen, yine de şahsına yönelik bir ithamda bulunamamışlar, Muhammed-ül Emin olarak isimlendirmeye devam etmişlerdir.
Kuranı Kerim’de onların peygamberin şahsını değil getirdiği ayetleri inkâr ettiklerini şöyle haber veriyor.

“Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler açıkça Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar.”[4]
Nasihatçi peygamberin yaptığı gibi Kuran ve sünnet temelli bir davet ortaya koyduğu zaman kendisinin anlattıklarına muhalefet edip atalarının yolunda körü körüne ilerleyen cahil kesim tarafından şahsiyeti ile ilgili olabilecek hiçbir itham altında kalmamalıdır.
Cahillikleri sebebiyle şirkin ve bidatlerin içerisinde boğulan inkârcılar, her ne kadar anlatılan konulara, içerisindeki ayet ve hadislerin ifade ettiği gerçeklere itiraz ederlerse etsinler; Mekkelilerin Rasulullah’ın şahsına bir zarar veremedikleri gibi nasihatçiye bir zarar veremeyecekler, davetinin önünde gözle görülür elle tutulur bir engel oluşturamayacaklardır. Çevresinde ahlakının üstünlüğüyle tanınan bir nasihatçi kişiliği, karakteri ve şahsiyeti açısından insanların gözünden düşmediği; dürüstlüğüyle, yumuşak huyluluğuyla tanındığı sürece etrafından anlattığı doğrulara yönelik eleştiriler alsa bile bu eleştirilerden zarar görmeyecek aksine peygamberlerin yolunda olduğunu teyit ettirmiş olacaktır.
İslam’ın hâkim olduğu bir yaşantıdan yüzyıllardır uzaklaştırılmış bir toplum, doğal olarak Allah’ın (cc) dinine dair birçok meseleden de gafil durumdadır. Hayatın olağan akışı içerisinde Allah’ın (cc) emirlerine aykırı davranıyor, şiddetle sakındırdığı yasakları da normal görüp işliyorken bu kötü gidişe dur diyecek birisi konumundaki nasihatçi, bütün cesaretini kendinde, bütün dikkatleri de üzerinde toplayıp yüzyıllardır insanların gündeminden sümen altı edilmiş konuları birer birer gündeme getirme görevini üstlenir. Anlatılan konulara karşı çok farklı tepkiler alması durumunda bile Kuran ve sünnetten ehlisünnet vel cemaatin anlayışı üzere kesin delillere dayandığı sürece, hiçbir kınayanın kınamasından korkmadan, münker ehline karşı vaziyeti idare etme düşüncesine de kapılmadan, hakkın gündem edilmesi adına başarılı bir görevi ifa eder.
Allah’ın (cc) dinine, Müslümanlara, ehlisünnet vel cemaatin yoluna ihsan üzere tabi olanlara düşmanlık edenler, kıyamete kadar var olacaklar ve hak-batıl kavgası kıyamete kadar devam edecektir. Nasihatçi Allah’ı (cc) razı ettiği sürece gündem edip üzerinde durduğu konular sebebiyle çeşitli düşmanlar tarafından hedef gösterilmesine aldırmadan sırat-ı müstekim üzere yoluna devam eder.
Yezid bin Muaviye’nin halifeliği döneminde Yezid’in görevlilerinden biri Kufe’ye gelir. Dönemin âlimlerinden İmam Şabi ve Hasan Basri ile görüşürken kendisine Yezid tarafından bazı emirler verildiğini, emirlere itaat ederse Allah’a isyan etmiş olacağını bildiği halde Yezid’den korktuğu için itaat etmek zorunda kaldığını anlatır. Nasıl davranması gerektiği konusunda onların görüşlerini almak ister. İmam Şabi kendisiyle biraz konuştuktan sonra Hasan Basri’ninde görüşünü almak ister. Hasan Basri orada şu müthiş cevabı verir: “Allah’a itaat eder Yezid’e isyan edersen Allah seni Yezid’den korur. Fakat Yezid’e itaat ederde Allah’a isyan edersen Yezid seni Allah’ın azabından koruyamaz.”
Bugün insanlara Allah’ın (cc) dinini anlatan nasihatçilerimiz Kuran ve sünnetin bildirdiği şeytanı, şirki ve küfrü, nifakı ve münafıkları, firavunu ve tabilerini, açıkça anlattıklarında, batıl ve ehline hizmet edenler rahatsız olacaklar, sürekli olarak nasihatçiyi amacından saptıracak gündemler icat etmeye çalışacaklardır.
Allah’ın rızasını amaçladıktan sonra başka hiçbir rızaya iltifat etmeyen nasihatçilere selam olsun.
 
 
[1] (7/Araf 201)
[2] (Müslim)
[3] (ibn Ebi Şeybe Musannef)
[4] (6/Enam 33)
Whatsapp Destek