Ödül ve Ceza Yöntemi

Çocuklarımızın davranışını sürekli hale getirme veya sonlandırma maksadıyla, sıkça uyguladığımız iki yöntem vardır. Ödül ve ceza yöntemi. Peki, çocuk ödüllendirilerek güzel bir davranış onda kalıcı hale getirilebilir mi? Veya cezalandırılarak yanlış olan o davranış sonlandırılabilir mi?
Ödül ve ceza birbirine zıt kavramlar olsa da uygulama alanı ve ebeveynin niyeti cihetinden aynı olan ve biri olmadığında diğeri tercih edilen iki yöntem. Çocukta bıraktığı olumsuz etki açısından da benzer sayılabilir. Bu konu eğiticileri ikiye bölmüş olsa da temiz bir fıtrata, selim bir kalbe sahip olan kimse, ödül ve ceza yönteminin yüzeyselliğini görür ve uygulama noktasında titiz davranır.
Çocuğumuza, bizi mutlu eden her davranışı sonucunda, sürekli ödüller verdiğimizi bir düşünelim. “Yemeğini yersen, sana çikolata vereceğim.”  “Ödevlerini yaparsan bilgisayarda oyun oynayacaksın.” “Vaktinde uyursan, sana istediğin oyuncağı alırım”  vb. cümleler. Bu tür yaklaşımlar kısa vadede işe yarasa da uzun vadede çocukta şu tür etkiler bırakabilir;
  1. Çocuk ödül yöntemi ile yaptığı o davranışı bir müddet sonra karşılığında alacağı şey için yapmaya başlar, yani çıkarcılığı öğrenir.
  2. Ödül, amacı araca dönüştürür. Yani çocuk ödevini anlamak istediği ve sorumluluk alanına dâhil ettiği için değil, sonucunda alacağı ödül için yapmaya başlar.
  3. Ödül, öğrenmeyi durdurur. Bozuk bir niyet ile yapılan her iş yüzeyseldir ve unutulmaya da, silinmeye de mahkûmdur.
  4. Ödül, kaliteyi düşürür. Çocuk ödüle kavuşmak adına yaptığı işe önem vermez, bir an evvel o sorumluluktan kurtulup sonucunda alacağı ödüle odaklanır.
  5. Yine ödül, çocukta var olan değerleri öldürür.  Şöyle ki: namaz gibi İslam'ın bazı ibadetlerinin çocuğa kazandırılması adına verilen ödüller, o ibadetin önemini idrak etmesine, dahası muhlis ve muhsin bir şekilde ibadetleri sürdürebilmesine engeldir.
  6. Çocukta sorumluluk bilincini zedeler. Çünkü ödül alan çocuklar yaptığı işi sorumluluk alanına dâhil etmez, ödüle giden bir yol/araç olarak görür.

Hangi söz ve fiiller ödül sayılabilir?
Maddi şeyler ödül sayılacağı gibi, yersiz ve gereksiz takdir yahut çocuğun sorumluluk alanına dâhil olan şeyleri yerine getirmesi sonucunda alkışlama veya teşekkür etme gibi yaklaşımlar da ödül kapsamına girer.

Ne yapılabilir?
“Ödül verilmeden çocuğumuzun hayrına olan isteklerimiz nasıl yaptırılabilir?” Şeklinde bir soru zihnimizde canlandıysa cevabı açıktır. Öncelikle konuyla bağlantılı olan, bir önceki sayıda kaleme aldığımız  “çocuklarda sorumluluk bilinci” adlı yazı okunmalı, mezkur maddeler uygulanmaya çalışılmalıdır. Sonrasında kararlı bir şekilde aynı zamanda çocukla sohbet içerisinde bu sorumluluklar öğretilir. Her ebeveyn çocuğundan beklentisini düşürmeli ve imani, ahlaki anlamda olabileceği en iyi insan olması adına çaba harcamalı, bunu öncelemelidir.
 
Anne baba öncesinde bir koşula bağlamaksızın çocuklarına hediyeler alabilir onları bu şekilde motive edebilir, sevgilerini dışa vurabilirler. Fakat “Şunu yaparsan, bunu alırım” gibi koşullu cümleler kurulduğunda ödül devreye girer ve yukarıda bahsi geçen sonuçları doğurabilir.
Yazımızın bir başka konusu olan, ceza yöntemine gelince; Ceza kavramını biraz açmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Toplumumuz ceza olarak; çocuğun yapmış olduğu kötü, istenmeyen bir davranış sonucunda onun, canını yakan, şahsiyetini zedeleyen, yaptığı şey ile verilen ceza arasında bir bağlantı kuramadığı, dolayısıyla zihninde karmaşıklığa sebep olup kalıcı bir sonuç alınamayan yöntemler uygularlar. Örneğin; evde değerli bir eşyayı kıran çocuğa toplumumuzun geneli ne yazık ki yukarıda geçen olumsuzluklara sebep olan yaptırımları,  yani biyolojik ya da psikolojik şiddeti uygular. Oysa anne baba çocuğun kardeşine vuruşunun, ödevini yapmayışının altında yatan gerçek sebebi bulmalıdır. Ceza, bu sebeplerin üstünü örter ve vakti olmayan (!) ebeveynlere göre, o meseleyi sonlandırmak adına kurtarıcı bir yöntemdir.

Yapılması gerekeni bir örnekle açıklamak gerekirse: evde bir şeyleri kıran, zarar veren çocuk gözlemlenmelidir. Bunu kasıtlı mı yaptı, yoksa kasıtsız mı? Eğer kasıtsız, kazara yapmışsa sorumluluk bilinci kazandırma adına, kırdığı o şey mümkünse ona toplatılmalı, anne veya baba yardımcı olmak için yanında bulunmalı ve bu işi öfkelenme, bağırma gibi tepkiler olmaksızın sakin bir şekilde halletmelidirler. Duvarı boyamışsa ona sildirilmeli, zarar verdiği şey tamir gerektiren bir şey ise (yapıştırma vb.) çocuğa yaptırılmaya çalışılmalıdır.
Kasıtlı bir şekilde yapılanlarda ise, zarar verdiği şeyin toplanmasına zemin hazırlamakla birlikte, bu davranışı ne için yaptığı araştırılmalıdır. Çocukların her davranışı onlara göre mantıklıdır ve her birinin altında farklı sebepler yatar. Mesela; kardeşine vuran bir çocuk sevgi ve ilgiden mahrum olduğunu düşünüp bunun müsebbibini kardeşi olarak görüyor olabilir. Ona verilen ceza onda var olan bu duyguyu gidermeyip bastırmasına, daha da içselleştirmesine veya bu davranışı gizliden gizliye sürdürmesine sebep olacaktır. Yahut vaktinde uyumayan bir çocuğun sağlıklı bir gece uykusu olmayabilir veya uyuduktan sonra bir şeylerden mahrum olacağını düşünüyor olabilir. Evdeki eşyalara zarar veren bir çocuk; telefonla, ev işleriyle kendini kaybeden anne babaya karşı tepkisel bir davranış geliştirmiş olabilir. Çünkü çocuklar yaşamlarında anne babalarının tanıklığına ihtiyaç duyarlar. Oyun oynarken, resim çizerken mutlu oldukları her hallerinde iki çift gözün sürekli olarak onları takip ve tasdik etmesini isterler ve bu duyguları son derece tabii duygulardır. Son olarak zarar verilen şeyin temini için çocuğun harçlıklarından bir miktar alınabilir buda yaptığı davranışın bedelini ödemesine, karşılığını görmesine yardımcı olacaktır.

Örnekte anlatılan uygulamalar çocuğa biyolojik (vurma, hırpalama) veya psikolojik (aşağılama, annen olmayacağım şeklinde çocuğun davranışlarını değil duygularını hedef alan cümleler kurma gibi) bir şiddetin aksine, yaptığı her davranışın sonucuna katlanmasını öğretir. Buna bedel ödeme, mahrum bırakma da denilebilir. İslam’daki ceza kavramı da tam olarak bu tanımların bir karşılığıdır.

“(Onlara şöyle denir:) işte bu sizin mükâfatlarınızdır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.”[1]  Ayetin Arapça metininde yer alan - جَزَٓاءً - kelimesinin Türkçeleşmiş hali karşılıktır. Kur’an-ı Kerim'de bunu doğrulayan farklı ayetlerde bulunmaktadır. Bu karşılık mutlaka yaptığı amelin cinsindendir. Çocuğun yaptığı yanlışa, o yanlışın cinsinden olan bir karşılık verilir. Bu, çocuğun bağlantı kurabileceği, ders çıkarabileceği, yaptığı yanlış davranışın farkında olabileceği, çocuğu bir başka yanlış davranışa itmeyen bir karşılıktır.
Tasvip edilmeyen ceza yönteminin doğuracağı sonuçlar nelerdir?
 
  1. Ceza asıl sebebi örter. Ebeveynler çocuklarına ceza vererek asıl sebebi ortadan kaldırmış olurlar. Ödevini yapmayan çocuğa yapılması gereken ilk şey  “neden yapmıyor?” sorusunu sormaktır. Ceza veya ödül verilerek uygulanan yaptırımların altında ise “kısa yoldan bu ödevi çocuğa nasıl yaptırırım?” düşüncesi vardır.
  2. Sıkça ceza alan çocuklar,  mizacına göre; saldırgan veya çekingen/içe dönük bir hale bürünebilirler. Sebebi ise çocukların öz benliklerinin zedelenmesi, şahsiyetlerinin yaralanması, kendilerini değersiz hissediyor olmalarıdır.
  3. Ceza, çocuklara ikiyüzlülüğü öğretir. Çocuk ebeveynin olduğu yerde o davranışı yapmazken, ebeveynin olmadığı yerde rahatlıkla yapabilir.
  4. Sıkça ceza veya ödül verilen çocuklar şuursuzdur. Neyi ne için yapması gerektiğini bilmezler. Onların odak noktası yalnızca, işin sonunda verilecek cezadan kaçmak yahut ödüle ulaşmaktır.
  5. Ceza alan çocuklar beraberinde aşağılama, kıyaslama veya yargılanma gibi olumsuzluklara maruz kaldığında, hayat boyu kendilerinin yetersiz olduğunu düşünürler. Özeleştirisi gereğinden fazla yüksek, hayata karşı karamsardırlar.

Güvendiğim bir psikoloğun bir seminerinde söylediği şu sözünü çok isabetli ve üzerinde düşünülmeye değer buluyorum : “Türkiye’deki toplum yapısının temeli, korku kültürüdür. Korku kültüründe insanlar güçlü kimselere önem verir, dolayısıyla o toplumda çocuklar değersizdir. Korku kültüründe, utandırarak eğitim esastır.” İşte kıyaslama, aşağılama, yargılama gibi yaklaşımlar da korku kültüründe yetişmiş bir neslin kısır döngüsüdür.
Rasulullah’ı (sav)her konuda kendine rehber edinmiş olan ebeveynlerin şunu bilmesi gerekir ki O (sav), çocuklara karşı tahammülkardı.
Enes (ra) Rasulullah’ın yanına on yaşında geldi  ve bir o kadar zaman  onun yanında, hizmetinde bulundu. Acaba Enes (ra) hiç mi hata yapmadı ki Rasulullah ona kızmadı veya onu kırmadı?

Enes b. Mâlik (ra) anlatıyor:
"Rasulullah insanların en güzel ahlaklısı idi. Bir gün beni bir işi için göndermek istedi. Ben:
“Vallahi gitmeyeceğim" dedim. İçimden de Rasulullah’ın emrettiği yere gitmem gerektiğini biliyordum. Yanından çıktım. Sokakta oynayan çocuklara uğradım. Onlara takılıp kaldım. Aradan epey zaman geçti. Birden Rasulullah’ın ensemden tuttuğunu gördüm. Hemen ona baktım. Gülümsüyordu. "Ey Enescik! Gönderdiğim yere gittin mi?" dedi. "Evet, gidiyorum ya Rasulallah" dedim. "
Enes sözlerine devamla demiştir ki:
"Rasulullah’a on yıl hizmet ettim. Her işim onun arzu ettiği şekilde olmuyordu. Yaptığım bir şey için "bunu niye böyle yaptın?" Yapmadığım bir şey için de "niye şöyle yapmadın?" demedi."

"Rasulullah beni ne dövdü, ne bana kötü bir laf söyledi ne de yüz ekşitti. Bir kere bile bana öf demedi. Beni hiç bir zaman ayıplamadı."[2]

Hata yapmanın insana mahsus olduğunu, insanlar içerisinde de çocukların daha çok hata yapabileceğini unutmamalı, onlara birey muamelesi yaparken de bu gerçeklikten uzaklaşmamalıyız.
       
  Velhamdulillahi Rabbil âlemin.


 
 
[1] (76/ İnsan 22)
[2] Ebu Davud, Edeb 1
Whatsapp Destek