Öyle Bir Aya Giriyoruz ki…! | Burak Gültepe

Bu ayda dilini tutan diğer aylarda da dilini tutabilir; bu ayda harama bakmayan diğer aylarda da bakmayabilir; bu ayda ibadete alışan diğer aylarda da ibadetleri yapabilir; bu ayda oruca alışan diğer aylarda da oruç tutabilir; bu ayda Kur’an’a yakınlaşan diğer aylarda da Kur’an okuyabilir… O halde bu ayda başkalarını bırakalım salih amellere alışalım. Bu sebeple bu ay ki hadis-i şerifimiz;

“Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.” [1]

ŞERH:

Bazılarına göre bu hadiste bir mecaz vardır. Yani cennet kapılarının açılması, Allah’ın kullarına ibadetleri kolaylaştırması; cehennem kapılarının kapanması, günahlardan uzak tutulması; şeytanların zincire vurulması, etkilerinin azalması anlamındadır… Bizi dinden soğutan, olmadık vesveseleri vererek aklımızı allak bullak eden şeytan, bu ayda artık bizi rahatsız edemeyecektir. Bu gerçekten büyük bir lütuftur.

Bunlar doğrudur ancak bu hadiste, hakikatler haber verilmiştir. Yani Ramazan ayı geldiğinde, cennetin kapıları bizzat açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlenir. Bütün bunlar, Ramazan ayının girmesine, saygınlığının büyüklüğüne ve şeytanın müminlere eziyetten men edildiğine, bir alamet ve bir işarettir. Büyük ve azılı şeytanların zincirleneceğini, yardımcılarının ise serbest olduğunu söyleyenler de olmuştur. Ayrıca şunu da unutmayalım ki: İnsanı sadece şeytan değil, nefsi de aldatır. Bütün şeytanlar bağlı olsa bile, insanı aldatmak için nefsi yeter. En doğrusunu Allah bilir.

KULLUK ŞUURU

Bu hayatın meşgalesi çoğu zaman bizi alıp götürüyor. Günler, haftalar ve yıllar birbirini kovalarken kalbimiz imani yönden zayıflıyor, amellerimiz azalaraktan sönüyor. Ramazan ayı ise kalbimizi pekiştirme ve amelleri canlandırma ayıdır. Dikkat edin! Sayılı günler ise çabuk geçer;

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” [2]

KISASA KISAS!

“Oruç ve Kur’an, kıyamet günü kula şefaat ederler. Oruç şöyle der: Ey Rabbim! Gündüz bu kulu yemekten ve şehvetten men ettim. Ona şefaat etmeme izin ver. Böylece her ikisi de şefaat ederler.” [3]

Kur’an ve oruç ehli olursak yüce Allah’ın dinini korursak, Allah da bizi ihtiyacımız olan her yerde koruyacaktır; dünyada, kabirde ve ahirette... Şunu da bilelim ki, hayır kapıları sonsuza kadar açık kalmaz! Peki bu mübarek ayda neler yapalım?

İNSANLAR SESİNİ DUYAR, ALLAH İSE KALBİNİ!

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” [4]

Ramazan ayı, dua ayıdır. Dua, Rabbine yakınlaşmaya bir vesiledir. Bakara 185. ayet oruçla ilgilidir ve ayetin sonunda Allah’ın büyüklüğü ve yüceliği dile getirilmiştir. 186. ayette ise yüce Allah ile kulu arasındaki ilişki anlatılmıştır. Kullar ki Allah’ı kendilerine uzak görebilirler, ‘Sesimizi nasıl duyurabiliriz’ diyebilirler. Ayet, bu hususa dikkat çekmektedir! Yüce Allah kuluna çok yakındır ve kulunun bunu bilmesini, kendisinden istemesini, aracılar kılmamasını istemektedir. Ramazan ayında Allah’ın rahmetine erişmek ve yakınlaşmak için çokça dua etmeliyiz.

“Oruçlunun orucunu açarken yapacağı dua reddedilmez.” [5]

Bu hadis, oruçlunun iftar vaktinde Allah’a yaptığı duanın kabul edileceğini müjdelemektedir. Bu vakitte dua etmenin faziletini ve önemini göstermektedir ki bu fırsatı değerlendirelim, kaçırmayalım.

Vahyin en önemli gündem maddelerinden biri arınmaktır. Çünkü arınanlar kurtuluşa erecektir. “Nefse ve düzenleyene, ona hem kötülüğü hem de takvayı ilham edene (Andolsun ki), onu (nefsini) arındıran kesinlikle kurtuluşa ermiştir.” [6]

Tezkiye etmek önemlidir; çünkü kalpler onunla ilgilenilmediğinde katılaşır, hastalanır. Kalbin hastalanması vahye karşı duyarsızlaşması, Allah’ın emirlerine uymaması ile tezahür eder. Gözlerin ağlamaması, kalbin hüzün duymaması bu sebepledir. Kalp hastalanınca tedavi edilmesi gerekir. Kur’an okumak, zikretmek, secde etmek, dua etmek, tefekkür etmek… Bu ay pek çok salih amelle kalp eski sağlığına kavuşabilir.

Dualarımızda tövbe ve istiğfarımızı da arttırmamız gerekmektedir. Herkesten çok iyi bildiğimiz kendi günahlarımızdan vazgeçmeli, istikamet üzere yol almalıyız. Bu kalp Ramazan ayında temizlenmeyecek de hangi ayda temizlenecek? Ramazan ayı arınma ayıdır. 11 ay boyunca oluşan manevi kirlerden arındırır. Ali (ra) demiştir ki: “Kurtuluşunu sağlayacak şey yanında olduğu halde, helak olan kimseye şaşıyorum. ‘Peki nedir o’ diye sorulunca: ‘İstiğfar’ diye cevap verdi.”

“Ey insanlar! Allah’a tövbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim.” [7]

Birçok nimetin içindeyiz lakin bunu fark edemiyoruz. Mesela tövbe etmek/edebilmekte bir nimettir. Ya Rabbimiz her insana sadece 3 (üç) tövbe hakkı verseydi halimiz nice olurdu?!

Böylesi bir durumda çoğumuz ya tövbe etmeyecek ya da tövbe etme haklarını çoktan bitirip perişan olacaktı. Ama yüce Allah tövbe kapısını açık tutmuştur. Kişinin kendi kıyametinin kopması, yani ölmesi veya güneşin batıdan doğmasına kadar tövbede bir sınır yoktur. Kulun ise bunu suistimal etmemesi en güzel olanıdır. Çünkü ölümün ne zaman geleceği asla belli olmaz!

Enes b. Mâlik (ra)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Her âdemoğlu çokça hata eder. Çokça hata edenlerin en hayırlısı çokça tövbe edenlerdir.”[8]

İnsan zayıf olarak yaratıldığı için hatadan beri değildir. Allah’ın yasakladığı şeyi terk etmede ve yapmasını istediği şeyi yerine getirmede ona boyun eğmeyebilir/kusur işleyebilir. Ancak yüce Allah, kulları için tövbe kapısını açmış ve çokça hata edenlerin en hayırlısının tövbeyi çokça edenler olduğunu haber vermiştir. Bu biz insanlar için en büyük lütuflardandır.

RAMAZAN AYI, DOYMA AYIDIR!

Elbette ki mideyi kastetmiyorum, kalbi kastediyorum. Yani kalp, bu Ramazan ayında imana, takvaya ve tevekküle doymalıdır. ‘Nerede o eski Ramazanlar’ diyerek zamana suç bulmamalıyız. Bir sıkıntı varsa o da bizden kaynaklanmaktadır. Bizler için Rasulullah (sav) ile birlikte bir Ramazan ayını ihya etmek muhteşem olurdu sanırım. ‘Böyle bir fırsat nerede, mümkün değil’ ki diyebilirsiniz. Lakin onun (sav) sünneti ve siyeri elimizin altındadır. Bu ayda bolca hadis okuyarak ve tefekkür ederek Efendimizin sevgisini daha canlı bir şekilde yaşayabiliriz.

Bizler Ramazan ayından şişmanlayarak çıkmamalıyız. Açlık hissi, bazen bizi sofrayı fazla doldurmaya sevk edebilir. Ancak bu, hem sağlığımız hem de ibadetimiz için zararlıdır. Mide ağrısı, halsizlik, nefes darlığı gibi sorunlar yaşayabiliriz. Ayrıca yemekleri çöpe atmak, Allah’ın bize verdiği nimetlere karşı saygısızlık olur. Bu nedenle, iftar ve sahurda, 3 çeşitten fazla yemek yememeli, yanımıza da çeyrek ekmekten başka bir şey koymamalıyız. Böylece, az yememiz gerektiğini unutmamış oluruz.

Şöyle bir soru sorulabilir: Misafirliğe gittik ne yapalım? Misafirlikte ev sahibini utandırmamak, yaptığı masrafı boşa çıkartmamak adına usulünce yenilebilir. Bunu yaparken de sünnetin ölçüsü korunmalıdır. Çünkü Ramazan ayı vücudun dinlendiği, midenin rahatladığı aydır. Yiyecek ve içecek tüketiminin azaldığı aydır. Nebi (as) şöyle buyurur;

"Âdemoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysa ki Âdemoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Şayet mutlaka yemesi gerekiyorsa, o zaman (midesinin) üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefes için ayırsın." [9]

RAMAZAN AYI, İBADET AYIDIR

Kıldığımız farz namazları ikame edelim ve huşu içinde kılalım, nafileleri arttıralım ve özellikle teravih namazını hiçbir gün aksatmayalım. Zira bir hadiste şöyle geçer:

Câbir bin Abdillah (ra) şöyle dedi: Rasûlullah (sav) Ramazan ayında bize sekiz rekât (teravih namazı) ve bir de vitir kıldırdı. Ertesi gün olunca, mescitte toplandık ve yanımıza çıkmasını ümit ettik. Sabah oluncaya kadar mescitte kaldık. Sonra Rasûlullah’ın (sav) yanına girdik ve: "Ey Allah’ın Rasulü! Dün mescitte toplanmış ve bize namaz kıldırmanı ümit etmiştik" dedik. Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“Bu namazın üzerinize farz olarak yazılmasından endişe ettim!” [10]

Bir başka rivayette;

“Ey insanlar! Allah'a hamdolsun ki, vallahi ben bu geceyi gaflet içinde geçirmediğim gibi, durumunuzdan da habersiz değildim. Fakat bu namazın size farz kılınmasından endişelendim (ve bu nedenle beklediğiniz namazı kıldırmaya çıkmadım). Siz, gücünüzün yeteceği amelleri yapın! Allah usanmaz, ama siz usanırsınız!” buyurdu. [11]

Teravih namazı farz değildir ama çok faziletli bir namazdır. Gece namazıdır ve nafile bir namazdır. Bu namazı cemaatle kılan bir mümin öncelikle cemaat sevabına erişir. Kur’an okuma ve dinleme sevabı, dua sevabı, kıyam, rukû ve secde sevaplarına da erişecektir. Teravih denmesinin sebebi kelimenin kökünün dinlendirmek/istirahat anlamına gelmesindendir. Her iki veya dört rekâtta ara verilir. Teravih, dinlenerek kılınan namaz denmiştir.

İbn Recep der ki: Şunu bil ki; bir mümin için Ramazan ayında iki cihad vardır. Gündüzün cihadı oruç, gecenin cihadı da gece namazıdır. Kim bu ikisini de eda ederse sınırsız mükafatlara nail olur.

Ebu Hamid Gazali der ki: Gece ibadetini kolaylaştıran iki sebep vardır ki biri zahiri diğeri de batınidir. Zahiri sebepler dört tanedir.

1) Kişi çok yemez ve içmez ise çok da uyumaz. Çok yerse gece ibadetlerine kalkması ağır olur.

2) Gündüz kendini yoracak boş işlerden uzak durmak

3) Gündüz kaylule uykusuna yatmak

4) Gündüz fazla günaha girerse gece de ibadetten mahrum kalır

Batini Sebepler;

1) Müslümanlara kin duymayacak

2) Kalbe Allah korkusunun galip gelmesi

3) Gece ibadetinin faziletini bilmek

4) Allah sevgisi, kuvvetli iman

Rekât sayısına gelince, Aişe (ranha) anamızdan rivayet edilir: “Rasulullah gece on bir rekât namaz kılardı. Birini (ayrı olarak) tek kılardı. Bunları bitirince de sağ yanı üzerine yaslanırdı.” [12]

Nebi (as.) 8 rekât teravih, 3 rekâtta vitir şeklinde yapmaktaydı. Bu konuda genişlik vardır. Yalnız başına da kılınabilir, sadece 2 rekât da kılınabilir. En yaygın olanı ise 20 rekât olanıdır.

Ebû Zer ise şunları nakleder: “Resûlullah (sav) ile beraber oruç tuttuk. Ramazan ayının son haftasına kadar bize farz namazlardan başka herhangi bir namaz kıldırmadı. Ramazan'ın son on günü olunca Resûlullah (sav) mescitte itikâfa girdi. Yirmi ikinci gün ikindi namazını kıldırdıktan sonra, 'İnşallah bu gece kalkıp namaz kılacağız. Sizden arzu eden kalkıp bu namazı kılsın.' dedi. Ramazan'ın bitmesine bir hafta kala (yirmi üçüncü) gecenin üçte biri geçinceye kadar namaz kıldırdı. Yirmi dördüncü gece namaz kıldırmadı. Yirmi beşinci gecenin yarısına kadar bize namaz kıldırdı. Biz dedik ki: 'Ey Allah'ın Resûlü! Bu gecenin geri kalan kısmında da bize nafile namaz kıldırsanız?' Bunun üzerine şöyle buyurdu:

“İmam namazı bitirinceye kadar onunla namaz kılan kimseye, geceyi ibadet etmiş gibi sevap yazılır.”

Sonra Ramazan ayının son üç günü kalıncaya kadar bize namaz kıldırmadı. Yirmi yedinci gece yine namaz kıldırdı, çocuklarını ve eşlerini de çağırdı ve ‘Felâh’ı geçirme korkusuna düşünceye kadar bize namaz kıldırdı.”

Ebû Zerr'e “Felâh nedir?” diye sorulduğunda “Sahur” demiştir. [13]

RAMAZAN AYI, İFTAR VE SAHUR AYIDIR

"Oruç açmakta acele ettikleri sürece Müslümanlar hayır üzere yaşarlar." [14]

Demek ki vakti girdiğinde orucu açmakta ve bunda acele etmekte Rasûlullah’ın (sav) sünnetine bağlılık vardır, ecir vardır. Bunu yapmak Yahudilere de muhalefet etmektir. Çünkü onlar oruçlarını hemen açmazlar yıldızların çıkmasını beklerlerdi.

Efendimiz; “Sahura kalkın, çünkü sahurda bereket vardır.” [15] “Bir yudum su ile de olsa, sahur yapınız” [16] diyerek sahurun tamamen terkedilmeyip bir yudum su ile bile olsa yerine getirilmesini tavsiye edilmiştir.

Sahuru geciktirmek ise sünnet olan bir ameldir. Bizim orucumuz ile ehli Kitabın orucu arasındaki fark nedir? Nebi (as) şöyle buyurmuştur: “Bizim orucumuz ile ehli Kitabın orucu arasındaki fark, sahur yemeğidir.” [17]

Oruçlu bir kimse iftiranı öncelikle hurma ile, hurma bulamazsa su ile açması efdaldir. Nebi (as);

“Oruçlu olun kimse orucunu hurmayla açsın, hurma bulamazsa suyla iftar etsin; çünkü su temizdir” [18] buyurmuştur.

Orucunu açtıktan sonra da şöyle dua etmelidir: “Susuzluk gitti damarlar ıslandı. İnşâAllah oruçtan kazanacağımız ecir de gerçekleşti.” [19]

Cünüplük, oruca başlamaya engel değildir. Oruç için gusletme zorunluluğu yoktur. Yine oruçlunun misvak kullanmasında da sakınca yoktur. Âmir ibn Rebia şöyle demiştir: “Peygamberi (sav) sayamayacağım kadar çok kez oruçlu olduğu halde dişlerini misvaklarken gördüm.” Atâ ve Katade ise; “oruçlu, tükürüğünü yutabilir” demiştir.

RAMAZAN AYI, CÖMERTLİK AYIDIR

Ashabı, Rasûlullah’ı (sav) Ramazan ayındaki hâlini “Esen rüzgârdan daha cömert olurdu”[20] diye anlatırlardı. Bu ayda Allah'ın rızasını kazanmanın en kolay yollarından biri de infaktır. Ramazan ayında zekât ve sadaka vermek daha fazla sevap kazandırır. Ayrıca fıtır sadakası da bu ayda verilir. Fıtır sadakasını Ramazan ayının sonunda vermek ise en efdal olanıdır. “Onları (bayram) günü, başkalarından istemekten kurtarın” [21] diye buyrulmuştur. Hikmeti nedir?

Fıtır sadakası, oruç tutan kimse için temizliktir. Oruçla bağdaşmayan boş söz, malayani işler, eksikliklere kefaret olur. Her fırsatta yardımlaşmaya teşvik eden İslam dini, bunu da vesile kılmıştır.

Ebû Zer (r.a) olarak rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet!” [22]

Bu ayda komşulara küçük ikramlar yapmak, misafirliğe eli boş gitmemek de ihmal edilmemelidir. Bunun yanında bilmeyenlere de dini götürmek icap eder. İftar vesilesiyle insanlara Allah’ın ayetleri, Rasûlullah’ın (sav) hadisleri götürülebilir. Tabi bir de oruçlu kimselere ikramda bulunmak var ki; Nebi (as) şöyle buyurmuştur:

“Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlunun sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” [23]

Bu ayda ince düşünmek lazım. İşçilerin yükünü hafifletmek, onlara kolaylık sağlamak güzel olacaktır. Hayvanları da unutmamalı, onlara da yiyecek ve içecek imkanları sağlanmalıdır.

RAMAZAN AYI, KADİR GECESİDİR!

“Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Bilir misin nedir Kadir gecesi?” [24]

Eğer açıklanmasaydı ve değeri ne olduğu bildirilmeseydi, Kadir gecesinin gerçek anlamını nasıl bilebilirdik? Belki de sıradan bir gece gibi geçerdi ve o geceyi gaflet içinde boş işlerle geçirebilirdik. Ancak vahiy sayesinde bu özel gecenin ne olduğunu anlayabiliyoruz. Yüce Allah şöyle buyurur:

“Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.” [25]

Allah-u ekber! Ne büyük bir lütuf ne güzel bir ikram. Bin ay neredeyse bir insan ömrü demektir. Yani 83 küsür yıl. Bu Kadir gecesini Ramazan ayının son on gününde aramak; tekli gecelerde aramak doğru olandır. Uyuyarak gaflet içinde geçirmek bir Müslümana yakışmaz. Aişe anamızdan rivayet: “Kadir gecesini, Ramazan’ın son on gününün tekli gecelerinde arayınız”  [26] şeklinde buyurulmuştur.

Kadir gecesine rast gelirsek nasıl dua edelim? Elbette ki Rasûlullah’ın (sav) Aişe (ranha) anamıza öğrettiği duayı çokça yapmamız gerekir.

Dua şöyledir: 


Allahumme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü anni

“Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla!” [27]

“Bu aya girmiş durumdasınız. Bu ayda bin aydan daha hayırlı bir gece vardır. Bu gecenin hayrından mahrum kalan, tüm hayırlardan mahrum kalmış demektir. Bu gecenin hayrından sadece mutluluktan payı olmayanlar mahrum kalırlar.” [28]

RAMAZAN AYI, İTİKAF AYIDIR

İtikaf, kişinin Allah’a yakınlaşmak için mescide kapanmasıdır. Muayyen bir zamanı yoktur. Kişi istediği zaman itikafa girebilir. Rasûlullah (sav) her Ramazan ayında son on gün itikafa girer, günlerini ibadetle geçirirdi. İtikafa girmenin asıl sebebi ise Kadir gecesine erişmektir.

İtikaf, coğrafyamızda unutulan sünnetlerin başında gelir. Halbuki itikaf, Rasulullah’ın (sav) bırakmadığı sünnetlerden biridir. Aişe (ra) anlatıyor:

“Resûlullah Ramazan ayında ibadet hususunda diğer aylarda görülmeyen bir gayret içerisinde olurdu. Ramazan’ın son on gününde ise kendisini çok daha fazla ibadete verirdi. Bu günlerde geceyi İhyâ eder, ailesini uyandırır ve izârını bağlardı.” [29]

Yani Nebi (as) ibadet için hazırlıklarını tamamlar ve büyük bir azimle Hakk’a yönelirdi. Müsait olan kardeşlerin ise bu sünneti ihya etme adına itikaf ibadetini kaçırmamaları gerekmektedir. Belli vakitlerde uzlete çekilmek, dünya meşgalesinden, hayatın gürültüsünden ve insanları meşgul eden basit dertlerden uzaklaşmak gereklidir. Kâinatın büyük hakikatlerini düşünmek, küçük vakıanın esaretinden kurtulmak ruhu büyük meseleleri görmeye hazırlar.

“Resûlullah, her Ramazan on gün itikâfa girerdi. Vefat ettiği sene ise yirmi gün itikâf yaptı.” [30]

CENNETİN KAPISI REYYÂN!

Bu kapıdan girmeye vesile olan amel oruçtur. Kim farz ve nafile oruç tutmaya özen gösterirse, kıyamet gününde özel bir kapıdan girecektir.

“Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü o kapıdan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. (O gün) Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez.” [31]

Ramazan ayında oruca alışmamız ile artık nafile oruç tutmaya da başlamamız gerekmektedir. Senenin tamamını oruçlu geçirmiş olmak için Şevval ayından da 6 gün oruç tutmalıyız.

“Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yılın bütününde oruç tutmuş gibi olur.” [32]

Ayrıca nafile oruç ihlasımızı arttıracak, riyadan uzak bir ameldir. Çünkü kişi, oruçlu olduğunu bildirmediği sürece, hiç kimse tarafından anlaşılmaz. Farz olan oruçta ise zaten herkes oruçludur veya büyük bir kesim oruçludur. Bu sebeple yine riya yapmaktan uzaklaşılır. İhlas ise salih amellerin karşılığını görebilmemiz için tek yoldur. Rabbim amellerimizi zayi etmesin.

Son olarak duamız ise;

Allah’ım! Bu ayda bizleri cehennemden azad ettiğin kullarından eyle. Ve bizi, razı olmadığın kalabalıklarla değil, razı olduğun salihlerle haşret. Bizlere, Seninle karşılaşmaya layık bir kalp ihsan et. Âmin.

 
 
[1] (Buhari ve Müslim)
[2] (2/Bakara 185)
[3] (Ahmed bin Hanbel)
[4] (2/Bakara 186)
[5] (İbn Mace)
[6] (91/Şems 7-9)
[7] (Müslim)
[8] (Tirmizi ve İbn Mace)
[9] (Tirmizi)
[10] (İbn Hüzeyme)
[11] (İbn Hanbel)
[12] (Muvatta)
[13] (Tirmizi)
[14] (Buhari ve Müslim)
[15] (Buhari ve Müslim)
[16] (Müsned)
[17] (Müslim)
[18] (Ebu Davud)
[19] (Ebu Davud)
[20] (Buhari)
[21] (Beyhaki)
[22] (Müslim)
[23] (Tirmizi)
[24] (97/Kadir 1-2)
[25] (97/Kadir 3)
[26] (Buhari ve Müslim)
[27] (Tirmizi, ibn Hanbel)
[28] (İbn Mace)
[29] (Buhari)
[30] (Buhari)
[31] (Buhari ve Müslim)
[32] (Müslim)
Whatsapp Destek