Rasulullah’ın Hicretinden Çıkarılacak Dersler

Rasulullah’ın (sav) hicretinden birden fazla ders çıkarılabileceğinden geçtiğimiz yazı bahsetmiştik. Ve çıkarılacak derslerden tevekkül anlayışı üzerine bir yazı kaleme almıştık. Çıkarılabilecek bir başka ders ise Müslümanın tedbir anlayışıdır.

Efendimiz hicret öncesinde ve esnasında birtakım tedbirler almıştır. Örneğin Ebubekir’in (ra) evine öğle saatlerinde Mekkeli müşriklerin asla dışarıya çıkmayacakları sıcak vakitte gitmişti. Daha sonrasında Medine tarafına değil de önce tam tersi istikamete yol aldı. Bununla birlikte kendilerine bir rehber tuttu, bu rehber ile kararlaştırmış oldukları vakitte buluştular ve yolun geri kalan kısmını farklı bir rota üzerinden kat ettiler. Yine Mekke içerisinden haberleri getirmesi için Ebubekir’in (ra) oğlunu görevlendirdi. Bununla birlikte Ebubekir’in (ra) kızını kendilerine erzak temin etmesi ve bir kölesinin ise kendilerinin izlerini silmesi için tayin etti. 

Yine efendimiz kendisine planlanan suikasttan kurtulmak için Ali’yi (ra) yatağına yatırdı.

Bu hadise ve olaylardan bir netice ortaya çıkmaktadır. Bu netice de Müslümanın düşmanlarına karşı tedbirli olması ve tedbiri elden bırakmamasının gerekliliğidir. Müslümanların işlerinde gizliliğin asıl olmasının gerekliliğini anlamaktayız.

Asıl itibariyle sadece efendimizin hicretinden değil hayatındaki başka kesitlerden de Rasulullah’ın (sav) Müslümanların işlerini gizlilik ile yönettiğini anlayabiliriz.

Efendimizin adeti savaşa gideceği yeri söylememesiydi. Darul Erkam’ı tercih ederken yine emniyet koşulları üzere bunu yapmıştı. Bunlar da işlerinde gizliliği tercih ettiğini göstermektedir.

Düşmana karşı tedbir ve emniyet konusu maalesef Müslümanlar tarafından tam anlaşılmamış ya da anlaşılsa bile ihmal edilmiş bir konudur. Kimi müminler bu konuların hiç farkında değildir. Kimileri de alınan tedbirlerin çekingenlik ve korkaklık olduğunu zannetmekte ve bunun şeri bir emir olduğunun farkında dahi değillerdir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır;

“Ey iman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alın.”[1]

Bu ayetten de anlaşılacağı üzere düşmana karşı gizlilik ile müminlerin işlerini yürütmeleri, emniyet ve tedbir kurallarına riayet etmeleri namaz, oruç ve zekât gibi bir vaciptir.

Tedbir ya da emniyet ile kastettiğimiz şey şudur; Müslümanların sahip olmuş olduğu maddi ve manevi kazanımların, birikimlerin güvenliği ve rahatı için gerekli korunmanın sağlanmasıdır. Bu kazanımlar fertler, mallar veya planlar olabilir.

Eğer bu konuyu şeri bir vacip olarak tanımlarsak bu konunun ihmal edilmesiyle müminlerin günahkâr olmamaları işten bile değildir. Böyle bir günahın işlenmesi ise müminleri muhalifleri ve düşmanları karşısında zafere ulaştırmaz. Çünkü günahlar ile Allah’tan uzaklaşılır, takva ile O’na yaklaşılır. Müminlerin zaferi elde etmelerinde yapacakları en büyük hazırlık ise takvayı kuşanmaları, günahları terk etmeleridir.
Bu konuda ilk ve en önemli kaide bilgi, güç ve aynı zamanda sorumluluktur. Tüm devletlerin istihbarat teşkilatlarının olması bu cümleyi kanıtlamaktadır. Aslında devletler istihbarat teşkilatları ile diğer devletler adına bilgi ve belgeleri toplamak ile birbirlerine galebe çalmaktadırlar. Bu bilgiler neticesinde güç ile savaşların, barışların ve yaptırımların gidişatı belirlenmektedir.

Bilgi aynı zamanda sorumluluktur. Yani senin bildiğin şeyi muhafaza etmen gerekmektedir. Müminlerin sırlarını muhafaza etmen, emanetlerine ihanet etmemen gerekmektedir. Şimdi bu satırların iyi anlaşılması için sahabeden iki örnek zikredeceğim.

Abdullah İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Hz. Ömer, kızı Hafsa’nın dul kaldığı zamandan bahisle dedi ki “Osman İbni Affân ile karşılaştım ve ona Hafsa’dan söz ederek “İstersen sana Hafsa’yı nikâhlayayım” dedim.

Osman “Hele bir düşüneyim, cevabını verdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra karşılaştığımızda, “Şimdilik evlenemeyeceğim” dedi.

Sonra Ebû Bekir’e rastladım. Ona da “İstersen sana kızım Hafsa’yı nikâhlayayım, dedim. O ise sustu, ağzını açıp da bir söz söylemedi. Bu sebeple ona Osman’a gücendiğimden daha fazla kızdım.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hafsa’ya Rasulullah (sav) talip oldu. Ben de kızımı ona nikâhladım.

O sıralarda Ebû Bekir’le karşılaştığımızda bana “Hafsa’yla evlenmemi istediğin, benim de sana cevap vermediğim zaman herhalde bana gücenmişsindir, dedi. Ben “Evet, diye cevap verdim.

Ebû Bekir şunları söyledi “Bana bu konuyu açtığında sana bir cevap vermeyişimin sebebi, Rasulullah’ın (sav) Hafsa ile evlenmekten söz etmesidir. Elbette Rasulullah’ın (sav) sırrını ifşâ edemezdim. Şayet Rasulullah (sav) Hafsa ile evlenmekten vazgeçseydi, elbette onunla evlenirdim.”[2]

Sâbit el-Bünânî’nin rivayet ettiğine göre Enes İbni Mâlik ona şunları söyledi:

Ben çocuklarla oynarken Rasulullah (sav) yanıma geldi, bize selam verdi ve beni bir işe gönderdi. Bu sebeple annemin yanına geç döndüm. Eve varınca annem “Niye geç kaldın? diye sordu. “Rasulullah beni bir işe göndermişti, onun için geciktim, dedim. Annem “Neymiş o iş? diye sorunca “Bu bir sırdır, dedim. Bunun üzerine annem “Rasulullah’ın (sav) sırrını kimseye söyleme” dedi.”[3]

Bu iki rivayette de belki de bizlerin çok basit göreceği iki konu ve söylenilmekten çekinilen kişiler ise düşman değil bilakis dostlardır. Ancak sahabeler böylesi bir durumda dahi bir bilgiyi karşı tarafa vermekten çekinmişler. Bu bilgiyi karşılarındaki kişiye yük etmemişler, kendilerine verilen emaneti muhafaza etmişlerdir.

Bizler her şeyden haberdar olmayı, her şeyi bilmeyi bir meziyet zannediyoruz. Bir konudan haberi olmayan bir kişi aramızda ayıplanır hale geldi. Bir konu birisi tarafından bir mecliste açıldığında herkes açılan konu ile alakalı daha başka detaylar vermek suretiyle konudan haberdar olduğunu kanıtlama peşinde ne yazık ki.

Elbette çok konuşan insan daha fazla hata yapar. Çok konuşan insan kendisinde emanet olan bilgileri daha çok ifşa eder. Dolayısıyla şunu bilmeliyiz ki bilgi bir sorumluluktur. Dolayısıyla her şeyi bilmek kişinin lehine değil bilakis aleyhinedir.

Bu rivayetlerden şunu anlıyoruz, eğer müminler bile birbirlerine bu şekilde davranıyorlar ise düşmanlarına bu konuda çok daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Çok konuşma, ağız gevşekliği gibi problemlerden kurtulmalıdırlar. Müslümanın kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi gerekmektedir. İçerisinde var olan merak duygusunu bastırmalıdır. Kardeşleri kendisine bir bilgiyi vermediklerinde, bir husustan onu haberdar etmediklerinde kırılmamalı, gücenmemeli aksine sevinmelidir. Çünkü yükü ve sorumluluğu artmamıştır.

“Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler.”[4]

Mümin ancak alması gereken tedbirleri alarak üzerine düşen vacibi yerine getirebilir. Bununla birlikte düşmanlarına müminleri zelil edecek hiçbir kozu onlara vermemelidir.

Tedbirden gafil davranmak, Müslümanların sahip olduğu bir kazanımı ya da bilgiyi önemsememesi neticesinde düşmana kaptırmak Allah’ın düşmanlarının sevinmesi ve kendinin, Müslümanların ise küçük düşmesi anlamına gelmektedir.

Müslümanların düşmanları müminler gafil olsun isterler. Yaptıkları işlerde sebat ve başarı olmasın isterler. Bu bağlamda da müminleri küçük görürler. Ancak Müslümanlar, kazanacakları ketumluk ve alacakları tedbirler ile düşmanlarını kızdıracaklardır.

“Kafirler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar.”[5]

Dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de kişi bazen arkadaşlarını, yakınlarını hayırlara iletmek gayesiyle onları ilgilendirmeyen şeyleri onlara izah edebilir. Nasihat etmek ya da onları hayırlara iletmek, detaylarda kimin ne iş yaptığında gizli değildir.  Bundan dolayı insanlara bir şey nasihat ederken ayetler ile, hadisler ile nasihat edilmelidir. Çünkü insanın kendi anı ve hatıraları sadece kendisine ait değildir. O anıların içeriğinde başka müminler de vardır. Aslında aynı zamanda onların sırlarını da ifşa etmiş olunmaktadır.

Aynı zamanda bir ameldeki gizlilik, o amelin sahibini riyadan da korur, ihlası konusunda daha ihtiyatlı bir yolu tercih etmiş olur.

Rabbim kafirlere karşı bizlere yardım etsin. Allahumme Âmin…


 
 
[1] (4/ Nisa 71)
[2] (Buhari)
[3] (Müslim)
[4] (3/ Ali İmran 118)
[5] (4/ Nisa 102)
Whatsapp Destek