Riya ve Gösteriş Çağında Mümin Kadının İhlası...

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla...

Hamd, küfrün ve şirkin yaygın olduğu bir dönemde bize hakkı ve batılı gösteren ve bize hidayet veren Allah Teâlâ’yadır, Salat ve selam Allah’ın dininin nasıl yaşanacağı konusunda bize örnek olan, Muhammed'e (sav) ailesine ve ashabının üzerine olsun.

DEĞERLİ BACIM;

Biz Allah subhanehu ve tealaya şirksiz bir iman ve teslimiyet üzere inandığımız zaman, artık İslam’ın bizim için koyduğu sınırları gözeterek, bu teslimiyetimizi ve imanımızı hayata yansıtmalıyız ki fiillerimizle kalbimizdeki iman ve teslimiyetin yalan olmadığı ortaya çıksın. Yaptığımız ibadetlerin Allah katında kabul edilmesi için hem imanımızda hem de ibadetlerimizde ihlaslı olmalıyız.

Allah teala’nın katında amellerin kabulünün ilk şartı amelin ihlasla yapılmış olmasıdır: Bunu tamamlayan diğer hususta yapılacak amelin aynı zamanda sünnete uygun olmasıdır.

İnsanın nefsinde bulunan, onu riyaya sevk eden bir duygu da beğenilme ve takdir edilme duygusudur. Yaptıklarının bilinmesini ve övülüp takdir edilmesini ister. Eğer mümin kişi bu duygusunu Allah için dizginlemez ve nefsini riyadan koruyup ihlaslı olmaya zorlamazsa, amelleri boşa götüren riyaya düşer. Çünkü ihlas, elde edilmesi en zor şeylerdendir ve bu sürekli mücadele isteyen bir süreçtir ki içinde ihlas olmayan ameller ve fedakarlıklar sadece dünyada yorgunluk, ahirette ise emeğin boşa çıkması ve azap sebebidir.

Sufyan es- sevri şöyle demiştir; “Halis bir niyet amelden daha zordur.” Çünkü nefis niyeti bozmaya çalışır. Onu sonuna kadar korumak ise ondan daha zordur. Bundan dolayıdır ki Allah için başlatılan nice işler, giderek nefis ve dünya çıkarı için olmaya başlar.

Allah Subhanehu ve Teâlâ kullarına ihlası emreder;

“Halbuki onlar, ancak dini ona halis kılan (İhlaslı) Hanifler olarak Allaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. (Beyyine5)

Peki bütün işlerimizde bulunması gereken İHLAS nedir?

İhlas sözlükte hulus kökünden türetilmiş olup, bir şeyin içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip arındırmak saflaştırmak anlamına gelir. İhlas kelimesi terim ve İslam ıstılahına göre; İbadet ve iyilikleri şirk ve riyadan arındırıp sadece Allah için yapmaktır. Genel manada gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı işe iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah’ın rızasını gözetmeyi ifade eder. İhlasın zıttı ise; Riya’dır.

Riya ise İslam ıstılahına göre yaptığı iş, ibadet ve hayırlarda Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu değil de insanların rızasını ve hoşnutluğunu kazanma, ibadetleri kullanarak dünyevi çıkar peşinde olma, Allah’ın emrini yerine getirmek maksadıyla değil, insanlara gösteriş olsun diye iyilik yapmak demektir.

“De ki; Dinimde ihlaslı olarak yalnızca Allaha kulluk ederim" (Zümer 14)

Bacım, gözlerimizi kapatıp sessizce bir düşünelim. Biz bugüne kadar kimleri razı etmek için yaşadık. Kim için çalıştık, kimi hoşnut etmek için konuştuk ve sustuk kimi razı etmek için koşturduk. Kimin övgü ve hoşnutluğunu kazanmak için ibadet edip haramlardan kaçındık, kimin için sevdik, kimin için kızıp öfkelendik…?

Eğer bu soruların cevabı Allah için değilse yazık ki boşa yorulmuşuzdur. Çünkü Allah’ın rızası için değil de başka beklentilerle yapılan şeyler ve yaşanan hayatlar Ahirette hiçbir fayda sağlamayacak ve Allah katında da hiçbir değeri olmayacaktır. Çünkü Allah ahirette kimin için yaptıysan ecrini ondan iste diyecektir. Şu hadiste olduğu gibi: "Kim benim için amel etmişse ecrini benden beklesin, kim de benden başkası için amelde bulunduysa karşılığını ondan beklesin. Ben ondan ve şirk koştuklarından beriyim." (Müslim)

Biz kimin için ne yapıyoruz?

Eğer yaptığımız her şeyi Allah’ın rızası için yapıyorsak müjdeler olsun bize ki o zaman Allah’ın razı olacağı şekilde yaptığımız her şey, konuşmamız, susmamız, yürümemiz oturmamız, çalışmamız ecir kazandıracaktır.

Bacım; şunu da unutmayalım ki, Allah subhanehu ve tealanın haram olmayıp da mubah kıldığı, yaptığımız güncel işlerde; eşe itaat, ev işleri, çocuklara bakmak, misafir ağırlamak ve yeme içmelerimizi Allah rızası için, onun hoşnut olacağı ölçülerle yaparsak ibadet etmişiz gibi ecir alacağız. Abdullah ibn-i Mübarek şöyle demiştir; “Nice küçük ameller, büyük bir niyet sayesinde büyürler. Nice büyük amellerde küçük bir niyet yüzünden küçülürler.”

Buhari ve Müslim’de geçen hadiste şöyle buyrulur; “Allah rızasını kast ve niyet ettiğin takdirde her türlü işinden sevap alırsın, eşinin ağzına koyduğun lokmadan dahi ecir alırsın”

İhlaslı kul nefsinin ve Şeytanın şerrine karşı Allah’ın Himayesindedir. Ve Allah o kulun işlerini düzene koyar;

Kardeşim; bir kul Allah teala’ya iman edip tam teslim olup, artık yaptıklarını sadece Allah’ın rızası için yapmaya başlayıp, ihlası gerçekleştirdikçe hevasını ilah edinme duygusu onun kalbinden uzaklaşır ve onu her türlü kötülükten, masiyetten ve günahlardan alı koyar. Allah Subhanehu ve teala şu ayette buyurduğu gibi;

“Andolsun ki kadın onu arzulamış, oda kadını arzulamıştı. Şayet Rabbinin apaçık burhanını görmeseydi (Yusuf’ta arzusunun peşinden gidecekti.) Böylece fuhşiyatı ve kötülüğü ondan savuşturduk. Çünkü o ihlaslı kılınmış kullarımızdandır.” (Yusuf 24)

Bilelim ki bizim Allah'a layık bir kul olmamızı zorlaştıran ve işlerimizi Allah için yapmamıza engel olan şeylerden biri de şeytanın tuzaklarına düşmemizden ve ondan korunmamamız dan kaynaklanır. Ondan dolayı bizim bu şeytanın saptırmasından kurtulmamız için ihlaslı olmamız gerekir. Çünkü Allah subhanehu ve teala Kuran'ı Kerim'de şeytanın ihlaslı kullara zarar veremeyeceğini ve onu saptıramayacağını bize haber verir.

“Senin şerefine andolsun ki içlerinden ihlaslı kulların hariç elbette onların hepsini azdıracağım’ dedi” (Sad 82-83)

“İblis şöyle dedi; Rabbim beni saptırmana karşılık yeryüzünde (sapkınlığı) onlara süsleyecek ve hepsini saptıracağım; senin ihlaslı kulların hariç.” (Hicr 39-40)

DEĞERLİ BACIM;

Hepimiz bazı zamanlarda işlerimizin yolunda gitmediğinden şikâyet eder, işlerimizin bir türlü yetişmediğini söyler ve şikâyet eder dururuz. Bak İbni mace’de geçen bir hadiste ne buyurulur:

“Kimin amacı ve niyeti dünya olursa, Allah onun işini dağıtır, kimin amaç ve niyeti Allah'ın rızası ve ahiret olursa Allah onun işini derleyip toparlar.”

Bacım bu içinde yaşadığımız zaman gösteriş çağı haline gelmiştir öyle bir duruma geldik ki yaptığımız bir pastayı, bir köpüklü kahveyi dahi birilerine gösterme derdindeyiz ve sürekli birilerinden yaptığımız güzel şeylerden dolayı övgü ve takdir beklemekteyiz. Maalesef telefon ve ondaki bazı uygulamalar çıktıktan sonra bu gösterişler artmış hatta ibadet denilebilecek şeylerle bile övünür hale gelmişizdir. Biz bu tarz gösterişler yaptıkça bu bizde bir alışkanlık haline gelmiş ve bunları yapmak her geçen gün İhlasımıza zarar vermiş, riya ve gösteriş duygumuzu arttırmıştır. Neredeyse bizlerin reklamını yapmadığımız hiçbir işimiz yok gibidir. Bir yerde öne çıkmak, övülmek, takdir görmek varsa biz orada olmayı istiyoruz. Bütün bunlar bizim; yaptıklarımızda Allah'ın gözüne girmek değil de insanların gözüne girmek istediğimizi gösterir.

Hâlbuki bugün bizler sahabeler ve tabiun'un okuduğu Kur’an’ı okuyor, namazı kılıyor onların taklit ettiği rasulün hayatını ve sünnetini biliyor olmamıza rağmen niçin kulluğumuzu onlar gibi huşuyla yapamıyoruz hiç düşündün mü?

Aslında aradaki en büyük farklardan biri bizim onlar gibi imanımızda ve amellerimizde ihlaslı olmamamızdandır. Onlara bir şey emredilince ‘ama, fakat’ demeden hemen gerekeni yapıyor, infaksa ediyor, cihatsa gidiyor, haramsa terk ediyor, emirse yerine getiriyordu, ancak bizlerin niyeti sadece Allah'ın rızası olmadığı ve onun için dünyalıklarımız dan vazgeçemediğimiz için onların yaptığı gibi yapamıyor ve hakkıyla ihlaslı olamıyoruz.

 İhlas'ın alametlerinden üç şey;

1) Riyadan korkmak ve ihlastan emin olmamak; İhlas ehli olanlar sürekli riya ve nifaktan korkarlar ve amellerinde de ihlastan emin olmazlar. Riyakâr olan kişiler ise riyadan korkmazlar ve ihlaslarını kaybetmek konusunda endişe etmezler. Hasan-ı Basri şöyle der; “Vallahi riyadan ancak mümin korkar ve münafık da ondan emin olur” Riyakâr olan kişi hiçbir zaman, ameli Allah katında ihlaslı mı değil mi diye düşünmez ancak ihlaslı olan her kişi ‘Acaba ibadetlerimi ihlasla yapabildim mi yoksa ibadetlerime riya karıştı mı?’ diye korku çeker durur.

2) İhlaslı olan kimselerin insanlar varken ve yokken yaptığı amellerin aynı olması. Onlar yaptıkları amelleriyle insanların gözlerine girmeyi ve övülmeyi arzulamayıp ancak Allah'ın rızasını isterler. Riyakâr ise; insanların gördüğü yerde abid, takva ehli ve ihlaslı kullarındandır. Ancak insanların olmadığı ve Allah'la baş başa kaldığı yerlerde ise; fasık, günahkâr ve ibadetlerini baştan savma bir iş olarak yapar çünkü o Allah katında değil insanların katında beğenilmeyi arzular.                                                                                                                                   

3) İhlas ehlinin yaptığı amellerde övülse de yerilse de onun için eşit olması. O yaptığı ibadet ve işlerini sadece rabbi için yapar ve karşılığının, ahirette ondan alacağını bilir. Riya ehli ise; yaptığı ibadet ve işler karşısında övgü bekler. Eğer insanlar onu övmeyip eleştirirse, amellerinde hevesi kırılır ve yaptığı iyiliği terk eder ve insanları kıymet bilmeyen nankörler olmakla suçlar.

Bacım; eğer bizde insanlara karşı yaptığımız, kocamıza hizmetimizi, itaatimizi, çocuklarımıza yaptıklarımızı, kendi akrabalarımıza ve eşimizin akrabalarına ve mümin kardeşlerimize yaptığımız iyiliklerin sonucunda onlardan övgü ve takdir görmediğimiz vakit, onlara iyilik yapmayı terk ediyor ve onları kadir kıymet bilmez nankörler olarak suçluyorsak; bu bize yaptığımız iyilikleri, Allah için değil de onlardan göreceğimiz övgüler ve beklentiler için yaptığımızı gösterir. Halbuki bize örnek olan sahabelerden Ebu Bekir radiyallahu anh bırak övgü görmediği için iyiliği bırakmayı, kendisine maddi yardımda bulunduğu kişiyi, kızı Aişe radiyallahu anha iftira attığı halde yardıma devam etmişti. Çünkü o yaptığı iyiliği sadece Allah için yapıyordu.

Bacım; derdi Allah'ı razı etmek olmayıp da insanların yanında makam elde etmek olanlar, övgü kazanmak için yapanlar şunu bilmelidir ki insanların kalbi Allah'ın elindedir onların kalbinde yer edinmek ve sevilmek Allah'ın iznine bağlıdır.

Buhari ve Müslim'de geçen bir hadiste şöyle buyurulur;

“Allah Teala bir kulu sevdi mi Cebrail’i çağırır. Ben falancayı seviyorum sen de onu sev der. Cebrail onu sever sonra Cebrail meleklere Allah Teala falanca kulunu seviyor siz de onu sevin der. Onlar da onu sever. Sonra melekler sema ehline Allah falanca kulunu seviyor sizde onu sevin der. Onlar da onu sever. Sonra yeryüzündekilerin kalbine o kimseye karşı bir sevgi uyanır.”

Kardeşim şunu bil; bir insanın işlerinde başarılı olması için sadece iyi niyetli olması yetmiyor. Önce Halis bir niyet, sonra bilgi, sonra bu bilgiyi eyleme getirecek metot ve bu metodun aktif olabilmesi için gayret ve bu gayretin neticelenmesi içinde sebat gerekir. Eğer biz bir işte Allah'ın razı olduğu bir sonuca ulaşmak istiyorsak bu süreci elde etmemiz ve hayata geçirmemiz gerekir.

Bacım maalesef bizler İslami değerlerin yaşandığı takva ehli, ihlaslı insanlar arasında yetişmedik. Kimi zaman annemiz kimi zaman akrabalarımız ve büyüklerimiz bizlere ‘aman kızım bizi insanların gözünde rezil etme aman yavrum dikkat et sonra insanlar bu yaptığını görseller ne der’ gibi sözler söyleyerek bizi daha çok toplumun gözünde nasıl olduğumuzu düşünmeye alıştırdılar. Bundan sonra biz hem kendimize hem de çocuklarımıza el âlem ne der insanlar ne söyler yerine Allah bu yaptığımıza ne der bu yaptığımızdan razı olur mu gibi düşünce ve bilinçle nefsimizi ve çocuklarımızı eğitmeliyiz.

DEĞERLİ BACIM;

Gel beraber olalım ve bugüne kadar Allah'ı bırakıp da gözüne girmek için koşuşturduğumuz, razı etmeye ve kendimizi sevdirmeye çalıştığımız kim varsa onları bir kenara bırakalım. Hayatımızı Allah'ı razı etmek için yaşayalım. Sevgimiz, öfkemiz, eşimize itaatimiz ve hizmetimiz, çocuklarımızla ilgilenmemiz, anne-babamıza hizmetimiz, akrabaları ziyaretimiz, dostluklarımız ve düşmanlıklarımız Allah için olsun ki onun katında ihlaslı kullardan olabilelim. Ve yaptıklarımızın ecrini de ahirette alabilelim.

Bacım; Aişe annemiz İhlas konusunda bize ne kadar güzel bir örnektir. O nebiye en sevimli eşi olması ve cennette de onun eşi olacağı müjdelenmesine rağmen ölümü yakınlaşıp hastalandığında, övülüp riyaya girmekten korkarak ziyaretçilerini kabul etmek istemiyordu. Rivayet edildiğine göre İbni Abbas ölümüne yakın Aişe annemizi ziyaret etmek için izin istedi Aişe annemiz ise ‘onun beni övmesinden korkuyorum’ deyip kabul etmek istemedi, yeğeni Abdullah’ın ‘Ey anneciğim İbni Abbas senin salih oğullarındandır. ‘O sana selam verip seninle vedalaşmak istiyor’ deyince Aişe annemiz ‘dilersen izin ver’ diyor. Bunun üzerine İbni Abbas, yanına girip selam verdikten sonra oturup şöyle diyor; “Müjdeler olsun seninle Rasulullah’a kavuşman arasında sadece ölüm vardır, Sen ki Rasulullah'ın en sevdiği hanımısın, Ebva da senin gerdanlığın kaybolup Rasulullah ordusuyla senin gerdanlığını aramakla meşgul olduğu sırada susuz kalınca, Allah senin olayın sebebi ile bu ümmete teyemmüme ruhsat veren ayeti indirdi, seni temize çıkaran ve iffetli olduğunu bildiren ayetini Cebrail ile yedi kat sema'dan indirdi! Deyince Aişe annemiz “Ey İbni Abbas beni bırak, nefsimi temize çıkarma! Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki ben unutulup gitmiş olmayı ya da insanların kendisinden faydalandığı bir ağaç olmayı arzulardım” dedi. (Buhari)

Bacım bizler Allah'a dua edip her daim imanımızda, amelimizde ve her türlü işlerimizde ihlaslı olmamız konusunda bize yardım etmesini istemeliyiz. Bilmeliyiz ve unutmamalıyız ki bizlerin iman üzere yaşaması ve ihlaslı bir kul olarak ona kavuşması ancak onun yardımıyladır. Rabbim bize şu ayetteki sözleri hakkıyla söyleyip gereğiyle amel etmeyi nasip etsin;

 “De ki; benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm sadece Alemlerin rabbi olan Allah içindir.” (Enam 162)

Rabbim bizleri işiten işittikleri ile Amel eden kullarından eyleyin.

Allahumme Âmin...

 
Whatsapp Destek