Sakifetu Benî Sâidede Biat Edenler

Tarihi olayları tahrif etmeyi ve biz Müslümanların nezdinde mümtaz şahsiyetler olan sahabeleri karalamayı din edinmiş olan Şî’aların bu alanda yaptıkları çalışmaların belkide ilki, Rasulullah’ın (sav) vefatının hemen aynı gününde gerçekleşen ve tüm sahabelerin Ebu Bekir’e (ra) biat etmesiyle sonuçlanan Sakifetu benî Sâide hadisesidir. Bu hadisenin Rasulullah’ın (sav) defni öncesinde olması, ensardan olan sahabelerin, muhacirleri beklemeden Sad bin Ubade’yi (ra) halef olarak göstermeleri ve bu önemli hadisede Ali bin Ebî Tâlib’in (ra) orda hazır olarak bulunmaması gibi zahiren müşkül görünen gerçekler, bu güruh için bulunmaz birer fırsattı. Bu gibi meseleleri değerlendirmeyi dini bir vecibe olarak gören Şî’alar, bu bozuk anlayışın bir tezahürü olarak sahabeleri Rasulullah’ın (sav) cenazesine katılmayarak liderlik peşine düşmekle hatta bu uğurda birbirlerine düşmekle itham ettiler. Peki, zahiren müşkül gibi görünen bu hadisenin hakikati neydi? Sahabeler neden Rasulullah’ın (sav) defninin öncesinde Benî Sâide’nin sakîfesindeydi? Sad bin Ubade (ra), gerçekten de bazı tarihçilerin iddia ettiği gibi halife olabilmek için elindeki tüm kozları oynayarak sahabeler arasında ikilik çıkaran biri miydi? Ali bin Ebî Tâlib’in (ra) sahabelerin Ebu Bekir’e (ra) biat etme kararına karşı tutumu neydi? Gerçekten de tarihçilerin iddia ettiği gibi Rasulullah’ın halifesine biat etmekten imtina etti mi? Bu gibi sorular, sahabelere yöneltilen ithamlar sebebiyle cevaba muhtaç bir hale gelmektedir. Bu sebeple de bu yazımızda elimizden geldiğince bu asılsız ithamları bertaraf etmeye ve menfi ve asılsız haberlerle karartılmaya çalışılan tarihimizi doğru olan haberlerle aydınlatmaya çalışacağız.

Sahabelerin benî Sâide’nin sakîfesinde toplanması;

Rasulullah (sav) buyuruyor ki; “Her kim itaatten el çekerse, kıyamet günü Allah ile delilsiz karşılaşır. Kim de boynunda biat olmadan ölürse cahiliye ölümüyle ölür.”[1]

Sahabeler, gündüzün aydınlığı gibi ayan olan bu yola cahiliyenin karanlıklarından çıkarak gelen bir topluluktu. Bu sebeple cahiliye Araplarının başıboş, bölük pörçük bir halde yaşadıkları ve tüm nüfuslarına rağmen dünya sahnesindeki diğer milletler karşısında hiçbir ağırlığının olmadığı o günleri çok iyi biliyorlardı. Nitekim de bu bilgi elde edilen tüm kazanımların heba olmasına engel olabilmek için sahabeleri harekete geçirdi. Çünkü olası bir ikilik veya olası bir otorite boşluğu 23 yıllık mücadelenin duraklamasına sebep olabilirdi. Ve nihayetinde de bu ön geçmişin bir tezahürü olarak harekete geçen Ensardan olan sahabeler Rasulullah’ın (sav) defnedilmesini bile beklemeden halifelerini seçmek üzere benî Sâide’nin sakîfesinde bir araya geldiler. Bu toplantıda hiç zaman kaybetmeden bir lider seçmeye karalı olan Ensar, Hazrec’in lideri Sad bin Ubade’nin (ra) halife olması görüşü üzerinde birleştiler. Bu haber Muhacirlere ulaşınca, o esnada Ebu Bekir’in  (ra) etrafında kimin halife olacağını konuşan muhacirler; “Hemen Ensar kardeşlerimizin yanına gidelim, onlarında bu konu hakkında hakkı var.”[2] Diyerek harekete geçtiler. Muhacirler benî Sâide’nin sakîfesine ulaşıp meclise oturduktan sonra, Ensardan bir kimse Allah’a hamdu sena ettikten sonra konuşmaya başladı ve dedi ki; “Biz dine yardım eden ve onu savunan bir topluluğuz. Sizler ise - ey muhacir topluluğu- bizden bir grupsunuz. Ancak sizden bazı kimseler buna rağmen başa geçerek bizi yönetimden uzaklaştırmak istiyor.”[3]

Ensarın bu çıkışına karşılık Ebu Bekir (ra) söz aldı; “Ey Ensar topluluğu hangi faziletten söz ederseniz edin, gerçekten de siz o faziletlere sahipsiniz. Ancak yönetim işi Kureyş’ten olan gruba aittir. Onlar nesep açısından Arapların vasat bir grubudur. Bence bu iki adamdan birini seçmelisiniz.”[4] Diyerek Ömer bin Hattab (ra) ve Ebu Ubeyde bin Cerrah’nin (ra) elini tuttu.

Ebu Bekir’in (ra) bu çıkışı üzerine Ensardan olan Habbab bin Munzir (ra); ”Ben aramızda ki problemi çözecek bir öneride bulunayım; Bizden bir emir sizden bir emir olsun.”[5] dedi ve bunun üzerine karmaşa daha da arttı. Taraflar arasında sesler yükselmeye başladı. İhtilafın daha da büyüyeceğini sezen Ömer bin Hattab (ra) Ebu Bekir’e (ra) yönelerek; “Elini uzat.” dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir (ra)’a elini uzattı ve Ömer bin Hattab’ın (ra) biat etmesiyle önce Muhacirler, akabinde de Ensar olmak üzere tüm sahabeler Ebu Bekir (ra)’a biat ettiler.[6]

Şehristanî bu hadise hakkında şöyle demektedir. “Ne Ebu Bekir nede onun dışında hiç kimse yönetici olmadan işlerin yürüyebileceği düşüncesindeydiler.”[7] Bundan dolayı sahabenin hepsi bir imamın seçilmesi konusunda ittifak halindeydiler. Bu durum imamın gerekliliği noktasında sahabe arasında icmanın olduğunu ortaya koymaktadır.

Yoksa sahabenin bu meseleyi Rasulullah’ın (sav) defninin öncesine takdim etmesi Şî’a ve onların batılı kardeşleri müsteşriklerin iddia ettiği gibi yönetici olma sevdasından dolayı değildir. Zira daha sonraları Ömer bin Hattab (ra) o gün yaşananları aktarırken derki; “Ebu Bekir’in içinde bulunduğu bir topluluğa yönetici olmaktansa boynumun vurulması daha hoşuma giderdi.”[8] Yine başka bir rivayette de Ebu Bekir’in (ra) şöyle dediği aktarılır; “Sakîfe günü Sâide oğullarındayken Ebu Ubeyde ya da Ömer’in halife, benim de onlara vezir olmamı çok isterdim.”[9]

Aslında yönetimden uzak durmaya çalışan sadece Ebu Bekir (ra) ile Ömer bin Hattab (ra) değildi. Tam aksine bu durum o dönem sahabede hâkim olan genel bir özellikti. Aslında Benî Sâide de olan tartışmalara dikkatlice baktığımızda, Ensarın yöneticiliği talep etmekten öte İslam davasının ikbalini düşündükleri için biran önce yöneticinin seçilmesi gayretinde olduklarını görüyoruz. Aksi olmuş olsaydı Ebu Bekir’in (ra) konuşmasının akabinde taleplerinden vazgeçip ona biat etmezlerdi. Eğer Ensardan olan sahabelerin yönetimi geçirmek gibi bir dertleri olsa o diyarın yerli halkı oldukları halde buna müsaade etmezlerdi. Hele Ebu Bekir’e (ra) biat edip onun emrinde dünyanın dört bir yanına giderek İslam sancağını yükseltmek için cihad etmezlerdi. Aksine Ensardan hiç kimse Ebu Bekir’e (ra) biat etmekten geri durmadıkları gibi onunla birlikte mürtedlere karşı savaştılar. Eğer Şî’a ve onların batılı kardeşleri olan müsteşriklerin iddia vehmettiği gibi onların arasında ihtilaf vuku bulmuş olsaydı bu mümkün olabilir miydi? Asla mümkün olmazdı.

Sad bin Ubade (ra)’ın tutumu;

Peki, en nihayetinde tüm sahabelerin biat etmesiyle sonuçlanan bu hadisede Sad bin Ubade’nin (ra) tutumu neydi? Gerçekten de bazı tarihçilerin aktardığı gibi halife olabilmek için elindeki tüm kozları oynayarak Müslümanlar arasında ikicilik çıkaran biri miydi? Ve en önemlisi Ebu Bekir (ra) halife olduktan sonraki dönemde diğer sahabelere karşı tavrı ne oldu?

İlk öncelikle Sad bin Ubade (ra) hakkında bazı bilgiler vermemiz gerekir ki, kendisi duruşu ve samimiyetiyle sahabenin en üstünlerinden biri olduğunu defalarca ispatlamış güzide sahabelerden biriydi. Sad bin Ubade (ra) ikinci akabe biatında Ensarın lideriydi. Aynı zamanda Bedir savaşına katılma faziletine nail oldu. Yine Hendek savaşında Rasulullah’ın  (sav) muhasarayı sonlandırmak için Medine gelirinin üçte birini müşriklere verme teklifini kabul etmeyip “Seninle ölmeye razıyız.” Cevabını vererek İslam davasına bağlılığını en zirvede ortaya koymuş ender bir şahsiyetti.
 
Hal böyleyken, İslam dinine bu kadar hizmet etmiş bir sahabenin İslama ve Müslümanların tamamına muhalif bir şekilde kavmiyetçilik duygularıyla hareket ederek hilafeti ele geçirmeye çalışması muhal bir durumdur. Ve en önemlisi bu hakikatin aksini ispatlayacak sahih hiçbir rivayet yoktur. Hatta sahih olan tüm rivayetler bu iddiaların aksini göstermektedir.

Tarihu’t-Taberî’de Sad bin Ubade’ye (ra) isnatla nakledilen; “Yayımdaki oku size fırlatmadıkça, mızrağımın ucunu kana bulamadıkça ve kılıcımla vurmadıkça size biat etmeyeceğim.” sözü ile Sad bin Ubade’nin (ra) sahabelerle birlikte namaz kılmadığı, onların toplantılarına katılmadığı, hükümlerini kabul etmediği ve onlarla birlikte hac etmediğini aktaran rivayete gelince,[10] bu rivayeti nakleden Lut bin Yahya Ebu Mutaf Şî’a olan bir tarihçidir.[11] Bu sebeple bu rivayete dayanarak Sad bin Ubade (ra) ile diğer sahabeler arasında bir ayrılığın olduğunu ispatlamaya çalışmak doğru değildir. Rivayetin sahih olduğunu kabul etsek bile, sahabeler hakkında müspet haberler ile menfi haberler çakıştığında doğru olan müspet olanı tercih etmektir.[12]

Yaşanan hakikatleri serdedersek, Ebu Bekir (ra) o gün tüm sahabelere hitab ederek şöyle demişti; “Sizin de hatırlıyor olacağınız gibi, Rasulullah  (sav) şöyle buyurmuştu; ”Eğer tüm insanlar bir tarafa ve Ensarda bir tarafa gitse ben Ensarın gittiği tarafa giderim.”[13] Daha sonra Ebu Bekir (ra)  Sad bin Ubade’ye (ra) Rasulullah’ın (sav) şu hadisini hatırlatarak şöyle dedi; “Hatırlıyor musun ey Sad? Senin de bulunduğun bir ortamda Rasulullah (sav) şöyle buyurdu; ”Yönetim Kureyş’indir. İnsanların iyisi onların iyisine tabi olur. Ve insanların kötüsü onların kötüsüne tabi olur. “Bunu üzerine Sad (ra) dediki; “Doğru söyledin biz veziriz siz emirsiniz.”[14]

Bu rivayette görüldüğü üzere Sad bin Ubade (ra) Tarihu’t- Taberî’de Lut bin Yahya Ebu Mutaf’dan aktarılan haberin tam aksine Ebu Bekir (ra)’a biat etmektedir. Buda göstermektedir ki Sad bin Ubade’nin (ra) biat etmediğine dair var olan rivayetler hiçbir şekilde o dönemin gerçeklerini yansıtmamaktadır. Bu türlü şayiaların günümüze kadar ulaşması ve bu denli yaygınlaşması, Şî’aların tarihi şahsiyetleri itibarsızlaştırma çalışmalarının en belirgin sonuçlarıdır. Hakikatlerse onların iddialarından çok uzaktır. 

Ali bin Ebî Tâlib (ra) yaşanan bu hadiseye karşı tutumu;

Tarihi kaynaklara baktığımızda, Ali bin Ebî Tâlib’in (ra) Ebu Bekir’e (ra) geç biat ettiğine dair rivayetler bir hayli çoktur. Ali’nin (ra) Sakîfetu Benî Sâide hadisesi esnasında Rasulullah’ın (sav) defniyle ilgilendiğinden dolayı hazır bulunamamasını fırsat bilen Şî’a tarihçiler, Ali’nin (ra) alınan karara kızarak geç biat ettiğini hatta sahabenin yapmış olduğu seçimden da dolayı memnun olmadığını iddia etmişlerdir. Peki, gerçekten de iddia edildiği gibi Ali (ra) geç mi biat etmişti?

Ebu Said el Hudrî’den (ra) rivayet edildiğine göre söyle demiştir; “İnsanlar Ebu Bekir’e biat ettikten sonra o minbere oturdu ve insanları gözden geçirdi. Ve Ebu Bekir Ali’yi göremedi. Bunun üzerine çevredekilere Ali’yi sordu ve bunun üzerine Ensardan bazıları gidip onu çağırdılar. Ali (ra) gelince Ebu Bekir (ra) dedi ki ; “Ey Rasulullah’ın amcasının oğlu ve damadı, sen Müslümanların birliğini bozmak mı istiyorsun?” Bu tepkiye karşılık Ali (ra);”Ey Rasulullah’ın halifesi, bugün kimseyi kınama.” dedi ve akabinde de biat etti.[15]

Muslim’in hocası İbni Huzeyme Ebu Said eh Hudrî’nin (ra) rivayet etmiş olduğu mezkûr hadisin ehemmiyeti hakkında der ki; “Bu hadis kıymetçe bir hazineye eş değerdir.”[16] Zira bu hadis, Ali’nin (ra) Ebu Bekir’e (ra) biat etmekten imtina ettiğini iddia eden Şî’aların tüm şüphelerini bertaraf etmektedir.

Yine İbni Kesir’de bu hadis hakkında şöyle demiştir;” Bu hadisin isnadı sahihtir. Mahfuzdur. Bu hadiste büyük bir menfaat vardır. O da Ali bin Ebî Tâlib’in biatıdır. Bu biat Rasulullah’ın (sav) vefatının ya birinci günü ya da ikinci gününde gerçekleşmiştir. Doğru olanda budur. Zira Ali bin Ebî Tâlib, Ebu Bekir Sıddık’tan hiçbir zaman ayrılmamış ve onun arkasında namaz kılmaktan bir vakit bile geri durmamıştır.”[17]

Habib bin Ebî Sâbit’de şöyle naklediyor;”Ali bin Ebî Tâlib evindeydi. Ona bir adam geldi ve “Ebu Bekir biat alıyor” dedi. Bunun üzerine Ali gömleğiyle mescide gitti. Üzerinde rida ve izar yoktu. Bu husus da geç kalmamak için acele ediyordu. Biat etti ve bir kenara oturdu. Daha sonra ridasını getirmesi için eve birini gönderdi. Ridası gelince onu da gömleğinin üzerine giydi.”[18] Bu rivayette görüldüğü üzere Ali (ra) iddia edilenlerin tam aksine biat etmekten geri kalmamak için acele bir şekilde evinden çıkarak Ebu Bekir’e (ra) biat ediyor. Çünkü diğer sahabeler gibi oda, bu görevin Ebu Bekir’e (ra) layık olduğunu ve lider olmaksızın işlerin idaresinin mümkün olmadığını çok iyi biliyordu.

Yine Ali (ra), daha sonraları o gün yaşananları aktararak diyor ki; “Biz istişarede bulunmadığımız için kızdık. Yoksa Rasulullah’tan sonra bu işe en layık olarak Ebu Bekir’i görüyorduk. O, Rasulullah’ın mağara arkadaşıydı. İkinin ikincisiydi. Biz onun şerefini ve büyüklüğünü biliriz. Zira Rasulullah hâli hayatta iken insanlara namaz kıldırmasını ona emretmişti.”[19]

Bütün bu rivayetleri cem ettiğimizde görülmektedir ki, Ali’nin (ra) kızgınlığı sadece istişarede bulunamamaktır. Yoksa Ebu Bekir’in (ra) kifayetsizliği gibi bir düşüncesi kesinlikle yoktur. Ancak Şî’a tarihçilerin uydurduğu asılsız şayialar ve bu uydurmaların herhangi bir açıklama yapılmaksızın ehli Sünnet nezdinde itibarı olan alimler tarafından kitaplarında nakledilmesi, sanki böyle bir hakikat varmış gibi anlaşılmasına hatta birçok kesim tarafından kabul görmesine sebep olmuştur. Hâlbuki asıl olan bir gerçek var ki, o da önce Muhacirlerin sonra da Ensarın biat etmesiyle tüm sahabelerin Ebu Bekir’e (ra) biat etmesidir. Ve Abdulmuttalib oğullarından ilk biat eden Ali’dir (ra).

Duamızın sonu alemlerin Rabbi Olan Allah’a hamd olsun.

      
      

          
 
[1] (Müslim,3/1478)
[2] (Umeri,”Asrı Hilafetu Raşide”,40)
[3] (Buhari, Kitabu Hudud,6830)
[4] age
[5] age
[6] age
[7] (Şehristanî,”el-Milel ve’n Nihal”,7/83)(Mahmud Halidî, “Nizamu’l Mulk”,237-248)
[8] (Buhari,Kitabu Muharibin/6830)
[9] (Ahmed b. Hanbel, “Musned”/1/213)
[10] (Tarihu’t-Taberî, 4/42)
[11]( Zehebi, “Mizanu İ’tidal fi Nakdi er-Racul/3/2992. Bahsi geçen ravinin ismi Lut bin Yahya Ebu Mutaf. Onun rivayetleri sadece Şî’a tarafından kabul görmüştür. İbni Kumî’nin söylediğine göre Lut bin Yahya Şî’a’nın en güçlü tarihçilerindendir.
[12] (EL Bidâye Ve’n Nihâye,5/49)( Ali’nin hayatı,Ali Muhammed Sallâbi,S.138/571)
[13] (Buhari,Kitabu Temenni, 7244)
[14] (Ahmet bin Hanbel,18. Sahihun Liğayrihi)
[15] (El Müstedrek 3/76)(Es Sünenü’l Kubrâ 8/143) Hadis iki sahih isnadla rivayet edilmiştir.
[16] (Ali’nin hayatı,Ali Muhammed Sallâbi,S.135)
[17] (Ali’nin hayatı,Ali Muhammed Sallâbi,S.130/563)
[18] (Hz.Ali’nin Hayatı,Ali Muhammed Sallâbi,S.136/564)
[19](El Bidaye Ve’n Nihaye 6/341 isnadı ceyyiddir.)
Whatsapp Destek