Şefaat

Hamd; Kullarını mağfireti ile kuşatmış olan Allah’a; salat ve selam büyük şefaat sahibi olan Muhammed’e, aline ve ashabının üzerine olsun. 
Bir önceki konu silsilemizde tevessülden bahsetmiştik. Tevessül konusunda Kur’an ve sünnetten başka bir yol edinen kimselerin şefaat/dua konusunda şirke düşmesinin an meselesi olduğunu belirtmiştik. Bu yazı silsilemizde ise şefaat konusunun ele alacağız.
Şefaat konusu şirkin ilk ortaya çıktığı tarihten beri tevhid ehli ile şirk ehli arasında tartışma konusudur. Bu tartışma, şefaatin olup olmadığında değil şefaat hakkının kimde olduğu hususundadır. Müşriklerin şirk pisliğine bulaşmasının sebebi şefaati yanlış anlamalarıdır. Müşriklerin inancına göre insanlar, Allah (cc) ile kendileri arasında, kendilerini Allah’a (c.c) yakınlaştıracak ve hesap gününde affedilmeleri için aracılar olacak bir takım kimselere ihtiyaç duymaktadır. Bu inancın en başlıca sebebi müşriklerin yanlış Allah (cc) tasavvurudur. Şirk, Nuh (as) kavminde tam da bu şekilde ortaya çıktı. Salih zatları aracı olarak gördüler ve onlara ibadet ettiler. Putperestler kendilerini Allah’a yaklaştıracağına inandıkları için putlara tapıyorlardı. Bazı ayetlerde putlar “şefî‘” (çoğulu şüfeâ’) diye zikredilmiştir. Bu ayetlerde kıyamet günü Allah’tan başka hiçbir dost ve şefaatçinin bulunmayacağı belirtilmekte, o gün şefaatin ancak Allah’ın izni ve rızasıyla gerçekleşeceği beyan edilmektedir:


Dikkat edin! Halis olan din Allah’ındır. O’nun dışında veliler edinenler (derler ki): ‘Bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz.’ Allah, ihtilaf ettikleri konularda aralarında hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah, yalancı ve kafir olan kimseye hidayet etmez.”[1]
Günümüzde şefaat kavramı asrın müşrikleri ve muvahhitleri arasında tartışma konusu olmaya devam etmekle birlikte tartışma - maalesef - tevhid camiası arasında da olmaktadır. Müslümanlar arasında ki bu tartışma şehit olacağı umulan bir mücahide “Eğer şehid  olursan bana Allah (cc) katında şefaat et” demek suretiyle şefaat talep etmenin dindeki hükmününe dair olmaktadır. Tevhid camiası içinde şefaat konusu nasıl olurda tartışma ve ayrışma sebebi olur diye düşünebiliriz. Ancak şeytanın önder olduğu ve nefsin azgınlaştığı bir yerde bu çok normaldir.
Şehit olacağı umulan kimseye “Eğer şehit olursan bana şefaat et” demenin hükmü hususunda insanlar farklı görüşlere ayrıldılar. Bu görüşleri aktarmadan önce şu meselelere değinmemiz gerekiyor:

Şefaat İle Alakalı Önemli Meseleler
Birinci Mesele: Şefaatin Manası

Şefaatin lügat anlamı ş-f-a kelimesinin mastarıdır. Karşılaştırma, kıyaslama, üstünlük derecesini gösterme, eş, birleştirme, çift ve başkası ile birlikte olman yani onunla çift olman[2] anlamlarına gelir.
Şefaat kişinin yardım edeceği, kendisi için istekte bulunacağı kimsenin yanında yer alması ve onu tek bırakmamasıdır. Şefaat kavramı en çok saygı ve rütbe yönünden yüksek olanın, kendisinden daha aşağı birinin yanında yer alıp yardımıyla onu yalnız bırakmamasında kullanılır.[3]
Eş-Şef'u (الشفع) vitrin yani tekin zıttıdır. Allah (cc) şöyle buyurmuştur:وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِۙ  Çift ve tek olana”[4]
Mücahit şöyle söylemiştir: “Allah’ın (cc) yarattığı her şey çifttir; Sema, yeryüzü, kara, deniz, cin, insan, güneş, ay, sadece Allah (cc) vitirdir/tekdir.”[5]
Şefaatin ıstılah anlamı ise ; başkası adına günahların ve suçların affedilmesini istemek[6] anlamına gelir. Şefaat duadır. Kıyamet gününde şefaat şu suretlerde olacaktır:
  • Allah’tan, (cc) mahlukattan hesap sormaya başlamasını istemek.
  • Allah’tan, (cc) cennet ehlini cennete sokmasını istemek.
  • Tevhid ehli olupta ateşi hak edenlerin ateşe girmemesini istemek, girenlerin ise çıkmasını istemek.
Yaratılmışların hesap vermeye başlanılması için yapılan şefaat ve cennet ehlinin cennete girmesi için yapılan şefaat Nebiye (sav) has iki şefaattır. Bu iki şefaat dışında kalan şefaat kısımlarında Nebiler, melekler ve müminler müşterektir.[7]
İkinci Mesele: Şirk ve Şefaat Kavramlarının Anlam Yönünden Benzerlikleri
Kur'an'ı Kerimin birçok yerinde şirk kavramına eş anlamlı olarak bir takım kavramlardan bahsedilmiştir. Bu kavramlar şirkin çeşitlerinden bir çeşide veya bir yönüne delalet etmektedir. Her bir muvahhid bu kavramları iyi bir şekilde mütalaa etmeli ve düşünmelidir. Böylelikle tevhidin ve onun zıttı olan şirkin hakikati zihinlerde apaçık yer edecektir. Bu kavramlar; Şefaat, tesviye, adalet, endad, cüz, nasib, kuf, mesil, adud gibi kavramlardır.

Şüphesiz ki şefaat şirk kavramı ile şu hususta benzeşmektedir: Şefaat isteyen kimse, şefaat eden yani aracı olan kimseyle bir araya gelmiş ve böylelikle meşfuun ileyh/kendisine aracı olunan kimseden şefaat talep etmede şerik/ortak olmuşlardır. Bu müsbet/caiz olan şefaattır.[8]
Şirk olan şefaatte ise; Şefaat talep edenin, şefaat eden/aracı olan kimsenin  (Peygamberler, şehitler, melekler, salih olduğuna inanılan kişiler) kendisine aracı olunana (Allah’a cc)  ortak olduğu inancında olmasıdır. Şefaat edeni/aracı olanı isteğinde/duasında Allah (cc) ile ortak kılmasıdır ki bu tevhidin zıttıdır. Çünkü tevhid Allah’ı (cc) birlemektir. Bu inanca göre ise şefaat Allah’ı (cc) kendisinin dışında ikinci bir şey ile ortak kılmaktır.


Allah’ın (cc) şu ayeti bunun delilidir:


“Size şefaat edeceğine inandığınız ortaklarınızı da yanınızda görmedik.”[9]
Suddi (rh) şöyle söylemiştir: “Müşrikler bir takım ilahlara kendilerine Allah’ın katında şefaatçi ve bu ilahların Allah’ın (cc) ortakları olduklarını düşündükleri için ibadet ettiklerini iddia ediyorlardı.”[10]
Üçüncü Mesele: Allah’ın Şefaate Tek Hak Sahibi Olduğuna Dair Deliller
Allah’ın kitabı Kur’an’ı Kerimde şefaatin tek sahibinin Allah (cc) olduğunda dair bir takım ayetler vardır. Bu ayetlerden bir tanesi Zümer süresi 44. ayeti kerimedir:

“De ki: Şefaatin tümü Allah’ındır. Göklerin ve yerin hakimiyeti/egemenliği O’na aittir. Sonra O’na döndürüleceksiniz.”
Diğer bir ayet ise Secde süresi 4. Ayettir:

“Sizin, O’nun dışında bir veliniz ve şefaatçiniz yoktur. Öğüt almaz mısınız?”

Allah’ın şefaate tek hak sahibi olması genel ve mutlaktır. Bu hususta istisna söz konusu değildir. Allah’ın (cc) mülkün tek sahibi olması ile, ki Allah (cc) şöyle buyuruyor: ‘’Mülkte ve hükümranlıkta ortağı olmayan”[11] mülkünü dilediğine vermesi arasında bir zıtlık yoktur. Allah (cc) şöyle buyurmuştur: “Allah mülkünü dilediğine verir.”[12] Yine kendisinden başkasının şefaatçi olmadığını belirtmesi -ayetlerde görüldüğü gibi- izni ile başkalarının şefaat edeceğini belirtmesi arasında da bir tezatlık yoktur. Allah (cc) şöyle buyurdu: “O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaat edemez.”[13] Allah Rasulu (sav) şöyle söylemiştir: “Bana şefaat verildi.”[14]
Yaratılmışlar Allah’ın (cc) vermesi ile ancak bir şeylerin sahibi olabilirler. Bu sahip olduklarında ise Allah’ın (cc) yazdığı kader ile ve O’nun dilediği vakitte tasarrufta bulunabilirler. Aynı şekilde şefaat edende ancak Allah’ın izni ile ve razı olduğu kimseye şefaatte bulunabilir. Yaratılmışlar hiçbir surette Allah’ın (cc) ortağı olmaz bilakis O’nun kuludur ve O’nun emrinden çıkamaz. İşte bu durumda kulun şefaati Allah’ın (cc) dışında olan bir şefaat değildir.
Allame Abdurrahman b. Hasan şöyle söylemiştir:

“Allah'ın (cc) izni ile yapılan şefaat, O’nun dışında yapılan şefaat değildir. Şefaat eden Allah’ın (cc) dışında şefaat etmiyor aksine O’nun izni ile şefaat ediyor. İki şefaatçinin arasında ki fark ortak ile memur olan kulun arasında ki fark gibidir. Allah’ın (cc) geçersiz saydığı şefaat ortağın şefaatidir. Çünkü O’nun hiçbir ortağı yoktur. Allah'ın (cc) geçerli saydığı şefaat ise memur olan kulun şefaatidir. Memur kul şefaatin sahibi izin vermeden O’nun önüne geçip asla şefaat edemez. Allah’ın izin verdiği kimse için “falancaya şefaat et der”. Bundan dolayı kıyamet gününde şefaat edenlerin efendisi olan Nebinin şefaati ile en fazla mutlu olan insanlar, tevhidi yerine getirmiş ve şirkin bütün şaibelerinden, kalıntılarından soyutlanmış ve de Allah’ın (cc) kendilerinden razı olduğu tevhid ehlidir."[15]  
Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

"De ki: “Haydi! Allah’ın dışında (ilah olduğunu) zannettiklerinizi çağırın (bakalım)!” Onların göklerde ve yerde zerre ağırlığınca sahip oldukları bir şey yoktur. O ikisinde bir ortaklıkları da yoktur. (Allah’ın) onlardan yardımcı/destek edindiği kimse de yoktur. O’nun katında izin verdikleri dışında, hiç kimsenin şefaati fayda sağlamaz. (Meleklerin) kalplerinden korku giderilince: “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. (Cevap olarak hep beraber:) “Hak olanı söyledi. O, (zatı ve sıfatları en yüce olan) El-Aliy, (en büyük olan) El-Kebîr’dir.” derler."[16]
İbni Kayyım (rh) şöyle söylemiştir:
"Müşrik olan kimsenin birisini mabud olarak görmesinin sebebi ondan bir fayda geleceğine inanmasındadır. Fayda ise ancak şu dört hasletin kendisinde bulunduğu kimseden hasıl olur: Kullarının kendisinden istediği şeyleri yapmaya malik/yetkili olması, eğer malik olmasa da malik olana ortak olması, ortak olmasa da malik olana yardımcı ve destekçi olması böyle de olmuyorsa malik olanın katında şefaatçi olması. Allah (cc) bu dört mertebeyi sırasıyla ve baştan sona kabul etmemiştir. Malik olmayı, ortaklığı, malik olana yardımcı olmayı ve müşrikin zannettiği şefaati de red etmiştir. Kabul ettiği şefaatte ise ki bu izni ile olan şefaattır, müşrikin bir nasibi yoktur. Bu ayet akleden kimse için nur, delil ve kurtuluş olmaya, sadece tevhide ve şirkin bütün asıllarını ortadan kaldırmaya yeterdir.[17]
Dördüncü Mesele: Şefaati Allah'ın (cc) Dışındakiler İçin Reddeden Ayetlerdeki İstisnaların Açıklanması
Allah (cc) şöyle buyurmuştur:


"Onun dışında dua ettikleri, şefaat yetkisine sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna."[18]
Müfessirler bu ayetteki istisnanın mahiyeti hususunda iki görüş üzerine ihtilaf etmişlerdir;
Birincisi: Burada ki istisna muttasıldır. Manası şudur: Allah'ın (cc) istisna ettikleri yine O'nun (cc) sahiplendirmesi ile şefaate malik yani yetkili olanlardır. Allah'ın (cc) izni ile razı olduklarına şefaat ederler.[19]
Katade (rh) Zuhruf süresindeki ayet hakkında şöyle söylemiştir: "Melekler, İsa (as) ve Üzeyr'dir. Bunlara Allah'ın (cc) dışında ibadet edilmiştir. Bunlar Allah (cc) katında bir değere ve şefaate sahiplerdir."[20]
İkincisi: Bu ayetteki istisna munkatıdır. Bunun manası şudur: Şefaatin sahibi ancak Allah'tır (cc). Ancak Allah (cc) kendisi dışındaki bazı kimseleri kendi izni ile şefaat etmeleri için istisna etmiştir. Ancak onlar şefaatin maliki/sahibi değillerdir. Bu doğru olan görüştür.
Şeyhu'l İslam İbni Teymiye (rh) şöyle demiştir: "İki kavlinde manası sahihtir. Ancak ayetin tefsiri tahkik edildiğinde buradaki istisna, istisna munkatıdır. Allah'ın (cc) dışındaki hiç kimse mutlak olarak şefaatin sahibi olamaz. Allah (cc) katında bu husustan hiçbir kimse istisna edilmemiştir. Allah (cc) "hiç kimse şefaat edemez" veya "hiçbir kimse başkasına şefaat edemez" dememiştir. Bilakis şöyle söylemiştir: "Onun dışında dua ettikleri, şefaat yetkisine sahip değillerdir." demiştir. Elbette Allah'ın dışında dua edilenler şefaat yetkisine sahip değillerdir."[21]
Yine İbni Teymiyye (rh) şöyle demiştir: " Hiçbir yaratılmış yaratıcının ortak olduğu şeylerde yetki sahibi değildir. Şu ayette aktardığımız gibi: "Onun dışında dua ettikleri, şefaat yetkisine sahip değillerdir." Bu genel ve mutlaktır. Allah'ın (cc) dışında dua edilenler hiçbir halde şefaat etmeye hak sahibi değildir. Ancak Allah (cc) izin verdiği zaman şefaatin sahibi olmaksızın şefaat ederler."[22]
Özet olarak:
Bir: Allah (cc) şefaatin tek sahibidir.
İki: Şefaat iki kısma ayrılır: Müspet/caiz  şefaat, menfi/caiz olmayan şefaat.
Üç: Menfi şefaatin vuku bulması olanaksızdır. Bunun olacağına inanan kimse müşriktir.
Dört: Fayda vermesi için müspet şefaatin iki şartının olması gerekir: Allah'ın (cc) şefaat edene izin vermesi ve şefaat edilenden razı olması.
Bir sonraki bölümde diri ve hazır olan kimseden kıyamet günü şefaat talep etmenin hükmü hususunda ki görüşleri ve her bir görüşün delilini ve bu delilere verilen itirazlarları aktaracağız.
Velhamdulillah
 
[1]Zümer,3
[2]Lisan’ul-Arap 8,183
[3] Rağıp el-Isfahani, El-Müfredat fi Garibi’l-Kur’an, 263
[4] Fecr,3
[5] Taberi tefsiri, 24,398
[6] en-Nihaye Fi garibi-l’hadis ve-l’eser, 2,485
[7] Mecmu’l-fetava, 3,147
[8] Yani şefaat edende şefaat isteyende eşit mertebededirler ve isteklerini sadece Allah’a (cc) yönlendirmekteler. Şefaat talep eden kimse ve şefaat eden kimse de şefaat edici olarak Allah’ı (cc) tanımaktadırlar.
[9] Enam, 94
[10] Taberi, 11,547
[11] İsra, 11
[12] Bakara, 247
[13] Yunus, 3
[14] Muttefegun aleyh, Sahih Buhari, 1,74
[15] Durer’us-Seniyye, 11,208
[16] Sebe, 22, 23
[17]Medaricu's Salikin, 1,351
[18] Zuhruf, 86
[19] Yani halık onlara şefaat yetkisini yaratılışlarında vermiştir.
[20] Taberi tefsiri, 21,654
[21] Mecmu'ul-Fetava, 14,402
[22] Mecmu'ul-Fetava, 14,397
 
Whatsapp Destek