Şehit Seyyid Kutub (rh)

Hayatının tamamını İslam adına yaşama gayesiyle geçirerek ‘örnek dava adamı’ olma vasfını fazlasıyla hak etmiş, İslam’ın güzelliklerini kavramış ve edebi bir üslupla Kur’ân’ın Gölgesinde isimli tefsir kitabını kaleme almıştır. 
Babasını küçük yaşta kaybeden Seyyid Kutub (rh), o dönemlerde Kahire’de okuyordu. Annesinin ve Hamide, Emine ve Muhammed ismindeki kardeşlerinin mesuliyeti üzerine kalmıştı. Bu olayın ardından tüm aile Kahire’ye yerleşti. 11 yaşında hafız olmuş ortaokul ve lise eğitimini El-Ezher’de bitirdikten sonra üniversite eğitimine Kahire Üniversitesi’nde başlamıştır. 1933 yılında mezun olduktan sonra aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak göreve başladı. 1946 yılında İslami düşünceye girişini temsil ettiği düşünülen Konum Dersleri makalesi yayınlandı.
1949 yılında yolu Amerika’ya düştü ve oradaki insanların yaşam tarzını ve yaşanan yoğun ırkçılığı eleştiren yazılar yazdı ve Amerika’yı tamamıyla reddettiğini söyledi.
İslamiyet için yoğun şekilde çalışmalar yaptığı dönemlerde Mısır komünizm tehlikesi altındaydı. İslam’da Sosyal Adalet, İslam-Kapitalizm Çatışması ve Dünya Barışı ve İslam isimli eserleriyle komünizme ihtiyaç olmadığını, eşitlik ve adalet ilkelerinin İslam’da en güzel haliyle var olduğunu anlatmaya çalıştı. Kendi literatürümüzde düşündüğümüz manada sosyalizm fikriyatından çok, İslam’ın kendi bünyesinde tam ve mükemmel oluşundan dolayı yeni bir reforma ihtiyacımız olmadığını savundu her daim.
Zamanımıza yakın olması hasebiyle o anda bulunduğu şartları anlamak bizlere daha kolay olmalı. Yönetim, İslam karşıtlığı yaptığını açık bir şekilde söylemiyor ancak şimdi de olduğu gibi ortaya çıkan kanunların ve yöneticilerin İslam’la hiçbir alakaları olmadığından dolayı, uyuyan halkı uyandırma vazifesini Seyyid Kutub (rh) üstleniyor ve olaylar başlıyor. Kur’an’ı Kerim’i defalarca okuyarak ve muhtevasına hâkim olarak manayı anlamak kişiyi otomatik olarak bu davaya sürüklüyor.
Seyyid Kutub (rh) her zaman Kur’an’ın tek anayasa olması gerektiğini ve yeni beşeri kanunlara ihtiyaç olmadığını anlattı. Elbette tahtının sarsılacağını anlayan küfür elebaşları ellerinden geleni yaptılar. Nasıl ki şu anda hak davayı çok iyi anlatan, insanları uykudan uyandıran kişilere zulmediyorlarsa, hapse atıyorlarsa o zaman kat kat fazlasını yaptılar. Eğer bizler şuanda Seyyid Kutub ismini biliyorsak bu onun azmi ve sebatından dolayıdır. Nitekim tarihte nice dava adamları ortaya çıkmıştır. Ancak birçoğu dava yolunda dökülmüştür. Ya zulme boyun eğmiş, ya mürted olmuş, ya taviz vermiş, ya da yapılan işkencelere dayanamayarak davayı bırakmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir.
1954 yılında dönemin Mısır Cumhurbaşkanı sosyalist lider Cemal Abdünnasır’a bir suikast girişiminde bulunulunca ve sebep olarak Müslüman Kardeşler gösterilince, diğer ihvan üyeleri gibi Seyyid Kutub da gözaltına alındı.
Uyuyan halkın uyanmaması için bir dava adamı ya da âlim gözaltına alındığında asla gerçek sebepler söylenmez. O zaman, Seyyid Kutub (rh) yaptığı davet çalışmaları ile gerçekten büyük ses getirmiş ve etrafındaki bilinçli kişilerle beraber herkesi bilinçlendirme yolunda ilerliyorlardı. Devlet buna başta sessiz kaldı lakin büyümeyi ve ileride tahtlarının gerçek İslam ile sarsılma tehlikesini fark ettiklerinde sessizliklerini bozup operasyonlara başladılar. Elbette kendilerine Müslüman diyen insanlar bu operasyon sebeplerinin Allah’ın kitabını hakkıyla anlayıp anlatmak olduğunu söyleyemezlerdi. Bu sebeple terörist damgasını vermek için işlenmedik suçları masum kişilerin üzerine attılar. Nitekim günümüzde de böyle vakalara bizzat kendimiz şahit olmaktayız. Allah’ın dini yeryüzünde ikame olsun diye çalışan dava adamlarını hapse koyarken asla gerçekleri söylemiyorlar aksine şu örgüte bağlı bu örgüte bağlı vs. diyerek hak davayı ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.  
Seyyid Kutub (rh) hapishane görevlileri tarafından korkunç işkencelere maruz kaldı ve bu ağır sıkıntılardan sonra vücudunda ciddi hastalıklar oluşmaya başladı. Bunun yanında vücudundaki güç neredeyse tamamen bitmek üzere olduğu zamanlarda hapishane görevlileri onu eğitilmiş köpeklerle kovalamaya başlıyordu. Hastalık ve yorgunluktan adım atamayacak hale geldiğinde köpekler üstüne saldırıp vücudunu parçalıyordu.
Duruşma zamanı yaklaştığında mahkemesini izlemek için Mısır’dan gelen insan hakları temsilcisinin Seyyid Kutub’un (rh) vücudundaki işkence izlerini görmemesi için mahkeme iki hafta sonraya ertelendi ve iki hafta sonra kendisine 15 yıl hapis cezası verildi.
Hastalıklarının ciddi şekilde artması sebebiyle cezasının 10 yılını çekerek 1964 yılında serbest bırakılan Seyyid Kutub, Yoldaki İşaretler kitabı sebebiyle 1965 yılında yeniden tutuklandı. Hapishanede işkencelere devam ediliyordu. 
Yapılan işkenceler fayda vermeyince bu sefer psikolojik işkence yapmaya başladılar. Henüz 25 yaşında olan yeğenine gözleri önünde işkence yaparak davasında vazgeçirmeye çalışmaya başladılar. Bu zulmü o kadar artırdılar ki yeğeni gözleri önünde canını verdi. Bununla yetinmeyen zalimler diğer yeğenine işkence yapmaya başladılar. Kız kardeşlerine de sürekli işkence yapıyorlardı.
Hiçbir işkenceye maruz kalmadan davanın ne olduğunu bile anlayamayan bizlere acaba bu şahsiyete yapılan zulümler yapılsa bizlerin hali ne olur?  Davasını sonuna kadar nasıl sürdürdüğünü ve nasıl asla taviz vermediğini anlamak için bizzat Seyyid Kutub’un (rh) kendi sözlerine bakarak anlamaya çalışalım;
  • İnanan kimse değerlerini, düşüncelerini, ölçülerini insana dayandırmaz. Bu nedenle insanların kendisini yanlış anlamaları karşısında üzüntüye kapılmaz. Aksine o bütün söz konusu kavramlarını insanların Rabb'i olan Allah'a dayandırır.
  • Onlar Amerikancı İslam'ı istiyorlar. Onlar abdesti bozan şeylere fetva veren, ama Müslümanların siyasi, iktisadi ve ictimai durumlarına fetva vermeyen İslam'ı istiyorlar.
  • Bizim görevimiz yaşadığımız bu toplumu değiştirebilmek için, ilk önce kendi benliğimizi değiştirmektir.
Acaba bizler kendi benliğimizi İslam dini doğrultusunda ne kadar değiştirebildik?
Cemal Abdünnasır’dan özür dilediği takdirde kendisini serbest bırakacak olmalarına karşın o asla kendi davasından vazgeçmiyordu. 1966 yılında hakkında idam kararı çıktı. Bu kararı Pakistan, İngiltere, Lübnan, Ürdün, Sudan ve Irak gibi ülkeler tepkiyle karşılasa da Cemal Abdünnasır bu kararından vazgeçmedi ve 29 Ağustos 1966 tarihinde Seyyid Kutub (rh) idam edildi.
İmtihanlarla dolu bir hayatı şu sözleriyle noktaladı:
  • “Eğer Allah kanunu ile mahkûm edilmişsem ben Hakk'ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem.
  • Allah'a şükürler olsun ki 15 sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah'ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır.”
Allah (cc) Seyyid Kutub’un (rh) şehadetini kabul etsin. Bizleri de baş koyduğumuz davayı hakkıyla yerine getiren kullarında eylesin. (Âmin)
Son olarak Seyyid Kutub’un sözüyle üzerinde bir müddet düşünülmesi umuduyla yazımı bitiriyorum;
  • Acaba Müslümanlar nasıl zevkle yiyip içiyorlar, nasıl rahat uyuyorlar? Din kardeşleri en aşağılık en rezil insanların ellerinde en kötü işkenceleri görürken, çeşit çeşit zillete layık görülürken?   (SEYYİD KUTUB)
Whatsapp Destek