Şeytandan Korunma Yolları 2 | Bilal Özbuğday

Bir önceki sayımızda şeytan ile mücadele yöntemlerine dair bazı maddeler zikretmiştik. Bu yazımızda da yine şeytandan korunmaya dair bir takım tavsiyeleri zikretmeye çalışacağız.

1) Allah Yolunda Sadaka Vermek, İnfak Etmek

Şeytanın insana telkin ettiği hususlardan biri fakirlik idi. Şeytan fakirlik ile kulları korkutmaktadır. Bundan dolayı kişinin malını ve sahip olduklarını Allah yolunda harcaması ve bu konuda bilinçli davranması şeytan ile mücadele yöntemlerindendir.

Şeytanın insana telkin ettiği şey sadece malının gitmesi değildir. Şeytan aynı zamanda insanın sahip olduğu her şeyi harcadığında tükeneceğini ona hissettirmeye çalışır. Bu insanın Allah yolunda vereceği basit bir zaman da olabilir. Çoğu zaman ufacık bir vakti insan Allah yolunda harcamaktan imtina eder. Bunun sebebi o vaktin boşa gideceği hissinin insanda uyanması ve sahip olduklarının tükeneceğini, yok olacağını zannetmesindendir.

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vadediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”[1]

Geçici olanları tercih etmemek insanın ahiret kazancı için gerekli olan şeydir. İşte insanın şeytan ile mücadelede sarılması gereken şey infak etmesidir. Ta ki elden çıkardıklarına gönlü bağlanmasın, bunun neticesinde ise bu bağ ve kalpte oluşan sevgi kendisini şeytana kulak veren bir adama dönüştürmesin.

Şeytan insana sahip olduklarının asıl sahibinin kendisi olduğu vehmini verir. Bu ise insana kulluğunda zarar veren ve aslı olmayan bir vehimdir.

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Kulların sabaha eriştiği her gün (yeryüzüne) iki melek iner. Bu iki melekten biri, “Allah’ım, malını hayır yolunda harcayan kişiye (harcadığı malın yerine) yenisini ver.” der. Diğeri de, “Allah’ım, malını (hayır yollarında harcamayarak) elinde tutan (cimrilik eden) kişinin malını telef et.” der.”[2]

Rasulullah’ın (sav) tavrı da bu şekilde idi. O da fakirlikten korkmaz ve fakirlikten korkmadığı anlaşılacak şekilde de Allah yolunda infak eder. Sahip olduklarını dağıtırdı.

Enes’ten (ranh) rivayet edildiğine göre “Rasulullah (sav), kendisinden talep edilen herşeyi mutlaka vermiştir. Bir keresinde, kendisine falan bir adama iki dağ arasını dolduracak kadar koyun vermişti. Bunun üzerine adam kavminin yanına dönerek; “Ey kavmim Müslüman olun. Muhammed fakirlikten korkmayan bir kimsenin tavrıyla bağışta bulunuyor.” demişti.[3]

Dolayısıyla şeytan insana infak etmeme ile ilgili her vesvese verdiğinde insanın buna sahip olduklarını harcayarak karşılık vermesi bir mücadele yöntemidir.

2) Allah’ı Hatırlamak

Şeytanın etkili yollarında birisi de unutturmak ve kulları gaflete sürüklemek demiştik. Hatırda tutmak, hatırlamak ise bunun ilacıdır. İnsan şeytan ile aralarındaki ebedi düşmanlığı, kendisinin ona sürekli vesvese verdiğini, kötü düşünceler geldiğinde bunun düşmandan kaynaklı olduğunu, şeytan ile mücadele yöntemlerini ve en önemlisi Allah’ı sürekli hatırında bulundurduğunda yani unutmadığında, andığında, zikrettiğinde onunla mücadele edebilir.

Vesvese insanın konunun aslını unutup, anlık gelen fikre, düşünceye kulak vermesi ile olur. Anlık düşünceler, fısıltılardan ibarettir. Bunun zıddı ise hatırda tutmak, tetikte kalmak, uyanık olmaktır. Bu ise Allah’ı anarak ve onu zikrederek mümkün olabilir.

Vesveseler başladığında insanın zikre, duaya, Kur’an ayetlerine sarılması gerekir. Bunun etkili bir yöntem olduğu İblis tarafından da bilindiğinden İblis, kulları bu saydığım hususlardan alıkoymak ister.

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;

“Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.”[4]

Şeytan insanları nasıl gaflete ve isyana sürüklüyor ise kullarda onu zikir sayesinde yenilgiye uğratabilirler. Çünkü gafletin zıddı olan şey zikir yani hatırda tutmak, hatra getirmektir.

“Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah'ı anmayı unutturmuştur.”[5]

Ayrıca Allah’ı sürekli hatırında tutan kimse, O’nun kudretini, ilmini, kendisini gördüğünü murakabe eden kul rabbine isyan edemez. İsyan etmekte ve günah işlemekte zorlanır. İşte bu durumda yegâne çare her hal üzere Allah’ı zikretmektir.

Gaflet ve dalalete kulları sürükleyerek onları aldatan İblise karşı kul da Allah’ı anma ile onu yenilgiye uğratır.

“İnsanoğluna şeytan da melek de yaklaşır. Şeytanın yaklaşması, kötülüğe yönlendirmek ve hakkı yalanlatmak şeklindedir. Meleğin yaklaşması ise iyiliğe yönlendirmek ve hakkı doğrulatmak şeklindedir. Kim böyle (meleğin telkinini) hissederse bunun Allah'tan olduğunu bilsin ve Allah'a hamdetsin. Kim de diğerini (şeytanın vesvesesini) hissederse, taşlanmış ve kovulmuş şeytandan Allah'a sığınsın.”[6]

3) Gözü ve Kulağı Haramlardan Korumak

Allah’ın nehyettiği şeylere, insanların mahrem yerlerine bakmak, şeytanın nefse en çok girdiği kapılardan biridir. Bu giriş kapısı ile birçoklarını saptırmıştır. Harama bakmak, alışmayı, alışmak, normal kabul etmeyi, normal kabul etmek ise içselleştirmeye sebep olur.

İbni Kayyım (ra) konu ile alakalı olarak şöyle der;

“Harama bakmak, insana isabet eden her türlü olayın temel sebebiyledir. Zira, bakmak hatırlamayı, hatırlamak düşünmeyi, düşünmek şehveti, şehvet ise kuvvetli ve bağlayıcı bir iradeyi doğurur. Bir engel olmaması halinde insan sonuç olarak harama düşer.”[7]

Harama bakmak, gözü haramlardan muhafaza etmemek şeytanın nefse giriş yollarının en büyüklerinden birisi olduğu için Allah gözü muhafaza etmeyi müminlere emretmiştir.

“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.”[8]

4) Güzel Muamele ve Güzel Söz

Şeytan kullandığı yöntemlerin başlangıcı olarak yine sözlere yüklediği fasit anlamlar ile kullara farklı vehmettirmesi olduğunu ifade etmiştik. İnsanlar birbirleri ile diyalog için kelimeleri ve cümleleri kullanırlar. Ancak bu cümleler ve kelimeler kötü olduğunda ya da ihtimalli olduğunda şeytan bununla kulun kalbine başka şeyler ilham ederek cümleleri ve kelimeleri adeta istismar ederek insanlar arasında fitne tohumları ekmeye çalışır.

Bunu bilen bir kul ise cümlelerinde seçici davranmalı ve olabildiğince muhataplarına ve arkadaşlarına seçerek konuşmalıdır. Şeytanın bu tür muhabbetler ve cümleler arasında payının olabileceği asla aklından çıkarmamalıdır.

Arkadaşınızdan bir bardak su talep ettiğinizde “Bir bardak su ver.” cümlesi ile “Bir bardak su verir misin!” cümlesi arasında bir fark vardır. Zahiren bakıldığında ilk cümlede her ne kadar bir olumsuzluk ya da kötü bir anlam olmasa da İblis açısında ilk cümle ikinci cümleye nazaran vesvese verilmesi itibariyle daha kullanışlıdır. Çünkü onunla insana muhatabının emir verme, kendisini küçük düşürme, kendisini küçük görme gibi şeyleri vesvese vererek vehmettirebilir. Ancak diğer cümle ise bu tür ihtimalleri ortadan kaldırır. Bu yüzden sözlerimizde ve muamelelerimizde bir yumuşaklık ve güzelliği tercih etmeliyiz.

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;

“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Yoksa şeytan aralarına girer. Kuşkusuz şeytan insanların apaçık düşmanıdır.”[9]

Ayeti dikkatle incelersek sözün güzeli değil de sözün en güzeli ifadesinin olduğunu anlarız. Bir hususu güzel ifade etmek dahi şeytanın önüne set olamamaktadır. Bu yüzden seçenekler arasından en güzelini tercih ederek elini iyice zayıflatmamız gerekmektedir. Sözün en güzelini söylesek dahi yine niyetleri araya katarak kullanması da mümkündür. Ancak burada önemli olan İblisin nasibini olabildiğince kesmek ve onu zayıflatmaktır.

Yine Rabbimiz başka bir ayetinde şöyle buyurmaktadır;

“Ey iman edenler! Aranızda gizli konuştuğunuz zaman, günah işleme, haksızlık etme ve peygambere karşı gelme hususunda fısıldaşmayın; iyilik ve takvâ hakkında konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah’tan sakının. (O tür) gizli konuşmalar ancak şeytandandır. Bu müminleri üzmek içindir. Oysa o, Allah’ın izni olmadıkça onlara hiçbir zarar veremez. Müminler ancak ve ancak Allah’a güvenip dayansınlar.”[10]

Şeytan insanların kendi aralarındaki fısıltıdan dahi nemalanmak istemektedir. Bunu dahi kendi lehine kulların ise aleyhine kullanma gayretindedir.

Bu durum sadece sözler için geçerli değildir. Aynı zamanda muamelelerde de güzel olanı tercih etmeliyiz. İhtimalli olan, fitneye ya da yanlış anlaşılmalara sebebiyet verecek amellerden uzak durmalıyız. Bunu fark ettiğimiz anda bu ihtimali ve yanlış anlaşılma ihtimalini ortadan kaldırmak için adım atmalıyız. Tıpkı Rasulullah’ın (sav) yaptığı gibi.

Mü’minlerin annesi Safiyye Binti Huyey (ranha) şöyle dedi:

Rasulullah (sav) itikâfa girmişti. Bir gece onu ziyarete gidip konuştum. Sonra eve dönmek üzere kalktığım zaman o da beni evime götürmek üzere kalktı. Bu sırada ensardan iki kişi -Allah onlardan razı olsun- bizimle karşılaştı. Rasulullah’ı (sav)  görünce oradan çabucak uzaklaşmak istediler. Rasulullah (sav): “Biraz yavaş olun. Yanımdaki Safiyye Binti Huyey’dir” dedi. Onlar: “Elçisinin uygunsuz bir davranışta bulunmasından Allah’ı tenzih ederiz, Ya Rasulallah! deyince de: “Şeytan insanın vücudunda kan gibi dolaşır, Onun sizin kalbinize bir kötülük atmasından korktum” buyurdu.

5) Aile Bağlarını Kuvvetlendirmek

Şeytan asla birlikten hoşlanmaz. Aksine ise dağınıklıktan hoşlanır. Müslümanların dağınıklığından, ailenin dağınıklığından, zihnin dahi dağınıklığından hoşlanır ve razı olur. Bunların tam zıddı olanlardan ise nefret eder. Bilakis bunun olması için ise çabalar.

Bu gerçeği Kur’an da bizlere anlatılan Yusuf aleyhisselamın kıssasında görmekteyiz.

“Babası, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.”[11]

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Şeytan, tahtını su üzerine kurar, sonra çetelerini insanlara gönderir. Çetelerinden onun yanında en yakın mertebede bulunanlar, insanlar arasında en çok fitne çıkaranlardır. Bunlardan biri, şeytanın yanına gelir ve “Falanla o kadar uğraştım, nihayet onu şu ve şu halde bırakıp geldim.” der. İblis te ona, “Vallahi bir şey yapmış değilsin.” diye karşılık verir. Bir başkası gelir, o da “Ben falan adamla uğraştım, nihayet onunla ailesini birbirinden ayırdım.” der. İblis onu yanına yaklaştırır ve ona “Sen ne iyi yapmışsın.” diye cevap verir.”[12]

Elbette toplulukları dağıtmanın her türlüsünden İblis hoşlansa da en fazla kendisinin istediği ailelerin dağılmasıdır. Çünkü ailelerin dağılması, kadının ve erkeğin fitneye düşmesi toplumun musibetidir. Aile dağıldığında, kadını fitneye düşürdüğünde peşi sıra daha büyük kötülükleri elde edebilir. Böylelikle bir toplumun tamamını dahi ifsat edebilir.

Bu yüzden özellikle ailede erkeğin ailenin bağlarını güçlendirmesi, eşini güzel muamelede bulunması, çocukları ile ilgilenmesi gerekir. Müslümanlar aynı zamanda zayıflayan aile bağları için birbirlerine nasihat etmelidirler. Aileler dağılması söz konusu olduğunda araları ıslah etmek, bir yuvanın dağılmaması için var olan sebeplere sarılmak müminlerin hassasiyetlerinden olmalıdır.

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben içinizde ailesine karşı en hayırlı şekilde muamele edeninizim.”[13]

Kocanın ve babanın aile fertlerine güzel söz söylemesi, onlar ilgilenmesi, şakalaşması bağları kuvvetlendirir. Bu izahların tamamında kastımız küçük ailedir. Aynı zamanda kişinin büyük aile için de sıla-i rahme dikkat etmesi gereklerini yerine getirmesi de gerekir. Çünkü bunlara dikkat etmemekte başka fitnelere İblisin yönlendirmesi ile yol açabilir.

Selam ve dua ile…


 
 
[1] (2/ Bakara 268)
[2] (Buhari)
[3] (Müslim)
[4] (5/ Maide 91)
[5] (58/ Mücadele 19)
[6] (Tirmizi)
[7] (Cevabu’l Kafi)
[8] (24/ Nur 30)
[9] (17/ İsra 53)
[10] (58/ Mücadele 9-10)
[11] (12/ Yusuf 5)
[12] (Müslim)
[13] (Tirmizi)
Whatsapp Destek