Şeytanın Planları 2 | Bilal Özbuğday

Şeytan insanın amansız düşmanıdır ve insanın kazanmış olduğu bu düşman çok eski ve tecrübeli bir düşmandır. Kurnaz, sinsi ve bir o kadar da sabırlı bir düşmandır. İşte bu durum, kendisini insana yaklaşırken birden fazla plan ile yaklaşmasını ve farklı, çeşitli yolları denemesini ortaya çıkarmaktadır. Şeytan sürekli olarak aynı yolları denemez. Sürekli aynı yoldan da gelmez. Bazen unutturur, bazen vesvese verir, bazen öfkelendirir, bazen ise tartışma ilham eder insanoğluna.

Şeytanın nefse giriş yolları ve planlarını iyi bilmediğimizde neyin Rahman’dan neyin şeytandan olduğunu ayırt edemeyiz. Çünkü şeytan çoğu zaman iyilikleri telkin ediyormuşçasına Rahmanî bir eda ile fısıldar. Bu ise bir kul için anlaşılması en zor yöntemdir.

Şeytanın bir planı vardır. Planı insanoğlunu cennetten çıkarttığı gibi cennete girmemesi hatta cehennemde ebedi kalmasıdır. Bu planı tatbik etmek için kişilerin durumuna göre yollar seçmektedir. İnsanlar aynı olmadığından onun uyguladığı plan ve program da farklılık arz etmektedir. Ayrıca şeytan insanın her vakıasına uygun planlarda ortaya koymaktadır ki tabiri caizse olağan akış insanı tatmin etsin ve insan uzaklaşsın, yoldan çıksın, Rabbinden ayrılsın.

Kul bu şeytanın planlarını ve planların farklı farklı olmasını ancak rabbinin yardımı ile görebilir. Kul Allah’a yaklaştıkça şeytan ve planları gözünde netleşmeye başlar. Allah’tan uzaklaşan kul ise ne şeytanı ne de onun hamlelerini görebilir. Hatta bir kötülük yaparken dahi hayır adına, salih amel adına yaptığını zanneder.

“Onlara yeryüzünde fesad çıkarmayın denildiğinde, biz sadece ıslah edicileriz, derler.”[1]

Aslında ayette geçen insanların bu iddiası yalandır. Ancak insanlar bunu hissetmezler. Bunun sebebi şeytanın planını ve hamlesini anlamamaktan kaynaklanmaktadır. Ayetin devamından bunu anlayabiliyoruz.

“Dikkat edin, onlar müfsitlerin ta kendileridir, ancak bunu hissetmezler.”[2]

Hissetmemelerinin sebebi kendilerinin plana kanarak iyi bir iş yaptıklarını sanmalarındandır.

İnsanın şeytanın planlarını idrak etmeden bu düşman ile mücadelesi gayet zordur. Allah düşmanı olan şeytanın teslim bayrağını çekmesi, pes etmesi asla beklenemez. O ciddi bir düşmandır ve asla bu mücadeleyi terk etmeyecektir. Savaşı daimidir. Ya kazanacak ya da imanlı kulların imanları karşısında hezimete uğrayacaktır.

Şeytanın nefse giriş hamlelerini maddeler halinde şu şekilde zikredebiliriz;

1) Kötülüğü Emretmek

Aslında bu husus şeytanın planlarının özüdür. Her şey ve yaptığı her hamle kötülüğü yaptırmak içindir. Kötülüğü yaptırmak ise kötülüğü emretmekten geçmektedir.

“Şeytan sadece kötülüğü, ahlaksızlığı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri dile getirmenizi emreder.”[3]

Şeytanın amacına ulaşmasının yegâne yolu kötülüğü emretmektir.

“Elbette senin kullarından bir kısmını alıp saptıracağım. Onlara kuruntu vereceğim. Develerin kulaklarını yarmalarını ve Allah’ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim.”[4]

Şeytanın emri ancak ona kulak verip boyun eğen kimseler için etkili bir buyruktur. Şeytan her insana etkisi kadar kötülüğü emreder. Ancak bunun yerine getirilmesi ona yakınlıktan kaynaklıdır. Bir insan ne kadar şeytana yakın ise Rahmandan bir o kadar uzaktır. Bu uzaklık ve yakınlık mesafesine göre buyrukları yerine getirir.

Kötülüğü emrederek şeytana kulak vermek her insanın yerine getirebileceği bir şey değildir. Çünkü kötülüğü kötülük olarak yapmak şeytana tam anlamıyla boyun eğmekten kaynaklanır. Yani şeytana yakın olan insanların yapacağı bir şeydir.

2) Unutturmak

Şeytan insana etki edebilmek için unutturma yöntemine sıklıkla başvurur. İnsana kulluğunu, dünyaya niçin geldiğini, ne yapması, ne yapmaması gerektiğini, namazlarını, ibadetlerini ve sorumluluklarını unutturduğunda insanı yoldan çıkarmanın ilk hamlesini yerine getirmiş olacaktır. Neyin ne olduğunun farkında olan Müslüman’a yaklaşma taktiği de işte budur. Genel olarak ona sorumluluklarını unutturmaktır.

Bir amele koyulduğunda bir başka ameli hatıra getirip diğerini unutmak karşılaştığımız genel problemlerdendir. Bazen vaktin nasıl geçtiğini anlamamak, bazen ise gittiğin bir yere nasıl geldiğini, oraya nasıl sürüklendiğini anlamamak gibi, bazen ise kulluğun adına almış olduğun kararların unutulması gibi şekillerde ortaya çıkmaktadır. “Şu işi bir daha yapmayacağım. Artık şu şekilde davranacağım” dediğin kulluğun kalitesi adına attığın adımları, ettiğin tevbelerin hatırından çıkıp tekrar ettiğini görürüz. İşte bu durumda şeytanın unutturma yöntemi ile pay sahibi olması söz konusudur. Çünkü o, tevbekar bir kul istememektedir. İşte burada onun payını kesmek, önüne geçmek gerekir.

“Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın tarafında olanlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”[5]

“Her kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?” Allah, “Evet, Öyle. Ayetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun" der.”[6]

Şeytan oyun, eğlence ve benzeri şeyler ile de insanlara yapması gereken şeyleri unutturmaktadır. Günümüzde özellikle telefonlar, sosyal medya hesapları, bilgisayar oyunları insanın vaktin nasıl geçtiğini anlamadan kullandığı araçlardır.

“Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?”[7]

3) Arayı Bozmak

Vesvese şeytanın en tehlikeli planıdır. Bu plan ise özellikle Müslümanların arasını ayırmak, grupları ve toplulukları dağıtmak için kullanır. Hem bu yönüyle tehlikelidir. Hem de insan vesvese ile ne olduğunu idrak edemez, hissedemez. Şeytan vesveseler ile her söylenen ve her yapılanın muhataplar arasında farklı anlaşılması için uğraşır.

Bu vesveseyi verirken insanın gözü önüne serdiği iki şey vardır. Muhatabının söylediği sözler ve yaptığı işler. Bir fısıltı ile muhatabının ufacık kelimelerine ve sözlerine farklı farklı anlamlar yükleyerek konuşmaları mecrasından saptırmak ister. Ta ki insanların arasında fitne tohumları yayılsın.

Bundan ötürü Rabbimiz açıkça güzel konuşmamızı emretmiştir.
“Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler.

Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.”[8]

İnsan yanlış anlaşılmaya müsait olan sözler söylediğinde ya da amellerde bulunduğunda bunu bir koz olarak gören şeytan, iki Müslümanın arasını ayırmak için bunu insanın kalbinde işlemeye ve kötü anlama gelmiş olarak nakşetmeye çalışmaktadır. Müslümanlar ise yanlış anlaşılacak sözlerden uzak durarak o kozu şeytana vermemelidirler. Bundan dolayı sözün en güzelini, fitneden en uzak olanını söylemelidirler.

Allah Rasulü (sav) eşi Safiyye annemiz ile yürürken şeytan vesvesesi ile herhangi bir yanlış anlaşılma olmaması için sahabilere izahat getirmiştir.

Çünkü yanlış yorumlanan ufak bir söz ve bir amel sonrasında birçok kin, öfke ve nefrete yol açmaktadır. Çünkü söz ve ameller mecrasından saptırılarak şeytan fısıltısı ile yorumlanmış olmaktadır. Şeytan da tam olarak bunu istemektedir.

Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;

“Şeytan Ademoğlunun kalbi üzerine oturmuştur. İnsan Allah’ı zikrettiği zaman şeytan geri kaçar. Gaflete daldığında ise vesvese verir.”[9]

4) Korkutmak

Başta fakirlik olmak üzere insanın başına gelebilecek birçok şey ile kulları korkutması da şeytanın planlarından birisidir.

Kişi infak edeceğinde onun kalbine fakir kalma duygusunu atarak kulun Rabbi ile olan alışverişinin önüne geçmek ister. Bunun neticesinde yine bir salih amelin önüne geçmiş olacaktır.

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vaadediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”[10]

Şeytan bununla birlikte tağutlar ile, insanların kınaması ile, hak yola girdiğinde yalnız kalmak ile, Allah için bir adım atmak söz konusu olduğunda o adımın meşakkatleri ile insanı korkutmaktadır.

“O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mü'min iseniz, benden korkun.”[11]

Şeytan korkutma ile birlikte bazen ise asılsız temenniler ile kulun kalbini yormaktadır. Kulu kârlı ticaretler ile, makam, mevki peşinde koşmak ile dünyada elde edeceği basit şeyler ile sahte amaçlar uğruna koşturması için sahte temenniler önüne sermektedir. Amacı ise yalnızca kuldan kulluğu adına bir şeyler koparmaktır. 

“Şeytan, Ademoğlu için İslam yoluna oturur ve “Atalarının dinini terk mi edeceksin?” der! O da şeytana uymayıp Müslüman olur. Sonra hicret yolu üzerine oturur ve “Yurdunu terk edersen garip kalırsın” der. Mümin yine onu dinlemez ve hicret eder. Sonra cihad yolu üzerinde durur, o mümine “Savaşa gidersen öldürülürsün, malını paylaşırlar, hanımını başkası nikâhlar” der. O da bu son engeli de aşar ve yoluna devam eder.”[12]

5) Tartışma İlham Etmek

Bir adam, İbni Abbas’a gelerek; “Ey İbni Abbas! Ebu İshak geçen gece kendisine vahyedildiğini iddia ediyor” dedi. İbni Abbas “Doğru söylemiş cevabını verdi”

Bunun üzerine adam “İbni Abbas, onun doğru söylediğini mi söylüyor?” dedi. İbni Abbas buyurdu ki; “İki türlü vahiy vardır. Birisi Allah’ın vahyi, diğeri de şeytanın vahyidir. Allah’ın vahyi peygambere, şeytanınki ise dostlarına gelir.”

Sonra şu ayeti okudu; “Muhakkak ki şeytanlar dostlarına vahyederler.”[13]

Şeytanlar kendilerine dostluğu seçmiş olan insanlara vahyederler. Bazen etrafımızı gözlemlediğimizde, bizim gibi insan cinsinden olan kimselerin bazı fikirleri nasıl savunduklarını, bazı planları nasıl kurduklarını, bazı şeylere bu denli nasıl kafa yorduklarını anlayamayız. Bunun sebebi o kimsenin şeytanın kulu olmasındandır. Onu can kulağı ile dinleyen insanların bir insan aklı ile değil de, şeytanın vahyi ile hareket ettiklerinden kaynaklanmaktadır.

Ve bu vahiylerinden bir tanesi de insanları sonu gelmez boş tartışmalara sevk etmektir. Şeytan dostları aracılığıyla insanlar arasında tartışmayı büyütmek ve çoğaltmak ister. Çünkü tartışmak insanı harekete geçirmeyen ancak soyut hususlar üzerinden yapılan bir söz kavgasıdır. Ölçüsüz tartışmaların sonu yoktur ve genelde de kötü biter.

6) Ümitsizlik

Rasulullah (sav), Bedir’e giderken konakladı. Müşrikler, Müslümanlar ile suyun arasında bulunuyorlardı. Müslümanlarda bir zafiyet baş gösterdi. Şeytan onların kalbine vesvese vermeye başladı; “Siz Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Allah’ın peygamberi de içinizde. Oysa müşrikler size galip gelip suyu ele geçirdi. Cünüp olarak mı namaz kılacaksınız?”

Bunun üzerine Allah müminlerin üzerine bir yağmur yağdırdı. Müslümanlar yağmur suyunu içip temizliklerini yaptılar. Böylelikle Allah şeytanın pisliğini onların üzerinden gidermiş oldu.”[14]

İbni Kesir’in rivayet ettiği bu olaya dair Rabbimiz şöyle buyurmaktadır; “Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu.”[15]

Şeytan müminleri sarsmak, kalplerine korku salmak ve ümitsizliğe sevketmek için uğraşır. Çünkü ümitsizliğe kapılan insan hiçbir şey yapmak istemez. Adım atmak istemez, harekete geçmek istemez. Bu ise şeytan adına birçok adıma vesile olan bir husustur. Şeytan mümin kulu hem kendisi ile alakalı hem Rabbi ile alakalı hem de davanın akıbeti ile alakalı olarak ümitsizliğe sevk etmek ister.

Kendisi ile alakalı bir kapı bulursa bu durum kulu tevbe etmemeye, salih bir kul olma gayretinde olmamayı beraberinde getirir. Rabbi ile alakalı ümitsizliğe girer ise Allah’a yalvarmaktan vazgeçer. Davası ile alakalı sarsılırsa hiçbir fedakârlık etmeme, davasına öncelememe gibi hastalıklara duçar olur. Bunlar da bir kulun ölümüne denktir.

Kulu sürekli sonuç odaklı kılarak yapılan hiçbir işin neticesini alamadığı için yaptıklarından vazgeçmeye itebilir. Şeytanın verdiği bu ümitsizlik duygusu davetçinin, ilim talebesinin ya da bir dava adamının yıkılmasına ve ferdi bir takım hareketlerde bulunmasına sebep olabilir. Mümin bu durumun şeytandan kaynaklandığını bilerek davasına sarılmalı, Rabbine iltica etmelidir.

Bir sonraki yazıda şeytanın planlarını zikretmeye Allah’ın izniyle devam edeceğiz.

Selam ve dua ile…



 




 
 
[1] (2/ Bakara 11)
[2] (2/ Bakara 12)
[3] (2/ Bakara 169)
[4] (4/ Nisa 119)
[5] (58/ Mücadele 19)
[6] (20/ Taha 124-125-126)
[7] (5/ Maide 91)
[8] (17/ İsra 53)
[9] (Buhari)
[10] (2/ Bakara 268)
[11] (3/ Ali İmran 175)
[12] (Nesai)
[13] (İbni Kesir)
[14] (İbni Kesir)
[15] (8/ Enfal 11)Şeytanın Tuzakları
Şeytan insanın amansız düşmanıdır ve insanın kazanmış olduğu bu düşman çok eski ve tecrübeli bir düşmandır. Kurnaz, sinsi ve bir o kadar da sabırlı bir düşmandır. İşte bu durum, kendisini insana yaklaşırken birden fazla plan ile yaklaşmasını ve farklı, çeşitli yolları denemesini ortaya çıkarmaktadır. Şeytan sürekli olarak aynı yolları denemez. Sürekli aynı yoldan da gelmez. Bazen unutturur, bazen vesvese verir, bazen öfkelendirir, bazen ise tartışma ilham eder insanoğluna.
Şeytanın nefse giriş yolları ve planlarını iyi bilmediğimizde neyin Rahman’dan neyin şeytandan olduğunu ayırt edemeyiz. Çünkü şeytan çoğu zaman iyilikleri telkin ediyormuşçasına Rahmanî bir eda ile fısıldar. Bu ise bir kul için anlaşılması en zor yöntemdir.
Şeytanın bir planı vardır. Planı insanoğlunu cennetten çıkarttığı gibi cennete girmemesi hatta cehennemde ebedi kalmasıdır. Bu planı tatbik etmek için kişilerin durumuna göre yollar seçmektedir. İnsanlar aynı olmadığından onun uyguladığı plan ve program da farklılık arz etmektedir. Ayrıca şeytan insanın her vakıasına uygun planlarda ortaya koymaktadır ki tabiri caizse olağan akış insanı tatmin etsin ve insan uzaklaşsın, yoldan çıksın, Rabbinden ayrılsın.
Kul bu şeytanın planlarını ve planların farklı farklı olmasını ancak rabbinin yardımı ile görebilir. Kul Allah’a yaklaştıkça şeytan ve planları gözünde netleşmeye başlar. Allah’tan uzaklaşan kul ise ne şeytanı ne de onun hamlelerini görebilir. Hatta bir kötülük yaparken dahi hayır adına, salih amel adına yaptığını zanneder.
“Onlara yeryüzünde fesad çıkarmayın denildiğinde, biz sadece ıslah edicileriz, derler.”[1]
Aslında ayette geçen insanların bu iddiası yalandır. Ancak insanlar bunu hissetmezler. Bunun sebebi şeytanın planını ve hamlesini anlamamaktan kaynaklanmaktadır. Ayetin devamından bunu anlayabiliyoruz.
“Dikkat edin, onlar müfsitlerin ta kendileridir, ancak bunu hissetmezler.”[2]
Hissetmemelerinin sebebi kendilerinin plana kanarak iyi bir iş yaptıklarını sanmalarındandır.
İnsanın şeytanın planlarını idrak etmeden bu düşman ile mücadelesi gayet zordur. Allah düşmanı olan şeytanın teslim bayrağını çekmesi, pes etmesi asla beklenemez. O ciddi bir düşmandır ve asla bu mücadeleyi terk etmeyecektir. Savaşı daimidir. Ya kazanacak ya da imanlı kulların imanları karşısında hezimete uğrayacaktır.
Şeytanın nefse giriş hamlelerini maddeler halinde şu şekilde zikredebiliriz;
1) Kötülüğü Emretmek
Aslında bu husus şeytanın planlarının özüdür. Her şey ve yaptığı her hamle kötülüğü yaptırmak içindir. Kötülüğü yaptırmak ise kötülüğü emretmekten geçmektedir.
“Şeytan sadece kötülüğü, ahlaksızlığı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri dile getirmenizi emreder.”[3]
Şeytanın amacına ulaşmasının yegâne yolu kötülüğü emretmektir.
“Elbette senin kullarından bir kısmını alıp saptıracağım. Onlara kuruntu vereceğim. Develerin kulaklarını yarmalarını ve Allah’ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim.”[4]
Şeytanın emri ancak ona kulak verip boyun eğen kimseler için etkili bir buyruktur. Şeytan her insana etkisi kadar kötülüğü emreder. Ancak bunun yerine getirilmesi ona yakınlıktan kaynaklıdır. Bir insan ne kadar şeytana yakın ise Rahmandan bir o kadar uzaktır. Bu uzaklık ve yakınlık mesafesine göre buyrukları yerine getirir.
Kötülüğü emrederek şeytana kulak vermek her insanın yerine getirebileceği bir şey değildir. Çünkü kötülüğü kötülük olarak yapmak şeytana tam anlamıyla boyun eğmekten kaynaklanır. Yani şeytana yakın olan insanların yapacağı bir şeydir.
2) Unutturmak
Şeytan insana etki edebilmek için unutturma yöntemine sıklıkla başvurur. İnsana kulluğunu, dünyaya niçin geldiğini, ne yapması, ne yapmaması gerektiğini, namazlarını, ibadetlerini ve sorumluluklarını unutturduğunda insanı yoldan çıkarmanın ilk hamlesini yerine getirmiş olacaktır. Neyin ne olduğunun farkında olan Müslüman’a yaklaşma taktiği de işte budur. Genel olarak ona sorumluluklarını unutturmaktır.
Bir amele koyulduğunda bir başka ameli hatıra getirip diğerini unutmak karşılaştığımız genel problemlerdendir. Bazen vaktin nasıl geçtiğini anlamamak, bazen ise gittiğin bir yere nasıl geldiğini, oraya nasıl sürüklendiğini anlamamak gibi, bazen ise kulluğun adına almış olduğun kararların unutulması gibi şekillerde ortaya çıkmaktadır. “Şu işi bir daha yapmayacağım. Artık şu şekilde davranacağım” dediğin kulluğun kalitesi adına attığın adımları, ettiğin tevbelerin hatırından çıkıp tekrar ettiğini görürüz. İşte bu durumda şeytanın unutturma yöntemi ile pay sahibi olması söz konusudur. Çünkü o, tevbekar bir kul istememektedir. İşte burada onun payını kesmek, önüne geçmek gerekir.
“Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın tarafında olanlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”[5]
“Her kim de benim zikrimden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?” Allah, “Evet, Öyle. Ayetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun" der.”[6]
Şeytan oyun, eğlence ve benzeri şeyler ile de insanlara yapması gereken şeyleri unutturmaktadır. Günümüzde özellikle telefonlar, sosyal medya hesapları, bilgisayar oyunları insanın vaktin nasıl geçtiğini anlamadan kullandığı araçlardır.
“Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?”[7]
3) Arayı Bozmak
Vesvese şeytanın en tehlikeli planıdır. Bu plan ise özellikle Müslümanların arasını ayırmak, grupları ve toplulukları dağıtmak için kullanır. Hem bu yönüyle tehlikelidir. Hem de insan vesvese ile ne olduğunu idrak edemez, hissedemez. Şeytan vesveseler ile her söylenen ve her yapılanın muhataplar arasında farklı anlaşılması için uğraşır.
Bu vesveseyi verirken insanın gözü önüne serdiği iki şey vardır. Muhatabının söylediği sözler ve yaptığı işler. Bir fısıltı ile muhatabının ufacık kelimelerine ve sözlerine farklı farklı anlamlar yükleyerek konuşmaları mecrasından saptırmak ister. Ta ki insanların arasında fitne tohumları yayılsın.
Bundan ötürü Rabbimiz açıkça güzel konuşmamızı emretmiştir.
“Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.”[8]
İnsan yanlış anlaşılmaya müsait olan sözler söylediğinde ya da amellerde bulunduğunda bunu bir koz olarak gören şeytan, iki Müslümanın arasını ayırmak için bunu insanın kalbinde işlemeye ve kötü anlama gelmiş olarak nakşetmeye çalışmaktadır. Müslümanlar ise yanlış anlaşılacak sözlerden uzak durarak o kozu şeytana vermemelidirler. Bundan dolayı sözün en güzelini, fitneden en uzak olanını söylemelidirler.
Allah Rasulü (sav) eşi Safiyye annemiz ile yürürken şeytan vesvesesi ile herhangi bir yanlış anlaşılma olmaması için sahabilere izahat getirmiştir.
Çünkü yanlış yorumlanan ufak bir söz ve bir amel sonrasında birçok kin, öfke ve nefrete yol açmaktadır. Çünkü söz ve ameller mecrasından saptırılarak şeytan fısıltısı ile yorumlanmış olmaktadır. Şeytan da tam olarak bunu istemektedir.
Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır;
“Şeytan Ademoğlunun kalbi üzerine oturmuştur. İnsan Allah’ı zikrettiği zaman şeytan geri kaçar. Gaflete daldığında ise vesvese verir.”[9]
4) Korkutmak
Başta fakirlik olmak üzere insanın başına gelebilecek birçok şey ile kulları korkutması da şeytanın planlarından birisidir.
Kişi infak edeceğinde onun kalbine fakir kalma duygusunu atarak kulun Rabbi ile olan alışverişinin önüne geçmek ister. Bunun neticesinde yine bir salih amelin önüne geçmiş olacaktır.
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vaadediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”[10]
Şeytan bununla birlikte tağutlar ile, insanların kınaması ile, hak yola girdiğinde yalnız kalmak ile, Allah için bir adım atmak söz konusu olduğunda o adımın meşakkatleri ile insanı korkutmaktadır.
“O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mü'min iseniz, benden korkun.”[11]
Şeytan korkutma ile birlikte bazen ise asılsız temenniler ile kulun kalbini yormaktadır. Kulu kârlı ticaretler ile, makam, mevki peşinde koşmak ile dünyada elde edeceği basit şeyler ile sahte amaçlar uğruna koşturması için sahte temenniler önüne sermektedir. Amacı ise yalnızca kuldan kulluğu adına bir şeyler koparmaktır. 
“Şeytan, Ademoğlu için İslam yoluna oturur ve “Atalarının dinini terk mi edeceksin?” der! O da şeytana uymayıp Müslüman olur. Sonra hicret yolu üzerine oturur ve “Yurdunu terk edersen garip kalırsın” der. Mümin yine onu dinlemez ve hicret eder. Sonra cihad yolu üzerinde durur, o mümine “Savaşa gidersen öldürülürsün, malını paylaşırlar, hanımını başkası nikâhlar” der. O da bu son engeli de aşar ve yoluna devam eder.”[12]
5) Tartışma İlham Etmek
Bir adam, İbni Abbas’a gelerek; “Ey İbni Abbas! Ebu İshak geçen gece kendisine vahyedildiğini iddia ediyor” dedi. İbni Abbas “Doğru söylemiş cevabını verdi”
Bunun üzerine adam “İbni Abbas, onun doğru söylediğini mi söylüyor?” dedi. İbni Abbas buyurdu ki; “İki türlü vahiy vardır. Birisi Allah’ın vahyi, diğeri de şeytanın vahyidir. Allah’ın vahyi peygambere, şeytanınki ise dostlarına gelir.”
Sonra şu ayeti okudu; “Muhakkak ki şeytanlar dostlarına vahyederler.”[13]
Şeytanlar kendilerine dostluğu seçmiş olan insanlara vahyederler. Bazen etrafımızı gözlemlediğimizde, bizim gibi insan cinsinden olan kimselerin bazı fikirleri nasıl savunduklarını, bazı planları nasıl kurduklarını, bazı şeylere bu denli nasıl kafa yorduklarını anlayamayız. Bunun sebebi o kimsenin şeytanın kulu olmasındandır. Onu can kulağı ile dinleyen insanların bir insan aklı ile değil de, şeytanın vahyi ile hareket ettiklerinden kaynaklanmaktadır.
Ve bu vahiylerinden bir tanesi de insanları sonu gelmez boş tartışmalara sevk etmektir. Şeytan dostları aracılığıyla insanlar arasında tartışmayı büyütmek ve çoğaltmak ister. Çünkü tartışmak insanı harekete geçirmeyen ancak soyut hususlar üzerinden yapılan bir söz kavgasıdır. Ölçüsüz tartışmaların sonu yoktur ve genelde de kötü biter.
6) Ümitsizlik
Rasulullah (sav), Bedir’e giderken konakladı. Müşrikler, Müslümanlar ile suyun arasında bulunuyorlardı. Müslümanlarda bir zafiyet baş gösterdi. Şeytan onların kalbine vesvese vermeye başladı; “Siz Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Allah’ın peygamberi de içinizde. Oysa müşrikler size galip gelip suyu ele geçirdi. Cünüp olarak mı namaz kılacaksınız?”
Bunun üzerine Allah müminlerin üzerine bir yağmur yağdırdı. Müslümanlar yağmur suyunu içip temizliklerini yaptılar. Böylelikle Allah şeytanın pisliğini onların üzerinden gidermiş oldu.”[14]
İbni Kesir’in rivayet ettiği bu olaya dair Rabbimiz şöyle buyurmaktadır; “Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu.”[15]
Şeytan müminleri sarsmak, kalplerine korku salmak ve ümitsizliğe sevketmek için uğraşır. Çünkü ümitsizliğe kapılan insan hiçbir şey yapmak istemez. Adım atmak istemez, harekete geçmek istemez. Bu ise şeytan adına birçok adıma vesile olan bir husustur. Şeytan mümin kulu hem kendisi ile alakalı hem Rabbi ile alakalı hem de davanın akıbeti ile alakalı olarak ümitsizliğe sevk etmek ister.
Kendisi ile alakalı bir kapı bulursa bu durum kulu tevbe etmemeye, salih bir kul olma gayretinde olmamayı beraberinde getirir. Rabbi ile alakalı ümitsizliğe girer ise Allah’a yalvarmaktan vazgeçer. Davası ile alakalı sarsılırsa hiçbir fedakârlık etmeme, davasına öncelememe gibi hastalıklara duçar olur. Bunlar da bir kulun ölümüne denktir.
Kulu sürekli sonuç odaklı kılarak yapılan hiçbir işin neticesini alamadığı için yaptıklarından vazgeçmeye itebilir. Şeytanın verdiği bu ümitsizlik duygusu davetçinin, ilim talebesinin ya da bir dava adamının yıkılmasına ve ferdi bir takım hareketlerde bulunmasına sebep olabilir. Mümin bu durumun şeytandan kaynaklandığını bilerek davasına sarılmalı, Rabbine iltica etmelidir.
Bir sonraki yazıda şeytanın planlarını zikretmeye Allah’ın izniyle devam edeceğiz.
Selam ve dua ile…



 




 
 
[1] (2/ Bakara 11)
[2] (2/ Bakara 12)
[3] (2/ Bakara 169)
[4] (4/ Nisa 119)
[5] (58/ Mücadele 19)
[6] (20/ Taha 124-125-126)
[7] (5/ Maide 91)
[8] (17/ İsra 53)
[9] (Buhari)
[10] (2/ Bakara 268)
[11] (3/ Ali İmran 175)
[12] (Nesai)
[13] (İbni Kesir)
[14] (İbni Kesir)
[15] (8/ Enfal 11)
Whatsapp Destek