Sıkı Dostlar

Ümmetin en faziletli şahsiyeti Ebu Bekir (ra) gibi tarihi karartmalara maruz kalan bir diğer şahsiyette ümmetin en faziletli ikinci adamı olan Ömer bin Hattab’dır (ra).Tarihi olayları ters yüz etmekten geri durmayan İslam düşmanları kendi meşreplerince uygun olan bazı rivayetler uydurarak Müslümanların tarihi bilinçlerini tahrif etmeye ve bu suretle de tarihi şahsiyetlerle olan bağlarını koparmaya çalışmışlardır. Onlara göre Raşit halifelerden her biri kapalı kapılar ardında diğerleri için entrikalar düzenleyen ve musibetlere maruz kalmaları için ellerinden gelenleri yapan kimselerdir. Bu yalanlardan nasibini fazlasıyla alan Ömer bin Hattab (ra) için iddia edilenler ise diğerlerine nazaran biraz daha fazladır. Tarih boyunca Müslümanların sırtlarındaki zehirli bir hançer gibi olan Şî’alar kendi mizanlarınca uydurdukları yalanlarla Ömer bin Hattab’ın (ra) Sakifetu benî Sâide hadisesinin hemen akabinde Fatıma’nın (ra) evini basarak onu evini başına yıkmakla tehdit ettiğini hatta Fatıma’yı (ra) döverek karnındaki Muhsin adındaki çocuğunu düşürdüğünü rivayet etmiş ve bu sebeple de Ömer bin Hattab (ra)  ile Ali (ra)’ın arasının açık olduğunu iddia etmişlerdir.

Peki hakikat nedir? Gerçekten de Rafizilerin iddia ettiği gibi Ömer (ra) ile Ali (ra) arasında soğukluğa sebep olacak bir gerginlik yaşanmış mıdır? Allah (cc) bizleri başarıya Tevfik ederse bu yazımızda bu iddialara cevap vermeye çalışacağız.

Mezkur şayiaların konu olduğu şahsiyetler ve olaylara hakkında biraz mütalaa yapan kimse görecektir ki hakikat onların anlattıklarına Fizan kadar uzaktadır. Aralarında bir soğukluğun olması bir kenara dursun, en ufak bir anlaşmazlığın vuku bulduğunu göstermek bile imkânsızdır. Zira “Ebu’l Hasan’ın olmadığı bir yerde sorunla karşılaşmaktan Allah’a sığınırım.”[1] diyen Ömer (ra)’ın Ali (ra) ile arasında bir soğukluğun olması nasıl mümkün olabilir. Ancak mevcut iddialar karşısında bunlar bir yalandır diyerek konuyu kapatmak yetersizdir. Bu sebeple de Ömer (ra) ile Ali (ra) arasındaki hukuku tüm boyutlarıyla ortaya serdetmek gerekir.

Ömer’in  (ra) halifeliği döneminde Ali’nin (ra) konumu

Aktarılan rivayetleri mütalaa ettiğimizde Ali (ra)’ın o dönemde yakın tutulan kişilerden olduğunu, yargı, mali ve idari işlerde Ömer’e (ra) yardım ettiğini, Ömer’in (ra) hakkında nas bulunmayan meselelerde ona danıştığını ve Ali (ra)’da hiç bir vakit Ömer (ra)’dan görüşünü esirgemediğini görmekteyiz. Bu hususta bir çok delil mevcuttur, onlardan bir kısmın burada aktaralım:

Ebu Züybân el Cenbî anlatıyor; Ömer bin Hattab’a zina yapan bir kadın getirildi. O’da onun recm edilmesini emretti. Onu recm etmek üzere götürdüler. Yolda Ali ile
karşılaştılar. Onlara; ”Bu kim? ”diye sordu. Ona; ”Zina etmiş, Ömer de onun recm edilmesini emretti.”dediler. Bunun üzerine Ali kadını onların elinden aldı ve onları Ömer’e gönderdi. Onlar Ömer’e gelince Ömer; ”Ne oldu, niçin döndünüz? diye sordu. Onlar; ”Bizi Ali çevirdi.” Dediler. Ömer; ”Ali bunu bildiği bir şey sebebiyle yapmıştır.” dedi ve ona birini gönderdi. Ali geldiğinde sinirli görünüyordu. Ömer; ”Bu adamları niçin geri çevirdin?” diye sordu. Ali; ”Rasulullah (sav)’in “Kalem üç kişiden kalkmıştır; uyanıncaya kadar uyuyandan, büyüyünceye kadar küçükten, akıllanıncaya kadar deliden.” hadisini işitmedin mi?” dedi. Ömer; ”Evet işittim.” dedi. Ali; ”Bu kadın falan oğullarının hastasıdır. Ola ki bu durum onun başına hasta iken gelmiştir.” dedi. Bunun üzerine Ömer; ”Bunu bilmiyordum.” dedi ve onu bıraktı.[2] Bu meseleye dair diğer bir rivayete gelince;

Cafer bin Muhammed anlatıyor; Ömer bin Hattab’a bir kadın getirildi. Ensar’dan bir erkeğe askıntı olmuştu. Onu istiyordu. Elde edemeyince de ona kötülük yapmaya karar verdi. Bir yumurta aldı, sarısını çıkardı. Sonra da akını elbisesine ve baldırlarının arasına sürdü. Sonra da Ömer’in kapısına çığlık çığlığa dayandı; ”Falan adam bana galebe çaldı ve beni lekeledi.(Elbisesinin üzerindeki yumurta akını göstererek)İşte buda onun eseri.” dedi. Ömer; diğer kadınlardan bakmalarını istedi. Onlarda kadına baktılar ve onun bedeninde ve elbisesinde meni eseri olduğunu söylediler. Bunun üzerine Ömer genci cezalandırmaya karar verdi. Ancak genç iddiayı kabul etmedi ve ”Ey mu’minlerin emiri, bu işte biraz durakla. Allah’a yemin olsun ki ben ne fuhuş yaptım ne de böyle bir şeye niyetlendim. Ancak bu kadın benden kâm almaya kalktı, bende bu işe girmedim iffetimi korudum.” dedi. Bunun üzerine Ömer; ”Ey Hasan’ın babası, sen ne diyorsun?” diye sordu. Bunun üzerine Ali elbisenin üzerindeki esere baktı ve kaynar vaziyette su getirilmesini istedi. Su getirildikten sonra suyu elbisenin üzerine döktü. O beyaz şey derhal dondu. Sonra onu kokladı ve tattı. Onun yumurta akı olduğunu anladı ve akabinde kadını zorlayınca kadında yaptığını itiraf etti.[3]

Bu hadiselere baktığımızda Ömer’in (ra) Ali’ye (ra) olan itimat ve güveninin ne kadar büyük olduğunu görüyoruz. Zira Ömer (ra), Ali (ra)’ın faziletini ve ilmi derinliğini çok iyi biliyordu. Hatta Ömer (ra); “En iyi hükmedenimiz Ali’dir.”[4] diyerek Ali (ra)’ın muhakeme gücünün ne kadar kuvvetli olduğunu her fırsatta ifade ediyordu. İşte bu sebeple onun görüşüne itibar ediyor ve onun görüşünü sormadan bir meseleyi karara bağlamıyordu.

Ömer’in (ra) cihad ve sair devlet işlerinde Ali’ye (ra) danışması

Tarihi kayıtlara baktığımızda Ali (ra)’ın Ömer (ra)’ın baş danışmanı mesabesinde olduğunu, küçük olsun büyük olsun hemen her hususta Ömer (ra)’ın onunla istişare ettiğini görmekteyiz. Bir kaç örnek verirsek, Kudüs ve Medâin şehirlerinin fethinden önce Ömer (ra) Ali (ra)’a danışmıştır. Yine Ömer (ra) Nihavent savaşına katılıp Farslara karşı savaşmayı arzuladığında Ali (ra)’a danışmış ve Ali (ra), başına bir şey gelmesi durumunda olası bir kargaşa ihtimalini öne sürerek Ömer (ra) Nihavent savaşına katılmasına engel olmuştur. Yine takvimin başlangıcının tespitinde hicretin başlangıç olarak kabul edilmesini Ali (ra) teklif etmiş ve Ömer (ra)’da kabul etmiştir. Bu örnekler Ali (ra)’ın Ömer (ra)’ın yanındaki itibar ve konumunu tescilleyen rivayetlerden sadece bir kaçıdır. Ne var ki İslam tarihini ters yüz etmeyi bir görev bilen Rafiziler bu hakikatlere karşı kör bir şekilde hareket ederek sanki bu hakikatler yokmuşçasına bir tarihi kaleme almışlar.

Ömer (ra) döneminde Ali (ra) ile aralarında ittifakı ve İslam düşmanlarının uydurmalarını inceden inceye mütalaa eden her kişi hakikatin ne olduğunu ayan bir şekilde görecektir. Hakikat şudur ki; Ali (ra), Ömer (ra)’ın baş danışmanıdır. Bu hakikati ortaya koyan deliller bu yazıya sığmayacak adar  çok fazladır. Bunlardan en dikkat çekeni ise Ali (Ra)’ın Nihavent savaşına bizatihi katılmak isteyen Ömer (ra)’a engel olmasıdır ki bu rivayet Rafizilerin tüm iddialarını kökünden söken bir hakikattir.

Düşünün bir kere eğer Rasulullah (sav) kendisinden sonra Ali (ra)’ın halife olmasını emretmiş olsaydı Ali (ra) hilafeti haksız bir şekilde gasp eden bir kişiyi bu şekilde korumak ister miydi? Asla! Eğer Rasulullah (sav) kendisinden sonra Ali (ra)’ın halife olmasını ilan etmiş olsaydı Ali (ra)’ın Ömer (ra)’ı desteklemesini bırakın bir kenara Rasulullah (sav)’in emrinin aksine davranılmasına dahi asla müsaade etmezdi.

Ömer (ra) ile Fatıma (ra) arasında yaşananlar

Eslem el Adevî anlatıyor; ”Rasulullah (sav)’in vefatından sonra Ebu Bekir’e biat edilirken Ali Ve Zubeyr, Fatıma’nın yanına giderek onunla istişare ediyorlardı. Daha sonra Ömer, Fatıma’nın yanına geldi. Ona;

”Ey Allah Rasulü’nün kızı, mahlûkat içinde kimse bize babandan daha sevimli değildir. Yine babandan sonra kimse bize senden daha sevimli değildir.” dedi. Onunla konuştu. Bu konuşmanın akabinde Fatıma, Ali ve Zubeyr’e; ”Gidin biat edin.” dedi. Onlarda biat ettiler.[5] Bu rivayetin senedi sağlam olduğu gibi o pak neslin şanına yakışanda budur. Zira o nesil bizatihi Allah’ın (cc) tezkiye ettiği bir nesildir. Ancak tüm bu hakikatlere rağmen kör taklidi yapmayı tercih eden Rafiziler, bu rivayetlere bir takım eklemeler yaparak Ömer bin Hattab (ra)’a iftiralar attılar ve şöyle dediler; Ömer, Fatıma’ya ”Eğer bu kişiler senin etrafında toplanırsa bu evi onların başına yıkarım.
Çünkü onlar biat etmekten geri durmakla Müslümanların birliğini parçalamak istiyorlar.” dedi ve onun yanından çıktı. Fatıma’da yanındakilere; ”Biliyor musunuz Ömer buraya geldi, biat etmediğiniz halde bu eve gelip giderseniz bu evi başınıza yıkacağına dair yemin etti. Allah’a yemin olsun ki o dediğini yapar. Benden uzak durun, bir daha buraya gelmeyin.” dedi. Onlarda onun dediğini yaptılar ve biat ettikten sonra yanına geldiler.[6] Ömer (ra)’ın Fatıma (ra)’nın evini yıkacağına dair aktarılan bu asılsız hikâye sahabe düşmanı Rafizilerin uydurmasıdır. Tabersî[7] bunu Delailü’l İmame adlı eserinde Cabir el Cu’fîden daha başka uydurmalarla birlikte nakletmiştir.[8]Mizan[9] ve Tehzîbu’t Tehzîb[10] adlı eserlerde nakledildiği üzere Cabir el Cûfî’nin yalancı sahtekâr biri olduğu bütün hadis imamları tarafından beyan edilmiştir. Ancak konu hakkındaki uydurmalar bununla kısıtlı değildir. Bazı Rafiziler Ömer (ra)’ın Fatıma (ra)’yı dövdüğünü ve karnındaki Muhsin adındaki çocuğunu düşürdüğünü rivayet etmişlerdir. Bu beklide Rafizilerin uydurduğu en büyük yalandır. Sahabeye olan düşmanlıkları akıllarını örtmüş olacak ki bu rivayetlerle Ali (ra)’a hakaret ettiklerinin, onu küçük düşürdüklerinin bile farkında değildirler. Rasulullah (sav)’in ashabı arasında en cesur kişilerden biri olan Ali (ra)’yı eşini müdafaa etmekten aciz olarak lanse etmek, onu korkaklıkla ve hakkı müdafaa edememekle nitelendirmektir. Hâlbuki o Rasulullah (sav)’in ashabı arasındaki en cesur kişilerden biridir. En önemli detay ise Ömer (ra)’ın ölmesine sebep olduğunu iddia ettikleri Fatıma (Ra)’ın Muhsin adındaki oğlunun sahih kaynaklarda geçtiği üzere Rasulullah (sav)’in döneminde doğmuş olmasıdır. İşte tüm bu parçaları bir araya getirdiğimizde tarihin en yalancı topluluğu olan Şî’a/Rafizilerin aktardıkları hikâyelerin iftira olduğunu müşahede etmekteyiz.

Ali’nin (ra) çocuklarının Ömer’e (ra) olan bağı

Yine tarihi argümanlara baktığımızda Şî’aların iddialarının tam aksine Ömer (ra)’ın Ehli Beyte karşı son derce ihsankâr olduğunu, Onları kendi aile fertlerine tercih etmekten hiçbir vakit geri durmadığını görmekteyiz. Bununla alakalı nakiller bir hayli çoktur. Ancak biz bir tanesini aktarmakla yetinelim;

İbni Sa’d,Cafer bin Muhammed Bakır’dan ,o da babası Ali bin Hüseyin’den naklediyor; ”Ömer’e yemenden elbiseler gelmişti. İnsanlara dağıttı. İnsanlar geliyor, ona selam veriyor ve dua ediyorlardı. O esnada Hasan ve Hüseyin evlerinden dışarı çıktılar. Üzerlerinde biraz önce dağıtılan Yemen işi elbise yoktu. Onları gören Ömer’in yüzü asıldı. “Vallahi bu iş hoşuma gitmedi.” dedi. İnsanlar; ”Ey mu’minlerin emiri, halkına bu elbiseleri giydirmen ve onlara ihsankar davranman mı hoşuna gitmedi?” dediler. Ömer; ”Hayır. İki çocuk elbiseler büyük beden olduğu için bu elbiseleri giyemediler, ondan dolayı hoşnut değilim.” dedi ve Yemen valisine Hasan ve Hüseyin’e iki elbise göndermesi için mektup yazdı. Elbiseler  gelince de onları o ikisine giydirdi.[11]

Ömer’in (ra) Ali’nin (ra) kızı Ümmü Gülsüm ile evlenmesi

Tarihi hakikatlere karşı kör taklidi yapmayı düstur edinmiş olan Rafizilerin bile kabul etmek zorunda kaldığı bir mesele var ki o da Ömer (ra)’ın Ali (Ra,)’ın kızı Ümmü Gülsüm ile evlenmesidir. Bu evlilik onlar arasındaki sağlam ilişkiyi ayan beyan ortaya koymakta ve hasetçilerin kalplerini kavurup burunlarını yere sürtmektedir. Ömer (ra)’ı ilerlemiş yaşına rağmen bu evliliğe sürükleyen Ehli Beyte olan muhabbetinden başka bir şey değildir. Bu evliliği bütün tarihçiler, nesep alimleri, Şî’a muhaddisleri, fakihleri, onların mücadelede önde giden alimleri ve masum olduklarına inandıkları imamları kabul etmektedir. Hakikat buyken Ali (ra)’ın, hanesini basan, eşi Fatıma (ra)’yı tehdit eden hatta tartaklaması neticesinde çocuğunun düşüp ölmesine sebep olan bir kişiye kızını verdiğini söylemek nasıl mümkün olabilir? Sadece bu mesele bile iddia edilen bu şayiaların Rafizilerin İslam tarihini karatmak ve mümtaz şahsiyetleri karalamak için uydurduğu yalanlar olduğunu görmek için yeterlidir.

Ehli beytteki Ömer sevgisi

Ehli beytin, çocuklarına Ömer ismini vermeleri onu sevdiklerini gösteren en büyük delillerdendir. Ona karşı duydukları sevgiyi, onun şahsına karşı gösterdikleri hürmeti ve yaptığı iyi ve güzel işleri takdir ettiklerini çocuklarına onun ismini vermek suretiyle göstermişlerdir. Ömer (ra)’ın ismini çocuklarına ilk veren Ali (ra)’dır. O, Ümmü Habib binti Rebia el Bekriye’den dünyaya gelen erkek çocuğuna Ömer ismini vermiştir.[12]Ondan sonra Hasan (ra), oğullarından birine Ömer ismini vermiştir.[13] Yine Hüseyin (ra) ile oğlu Ali bin Hüseyin (Zeynel Abidin) de oğullarından birine Ömer ismini vermiştir.[14] Bu Ehli Beytin kalbine yerleşmiş olan Ömer Faruk sevgisinin dışa tezahüründen başka nedir? Zira bir kimsenin çocuğuna bir kişinin ismini vermesi o kişiyi sevdiğinin ve onun icraatlarını onayladığının en büyük işaretidir. O dönem Ömer (ra)’dan başkada bir Ömer olmadığına göre Ehli Beytin bu uygulaması daha başka nasıl  yorumlanabilir?

Allah’ın (cc) ,Ömer’i (ra) Hüseyin bin Ali’nin (ra) zürriyetine sebep kılması

Ömer (ra)’ın Ehli Beyte olan muhabbetini izhar eden delillerden biride Ömer (ra)’ın Fars ganimeti olarak Medine’ye getirilen SâsânÎ Kisrâsı Yezdücerc’in iki kızından birini Hüseyin (ra) ile evlendirmesidir. Bu hadise Ömer (ra)’ın Ehli Beyt’in evlatlarına ne kadar ihtimam gösterdiğini, hatta onları kendi evlatlarına bile tercih ettiğini göstermektedir. Zira bir Emirin eline savaş ganimeti olarak geçen böylesine soylu bir kadınla kendisi evlenmeyip başka bir kimseyle evlendirmesi o kimseyi çok sevdiğinin göstergesidir. Daha önemli bir detaysa geçmişten bu güne kadar “Ya Hüseyin” nidalarıyla Kerbelayı kan gölüne çeviren Rafizilerin en büyük imamlarından olduğu iddia ettikleri Hüseyin (ra)’ın[15] Nesebi bu evlilik vasıtasıyla günümüze ulaşmıştır. Zira Kerbela da Hüseyin (ra) ile ailesinin katledilmesiyle sonuçlanan katliamdan tek kurtulabilen kişi bu evlilik neticesinde dünyaya gelen Ali bin Hüseyin (Zeynel Abidin)’dir. Düşünebiliyor musunuz, masum olduklarına inandıkları tüm imamlarının neslinin vücuda gelmesine vesile olan kişi her fırsatta kendisine sövmeyi bir ibadet olarak gördükleri Ömer bin Hattab (ra)’dır. Gerçekten de hakikat onların iddialarından ne kadarda  uzaktır.

Hulâsa İslam tarihini ters yüz etmeyi kendilerine bir vazife bilen Rafiziler, bir o kadarı daha olan bunca rivayete rağmen Ömer (ra) ile Ali (ra) arasında bir soğukluğun, hatta alttan alta bir düşmanlığın olduğuna insanları ikna edebilmek için ellerinden gelen her türlü yola başvurmuşlardır. Ne var ki Allah (cc) onların plan ve tuzaklarını Âsâr ehli imamların ve tarihçilerin vesilesiyle boşa çıkarmış ve hakikatleri ortaya koymuştur. Tüm aktardıklarımızdan ayan beyan bir surette görüleceği üzere Ömer(ra) ile Ali (ra) arasında herhangi bir soğukluktan bahsetmek mümkün değildir. Onların arasındaki hukuk sıkı dostluktan başka bir şey değildir.
     
Duamızın sonu alemlerin Rabbi Olan Allah’a hamd olsun.



 
 
[1]( Fedâilus’ Sahabe,1100)
[2] (Müsned-i Ahmed El Mevsûatu’l Hadisiyye,1328)
[3] (Et Turuku’l Hekîme,İbnu’l Kayyım,48)
[4] (El İstîâb Fî Marifeti!l Ashab,1102)
[5] (İbni Ebî Şeybe,Musannef,14/567 isnadı sahihtir)
[6] (Akaidis’s Selaset Ve’s Sebîne Fırkaten,Ebu Muhammed El Yemenî 1/140)
[7] (İranlı Şî’a Fakih,Müfessir ve Tarihçi)
[8] (Delailü’l İmame,26)
[9] (Mizan,Zehebi  1/279)
[10] (Tehzîbu’t Tehzîb 2/47)
[11] (El Murtaza,118)
[12] (Tarihu’l Yakubî 2/213 not:Yakubî Şî’a olmasına karşın bu hakikati aktarmıştır.)
[13] (Eş Şiatu VE Ehli’l Beyt 133)
[14] (A,e,g..134)
[15] Hüseyin (Ra.) oların iddialarından beridir biiznillah..
Whatsapp Destek