Sıla-i Rahim | Ayşe Ebrar

Hamd; Âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selâm da Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed’e, ailesine ve ashabına olsun.

İslam, bireysel hayatımızı düzene koyduğu gibi, toplumsal ve sosyal hayatımızı da düzene koyan mükemmel bir dindir. İslam, insanlara dünya ve ahirette mutlu olacağı emirleri ve yasakları içerisinde bulundurmaktadır. Aynı şekilde insanlar arasında doğru ilişkiler kurmayı da esas almıştır. Bunun için dinimiz aile, akraba, komşu ve misafirlik konusuna değer vermiştir.

Dinimizde akraba, aileden sonra gelen en önemli kurumdur. İnsanın kendi iradesiyle seçimde bulunamadığı kan, evlilik ya da süt yoluyla oluşabilen ve miras, nafaka, evlilik yasakları, bakım, ikram ve ihsan gibi bir takım yükümlülükleri içeren geniş kapsamlı bir konudur ve akraba, en yakından başlayarak etrafa yayılan dallı, budaklı meyveli bir ağaç gibi anne, baba, dede, kardeşler, amca, teyze, dayı, hala ve çocukları ve daha fazlasıyla birlikte büyük bir ailedir. Rasulullah (sav)’in ısrarla üzerinde durduğu sıla-i rahmin gerek ayetlerde gerek hadislerde namaz, oruç, zekat gibi farz ibadetlerden hemen sonra zikredilmesi İslam’daki önemini gösterir. Bu önemine binaen İslam, her türlü hayır işlerinde akraba ve yakınların gözetilmesini ve onlarla bağların kesilmemesini emretmektedir.

“Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının!” (4/Nisa 1)

Peygamberimiz (sav)’in bu konuda birçok hadisi bulunmaktadır. Bir hadisi şerifte “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse cennete giremez” buyurmuştur. (Buhari, Müslim)

Peygamberimiz (sav) başka bir hadisinde ise “Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa sıla-i rahim yapsın” buyurmaktadır. (Müslim)

Bir adam Rasulullah (sav)’e gelerek  “Ya Rasulallah, beni cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?” dedi. Rasulullah (sav) “Allah’a ibadet eder  ve ona hiçbir şeyi ortak koşmaksızın  namaz kılar zekat verir ve sıla-i rahim yaparsın” buyurdu. (Tirmizi)

Akrabalarımız bizimle alakalarını kesmiş ve sırtını dönmüş de olsa onlara karşı kinden uzak durulması gerekir. Merhamet ve şefkatten uzaklaşılmaması gerekir. Çünkü bir sahabî, faziletli amellerin ne olduğunu sorduğunda Rasulullah (sav) kendisiyle alakayı kesen akrabalarla görüşmeye devam etmenin, pek kıymetli davranışlardan biri olduğunu beyan etmiştir.

Peygamberimiz akraba ile ilgilenmenin mükâfatlarından bir kısmını şöyle haber vermiştir: “Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin!” (Buharı)

Bundan daha güzeli de sıla-i rahimin, insanı Allahu Teala’nın muhabbetine eriştirmesidir. Bir kudsi hadiste Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Akraba ve dostları ile irtibatını kesmeyenlere ve benim için ziyaretleşenlere benim de muhabbetim hak olmuştur.” (Ahmed b. Hanbel)

Görüldüğü gibi daha birçok ayet ve hadiste akraba bağlarının öneminden bahsedilmektedir. Bunun için müslüman bir kimse, bu noktalarda dikkatli olmalı ve akrabasını gözetmelidir.

Sıla-i Rahmin Hükmü

İslam âlimleri Nisa suresinin ilk ayetlerine ve başka ayet hadislere dayanarak sıla-i rahimi gözetmenin vacip, yani farz; sıla-i rahime riayetsizliğin de haram olduğunu bildirmişlerdir. Kurtubi bu hususta İslam ümmetinin ittifakı bulunduğunu ifade eder.

“Rabbinize itaatsizlikten sakının. Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa, 1)

Ayet ve hadislerde geçen rahim (akraba) sözünün hangi derecede akrabaları içine aldığı hususunda farklı görüşler vardır. Bazılarına göre kendileriyle evlenilmesi haram olanlar, bazılarına göre varisler akraba sayılır. Bazı âlimler de mahrem olsun olmasın, kişinin bütün yakınları akraba (rahim)dir demişlerdir. Bu son görüş, toplumsal yardımlaşma bakımından daha kapsamlıdır.

Sıla-i rahimin birkaç derecesi vardır. En aşağı derecesi akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak, karşılaştığımızda selamlaşmayı, hal hatır sormayı ihmal etmemek, daima kendileri hakkında iyi şeyler düşünmek ve hayır dilemektir. İkinci derece de ziyaretlerine gitmek ve çeşitli konularda yardımlarına koşmaktır. Bunlar daha çok bedeni hizmetlerdir. Üçüncü ve en önemli derece ise akrabalara maddi- manevi yardım ve destek sağlamaktır.

Akrabalık Haklarının İlki Anne Baba Hakkı

İnsanoğlu -erkek olsun kadın olsun- bir damla su iken ana rahminde oluşmaya başlar. İnsan; insan olma evrelerine girdiğinde, ilk beslendiği gıdayı annesinin vücudundan alır. O bebek, doğuncaya kadar annenin ruh hali ve psikolojisinden etkilenir, annenin yediklerinden beslenir ve oluşumunu tamamlar. Nihayet dünyaya gelirken dünyaya gelmesi için doğum acıları çeken ve o bebek için en ağır bedelleri ödeyen anne, bebeği doğduğunda acılarına rağmen onu kucağına alır ve dünyadaki ilk gıdasını vermek için onu emzirir. Sonra, çocuğun dünyada yaşayabilmesi için her türlü eğitimini, yemesini, içmesini, oturmasını, kalkmasını ve konuşmasını ona öğretir. Çocuğunun -hiç kimsenin sabredemeyeceği- sıkıntılarına sabrettikten sonra, ömür boyu o çocuğu gözetmeye devam eder. Bir anne, çocuğu sıkıntılı ve üzgün ise gülemez. Annenin gözü, yavrusunun üzerindedir.

Kısacası kardeşim; bir insanın başka bir insana yapabileceği en fazla iyilik, sevgi, merhamet ve şefkati, ancak anne yavrusuna verebilir. İşte, annenin ödediği tüm bu bedellerden dolayı Allah (Subhanehu ve Teâlâ) onun emeğine saygı duymuştur.

Anne-Babanın Çocukları Üzerindeki Hakları

1) İtaat Etmek

Çocukların anne-babalarına karşı en önemli görevleri; onlara itaat etmek, -yapılması haram olmayan isteklerini yerine getirmektir. Allah (Subhanehu ve Teâla) buyurdu ki:

 “Biz insana, ana-babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber, hakkında bilgi sahibi olmadığın (ilah tanımadığın) bir şeyi bana ortak koşman için sana emrederlerse, artık onlara bu hususta itaat etme!” (29/Ankebut, 8)

2) İyi Davranmak

Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Adamın biri ‘Ey Allah’ın Rasulü! Kendilerine iyilikle dostluk etmemde en büyük hak sahibi kimdir?’ diye sorunca Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘Annen’ dedi. Sonra kim? ‘Annen’ dedi. Sonra kim? ‘Annen’ dedi. Sonra kim? Sonra ’baban’ dedi.”(Buhari)

3) Maddi İhtiyaçlarını Gidermek

Yaşlanıp kendi ihtiyaçlarını temin edemez hâle geldiklerinde anne babalarının ihtiyaçlarını temin etmek, çocukların görevidir. Bu görev sadece ahlaki olmayıp, hukuken de var olan bir görevdir. Bu görevi yerine getirmeyen kimse, İslami yönetim tarafından buna zorlanır. Allah (Subhanehu ve Teâlâ), bu görevi evlâtlara yüklemiş ve şöyle buyurmuştur:

 “Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayır olarak infak ettiklerinizi; ebeveyne, akrabalara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa (verin). Hayır olarak ne yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilir.” (2/Bakara, 215)

4) Saygısızlık Etmemek

Değerli Kardeşim! Dinimiz bize; tüm insanlara iyi davranmayı tavsiye etmiştir. Elbetteki bu emir ilk olarak -saygıyı en çok hak eden- anne ve babamızı kapsar. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına “Size, büyük günahların en büyüklerini bildireyim mi?” diye üç defa sordu. Her seferinde ‘Evet bildir, Ey Allah’ın Resulü!’ diyen sahabeye bunların sırasıyla Allah’a ortak koşmak, ana-babaya karşı gelmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan söylemek olduğunu belirtti.” (Buhari)

5) Rızalarını Almak

Şüphesiz ki insanın dünyadaki en büyük görevi; ilk olarak Allah (Subhanehu ve Teâlâ)’nın rızasını, sonra ise anne-babanın rızasını kazanmaya çalışmaktır.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Allah’ın rızası, babanın rızasında, Allah’ın gazabı da babanın gazabındadır” buyurmuştur. (Buhari)

İyilik yapmada, babadan önce gelen annenin durumu da tabii ki böyledir.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) çok öfkeli bir şekilde üç defa “Yazıklar olsun o kimseye” dediğinde Sahabe “Kimdir o? Ey Allah’ın Resulü!” diye sorunca Ana-babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı hâlde cennete giremeyip cehennemi boylayan kimse” buyurdu.

6) Kötü Söz Söylememek

Onları incitecek her tür kötü söz ve davranıştan kaçınmak gerekir. Bu kötü davranışların, ebeveyne doğrudan yapılmasının haram olduğu gibi, kötü söz söylenmelerine sebep olmak da haramdır. Allah (Subhanehu ve Teâlâ)’nin “Onlara öf dahi demeyin” yasağı yanında şu hadis de çok dikkat çekicidir: “Bir kimsenin ana-babasına sövmesi büyük günahlardandır.” Sahabe “Bir kimse ebeveynine nasıl söver?” deyince Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Biri başkasına kötü bir söz söyler, o da tutar bunun ebeveynine söver” diye cevap verdi.

7) Öldüklerinde Hayırla Anmak ve Dua Etmek

Anne-babaya karşı olan sorumluluklar, onların ölümleri ile sona ermez. Bilakis onların temiz hatıralarını devam ettirmek gerekir. Anne baba müşrik olarak ölürse onlara dua edilmediği gibi arkalarından kötü sözler de söylenmez, sadece susulur. Ancak anne baba, müslüman olarak ölürlerse onlara -Allah’ın öğrettiği gibi- dua edilir ve hayır ile yâd edilirler:

“Ey Rabbimiz! İnsanların hesaba çekileceği kıyamet gününde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla.” (14/İbrahim, 41)[1]

Akrabalarımız, özellikle hala, teyze, amca, dayı gibi yakınlarımız aileden sayılır. Onları kendi yakınlarımız bilerek davranışlarımızı düzenlemekte büyük fayda vardır Rasulullah (sav) “Teyze, anne yerindedir.” (Tirmizi) buyurmaktadır. Amca da baba yerindedir. Bu kadar yakın olan kişilere karşı yerine getirilmesi gereken bazı ahlaki görevlerin bulunması tabiidir. Bu görevler arasında olan ziyaretlere özel bir yer ayrılmalıdır. Ziyaretler akrabalar arasındaki sevgi bağlarını güçlendirir, dargınlıkları sona erdirir, sevinç ve üzüntülerin karşılıklı paylaşılmasına, sıkıntılara birlikte çareler aranmasına vesile olur.

Sıla-i Rahim konusunda dikkat edilecek hususlardan biri de şudur: İyilik, karşılık bekleyerek yapılmamalı sadece görüp gözeten yakınlara karşı sıla-i rahimde bulunulmalıdır. Aksine unutan, akrabalık bağlarını koparan kişilere karşı da bu görev yerine getirilmelidir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Hakiki sıla, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir.” (Buhari)

Yine bir hadiste şöyle buyrulur:

“Ben Allah’ım. Ben Rahman’ım. Rahmi (akrabalığı) ben yarattım. İsmimden bir isim ona verdim. Artık kim yakınlarıyla ilgi grup akrabalığın hakkını yerine getirirse ona lütuflarda bulunurum. Kim de akraba ile ilişkisini keser ilgisiz kalırsa, ben de ona rahmetimi keserim.” (Tirmizi)

Eğer bizler, Allah’ın bizleri gözetmesini istiyorsak akrabalarımızı gözetmeliyiz.

Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre bir adam peygamberimize sordu. “Ya Rasulullah! Benim akrabam var. Ben kendilerini ziyaret ediyorum, onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar” dedi. Bunun üzerine Rasuli Ekrem (sav) söyle buyurdu: “Eğer dediğin gibiysen, akrabana sıcak kül yediriyor gibisin. Şayet bu şekilde davranmaya devam edersen, onlara karşı senin yanında Allahu Tealanın görevlendireceği bir yardıma daima bulunacaktır.” (Müslim)

Rasulullah, Sıla-i Rahmin müslüman olmayan yakın akrabaya karşı da geçerli olduğunu ifade etmiş ve “Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz” (Mümtehine 8) mealindeki ayetin buna işaret ettiğini bildirmiştir.

Kur’an, müminlerin kendileriyle münasebetleri açısından gayri müslimleri dört gruba ayırır:

1) Müslümanlara saldıran veya kötülük etmiş, yurtlarından çıkarmış, çıkaranlara destek olmuş, haklarını ellerinden almış ve hala saldırmaya devam eden düşmanlar,
2) Müslümanların müttefiki olan gayri müslimler,
3) Tarafsız gayri müslimler,
4) Savaş neticesinde cizye karşılığında müslümanların hâkimiyetine teslim olan gayri müslimler.

İşte Müslümanlar, bu 4 gruptan sadece birinci gruba saldırabilirler. Onlarla savaşabilir. Çünkü bunlara saldırmak, canı ve malı koruma prensibinden hareketle adaletin gereğidir. Gaspedilen hakların geri alınması müslümanların hakkıdır. Fakat müslümanlara saldırmayan, yurtlarından çıkarmayan ve çıkarılmalarına da destek olmayan tarafsız veya müslümanların müttefiki olan gayrimüslimlere saldırmak yasaktır. Çünkü böyle yapmak zulümdür. Zulüm ise haramdır. Ayette de açıkça beyan edildiği gibi bunlara iyilik yapmak, yardımda bulunmak ve adaletle muamele etmek tavsiye edilmiştir.

Nitekim Ebu Bekir (ra)’ın hanımı Kuteyle kafirdi. Hudeybiye anlaşmasından sonra kızını görmek üzere Medine’ye geldi. Esma, Allah Resulünün fikrini öğrenmek için “Annem beni özleyerek gelmiş, ona ikramda bulunabilir miyim?” diye sorduğunda, Efendimiz “Evet, annene iyi davran!” buyurmuştur. (Buhari)

Velhamdulillahi Rabbil alemin

 
 
[1] Ayşe Sezer, Muvahhid kadın ve amacı s.237-240 alıntıdır.
 
Whatsapp Destek