Süfyan Es-Sevri (rh)

Süfyân b. Saîd b. Mesrûk es-Sevrî, 97 senesinde Süleyman b. Abdülmelik’in devr-i hilafetinde doğdu. Künyesi Ebu Abdullah olan Süfyân, doğduğu yere nispetle el-Kûfî, dedelerinden Sevr’e nispetle es-Sevrî diye anılır. Soyu, Peygamberimizin on altıncı göbekten atası olan İlyas’a dayanır. Süfyân’ın çocukluğu ve yetişmesi Kûfe’de olmuştur. Babası Saîd, tâbiûnun küçüklerinden olup, Kûfeli âlimlerden hadis rivayetinde bulunmuş ilim ehli sika bir râvî idi. Kendisinden oğulları Süfyân, Ömer, el-Mübarek ve Şu’be b. el-Haccâc, Ebu’l-Ahvas, Ebu Avâne gibi kimseler rivayette bulunmuştur. Kütüb-i Sitte imamları onun rivayetlerine eserlerinde yer vermişlerdir. Genel olarak kabul gören görüşe göre 126 yılında vefat etmiştir. Dedesi Mesrûk’un ise Ali’nin (ra) ashabından olduğu ve onun safında katıldığı Cemel Savaşı’nda şehit olduğu kaydedilir. Annesinin zühd ve vera sahibi, saliha bir kimse olduğu ve Süfyân’ı ilme teşvik ettiği nakledilmiş, ancak ismi ve hayatı hakkında bilgi verilmemiştir. Oğluna ilim yolundaki ihtiyaçlarını gidermesinde kendi eğirdiği yünün geliriyle maddi destek olacağını vadettiği rivayet edilir. Süfyân’ın ikisi erkek olmak üzere üç kardeşi bilinmektedir. Sika bir râvî olan Ömer, Süfyân hayatta iken vefat etmiştir. Hayatı hakkında fazla bilgiye sahip olmadığımız Süfyân es-Sevrî’nin vefatından altı yıl öncesine (155/761 yılına) kadar Kûfe’de yaşadığını ve burada yetiştiğini söyleyebiliriz. Yaşadığı dönemin âlimlerinin önde geleniydi. Ve hadis alanında uzmanlaşmıştı. Fıkıh alanında en önde gelen isimlerdendi. Hatta İbn Vehb (rh) onun fıkıh bilgisinde İmam Malik’i (rh) dahi geçtiğini söyler. Düşünceleri neredeyse tüm fıkıh kitaplarında yer almıştır.
Babasının hadis âlimlerinden olması çocuğunun gelişiminde katkısı olmadığını söylemek yanlış olur. Bu zamanda Müslümanlar, çocuklarını nasıl İslami bir geleceğe hazırlarız diye düşünüyorlar. Etrafımızdaki koşulların ve zorlukların farkındayız. Çocuklarını takva üzerine yetiştirmek isteyen ebeveynlerin yapması gereken en garantili adım, kendilerinin dosdoğru olmasıdır. Kişinin kendi hayatını dosdoğru yaşıyor olması, çocuklarının hayatını doğru yaşıyor olması için gereken en temel noktadır. Süfyân es-Sevri’nin (rh) üzerindeki bu güzel etki sadece babasından değil tabi ki annesinden de kaynaklıydı. Annesi Süfyân es-Sevri’nin (rh) yetişmesinde büyük rol oynamıştır. Oğluna verdiği tavsiyeye bakarak bunu anlayabiliyoruz Süfyân es-Sevri'nin (rh) annesi:
“Ey oğlum! Git ve ilim öğren. Ben sana eğirdiğim yünler ile maddi destek olurum. On hadis (harf) yazdığında kendinde bir değişiklik görürsen ilme devam et, yok eğer nefsinde herhangi bir değişiklik meydana gelmiyorsa o zaman boşuna uğraşma" şeklinde oğluna nasihat etmiştir.
Eğer alınan ilimden fayda sağlanmıyorsa dur ve düşün. Çünkü sana bu ilim fayda vermiyorsa zarar verecektir. O zaman İslam’a farklı yönlerden hizmet etmeyi denemelisin. Öğrenilen ilimle amel etmiyorsan, insanlarla olan ilişkilerinde yansıtmıyor veya kendine bile emri bil maruf nehyi anil münker yapmıyorsan büyük bir sıkıntı var demektir. Sonuçta ilim önce sana fayda vermeli ki daha sonra başkalarını faydalandırabilesin. Böyle durumları etrafımızda görebiliriz. Normalde mütevazı olan birinin ilmi arttıkça mütevazılığı azalabilir veya ağzı bozulup başkalarını çekiştirebilir. Demek ki bu ilim ona fayda vermiyor aksine zarar veriyor. Bu insana artık ne anne babası ne arkadaşları yanaşamaz olmuş. Kendinizi 'keşke eskisi gibi cahil kalsaydın, o zaman daha iyi bir insandın’ derken bulursunuz. Bu yüzden Rasulullah (sav); ‘Allah’ım faydasız ilimden sana sığınıyorum’ diye dua ediyor. İlminiz arttıkça kalbinizin teslimiyeti artmıyorsa, o zaman bu ilim Allah’ın (cc) sizden istediği ilim değildir.
Süfyân es-Sevrî (rh) yanında daima bir kâğıt parçası taşır ve sürekli ona bakardı. Bir ara o kâğıt yere düşünce baktılar ki şöyle yazıyordu: “Ey Süfyân, Allah’ın huzuruna çıkacağın anı hatırla!”
Bu neden önemli bir şey biliyor musunuz? Çünkü bugünün Müslümanları olarak hepimiz bazen bir şeyin kurbanı oluyoruz. Üçüncü bir şahıs gelip bizi uyarana dek günahımızı ya da hatamızı farkına varıp düzeltmiyoruz. Mesela tüm hafta boyunca bir günahın içerisinde bulunup, Cuma hutbesini dinleyince değişmeye karar verebilirsiniz veya bir sohbeti dinleyip değişmeye karar verirsiniz. Veya kurandan mükemmel bir ayet dinledikten sonra değişmeniz gerektiğini anlayabilirsiniz. Bizden öncekiler bunu yapmadılar. Onlar üçüncü bir etkenin, şahsın gelip etkilemesini beklemediler. Onlar kendilerini, kendilerine hatırlatıcı yapan insanlardı. Kendileriyle konuşanlar ve kendini hesaba çeken insanlardı. Bunu çok sık yapanlardan biri de Ömer bin Hattab (ra) idi. 
Enes bin Malik (ra) anlatıyor: ‘Bir gün Ömer (ra) ile birlikte yürüyorduk ve bir meyve bahçesinin önüne geldik.’ Enes (ra) duvarın öteki tarafından Ömer’in (ra) kendi kendine konuştuğunu duyuyor. Bugün olsa böyle bir insanın deli olduğunu söylerdik. Çünkü öyle bir hale gelmişiz ki böyle bir takvayı, kendimizin analizini kavrayamıyoruz. Ve şunları duymuş: ‘Ey Ömer! Müminlerin emiri, sen müminlerin liderisin ve kendini büyük bir şey zannediyorsun değil mi? Bana bak Ömer! Ya sen Allah’tan (cc) korkarsın ya da Allah (cc) seni cezalandırır.
Yani kardeşlerim buradan alacağımız mesaj, ahiretinizi başkalarının eline vermeyin, sizi kurtarmak için başkasının gelip size yön göstermesini beklemeyin. Gördüğümüz üzere insan kendi kendisinin hatırlatıcısı olabilir.
Süfyan es-Sevrî (rh) aynı zamanda çok tefekkür eden bir âlimdi. Yusuf bin Esbat, bir gün Süfyân’ın (rh) kendisinden abdest almak için testiyi istediğini söylüyor. Ve şöyle diyor: ‘Testiyi sağ eline aldı ve sol elini çenesinin altına koyup düşünmeye başladı. Sonrasında ben uyuyakaldım, ne yaptığını bilmiyorum. Sabah namazı için uyandığımda Süfyan es-Sevrî (rh) Hâlâ sağ elinde testiyi tutuyor, sol eli çenesi altında düşünüyordu.  ‘Ya İmam! Hâlâ seni saatlerce önce bıraktığım halde duruyorsun’ dedim. O da ‘evet, ahiret üzerinde düşünmekle meşguldüm’ diye cevap veriyor. AllahuEkber. Tüm gece boyunca ahireti düşünmüş.
Son olarak Süfyan es-Sevrî’nin (rh) vefatıyla bitirmek istiyorum. Hicri 161 yılında vefat ediyor, İbn Mehdi, Süfyân’ın vefat ettiği gece yanında olduğunu ve o gece çok ağladığını söylüyor. Ona ‘Ey İmam neden ağlıyorsun? Günahlarından mı korkuyorsun?’ diye sorduğunda yerden bir çubuk alıp ‘Günahlarım bu çubuktan daha önemsiz’ diye yanıt vermiş. Bir başka deyişle ‘’günahlarım olduğunu biliyorum ama Allah’ın (cc) rahmet ve mağfiret sahibi olduğunu da biliyorum. Beni affedecektir. Yalnız imanım ben ölmeden önce beni bırakır gider diye korkuyorum ‘’. Tüm gün uzun uzun namaz kılıp da abdestsiz olmak gibi bir şey. Tüm ömrün boyunca yapmış olduğun ameller, ölürken imanın gitmesiyle boşa gitmiş olacak SubhanAllah! Bu yüzden Allah (cc) ayetinde ‘’Sakın ölmeyin! Ancak ve ancak Müslümanlar olarak ölün’’ diye tekidde bulunuyor. Ölüm döşeğinde ağzınızdan çıkacak şeylerin ne olacağını merak ediyorsanız insanların bugün sizden en çok ne duyduğuna bakın, ölüm anındaki derdinizi merak ediyorsanız, bugün en çok dert edindiğiniz şeye bakın, nitekim İbn Receb el-Hanbeli’nin (rh) de dediği gibi: ‘’Kişinin ölürken kötü hal üzere olması, kalbinde saklı olan günahları yüzündendir.’’ Allah (cc) canımızı tevhid üzere alsın. (Âmin)
 
Whatsapp Destek