Tarihi Karartanlar

İslam tarihi boyunca, Müslümanlarla mücadele eden topluluklar, İslam'ın nurunu söndürebilmek ve Müslümanların yeryüzünün dört bir yanını saran gölgesini yok edebilmek adına, ellerinden gelen her türlü yolu kullanmışlardır. Nitekim tarihin akışını tersine çevirip geçmişe doğru bir yolculuğa çıktığımızda, İslam düşmanlarının İslam'a ve Müslümanlara karşı siyasi, askeri ve iktisadi alanlarda çalışmalar yürüttükleri gibi, tarih alanında da aynı kararlılıkla faaliyetler yaptıklarını müşahede etmekteyiz.

Ancak İslam dinine düşmanlıkları ezelden beri aynı olan müsteşriklerden[1] öte, asıl endişe veren durum, tarihe yönelik en ciddi tahrifatı verenlerin asırlar boyunca takiye üzerine kurulu inançlarını gizleyerek, adeta bizdenmiş gibi görünen Şiaların vermiş olmasıdır. Daha fazla endişe verense, ehlisünnet nezdinde mümtaz şahsiyetler olan bazı bilginlerin, asılsız olan bu şayiaları eserlerinde aktarmasıdır. Şu kısacık mukaddimemizden de anlaşılacağı üzere bu yazımızda ele alacağımız konu, İslam tarihine çok büyük tahrifatlar veren Şia tarihçilerini ortaya koyup, akabinde de İslam tarihini tahrif etmekte kullanmış oldukları yöntemleri deşifre etmektir.
           
Günümüze kadar ulaşan tarihi kaynaklara göz attığımızda, dış mihraklı müsteşriklerin sebep oldukları tahrifatı görmekteyiz. İnsanların çoğu, bu alanda okuma ve araştırmadan uzak, kulaktan dolma bilgilerle müteşekkil olsa da, bu durum insanların kahir ekseriyetinin bildiği bir hakikattir. Ancak daha dikkat çekici bir hakikat var ki, o da günümüz müsteşriklerinin, atlarını diledikleri gibi koşturdukları tarih alanında, ilk tahrifatı yapanların, bu alanda tüm meslektaşlarının selefi konumunda olan Şiaların olmasıdır. Zira bunu mümkün kılan bu taifenin İslam cemaatinden ilk huruç eden taifelerden biri olmasıdır.

Bu sebeple İslam'ın doğuşundan kısa bir süre sonra peydah olan bu kadim düşmanın, bu alanda ilk olması, siyasi ve itikâdi sahada verdiği savaşı tarih sahasında da paralel bir şekilde vermesi, çokta hayret edilmesi gereken bir durum değildir. Asıl hayret veren, müsteşriklerin aksine, hakikatleri bilenler olmalarına rağmen, en çok yalan isnat edenlerin, Sahabe-i Kirama en çok düşmanlık yapanların onlar olmasıdır. Hatta bunların ötesinde, sahabeye sövmenin ve onları tekfir etmenin, bu taifenin akidesi olmasıdır. Şer’i teraziden böylesine uzaklaşmış bir topluluğun tarih alanında neler yapabileceğini düşünmek bile endişelenmemiz ve bu alanda sebebiyet verilen hasarı onarmak namına harekete geçmemiz için yeterlidir. Ancak harekete geçmeden evvel, karşı karşıya olduğumuz en kadim düşmanın bu şayiaları yaymak noktasında başvurduğu yöntemleri, onları bu alanda destekleyen ve bilerek veya bilmeyerek bu uydurmaların yayılmasına çanak tutan tarihçilerin kimler olduğunu bilmemiz gerekir.

Öncelikle, Şiaların tarihi hâdiselerin tahrifinde ve tarihi şahsiyetlerin karalanmasında kullandıkları yöntemlerin bir kısmını aktaralım.

 
  • Şer’i terazileri bozulmuş bu topluluğun, başvurduğu ilk yöntem, tarihi hâdiseler ve hâdiselerin baş aktörü olan mümtaz şahsiyetler hakkında yalanlar uydurmalarıdır. Zira onlar için tarihi hadiseleri yalanlarıyla karartmak ve İslam tarihinde Müslümanlar nezdinde usve-i hasene olan şahsiyetlere itibar suikastı yapmak, inançlarının bir gereğidir. Bu sebeple de atlarını dizginleme ihtiyacı bile duymadan bu alanda koşturmaları ve arzu ettikleri her türlü yalanı uydurmaları pekte zor olmamaktır. 
 
  • Haberi, manayı bozacak şekilde kendi akışı içinde vermeme, batıl tevil ve tefsirler yapma. Bugün nasıl ders içerikli bir video ya da ses kaydının bir kısmını izlemekle, derse konu olan olaylar ve şahıslar hakkında doğru çıkarım yapmamız mümkün değilse, aynı şekilde tarihi de genel akışının dışında okumak ve bu okuma doğrultusunda olaylar ve karakterler hakkında doğru çıkarımlar yapmak, pek de mümkün değildir. Bu sebeple bu tuzağa düşmemek için tarihi vesikaları incelerken olayları genel akışın içinde değerlendirmeliyiz.
 
  • Yaşanmış hâdiseleri naklederken, aslı bozacak şekilde bazı ilaveler yapma ya da bazı kısımları çıkarma,
 
  • Menfi ve müspet haberler çakıştığında, her daim menfi haberleri tercih etme ve bu suretle mümtaz şahsiyetlerin hata ve eksiklerini açığa çıkarma, hakikat ve güzel hallerini gizleme.
 
  • Araplar nezdinde, bir vesika kabul edilen şiirleri, asılsız şiirler uydurmak suretiyle kullanma,
 
  • Çeşitli kitap ve risaleler yazarak onları meşhur âlimlere ve şahsiyetlere isnat etme. Örnek verecek olursak “El-İmame Ve’s Siyase” adlı eseri ehlisünnet nezdinde itibar sahibi olan Ebu Muhammed Abdullah b. Kuteybe ed Dineveri’ye isnad etmeleri bunun en güzel örneğidir.[2]

Uydurdukları şayiaları daha hızlı bir şekilde yaymak için kıssacılar tutmaları. Bu kıssacılar, kıssa anlatarak geçimlerini sağlayan ve genelde sünneti bilmeyen cahil kimselerdi. Öğrendikleri uydurma kıssaları, bilmeden anlatarak kıssaları halka ulaştırırlardı. Sahabe, Tabiin ve İslam Âlimleri aleyhinde uydurulmuş çok sayıda hadis, onlar vasıtasıyla yayılarak, İslam tarihi karartılıyordu. Bugün bu faaliyeti, sinema ve dizi sektöründe devam ettirerek, tarihi hadiseleri karartmaya ve tarih sahnesinde büyük misyonlar üslenmiş şahsiyetleri itibarsızlaştırmaya devam etmektedirler. İran menşeli bir dizide, hakikatte kendisine vahiy geldiğini iddia eden, Ebu Ubeyd Muhtar Es-Sakafi[3] sırf Basra valisi olmadan önce, Hüseyin’in (radiyallahu anh)  öldürülmesine karışan gruplara karşı savaştığı için, salih bir kimse olarak lanse edilirken, kendisine karşı savaşan Halife Abdullah İbni Zubeyr ve kardeşi Musâb İbni Zubeyr (radiyallahu anhuma) çirkin bir şekilde lanse edilmiştir. Nitekim İran menşeyli sinama yapımlarında, bu durumun örneği çoktur.

Bu gibi faaliyetlerle tarihi hadiseleri ve mümtaz şahsiyetleri karalamakla, kısmîde olsa hedefine ulaşan bu kadim düşman, Müslümanların İslam sancağını daha ötelere taşıma noktasında başlıca motivasyon kaynaklarından biri olan tarihleriyle irtibatlarını kopararak, rüzgârlarını kesmek için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini görmekteyiz.

Peki, bu tarihi karartmaların yayılmasına bilerek veya bilmeyerek çanak tutan tarihçiler kimlerdi? Belki de en mühim olan kısmı da burası. Zira içi mayınlı olan bu arazide, canımızı veya en küçük ihtimalle bir uzvumuzu kaybetmememiz için bu tarihçilerin kimler olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Ve ne yazık ki, Şia tahrifatçılarının belki de kısmide olsa hedeflerine ulaşmasını sağlayan en büyük etkenin Hicri II. ve III. Yüzyılda yaşayan Kelbi[4], Mes’udi[5], Yakubi[6], İsfehâni[7], Ebu Mihnef[8] ve Medaini gibi tarihçilerin Şia olmasıdır. O dönem itibariyle Şia’nın gerçek yüzünün tam olarak aşikâr olmaması ve bu tarihçilerinde kendi alanlarında hatırı sayılır kişiler olması, Şia’nın uydurduğu yalanların yayılması noktasındaki etkisi su götürmez bir hakikattir.

Ayrıca Şia’ya meyyal olmasıyla bilinen İbn’ul Esir’in[9] ve ehlisünnet nezdindeki itibarıyla bilinen İbni Cerir et-Taberi[10] ve İbni Asakir gibi tarihçilerin, mezkûr tarihçilerin sahabeyi töhmet altında bırakan nakillerini, hiçbir yorum yapmadan eserlerinde aktarmaları, bu uydurmaların günümüze kadar ulaşmasına sebebiyet vermiştir. Bu sebeple tarih noktasında yeterli bilgiye sahip olmayan Müslümanların, bu tarihçilerin eserlerinden ve bu eserlerden gelişi güzel aktarım yaparak telif edilmiş kitaplardan uzak durması evla olandır.

Peki, bir Müslüman hangi eserlerden faydalanabilir? Allah’a hamd olsun ki, Allah (celle celeluhu)  diğer İlmi alanlarda olduğu gibi, tahrife açık olan tarih sahasını, ne Şialara nede onların batılı kardeşleri olan müsteşriklere bırakmıştır. Her alanda olduğu gibi bu önemli alanda da muteber imamlar vesilesiyle, hakikatleri kullarına beyan etmiştir. Zira sünnet ehli Müslümanların kılıç ve mızrakla mağlup edilmesi mümkün olsa da hüccet ve delil bakımından üstünlükleri kıyamete kadar bakidir. Hakkın bize ayan olmasını sağlayacak başlıca eserler ise şunlardır;

* Kadı İbnu’l Arabi’nin “El Avâsım Mine’l Kavâsım” adlı eseri,

* İbni Teymiye’nin “Minhâcu’s-Sunne” olmak üzere birçok eseri,

* Hafız Zehebi’nin “Siyeru A’lâmî Nubelâ” “Tarihu’l İslam” ve “Mizanu’l itidal” adlı eserleri,

* Hafız İbni Kesir’in “El Bidaye ve’n Nihaye” adlı eseri,

* Hafız İbni Hacer Askalâni’nin “Fethu’l Bârî Fi Şerhi Sahih-i Buhari”
“Lisanu’l Mizan” “Tehzubu’t Tehsib” ve “İsâbe Fi Marifeti’s Sahabe” adlı eserleri

* Yine muasır bir tarihçi olan Ali Muhammed Sallâbi’nin telif ettiği eserlerden de faydalanılabilir.

Yazının sonuna gelirken şunu ifade etmek isterim ki, kaleme aldığım bu yazı, asıl beyan etmek istediklerimin mukaddimesidir. Allah muvaffak kalırsa bundan sonraki tarih konulu yazılarımızın hedefi, karartılan tarihi, ehlisünnetin menheciyle aydınlatmaktır.

Hamd, biz Müslümanları hüccet ve delil vasıtasıyla her daim galip kılan Allah’adır.



 
 
[1] Müsteşrik: Oryantalist, doğu bilimci
[2] Ali’nin (radiyallahu anh) hayatı, Ali Muhammed Sallâbi, S596
[3] Muhtar Ebu Ubeyd es-Sakafî; Siretu’r Rasuli, M.bin Abdulvahhab, S44-45
[4] Kelbi; Emeviler dönemi, Ali Muhammed Sallabî, S192
[5] Mes’udi; hz. Ali’nin (radiyallahu anh) hayatı, S594-595
[6] Yakubî ;  hz. Ali’nin (radiyallahu anh) hayatı, S593-594
[7] İsfehanî;  hz. Ali’nin (radiyallahu anh) hayatı, S592-593
[8] Ebu Mihnef; Türkiye diyanet vakfı İslam ansiklopedisi
[9] İbnu’l Esir; Şerhu’s Sunne, İmam Barbahâri, S17
[10] Taberi ve İbn Asakir; hz. Ali’nin (radiyallahu anh) hayatı, S834
Whatsapp Destek