Yeni Doğan Çocuğun Anne Babasının Sorumlulukları -2 | Ayşe Ebrar

Çocuk İçin Akika Kurbanı Kesmek  

Akika sözlükte, kesmek anlamına gelir. Terim olarak, doğan çocuğun yedinci günü olunca Allah (c.c.) için bir koyun kesmek anlamına gelir. Yeni doğan erkek yahut kız çocuk için Allah’a şükretmek maksadı ile kesilen kurbana Akika kurbanı denilir.

Akika kurbanının adı, Arapçada yeni doğan çocuğun saçlarına akika denmesi ve kurbanın kesildiği gün çocuğun da saçlarının tıraş edilmesinden gelir. Araplarda, İslamiyet’ten önce sadece erkek çocuk doğduğunda kesilen ve kurban kanının çocuğun alnına sürülmesi şeklinde bir âdet olan akika, İslamiyet ile birlikte Peygamberimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından yeni doğan erkek ve kız çocuk için kesilen kurban olarak devam ettirilmiş ve çocuğun alnına kan sürülmesi âdeti kaldırılmıştır.

Akikanın cevazında âlimler arasında bir ihtilaf yoktur. Yahya b. Said el-Ensârî (ö. 143/760), “Ben öyle insanlara ulaştım ki onlar ne kız ne de erkek çocukları için akîka kesmeyi bırakmazlardı.”(Tehânevî, Zafer Ahmed, İ’lâü’s-sünen, XVII, 114.) demiştir.

İbnü’l-Münzir, “Akîkanın âlimlerin onayladığı ve eski zamanlardan günümüze dek Hicaz ehlinin devam ettirdiği bir uygulama” olduğunu, İmam Mâlik de bu konuda âlimlerin ihtilaf etmediğini belirtmiştir.”   ( İbn Kayyım, Tuhfetü’l-mevdûd, I, 46.)

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), çocuğa adının ne zaman konulacağını merak eden anne babalara şöyle cevap vermektedir: “Her çocuk doğumunun yedinci gününde kendisi için kesilecek akîka kurbanı karşılığında rehin (gibi)dir. Aynı gün saçı tıraş edilir ve adı konulur.” (Ebu Davut, Cenâiz, 23-24)

Kendi oğluna doğduğu gece isim veren Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu görevin yedinci günden daha fazla geciktirilmemesini arzu ettiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere Peygamber Efendimizin anne babadan bir diğer isteği de kendilerine evlât bahşeden Allah’a minnettarlıklarının ifadesi olarak kurban kesmeleridir.

“Akîka” olarak adlandırılan bu kurban için sağ salim doğan çocuğun canının bedelidir, denilebilir. Tıpkı bir oğlu olursa onu kurban etmeyi adayan İbrahim’e (aleyhisselam) ahdini yerine getirmek zorunda kaldığında Allah tarafından gönderilen koç gibi! İsmail’in canına bedel olarak gelen bu büyük mükâfatın hatırası ile Resûl-i Ekrem, babalara akîka keserek rehin olan yavrularını özgürlüğe kavuşturmalarını tavsiye etmektedir. Aslında bu âdetin İslâmiyet öncesi Arap toplumunda da mevcut olduğunu ve Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sevgili eşi Hatice’nin (r.anhâ) dünyaya gelen oğulları ve kızları için kurban kestirdiğini bilmekteyiz. Nitekim sahâbîlerden Ebû Büreyde bu geleneği anlatırken şöyle demektedir: “Câhiliye döneminde birimizin çocuğu dünyaya geldiğinde bir koyun keser, kanını da çocuğun başına sürerdik. Allah İslâm’ı gönderdikten sonra yine kurban kesmeye devam ettik ama çocuğun başını tıraş edip güzel kokması için safran sürmeye başladık.”   (Ebû Davut, Dahâyâ, 20-21)

Risâlet’ten sonra da bu anlamlı geleneği sürdüren Efendimiz, torunları Hasan ve Hüseyin için akîka olarak birer koç kurban etmiş ve yeni doğan çocuklar için akîka kurbanı kesmeyi tavsiye etmiştir. Ancak akîkanın kanını çocuğun alnına sürme veya başına damlatma âdeti bugün bile ısrarla sürdürülmekteyse de Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine uygun değildir.

Akika kurbanında Adak kurbanındaki gibi bir şart yoktur. Kesen kişi de ailesi de Akika kurbanının etinden yiyebilir.

Akika kurbanının ve kurbanı kesecek kişinin erkek yahut kız çocuğunun doğmuş olması, ergenlik çağına ulaşmış ve aklı yerinde olması, maddi imkânlarının kurban kesecek derecede yeterli olması ve Kurban edilecek hayvanın kurbanlık şartlarına uygun olması gerekir.

Akika Kurbanını kesmek doğan çocuğun babasının yerine getirmesi gereken bir ibadettir. Fakat çocuğun babası olmaması yahut babanın kurban kesecek maddi yeterliliğinin bulunmaması durumunda babanın vekâlet verdiği birisi yeni doğan çocuk için kurban kesebilir.

"Çocukla beraber akika vardır. Artık siz ondan yana (Allah için) bir kan akıtın da kendisinden eza ve cefayı giderin." (Buhari: Selmân b. Ammar'dan.)

 Ummu Kerez el-Kabiyye (r.a.), Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'den akika hakkında sormuştu. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona şu cevabı vermişti:

"Erkek çocuktan yana iki koyun, kız çocuğundan yana bir koyun (kesin). Kesilecek koyunların erkek ya da dişi olmaları size bir zarar vermez, (yani hiçbir sakıncası yoktur)." (Imam Ahmed-Tirmizi: Ummu Kürez'den.)

Akika sünnet ve müstehabdır. Bu yolda yürüyenler ise, İmam Malik ve Medine halkı; İmam şafii ve arkadaşları; İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Ishak, Ebu Sevr ve ilim ve ictihad ehlinden bir cemaattir.

Çocuktan yana akika kesmek, müstehab bir sünnettir, müctehid imamların cumhuru ve fukahanın ekseriyeti bunu böyle kabul etmiştir. Babaya gereken, çocuğu dünyaya gelince malî imkânı elverirse, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin bu sünnetini yaşatmaktır. Ta ki Allah (c.c.) yanında ecre nail olup faziletten nasibini almış olsun. Aynı zamanda bununla, ülfet, muhabbet ve sosyal irtibatı, yakınları, komşuları ve dostları arasında artırsın.

İkisi arasındaki fark, erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir koyun kesilmesidir. Bu farklı durum, hadislerin zahiri delaletinden ortaya çıkmaktadır. İbn Abbas, Aişe (r.a.) ve ilim ehlinden hadisçiler de dahil olmak üzere bir cemaatin görüş ve tesbitidir. İmam Malik'in mezhebine göre her ikisi için de birer koyun kesilir.

Akika Kurbanı Ne Zaman Kesilir?

Bu günümüzde en çok ihmal edilen sünnetler arasındadır. Bunu ihya etmeye çalışmak oldukça önemlidir. Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden buluğ çağına kadar kesilebilir. Fakat yedinci günde kesilmesi daha efdaldir.  Kurban olmaya elverişli her hayvan akikaya da elverişlidir. Akika’nın etinden kesen yiyebilir. Ancak bir kısmının dağıtılması güzel bir davranıştır.

Kurban Bayramı’nda, Müslümanların belirli bir zaman aralığında kesmesinin vacip olduğu kurbandan farklı olarak Akika kurbanı, nafile bir ibadet olduğu için belirli bir zaman aralığı şartı yoktur.

Yukarıda naklettiğimiz hadiste "Çocuk, akikasına karşılık rehindir; artık ondan yana yedinci gününde akika kesin, adını koyun" buyurulmuştu. Bu hadis, akikanın müstehab vaktinin, doğumun yedinci günü olduğunu ifade etmektedir.

İmam Malik diyor ki: "Açık olan şu ki, akikanın yedinci günle kayıtlanması müstehab olması anlamı üzerinedir. Çünkü dördüncü veya sekizinci ya da onuncu ve sonraki günlerde de kesilmesi kâfi gelmektedir."

Bütün bu belirttiğimiz hususları özetleyecek olursak şu sonucu varabiliriz: Baba, evladının doğumunun yedinci gününde mali durumu elverdiği takdirde bir akika keserse, bu çok daha iyi ve uygun olur ve böylece Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin fiili hadislerini uygulamış bulunur. Mali durumu elvermediği veya şartlar müsait olmadığı takdirde bu sünneti herhangi bir gün yerine getirmesi caizdir, İmam Malikin de bu husustaki sözü bu anlamdadır. O halde meseleyi uygulamada bir genişlik, akikayı kesmede bir kolaylık söz konusudur. Allah (c.c.) sizinle kolaylığı diliyor, size zorluk dilemiyor. Allah (c.c.) dinde sizin üzerinize hiçbir zorluk getirmedi.

Çocuğun Saçının Kesilmesi

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), çocuğa adının ne zaman konulacağını merak eden anne babalara şöyle cevap vermektedir: “Her çocuk doğumunun yedinci gününde kendisi için kesilecek akîka kurbanı karşılığında rehin (gibi)dir. Aynı gün saçı tıraş edilir ve adı koyulur.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 23-24) 

Çocuğu Tıraş Ettikten Sonra Başına Güzel Koku Sürmek

1- Terk edilen sünnetlerden biri de çocuğu tıraş ettikten sonra başına güzel koku ya da zaferân sürmektir.

Müminlerin annesi Aişe (radıyallahu anha)'dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Cahiliyede çocuk adına akîka kestikleri zaman bir pamuk parçasını akikanın kanıyla boyarlar, çocuğun başını tıraş ettiklerinde ise onu başının üzerine koyarlardı. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de 'Siz kanın yerine halûku koyun' buyurdu. " (Müsned"inde Ebû Ya'lâ (4521), el-Bezzår (1239),   "Sahîh"inde İbn Hibbân (5308), "el-Kubra"da el-Beyhakî (9/303) rivâyet etmiştir. İsnadı sahihtir. Halûk bir çeşit güzel kokudur. (es-Sıhâh, s. 315)

Bureyde (radıyallahu anh)'tan rivâyet edildiğine göre o şöyle demiştir: "Cahiliyede birimizin bir oğlu olduğu zaman bir koyun boğazlıyor, oğlunun başına da onun kanını sürüyordu. Allah İslâm'ı getirdikten sonra ise biz bir koyun boğazlıyor, çocuğun başını tıraş ediyor ve başına zaferân sürüyorduk.' Ebû Dâvûd (2843) ve "el-Kubra"da el-Beyhaki (9/303) rivâyet etmiştir. İsnadı sahihtir.

Ali’den gelen bir rivayete göre Hasan doğarken Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona akika olarak bir koyun kesti. Sonra Fatıma’ya da: “Başını tıraş et ve saçının ağırlığı kadar gümüş tasadduk et” diye buyurdu. Saçı tarttığında onun bir dirhem civarında olduğunu gördü. (bk. Tirmîzî, Edahî 20). Hakim, benzer bir rivayeti Hüseyin (ra) için söz konusu etmiştir. (bk. Müstedrek, 4/237)

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Hasan (ra) için akika olarak bir koyun kurban etti ve:

"Ey Fatıma! Çocuğun başını tıraş ettir ve saçının ağırlığınca gümüş tasadduk et!" dedi. Bu emir üzerine saçı tarttık, ağırlığı bir dirhem veya buna yakın bir şeydi." [Tirmizi, Edahi 20, (1519)]

Saçının kesilmesi ve ağrılınca Gümüş tasadduk edilmesi gerekir. Bir insan bir Mealci kafayla felsefik bir kafayla düşünüp çocuğun saçından ne istiyorlar diyebilir. Kardeşler tabii ki bunun birçok tıbbi faydası vardır. Sünnete uymanın şer’i faydaları olduğu gibi dünyevi faydaları da vardır.

Sadece 7. günde değil bazı doktorların söylediği gibi bir yaşına kadar çocuğun saçının ara ara kesilmesi gerekir. Ta ki saç çocuktan bir şey yemesin, vitaminlerin hepsi vücuda ulaşsın. 

Çocuğu Sünnet Etmek

Ebû Hureyre (radıyallahu anh)'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

"Fıtrat beş şeydir: Sünnet, etek tıraşı, koltuk altını yolmak, bıyığı kısaltmak ve tırnakları kesmek. "( El-Buhârî (6297) ve Müslim (518) rivayet etmiştir.)

1- İbn Abdilberr "et-Temhîd"de (21/59) şunları söylemiştir: "Âlimler İbrahim (aleyhisselam)'ın sünnet olan ilk kişi olduğu hususunda icma etmiştir. Âlimlerin çoğunluğu sünnetin resullerin müekked sünnetlerinden ve İslam'ın erkekler hususunda terk edilmesi caiz olmayan fıtratından olduğunu söylemiştir."

2- Kızların sünneti de meşru kılınmıştır.
Müminlerin annesi Aişe (radıyallahu anha)'dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Nebî (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "İki sünnet yeri kavuştuğu zaman gusül vacip olur. " (Müslim (711) rivâyet etmiştir.)

Ümmü Atıyye el-Ensâriyye (radıyallahu anha)'dan rivayet edildiğine göre bir kadın Medine'de (kadınları) sünnet ediyordu. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) ona buyurdu ki:

"Fazla derinden alma! Çünkü bu kadın için daha zevk verici, koca için de daha sevimlidir." (Ebû Dâvûd (5271) rivâyet etmiştir. Sahih bir hadistir.)

Çocuğu sünnet etme zamanına gelince; buluğ çağına kadar müsaade varsa da müstehap olan vaktin doğumun yedinci günüdür.

Erkek Çocuğun Sünnet Edilmesi

Tahnîk ve anne sütü ile dünya nimetlerini tatmaya başlayan, adı konunca bir kimliğe kavuşan, ezanı dinleyince ilk tebliğe muhatap olan, kurbanı kesilince canının şükrü eda edilen, saçları tıraş edilince temizlenen çocuğa sunulması gereken bir hizmet daha vardır: Onu sünnet etmek. Oğlan çocuğun sünnet olması, sadece dinî bir gereklilik değil, sağlık açısından da gayet önemli bir adımdır.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyruğunu uygulamakla sünnet olan kişi kendisini sıkıntıya sokacak birçok rahatsızlıktan da korunmuş olacaktır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) nesiller boyu süregelen böyle bir alışkanlığın aslında yaratılışın gereği olduğunu öğretmiştir.

Sünnet'in sözlük ve terim olarak manası:

Sünnet sözlükte, tenasül aletinin ucundaki derinin kesilmesi anlamına gelir. Şer’i terim olarak, tenasül aletinin baş kısmının altına gelip bir halka gibi onu çevreleyen derinin belli amaçla kesilmesidir.

Sünnet olmak vacib midir, sünnet midir?

Fukaha sünnetin vacib ya da sünnet olduğu hakkında farklı tesbit ve görüşler ortaya koymuşlardır. Sünnet olduğunu söyleyenler: İmam Hasan el-Basri, İmam Ebu Hanife ve Hanbeli fukahasından bazısıdır. Bunların delili şu hadis-i şeriftir:
"Sünnet olmak erkekler için bir sünnet, kadınlar için izzet ve şereftir." (İmam Ahmed: Şeddad b. Evs (r.a)'den)

Bunların bir diğer delili de Resulullah (s.a.v) Efendimizin, sünnet olmayı, tırnakları kesmek, koltuk altındaki kılları gidermek gibi sünnetler arasında anmasıdır. Bu da, sünnet olmanın sünnet olduğuna delalet etmektedir.

Bir diğer delilleri de, Hasan el-Basri’nin şu sözüdür: "Resulullah (s.a.v) Efendimize uyarak birçok kimseler İslam'a girdi: Siyahı, beyazı, Romalısı, İranlısı, Habeşlisi... Ama bunlardan hiçbirinin sünnet olup olmadığı araştırılmadı. Eğer sünnet olmak vacib olsaydı, sözü edilenler sünnet olmadan İslam'a kabul edilmezlerdi."
Sünnet olmayı vacib sayanlar ise Şa'bi, Rabi'a, Evzai, Yahya b. Said el- Ansari, Malik, Şafii, Ahmed b. Hanbel'dir.

Böylece başta Resulullah (s.a.v.) Efendimiz olmak üzere O'nun ümmeti de İbrahim'in milletine (dinine) uymakla emrolunmuşlardır. Sünnet olmak da İbrahim'in dininin gereklerinden biridir. Buna delalet eden hadis, sağlam rivayetle şöyle nakledilmiştir:

"Doğrusu İbrahim (peygamber) seksen yaşında iken sünnet olmuştur." (Buhari-Müslim: Ebû Hureyre (r.a)'den.)

Yine bunların Hasan el-Basri'nin,"Resulüllah (s.a.v) Efendimiz devrinde İslam'a giren insanlardan hiçbiri sünnetli olup olmama hususunda kontrol edilmemiştir sözüne gelince, bunun cevabı şöyledir: "Onların hepsi de kontrole tabi tutulmaktan çok müstağni bulunuyordu, çünkü araplar kesinlikle sünnet olurlardı. Onlar gibi yahudiler de mutlaka sünnet olmayı uygularlardı. Geriye hristiyanlar kaldı ki onlar da iki gruba ayrılırdı: Bir grup sünnet olur, diğeri olmazdı, İslam’a giren herkes -ister Arap putperest, ister yahudi, isterse hristiyan olsun- İslam'ın şiârının sünnet olmak olduğunu bilirdi, İslam'a girdikten hemen sonra nasıl gusletmeye koşarlarsa, öylece sünnet olmayı da acele yerine getirirlerdi.

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ise, ümmetini devamlı surette içinde hayır ve saadet bulunan konulara irşad eder ve onları başkasından seçip ayıracak hususlara yol gösterirdi, işlenip işlenmediğinin derinliğine inmek, araştırıp kontrol etmekle görevli değildi. O'nun bu alandaki yolu ve metodu İslam'a girenleri dış halleriyle kabul etmek, içlerini, gizli hallerini Allah'a bırakmaktı.

Sünnet olmak, fıtratın başıdır, İslam'ın şiarı ve şeriatın unvanıdır. Erkeklere vacibdir. İslam'a giren kimse bu hususta acele etmez ve ergenlikten önce bunu yerine getirmezse günahkâr sayılır, günaha düşmüş olur, bir bakıma haram işlemiş olur. Çünkü sünnet olmak, İslam'ın şiarlarından biridir, mümin onunla kâfirden ayırt edilir ve sünnet sebebiyle kişi sağlığını korur ve birçok tehlikeli hastalıklardan yakasını kurtarır.

Sünnet olmak ne zaman vacibdir?

İlim adamlarından birçoğu çocuğun ergenlik çağına yaklaştığı zaman sünnet edilmesi vacibdir, demişlerdir. Şu itibarla ki, pek yakında şeriat hükümleriyle mükellef olacak, ilahi buyruklara göre amel etmekle emrolunacaktır. O halde bu çağa henüz girmeden sünnet olmalı, sünnetli bir şekilde mükellef düzeyine gelmelidir. Böylece ibadeti, İslam'ın çizdiği şekilde sıhhat kazanır, dosdoğru şeriatın belirttiği ölçüde gerçekleşir.

Ama veliye gereken, çocuğun sünnetini, onun doğumunun ilk günlerinde getirmesini düşünmesi ve bunun daha uygun olduğunu bilmesidir. Böylece çocuk akletmeye başlayıp çevresini tanıyınca, temyiz çağına gelince kendini sünnetli bulmuş olur. İleride kendi kendini bu hususta hesaba çekmez ve içinde bir üzüntü ve ürküntü duymaz. Cidden çocuk akledip eşyayı gerçek anlamıyla anlamaya başlayınca kendini sünnet engelini aşmış görmesi ne güzel ve ne kolay bir hava oluşturur!
Daha uygun, daha iyi, dememizin delili Cabir'in şu rivayetidir "Resulullah (s.a.v) Efendimiz Hasan ve Hüseyin için akika kesti ve yedinci günlerinde onları sünnet ettirdi." (Beyhaki: Câbir (r.a)'den.)

Sünnet, müslümanı başkasından ayırt eder, diğer milletlerden ayırır. Sünnet, Allah'a kulluğun bir ikrarı, emirlerine uymanın, hükmüne boyun eğmenin belirtisidir.
Sünnet, İbrahim (a.s)'dan günümüze gelen meşru bir uygulama olup çocukların akil baliğ olmadan önce sünnet edilmeleri tavsiye edilmiştir. Cahiliye devrinde de çocuğun sünnet edilmesi İbrahim (a.s)'ın adeti olarak uygulanagelmiştir.
Rasulullah (s.a.v) bir başka hadislerinde şöyle buyuruyorlar:

"Dört şey var ki, bunlar peygamberlerin sünnetlerindendir. Sünnet olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek" (Tirmizî, Ahmed b. Hanbel, Musned,)
Yukarıda belirttiğimiz hususların takririnde, bunlar ister çocuğun doğumunu müjdelemek, ister kulağına ezan okumak, ister akikasını kesmek başını tıraş etmek, ister adını koymak, isterse sünnet etmek olsun bütün bu hükümler, terbiyecilere şu önemli gerçeği bildirmektedir: Çocuğa doğduğu günden itibaren dikkat ve itina gösterin, kendini dünyaya verdiği andan itibaren durumuyla ciddi şekilde meşgul olun, hayatın havasını teneffüs ettiğinde onu kendi haline bırakmayın.

Selam ve Dua ile…

 
Whatsapp Destek