Yezid’e Lanet Okumak Caiz Mi?

İçinde yaşamış olduğumuz toplumun azımsanmayacak bir kesiminin Alevi olması, Yezid’in şahsını tan eden birçok sözün neşet etmesine sebebiyet vermiştir. Hatta bazı ifadeler o kadar yaygınlaşmıştır ki, Sünni kesimin bile dilinde darbı mesel haline gelmiştir. Bu sebeple de Yezid’i tan etmek, hatta muayyen olarak şahsına lanet okumak, Rafizilerin yaşadığı toplumlarda olduğu gibi, bizim içinde yaşadığımız Türkiye toplumunda da bir hayli yaygın bir durumdur. Peki toplumumuzda yaygın olan bu duruma, yani Yezid’e lanet okumaya ehli sünnet ve’l cemaat’in yaklaşımı ney? Allah subhanehu’nun izni ve inayetiyle bu ayki yazımızda bu soru işaretine cevap vermeye çalışacağız. Sa’y ü gayret bizden tevfik Allah’tandır.

Yezid’e lanet okunmasının yaygınlaşması Abbasi devleti kurulana kadar pek de görülmüş bir durum değildir. Lakin Emevî devletinin yerini Abbasi devletinin almasından sonra Yezid’e lanet okumak İslam beldelerinde yaygınlaşmaya başlamış ve Yezid’e lanet okunmasının gündeme gelmesiyle birlikte, bu mesele hakkında üç farklı görüş olarak ortaya çıkmıştır. Bu görüşlerden ikisi çok uç noktada görüşlerken, biri ise orta yollu olan Ehli sünnet ve’l cemaat’in görüşüdür.

İki uç görüşten ilkine göre Yezid katıksız bir kafirdir, münafıktır. Çünkü Yezid, Hüseyin’i (ra) öldürme gayreti içine giren bir kimsedir. Hüseyin (ra) ki Rasulullah’ın ciğer paresi ve çok sevdiği torunudur. En önemlisiyse, Yezid’in bu cinayeti intikamcı ve rövanşist bir anlayışla gerçekleştirmesidir. Çünkü o, Sahabeler tarafından öldürülen dedesi Utbe’nin, dedesinin kardeşi Şeybe’nin ve dayısı Velid bin Utbe’nin intikamını gütmektedir ve Hüseyin’i (ra) bu intikam sebebiyle kurban etmiştir. Nitekim bilindiği üzere bu üç müşrik Bedir savaşında Ali’nin de (ra) içlerinde bulunduğu Haşimoğulların’dan bir gurup tarafından öldürülmüştür.

Hatta Yezid’in Uhud savaşında İbni Zeb’ari’nin söylediği şu şiiri mırıldandığını dahi iddia etmişlerdir:

Keşke Bedir’de kaybolan büyüklerim görebilselerdi
Hazreçlilerin Esel olayındaki çığlıklarını
Çünkü onların önde gelenlerinin öldürdük çoğunu
Böylece Bedir’de olanlarla eşitlendik bilsinler bunu[1]


Bu tür ifadelerin kimlere ait olduğunu tahmin etmek çok da zor değildir. Zira bu ifadeleri sarf etmek Şialar için çok kolay olan şeylerdir. Çünkü onlar Yezid bir kenara dursun, Ebu Bekir’i, Ömer’i ve Osman’ı (rhum) dahi tekfir ve tenkit etmektedirler. Bu sebeple Yezid gibi sıradan birini tekfir etmeleri işten bile değildir.

İkinci uç görüşte olanlarsa, Yezid’in salih bir insan ve adil bir devlet başkanı olduğunu savunanlardır. Bu kimselere göre Yezid, Rasulullah’ın (sav) döneminde dünyaya gelen Sahabe çocuklarındandır. Bu sebeple Yezid, o dönem dünyaya gelen her çocuk gibi Rasulullah’ın (sav) kucağına götürülüp hayır duası alan çocuklardan biridir. Bu görüşe sahip olan bazı kimselere göreyse Yezid, Ebu Bekir (ra) ve Ömer’den (ra) dahi daha faziletlidir. Bu üstünlüğü iddia edenler Şeyh Adiyy’den yalan olarak şöyle bir sözü söylemişlerdir:

“Doğrusu yetmiş veli, yüzlerini kıbleden çevirip Yezid’den yana olduklarını göstermişlerdir.”

Bu konu hakkında Şeyhulislam İbni Teymiyye şöyle söylemiştir: “Bu ifade, Adevilerin ve benzeri dalalette olanların abartılı sözüdür. Çünkü Şeyh Adiyy, Ümeyyeoğulların’dan biridir. Salih, ibadetine düşkün ve fazıl sahibi olan bir adamdır. Oysa bu adam sadece sünnete davet etmiştir. Ki bunu, örneğin Ebu’l- Ferec el-Makdisi gibi ondan başkası da söylemiştir. Çünkü her ikisinin de akidesi aynıdır. Ancak kimileri sünnete, uydurma olarak birtakım ilaveler ve eklemeler yaptılar, hadisler uydurdular, batıl birtakım benzetmelere yer verdiler. Şeyh Adiyy ile Yezid konusunda aşırıya kaçtılar. Şia’yı yerme noktasında da abartılı ifadeler kullandılar. Onların hiçbir tevbelerinin ve ibadetlerinin kabul edilmeyeceğini iddia ettiler.[2]

Şeyhülislam’ın da ifadelerinden anlaşılacağı üzere bazı alimler insanların Şia’ya temayül etmesine engel olabilmek adına birtakım sözler söylemişlerdir. Bu sözler sünnete davet kabilindendir. Ancak daha sonraları bu sözler birtakım kimseler tarafından istismar edilerek amacından saptırılmış ve insanların Yezid’i övmek ve Şiaları yermek noktasında aşırıya gitmesine sebebiyet vermiştir.

Buraya kadar aktarmış olduğumuz iki uç görüş geçersizdir, batıl ve anlamsızdır. Çünkü en basit manada düşünme kapasitesine sahip olan bir kimse, olayları bilen ve öncekileri değerlendirebilen bir kimse böyle bir düşünceye sahip olamaz. Az da olsa sünnet bilgisine sahip olan ve ilmi bulunan bir kimsenin böyle bir şeyi iddia etmesi kabul dahi edilemez. Ancak insanlar içinde bu görüşlere sahip olan kimselerin çokluğu, sadece insanların anlattığımız vasıf ve özelliklerden ne kadar da uzak olduğunu göstermektedir.

Üçüncü ve orta yollu olan görüşe gelince, bu görüşe göre Yezid, Müslümanların idaresini ele almış olan krallardan Müslüman bir kraldır. Herkesin olabileceği gibi onun iyilikleri de vardır, kötülükleri de vardır. Ancak kafir değildir. Lakin Hüseyin’in öldürüldüğü Kerbela hadisesinde ki rolü ortadadır. Nitekim Harre halkına yaptıkları da ortadadır. Yezid bir salih olmadığı gibi, Allah’ın velilerinden biride değildir.

Şeyhülislam İbni Teymiyye (ra) bu görüş hakkında derki: “İşte bu görüş, akıl sahibi olan, ilim ve marifet ehli olan, sünnet ve icmayı bilen herkesin söylediği bir sözdür. Daha sonradan insanlar Yezid hakkında gruplara ayrılmışlar, gruplardan biri ona lanet okurken, bir diğeri de onu sevmiştir. Üçüncü grup ise ona sövmediği gibi onu sevmemiştir de onu Allah’a havale etmiştir. Nitekim bu, Ahmed bin Hanbel’in de görüş olarak kabul ettiği, onun arkadaşlarından orta yolu izleyenlerin ve onlar dışında genelde tüm Müslümanların da kabul ettikleri bir yoldur.

Ahmed bin Hanbel’in oğlu Salih aktarıyor ve diyor ki: “Babama sordum ve “Bazı kimseler bizim Yezid’i sevdiğimizi söylüyorlar” diye söyledim. Babam Ahmed bin Hanbel de bana, “Oğlum! Allah’a ahiret gününe iman eden bir kimsenin Yezid’i sever mi?” dedi. Ben bunun üzerine, “Öyleyse babacığım! Neden Yezid’e lanet okumuyorsun?” diye sordum. Bunun üzerine babam bana, “Çocuğum! Sen, babanın herhangi bir kimseye lanet okuduğunu ne zaman gördün?” diye cevap verdi.
Salih devam ediyor ve diyor ki: “Babam Ahmed’e, Yezid’in nasıl biri olduğunu sordum. O da “O Medine’de yaptığını yapmıştı” diye söyledi. Bunun üzerine kendisine, “Yezid, Medine’de ne yapmıştı?” diye sordum. Babam da “O, Rasulullah’ın Ashabından olan bazı kimseleri öldürtmüş ve böylece yapacağını yapmıştı” dedi. Ben yine, “Peki ne yapmıştı?” diye sordum. Babam da “O Medine’yi yağmaladı” dedi. Bu defa babama, “Yezid’den hadis rivayet olunabilir mi?” diye sordum. Babam da bana, “Ondan hadis rivayet olunmaz” dedi.[3]

Yine İbni Teymiyye şöyle demiştir: “Öğrendiğime göre dedemiz Ebu Abdullah bin Teymiyye’ye de Yezid meselesi sorulmuş ve o da “Onun için ne eksiklik yap ne de aşırıya kaç” diye cevaplamıştır.[4]

Aktarmış olduğumuz bu iki İmam’a ait görüşler, Yezid hakkında olsun, benzerleri hakkında olsun, en güzel olan görüştür. Yezid’e sövülmemesi ve lanet okunmaması meselesi, onun lanetlenmesini ve sövülmesini gerektiren bir fasıklık alametinin kendisinde görülmediğinden dolayıdır. Ya da fıskı belli ve bilinen bir kimseye özellikle o hedef alınarak lanet etmenin doğru olmaması sebebiyledir. Bu ya tahrimi anlamda ya da tenzihi anlamada bir yasaklamadır. Zira Ömer bin Hattab’dan (ra) aktarılan eşek (hımar) lakaplı kimse hakkında rivayet edilen hadise bunun delilidir. Birçok kez içki içerken yakalanan bu kimse kırbaçla ile cezalandırıldığı esnada Sahabelerin lanetine maruz kalınca, bu duruma şahit olan Rasulullah (sav) şöyle der: “Ona lanet okumayın. Çünkü o Allah’ı ve Rasulü’nü sever.”[5]

Yine Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Mü’mine lanet okumak, onu öldürmek gibidir.”[6]

Bilindiği gibi Rasulullah (sav) genel manada içki ve şarap içen herkese lanet okumuş, fakat belli bir şahsa lanet okumamıştır. Nitekim aktarılan sahih hadiste Allah Rasulü, bilinen muayyen kişiye lanet okunmasına izin vermemiş ve bunu yasaklamıştır. Nitekim tehdit içeren ve yetim mallarını yemekle ilgili olan naslar da genel manada olan ve belli bir şahsı hedef almayan naslardır. Keza, zina edenlerle ve hırsızlık yapanlarla ilgili naslar da böyledir. Bu nedenle genel manadaki bu türden nasları ele alarak belli bir kimsenin cehennemliklerden olabileceğine şehadet edemeyiz. Çünkü olabilir ki, kişi kendini cehennemlik yapacak olan amellerden dönmüş olabilir.

Bu durum ya, o kişinin tevbe etmesi veya o kötülüğü ortadan kaldıracak olan bir iyiliği yapmış olması yoluyla kazanılmış olabilir. Yahut da onun işlediği kötülüğe kefaret olabilecek bir musibetle karşı karşıya kalınması ile kurtulmuş olabilir. Veya makbul ve geçerli bir şefaat sayesinde veya bir başka şekilde kurtulmuş olabilir. Bu nedenle belli bir kimse hedef alınarak ona lanet okunmaz. [7]


Tüm bu aktardıklarımızla birlikte Yezid’in sevilmesini veya onu sevmeyi caiz gören alimlerde bulunmaktadır. Gazali ve Dusti gibi alimler bu görüşe kail olan alimlerdendir. İbni Teymiyye (rh) bu görüşte olan alimlerin önü sürdüğü gerekçeleri iki maddede açıklar ve derki:

Birincisi: Yezid’de bir Müslümandır, Müslümanların idaresini ele almıştır. Bu da Sahabe döneminde gerçekleşmiştir. Başkaları da onlara tabi olmuşlardır. Yezid’de övgüye değer bazı huylar olduğu gibi yerilmesi gereken huylarda vardır. Harre ve benzeri olaylar sebebiyle hoş görülmemesine rağmen bütün bunlar yoruma muhtaçtır. Bunun içinde şöyle demektedirler: Yezid bu konuda içtihat etmiştir, fakat içtihadında hata etmiştir. Harre halkı ise, en başta biat etmelerine rağmen biatlerini bozmuşlardır. Bu durumu, Abdullah bin Ömer ve başkaları Harre halkı için onaylamamıştır.

Hüseyin’in öldürülmesi meselesine gelince, bir defa, onu öldürme emrini Yezid vermemiştir ve buna rıza göstermemiştir. Hatta ölümü sebebiyle üzüntüsünü ortaya koymuştur. Hüseyin’in kesilen başı da ona getirilmemiştir. Ancak Ubeydullah bin Ziyad’a götürülmüştür.

İkincisi: Buharî’nin (rh) sahihin de nakledilen Rasulullah’ın şu hadisidir: “Kayser’in şehrine savaş yapacak olan ilk ordu, bağışlanmıştır.” Burada Kayser’in şehrinden kastedilen Kostantiniye’dir. Bu şehirde yapılan ilk savaşın ordu komutanıysa Yezid’dir.[8]

Yezid’in bu ordunun komutanı olduğu tartışmalı olmakla birlikte, Yezid’in bu orduda bulunması veya komutanı olması, yukarıda zikredilen hadisini anlamına uygun olarak bağışlanmasını gerektirmez. Zira biraz önce İbni Teymiyye’nin lanet için delil olarak kullanılan ayetin umum ifade ettiğini söylediğinden bahsetmiştik. Söz konusu hadisi de bu yaklaşıma uygun olarak değerlendirecek olursak, hadiste zikredilen mağfiretin genel bir anlam ifade ettiğini, bu mağfirete ulaşabilmenin ise Allah’ın emirlerinden çıkmamaya ve yasaklarını yapmamaya bağlı olduğunu söyleyebiliriz.

Rasulullah’dan (sav) merfu olarak rivayet olunan: “Ümeyyeoğularından Yezid denen bir adam çıkıp da gedik açana dek ümmetimin devleti hep ayakta kalacaktır” hadisine gelince, bu hadis sahih olmayan bir hadistir. Çünkü bunun sahih olmadığını gösteren birçok illet bulunmaktadır.[9]

Birinci illet, ravi Sadaka bin es-Semin zayıftır. Bu adam, Ebu Muaviye Sadaka bin es-Semin adındaki kişidir ve Dımeşklidir. Yahya bin Main, Buhari, Ebu Zur’a ve Nesai tarafından zayıf kabul edilmiştir. Ahmed bin Hanbel’e göreyse, onun merfu olarak rivayet ettiği hadis münkerdir. Onun Mekhul’den rivayet ettiği hadislerde mürsel hükmündedir ve ciddi anlamda zayıf rivayetlerdir. Darekutni de onun metruk olduğunu söylemiştir.[10]

İkincisi: Mekhul ile Ebu Ubeyde arasında inkıta yani boşluk bulunmasıdır. Çünkü Mekhul, Ebu Ubeyde’ye yetişememiştir.[11]

İbni Kesir, Yezid’i yeren bazı hadislerden bahseder ve derki: “Yezid bin Muaviye aleyhinde olmakla üzere İbni Asakir onu yeren birtakım hadisler rivayet eder. Hepsi de uydurmadırlar. Bu rivayetlerden hiç sahih olanı yoktur. Bu konuda en sahih olanı olarak sunulanı da bizim yukarıda zikrettiğimiz rivayettir ki, bu rivayetin isnad yönünden ne kadar zayıf olduğunu açıkladık, araların da inkıta bulunduğunu söyledik. Yine de en iyisini Allah bilir.[12]

Sonuç olarak Yezid konusunda üç farklı görüş ortaya çıkmaktadır. Bunların ikisi aşırı olup birincisine göre Yezid kafirdir. Zira bu görüşe göre Hüseyin’i (ra) öldürmekle kalmamış, başka icraatlarında da aşırıya gitmiş, İslam’a karşı lakayt davranmıştır. Hüseyin’e (ra) Harre halkına yaptıklarıysa Bedir de ölen akrabalarının intikamının bir uzantısıdır.

İkinci görüşte olanlar ise Yezid’i büyük bir zat, salih bir kul, hatta Ashabtan biri olarak kabul eder. Ancak ehli sünnet ve’l cemaat, bu konu hakkında kendi arasında kısmi ihtilaflar bulunsa da ilk iki görüşü reddetmektedir. Bir gruba göre Yezid’e muayyen bir şahıs olarak lanet okumak caiz olsa da çoğunluğa göre lanet okumak caiz olmadığı gibi, sevgi beslemekte caiz değildir.

Bu yazımızın bitmesiyle birlikte Tarihi hakikatler yazı serimizin de sonuna gelmiş bulunuyorum. Tarih sahnesinde aydınlatılmaya ihtiyaç duyan hadiseler burada yazdıklarımla sınırlı değildir tabi ki, lakin konumuzun içeriği Şiaların gerçekleştirmiş olduğu Tarihi karartmalara bir cevap olması sebebiyle, tarihi olayların bu aşamasında yazı serimizi sonlandırmak durumunda kaldım. Allah subhanehu’dan en büyük temennim bu amelimi kabul etmesi ve bu yazı serisini İslam’a ve Müslümanlara faydalı kılmasıdır. Allah subhanehu nasip ve müyesser ederse Tarihin başka bir alanında görüşmek üzere…

Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun…




 
 
[1] El-Fetava 4/294
[2] El-Fetava, 4/295
[3] El-Fetava , 4/295
[4] Ali Muhammed Sallabi, Emevi dönemi, s.827
[5] Buhari, h.6780
[6] Buhari, h.6652
[7] İbni Teymiyye,el-Feteva, 4/296
[8] İbni Teymiyye, el-Fetava, 4/297
[9] Eby Ya’la, Müsned, h.870
[10] Tehzibut-Tehzib, 4/381
[11] Ahdas ve Ehadisu Fitneti’l-Herc, s.204
[12] Ali Muhammed Sallabi, Emevi dönemii, s.832
Whatsapp Destek