Âyet-el Kürsî

Bir soru sorarak başlayalım; neden Ayetel Kursi Kur’an-ı Kerim’in en büyük ayeti? Onda ne var ki? Bunu hiç düşündük mü?

Allahu Teala’nın İsm-i Âzam’ı bu surede geçmektedir
Esma’dan (ra) rivayet; ben Rasulullah’ın (sav) şu iki ayet: Allahu la ilahe illa huvel hayyul kayyum ile (Ali İmran suresinin başı), Elim lâm mim. Allahu la ilahe illa huvel hayyul kayyum, ayeti hakkında “Allah’ın en büyük ismi bu ikisindedir” derken işittim. (Ebu Davud ve Tirmizi)

Farz namazlardan sonra okumak faziletli midir?
Nesai ve Taberani de geçen bir hadis-i şerifte, “Kim her farz namazın ardından Ayetel Kursi’yi okursa, onu cennete girmekten ölmesinden başka bir şey engelleyemez” diye geçer.
Bu yüzden günümüzde insanların hata yaptığı gibi en sona bırakmadan, hemen farzı kıldıktan sonra Ayetel Kürsi ve tesbihatı yapmamız sünnete uyma açısından büyük önem arz etmektedir.


Allah, O’ndan başka ilah yoktur; O hayy’dır, kayyum’dur. Bakara-255
Allahu Teala’nın da hayatı vardır, insanlarında. İnsanların hayatı sonludur, sınırlıdır. O’nun hayatı ise mutlaktır, varlığı kendindendir, ölmez, başkalarını da hayatta ve ayakta tutar. Hayatı da ölümü de yaratan O’dur.
“Hiç ölmeyecek, el Hayy’a (Allah’a) tevekkül et! O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter.” (Furkan 58)
Vahiyden uzak toplumlar ölü gibidir, basiretsiz bir toplumdur. Ölçüsüzdür, hayrın ve şerrin nerede olduğunu bilmez. Kendisine yapılan en büyük kötülükleri hizmet zanneder! Halbuki Allah azze ve celle’ye ve Rasulüne tabi olmak hayattır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Sizleri, hayat verecek şeylere davet ettiğinde Allah’a ve Rasulüne icabet edin.” (Enfal 24)
Kime dua etmeliyiz diye bir soru soracak olursak, yine bu daima diri olan Allahu Teala ile ilişkilendirilmiştir.
“O Hayy’dır. O’ndan başka ilah yoktur. (O halde) dini O’na halis kılarak kendisine dua edin.”
(Mümin 65)

El Kayyum ise var olmak için hiçbir şeye muhtaç olmayan, bütün mahlukatın ise O’na muhtaç olmasıdır. Allahu Teala müstağnidir, muhtaç değildir.
“Onun ayetlerinden biri de göğüs ve yerin O’nun emri ile ayakta durmasıdır.” (Rum 25)
Allahu Teala, dini Kayyım’ı indirendir.  “Zalike dinul kayyım” İşte dimdik ayakta duran din budur.
(Rum 30)

Din, bir yaşam biçimidir, hayat nizamıdır. Siyasi ve geleneksel kurallara ‘din’ denir. Her toplum –velev ki Allah’ı inkâr ediyor olsalar- bir ‘din’ sahibidir. Binaenaleyh, yeryüzünde sayısız din vardır. İstikamet üzere kalabilmenin tek yolu din-i kayyıma uymaktır. Dosdoğru din sadece İslam’dır/İslam nizamıdır.
“İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun, Onun dışındaki yollara uymayın. Yoksa sizi (Allah’ın) yolundan saptırırlar. (En’am 153)


Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama.
Eksiklik, zayıflık gibi anlayışlarını Allahu Teala için hiç düşünmemek, dile getirenleri de reddetmek gereklidir. Hıristiyanlar Kitabı Mukaddes’te ‘ve yedinci gün Allah yaptığı işi bitirdi ve yaptığı işlerin hepsini bırakarak yedinci günde dinlendi” diye geçmektedir.
Elbetteki Allahu Teala tüm zayıflıklardan münehzehtir. Mü’minin Allahu Teala’nın uyumadığını bilmesi, kendi nefsinde de uyanık olmasını sağlar. Yani, Allah her halimizi görüyorsa; ağzımızdan çıkana, amelimize, kapalı kapılar ardında kaldığımızda da dikkat etmeliyiz. Çünkü uyuklamayan yüce Rabbimizin gözetimi altındayız.
Ayrıca ne zaman yardıma ihtiyacımız olsa, yine uyuklama tutmayacak olan Semi olan Rabbimize dua etmeliyiz.

Kimin haddine izni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir ki?
Bu insanların en çok ihtilaf ettiği ayetlerden biridir. Kimileri bu ayetle hiçbir şefaat olayını ve hadisini kabul etmemektedir. Bu çok tehlikeli bir anlayıştır. Diğer bir düşünce de olanlar ise kendileri aklayan, yetkili kılan hiçbir delil olmamasına rağmen ‘biz sizi kibrit kutusunda cennete uçuracağız’ gibi şefaati üzerlerine alıyor; işin daha vahimi ise büyük kitleler ‘bu Allah dostları bizi cennete götürecek’ diyerek olmadık vehimlere kapılıyorlardır.
Enbiya suresi 28. Ayet-i Kerime’sinde yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Onlar Allah’ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler.”
İbn Kesir der ki: Onlar, Allah’ın azametinden, ululuğundan çekinip, şefaat izni almayan hiç kimse, Allah katında kimse hakkında şefaat girişiminde bulunma cesareti gösteremeyecektir.
Nebi (sav) ise şöyle buyurmuştur: ‘Ben Arş’ın altına gelecek ve Allah’a secdeye kapanacağım. Allah dilediği kadar beni kendi halime bırakacak. Sonra ‘Başını kaldır ve iste; verilecek. Şefaat iste; şefaatın kabul edilecek’ buyurur. Sonra bana bir sınır belirleyecek ve ben oradakileri cennete girdireceğim. (Buhari ve Müslim)

Binaenaleyh şefaat edecek kimseyi de, şefaat edilecek kimseyi de belirleyecek ancak Allah’tır.
Yine bir hadis-i şerifte: ‘Benim şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenleredir’ diye buyrulmuştur. (Tirmizi)

Neden istediğimiz kişilere şefaat edemeyiz?
Şefaat olunacak kimseye Allah’tan daha yakınmış gibi, onun her halini içini dışını bilirmiş gibi davranmak olacak iş değildir. Allah’tan önce sahiplenmeye çalışmak, ona bilgiçlik satmaya, ilerisini gerisini bütünüyle kavramadan ilahi huzurda kendine özel bir konum tanıyıp da aracılığa kalkışmak çok tehlikelidir. O kişi ki, Allah’ın kullarına Allah’tan daha çok yardım etme yetkisini kendinde görüp, Allah’ın huzurunda aracılığa cesaret edebilsin !?
Sadece Allahu Teala izin verirse müstesnadır. İzin verirse de bu razı olduğu anlamına gelir. Kafir ve müşrik bir kimseye şefaat söz konusu olmayacaktır.


Onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir.

 Onlar ise O’nun dilediği kadarından başkasını kavrayamazlar.
Yani geçmişlerini geleceklerini, bildiklerini ve bilmediklerini bilir. Yaratılanlar ise O’nun bildiklerinden hiçbir şeyi ihata edemezler (kuşatamazlar). Ancak O’nun dilediği kadarını kavrayabilirler. Günümüz teknolojileri de bunlara örnektir. Uçağı, telefonu, interneti falan filanca hizmete sunmamıştır, bilakis Allah izin verip önlerini açıp insanlığın kullanmasını dilemiştir. Allahu Teala dilemeden insanoğlu ileriye bir adım dahi atamaz.

O’nun Kürsî’si, gökleri ve yeri içine alır.
Kimi ilim sahipleri Arş ve Kürsî’yi, egemenlik, hakimiyet gibi anlama geldiğini söyleyip, iktidar ve otorite olarak çevirmişlerdir. Ama yeryüzünün içinden çıkamayan insanlar; O’nun yerleri ve gökleri kuşatmış olan Kürsi’sini nasıl kavrayabilirler?
Abdullah b.Mesud (ra) demiştir ki; Gökler ve yer Kürsi’nin içindedir. Kürsi ise Arş’ın önündedir.
İnkâr eden kimseler bu rivayetleri mülkün azametine ve saltanatın celaline hamlederler. Arşın ve kürsinin varlığını inkâr ederler. Hak ehli ise bunların varlıklarını kabul ederler. Buna iman etmek icap eder.
Mücahid der ki: Gökler ve yer, Kürsi içerisinde ancak geniş düzlük bir arazide bırakılmış bir halka (yüzük) durumundadır.
Yaratılmışların en büyüğü Arş’tır. Sonra Kürsi gelir. Buradan da şunu anlıyoruz ki, insan çok küçüktür, hatta dünyamız bile Kürsi’ye kıyasen toz zerreciğinin milyarda biri bile değildir ki, bunu hayal edemeyiz. Ancak Allah’ı tenzih eder, hamd ederiz.

İnsanlar yaptıkları keşiflerle Allah’ı büyüklüyorlar mı?
Maalesef hayır! Hatta yaptıkları ilerlemeler inkarlarını arttırmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “(Onlar) Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki bütün yer, kıyamet günü onun avucundadır. Göklerde sağ eline dürülmüştür. Allah, müşriklerin ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.” (Zümer 67)
İnsanların akıllarının alamayacağı kadar büyük olan Arş, Kürsi ve yedi gök semayı idare etmek zor değil midir? Dünyada bile toprakların halkları çoğaldıkları zaman idaresi zordur. Allahu Teala’ya;


Onları koruyup gözetmek kendisine ağırda gelmez.
O büyüklüğü yüceler yücesi olan Allah, pek büyüktür.

Bütün bu muazzam sistemi korumak O’na meşakkat vermez. Bu O’nun için çok basit ve kolay bir şeydir. Bu ayete, ayete’l kürsi denilir ki; neden Kur’an’ın en büyük ayeti olmuş sorusunun cevabı içinde gizlidir. En başta Allah’ın İsm-i Âzam’ı bu surededir. Hükümranlık ve saltanı gayet etkili ve özlü bir şekilde anlatılmıştır. Uyuma uyuklama tutmaz, her şeyin sahibidir, bütün yetki kendinindir. Yaratılmışların içinde en büyüklerinden olan Kürsi’den bahsedilmiş, bununda yerleri ve gökleri kuşattığı haber verilmiştir. Hayat sırrı, ilim sırrı, hakimiyet sırrı gibi konular karşısında insanın aklı hayrete düşürülmüş, büyüklüğü gözler önüne serilmiştir. Allah herkesin yapmakta olduklarını görüp gözetmektedir. Şefaat konusu zikredilmiş ve bütün yetkinin kendinde olduğu hatırlatılmıştır. Yüce isimlerinden Aliyy ve Azim isimleri de yine bu ayettedir.
En başta sorduğumuz sorunun cevabını da böylece vermiş olduk.
Peki, buna benzer bir sure veya ayet var mıdır?
Rasulullah (sav) birgün şöyle buyurur: ‘Kur’an’da (anlamca) en büyük ayet, Ayete’l Kürsî’dir. Bunu her kim okursa, Allah o saat bir melek gönderir ve ertesi güne kadar iyilikleri yazar ve günahları siler; bu ayet bir evde okunduğu zaman, şeytanlar ona otuz gün ilişemezler ve kırk gün o eve ne erkek bir sihirbaz ne de kadın bir sihirbaz giremez! Ey Ali!
Bunu çocuklarına, ailene ve komşularına öğret; bundan daha büyük bir ayet inmedi.
(Ahmed bin Hanbel)

Rabbim bizleri ayetleri gerektiği gibi şekilde anlayan, haddi aşmayan, gerektiği gibi amel eden kullarından eylesin. Çünkü bu kullar gerçekten çok azdır. Rabbimiz ise her şeye güç yetirir. Bizi selamette kılmasını dileriz.
Amin

 
Whatsapp Destek